Yalnız Mesajı Göster

Türk Hükümdarları (A-Z)

Eski 06-27-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Hükümdarları (A-Z)




Uluğ Bey

On beşinci yüzyılda yetişmiş Müslüman-Türk astronomi âlimi, Semerkant sultânı İsmi, Muhammed Taragay bin Muinüddîn Şahruh Bahadır Mirza’dır Güney Âzerbaycan’daki Sultaniyye şehrinde 22 Mart 1394 târihinde doğdu Timur Hanın torunudur

Sarayda iyi bir öğrenim gördü On bir yaşında Kur’ân-ı kerîmi ezberledi Arapça'yı mükemmel bir şekilde öğrendi Bursalı Kâdızâde-i Rûmî’den ders aldı Genç yaşında, önemli ve ağır sorumluluklar yüklendi 1413’te, on dokuz yaşında, Horasan ve Mâverâünnehir eyâletine hâkan nâibi gönderildi Kendisine başşehir seçtiği Semerkant’ta, idârî serbestliğe sâhip, müstakil bir hükümdâr gibi hareket etti Bu görevindeyken, babasının verdiği her emri itâatle yerine getirirdi Ona karşı olan saygı ve bağlılığını belirtmek için, Herat’a giderek ziyâret eder, yaptığı ve yapmayı düşündüğü devlet işleriyle ilgili bilgi verir, müşâverede bulunurdu Bu arada eline geçirdiği imkânlardan istifâdeyle astronomi ve matematik gibi fen bilimleri üzerinde çalıştı Dünyâ ilim târihinin, zamânına kadar yetiştirdiği en büyük astronomi âlimi olarak şöhret yaptı Âlimleri korudu Yumuşak huylu, dâimâ yeni şeyler araştıran ve öğrenen bir kimseydi Her zaman ciddî konularla ilgilenir, ilim için gerekli ortamı meydana getirmeye çalışırdı

İlme merâkı kadar, devlet ve hükümet işlerine de ilgi duyan Uluğ Bey, Semerkant’ta 38 sene hükümdârlık yaptı İdârî hizmetlerinin yanında, ilmî çalışmalara büyük önem verdi ve sarayını bir akademi hâline getirdi Devrinin meşhur ilim adamlarını topladı ve ortaya attığı meseleleri tartışmalara açtı Sarayı; matematik ve astronomi âlimlerinin olduğu kadar, sanatkâr, şâir ve ediplerin de toplantı yeriydi Fen alanında araştırmalar yapmak üzere Çin’e heyetler gönderdi Zamânında başta Semerkant ve Buhârâ olmak üzere, bütün ülke, Türk mîmârisinin en seçkin eserleriyle donatıldı Birçok ilim ve hayır müesseselerini faâliyete geçirdi Ayrıca; tarım, ticâret ve ekonomiye büyük önem verdi Oğlu Abdüllatif tarafından tahttan indirildi 25 Ekim 1449 Cumartesi günü, eski düşmanlarından Abbâs tarafından, kılıçla, feci bir şekilde katledildi Dedesi Timur Hanın yanına defnedildi

Hayâtını Türk-İslâm dünyâsı kültür ve medeniyetinin gelişmesi ve yükselmesine vakfeden Uluğ Bey, yalnız Türk-İslâm ilim târihinde değil, dünyâ târihinde de önemli yeri olan bir fen âlimiydi Bilhassa astronomi ve matematiğe karşı derin bir ilgi ve alâka göstererek, hayâtı boyunca bu ilimlerle meşgul oldu İlmî araştırma ve incelemeye çok meraklıydı Hocası Bursalı Kâdızâde Rûmî ve devrinin ünlü astronomi âlimi Gıyâseddîn Cemşid’in matematik ve bunun uygulama alanı olan astronomi ilminin tedkiki, geliştirilmesi ve bu ilme hizmet vermesi husûsunda kendisine çok tesirleri oldu Daha sonraları Ali Kuşçu da bu ilmî çalışmalara katıldı

Uluğ Bey tarafından Semerkant’ta kurdurulan rasathânedeki astronomi çalışmaları, astronominin bugünkü ileri seviyesine gelmesinde şeref payına sâhiptir Astronomiyle ilgili çalışmalarının temelini, matematikteki trigonometrik esaslar teşkil etmektedir Bu sebepten Uluğ Bey, trigonometri ilmi üzerinde geniş çalışmalar yaptı Bir derecelik yayın sinüs değerini hesaplamak bu yolda yapılan çalışmaların ilkini teşkil eder Kendisinden önceki doğu ve batı dünyâsındaki tahmînî ve takribî bilgileri bırakıp, ilmî esasları tespit ederek trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı

Uluğ Beyi dünyâya tanıtan, astronomi alanında yaptırdığı eserler oldu Onun en meşhur eseri Semerkant’ta yaptırdığı büyük rasathânedir Günümüzden yaklaşık altı asır önce yapılan bu rasathânedeki çalışmalar, çağımızın astronomi çalışmalarına hâlâ ışık tutmaktadır O gün yapılan hesaplar, günümüzün astronomik hesaplarına tıpatıp uymaktadır 1420 senesinde tamamlanan rasathânenin ilk müdürü Gıyâseddîn Cemşid’dir Daha sonra Kâdızâde Rûmî, sonra da Ali Kuşçu, bu vazîfeye getirilmiştir Rasathâne’nin yer üstündeki kısmı, üç katlı idi Yıldızların yüksekliklerini bulmak için kullanılan rub’-ı dâire, Ayasofya Câmiinin kubbesi kadardı

Uluğ Bey, İlhanlılar zamânında yapılan rasatları (gözlem) yeniden inceledi Kontrolden geçirdi ve yeni rasatlar yaptı On iki sene süren bu çalışmasının netîcesini, ancak 1437 senesinde alabildi ve kendi adıyla anılan büyük eseri Uluğ Bey Zîci’ni ortaya koydu Önceki zîclerin eksiklerini tamamlayan bu eser, devrin ilmî esaslara dayanan tek cetveli olup, eski zîclerin yanlışlarını düzeltiyor ve yıldızların hareketlerini daha mükemmel gösteriyordu Eser, bilim târihinde Batlemyüs ve Nasîrüddîn Tûsî’nin hazırladığı zîclerden sonra üçüncü büyük zîc olarak tanınmaktadır Eserde genellikle gökyüzünün güneyinde kalan kırk sekiz takımyıldız konu edilmiş ve bu takımyıldızlar içerisinde bulunan 1018 yıldızın koordinatlarını en doğru biçimde tespit etmiştir

Eser dört bölümden meydana gelmiştir Birinci bölüm; farklı kimseler tarafından kullanılan değişik kronolojik sistemleri belirtir İkinci bölüm; pratik astronomi bilgilerini ihtivâ eder Üçüncü bölüm; dünyâ merkezli kâinât sistemine göre, gök cisimlerinde görülen hareketler ve yerleriyle ilgilidir Dördüncü bölüm astrolojiden bahseder Eser 1665 senesinde İngilizce'ye tercüme edilerek, Oxford’da basıldı Fransızca tercümesi, 1853’te Farsça metniyle birlikte basıldı Esere Ali Kuşçu ve torunu Mirim Çelebi tarafından şerhler yapılmıştır

Uluğ Beyin ayrıca Dört Ulus Târihi adlı başka bir eseri olduğu söylenmektedir Bu eser, Moğol İmparatorluğunun parçalanmasından sonra kurulan, Çin ve Moğolistan, Altınordu, Hülâgu haleflerinin idâresinde olan İran ile Çağatay haleflerinin Orta Asya’daki devletlerinden bahseder Farsça olan eser, zamânımıza kadar intikâl etmemiştir

Uluğ Beye, Batı dünyâsı ilim adamları, “15 asır astronomu” unvânını vermişlerdir Ayrıca Milletlerarası Astronomi Derneği tarafından Ay’ın görünen yüzünde bir bölgeye, Uluğ Bey Krateri adı verilmiştir


Umur Bey

Aydınoğulları Beyliği hükümdarlarından Babası Aydınoğlu Mehmed Beydir Lâkabı Bahâüddîn’dir Genç yaşında babası tarafından İzmir Emiri tâyin edildi Bu sırada deniz seferlerinde gösterdiği cesâreti, kumandanlık ve adâletiyle meşhur oldu 1328-1329’da Bozcaada’ya kardeşi İbrâhim’le birlikte bir akın harekâtında bulundu Sakız Adasına da bir sefer tertip etti 1332 yılında Gelibolu, Semendire; 1333 yılında Yunanistan ve Ege adalarına tertip ettiği sefer neticesinde, buraları haraca bağladı Umur Bey, bu deniz seferlerinden birçok ganîmet elde etti

1334 yılında babasının vefâtı üzerine, yirmi beş yaşında Aydınoğulları Beyi oldu 1334-1335’te Yunanistan ve Mora’ya sefer düzenledi 1335’te Alaşehir’i kuşatarak aldı Bu kuşatma sırasında üç yara aldığı rivâyet edilir 1336 yılında Bizans İmparatorunun Midilli ve Foça’daki Cenevizliler üzerine yaptığı sefere, Umur Bey de yardım etti Bu yardıma karşılık Sakız Adasını aldı 1338 yılında, Ege adalarına ve 1339 yılında da Yunanistan’a seferlerde bulundu Ayrıca Karadeniz seferine de çıkıp; Kili, Eflâk gibi sâhillere baskınlar yaptı Umur Bey, bu seferleriyle Lâtinleri, Rodos Şövalyelerini tesirsiz hâle getirdi

1341 yılında, Bizans İmparatoru Üçüncü Andronikos’un ölümü ve tahta geçen İonnes’in yaşının küçük olması dolayısıyla, Bizansta saltanat mücâdeleleri başladı Umur Bey, bu mücâdeleler esnâsında kara orduları komutanı Kantakuzen'i destekledi Bu sırada Kantakuzen, Dimetoka’da krallığını ilân etmişti Umur Beyin deniz seferlerinden bunalan Lâtinler ve Bizans İmparatorunun annesi, Papa’ya mürâcaat edip, yardım istediler Papa’nın teşvikiyle bir Haçlı donanması kuruldu Bu donanmada Papalık, Kıbrıs, Venedik, Ceneviz ve Rodos Şövalyeleri yer alıyordu Haçlı taarruzu başladığında, Umur Bey, daha yeni Kantakuzen’e yardım etmekten dönmüştü İlk hücum başarıyla püskürtüldü Haçlılar, Aralık 1344’te yaptıkları ikinci hücumda, Sâhil İzmir’i almayı başardılar Bu durum karşısında Umur Bey, Yukarı İzmir’e çekilmek zorunda kaldı Umur Bey müsâit zaman ve şartlar kollamak gâyesiyle, anlaşma teklifinde bulundu Böylece geçici bir süre için harp durdu Umur Bey, bu fırsattan istifâdeyle, Rumeli’ye Kantakuzen’e yardım etmeye gitti İstanbul üzerine yapılan harekât sırasında, yanında bulunan Saruhan Beyin oğlu Süleyman vefât etti Umur Bey, bunun üzerine dönüp, Süleyman’ın cenâzesini babasına teslim etti

Papa şiddetle, taarruzun devam etmesini istediğinden, tekrar çarpışmalar başladı Bütün bunlara rağmen, 1347 yılında anlaşma yapıldı Buna göre; İzmir, Aydınoğullarının olacak, buna mukâbil Haçlılara bâzı ticârî imtiyazlar verilecekti Haçlı rûhu kabarmış olan Papa, bu antlaşmaya da muhalefette bulunup, anlaşmayı tasdik etmedi Umur Bey, bu olumsuz tutum üzerine ordusunu toplayıp, karşı hücuma geçti 1348’deki hücum sırasında, alnından okla vurularak şehit düştü Umur Bey, Birgi’de babasının yanına defnedildi Yerine büyük ağabeyi, Ayasuluğ Emiri Hızır Bey geçti

Umur Bey, bilhassa yaptığı deniz seferleriyle meşhur oldu Aydınoğulları Beyliğine yükselme devrini yaşattı Ege Adaları, Yunanistan ve civar yerlere yaptığı seferlerle bol ganimet ele geçirip, Haçlıların korkulu rüyâsı hâline geldi Bütün bu harp faaliyetleri yanında, beyliğin îmârına ve gelişmesine de önem verdi Zamânında birçok şehirde câmi, medrese, kervansaray, çeşme vs gibi hayır eserleri kuruldu Umur Bey, yazar, şâir ve âlimleri koruyup, teşvik ederdi Kendi adına 5568 beyitli Süheyl-ü Nevbahar manzumesiyle, Farsça'dan Türkçe'ye çevrilmiş olan Kelile ve Dimne ve Tabiatnâme adlı eserler vardır Umur Bey adına, üzerinde “Umur bin Mehmed” yazan bir sikke bastırılmıştır



Uzun Hasan

Akkoyunlu hükümdarlarından Oğuzların Bayındır boyundan, Akkoyunlu Hanedanının kurucusu Kara Yülük Osman’ın torunu olup, babası Celâleddîn Ali Beydir 1423 yılında Diyarbakır’da doğdu Uzun Hasan’ın gençliği, Akkoyunlu emirî Hamza Bey ile Cihangir arasında vukû bulan savaşlarla geçti Hamza Beyin vefâtından sonra, Akkoyunlu tahtına ağabeyi Cihangir geçti Kardeşi Hasan Beyin büyük gayret ve yardımları sonucu iktidarı ele geçiren Cihangir, Ergani ve çevresini ona ikta olarak verdi Cihangir Bey (1444-1463), 1455’te amcaları Şeyh Hasan ve Kasım’a karşı kardeşi Uzun Hasan’ı gönderdi Uzun Hasan amcalarını mağlup etti Erzincan valisi, Cihangir Beye isyan edince, Uzun Hasan onu da itaat altına aldı 1452’de Karakoyunlular karşısında bozguna uğrayan Cihangir, Şah Cihan’ın hâkimiyeti altına düşünce, Hasan Bey, kuvvetleriyle bizzat harekete geçti Erzincan ve Van Gölü çevresini yağmaladı Malazgirt Hâkimi Kasım Beyin kuvvetlerini bozguna uğrattı 1453’te ağabeyinin Diyarbakır’ı terk ettiğini haber alınca, süratle gelerek şehri ele geçirdi ve beyliğini îlân etti

Uzun Hasan, Akkoyunlu tahtına sâhip olmasıyla, iktidarını kuvvetlendirme faaliyeti içine girdi Cesur, tedbirli ve cömert olduğundan ordunun kendisine itaati tamdı Akkoyunluların düşmanı Karakoyunlu Şah Cihan’ın, Erdebil’den hudut dışı ettiği Safevîlî Şeyh Cüneyd’i ülkesine dâvet etti 1456’da, Diyarbakır’a gelen Şeyh Cüneyd’e, kızkardeşi Hatice Begüm’ü verip, evlendirdi Uzun Hasan’ın, Şeyh Cüneyd ile münâsebeti ve hânedana akrabâ yapması Akkoyunluların, Türk ve İslâm âleminin aleyhine oldu Akkoyunlu-Safevî münâsebeti önce gizli, Şah İsmâil’den sonra da aşikâr pek çok hâdiselere sebep oldu (Bkz Safevîler) Anadolu çok zarar gördü Trabzon Rum İmparatoru Kalo İonnas, Osmanlılara karşı ittifak teklif edince, kızı Katerina Despina’yı isteyip karşılığında 1458’de antlaşma imzâlandı Katerina Despina, Akkoyunlulara gelin gelince, Uzun Hasan’ı, Osmanlılar aleyhine faaliyet içine soktu Trabzon Rum İmparatorluğu, Uzun Hasan’ı İstanbul’un fethinden sonra, sürekli, Osmanlılar aleyhine kışkırttı Trabzon Rum İmparatorluğunun, Osmanlılara ödeyecekleri otuz bin altından vazgeçilmesi için aracılık yaptı Uzun Hasan, yeğeni Murad’ı İstanbul’a gönderdi Osmanlı Sultanı Fâtih’ten, Trabzon Rum İmparatorluğu vergisinin affedilmesinden başka, Katerina Despina’ya çeyiz olarak verilmiş olan Kayseri bölgesini ve önceki hediyeleri istedi Fâtih, vergi işini bölgeye gelerek bizzat halledeceğini bildirdi Fâtih, Uzun Hasan ve müttefiki Trabzon Rum İmparatorluğu ile Gürcülere karşı 1461’de harekete geçti Uzun Hasan’ın, 1459’da zaptettiği Koyulhisar’ı aldı Akkoyunlu ordusu Erzincan’daki Munzur Dağlarında Osmanlılara yenildi Uzun Hasan, annesini Fâtih’e gönderip, antlaşma sağlandı Fâtih, 1461’de Trabzon’u fethedip, bölgedeki Rum hâkimiyetine son verdi Uzun Hasan, Akkoyunluların batısındaki devamlı genişleyen Osmanlılara karşı, bölgedeki hâkimiyetini kuvvetlendirme siyâsetini tâkip etti Mısır Memlûklarından Harput’u alıp, Gürcistan’a akın harekâtı yaptırdı Âzerbaycan ve Irak’a hâkim Karakoyunlular hükümdarı Cihan Şahı, 1467’de yenerek, öldürttü Karakoyunluların müttefiki Şeybânîlerden Ebû Saîd’in saldırısını, 1469 başında bertaraf etti Ebû Saîd’i öldürttü Karakoyunlu Devletine son verip, ülkelerine hâkim oldu Anadolu beyliklerinden Karamanlıları, Osmanlılara karşı kışkırttı Avrupa devletlerinden Venediklilerden, Osmanlılara karşı kullanılmak üzere malzeme ve yardımcı kuvvet istedi Venedik, Papalık, Cenova ve Karamanlılarla ittifak yaptı Fâtih, Uzun Hasan’ın faaliyetlerini dikkatle tâkip ediyordu Uzun Hasan’a karşı harekete geçip, hazırlıklarını tamamladı Uzun Hasan ve Papa, Fâtih’in hazırlıkları üzerine, Venediklilerden top, teknik malzeme ve cephâne yardımıyla Almanya, Fransa ve İspanya’yı, Osmanlılara karşı harekete geçirdiler Hıristiyan donanması, Uzun Hasan’a yardım için Akdeniz sâhiline çıkarma yaptı 1473 Mart ayında sefere çıkan Osmanlı ordusu, Ağustos ayında Akkoyunlu topraklarına girdi Bayburt’tan Tercan’a geldi Uzun Hasan ordusuyla, Fâtih’in ordusu, 11 Ağustos 1473 târihinde, Otlukbeli’nde karşılaştı Uzun Hasan, zekî, cesur bir kumandan olmasına rağmen, Fâtih ve Osmanlı ordusunun ateşli silâhlardaki teknik üstünlük ve stratejisine karşı duramadı Akkoyunlu ordusu bozulunca, Uzun Hasan, muhârebe meydanından kaçtı (Bkz Otlukbeli Meydan Muhârebesi) Uzun Hasan Tebriz’e gelip, ordusunu tekrar toparlamaya başladı Osmanlıların devamlı genişleyip, bölgede hâkimiyetini artırması üzerine başşehrini Diyarbakır’dan Tebriz’e naklettirdi Otlukbeli yenilgisinden sonra, Gürcistan vâlileri, Uzun Hasan’a itaatsız olmaya başladılar 1477 sonbaharında, âsi vâlileri itaat altına almak için Gürcistan Seferine çıktı Tiflis’e harpsiz girdi Bölgedeki prenslikleri tekrar itâat altına aldı 1477 yılı sonunda Gürcistan’da hastalanıp, Tebriz’e geldi 1478 yılı başında hastalığı artıp, 7 Ocak gecesi, Tebriz’de vefât etti Kendi yaptırdığı Nasriyye Medresesi avlusuna defnedildi Uzun Hasan’dan sonra oğlu Halil, Akkoyunlu hükümdarı oldu

Uzun Hasan, büyük bir devlet adamı ve kumandan olmasına rağmen, Osmanlı Sultanı Fâtih ile mücâdeleye kalkışması tâlihsizliğidir Lakâbı Nusreddîn Ebû Nasr’dır İlmî, dînî, sosyal ve devlet teşkilâtıyla alâkalı mîmârî eserler yaptırdı Tebriz’de Nasriyye Medresesini yaptırıp, bakımı için vakıflar kurdu Nasriyye Medresesinin yanında câmi, bir de hastâne yaptırdı Hastâne çok geniş olup, binden fazla hastaya hizmet verirdi Hastânenin bitişiğindeki mutfakta, fakir ve kimsesizlere yemek verilirdi Tebriz’de meşhur Heşt-Behişt Sarayının inşâsını başlattı Fırat’ın kolu üzerinde Taşköprü’yü yaptırdı Uzun Hasan, ilim ve âlimleri sevdiğinden, Akkoyunlu ülkesinde pek çok meşhur âlim bulunurdu Meşhur astronom Ali Kuşçu, Uzun Hasan’ın sarayında olup, büyük itibâr görürdü Fâtih’e elçi olarak gönderilen Ali Kuşçu, daha sonra tekrar gelerek İstanbul’da ilim öğretmeye, talebe yetiştirmeye devam etmiştir Uzun Hasan’ın sarayında Ali Kuşçu’dan başka, Mevlânâ Mahmûd Şârihi, Şirâzi Mehmed Münşî ve fıkıh âlimi İmâm Ali de bulunurdu Uzun Hasan’ın hükümdarlığı zamânında, büyük İslâm âlimi, edib ve Kadı Celâleddîn-i Muhammed Devânî, çok kitap yazıp, bunlardan Ahlak-ı Celâli pek meşhurdur Uzun Hasan’ın târihçisi Mevlânâ Ebû Bekr-i Zihrani, Kitab-ı Diyarbekriyye de denen Târih-i Selâtin-i Türkmen adlı eserini yazdı Fazlullah Ruzbehan, Târih-i Alemârâyı Emînî’yi, Uzun Hasan’ın oğlu Yâkub için yazdı

Uzun Hasan, Akkoyunlu Devlet teşkilâtını Osmanlılar usûlünde tertipleyip, kuvvetlendirdi Akkoyunlu Devletini, İslâm, Oğuz boy töresi ve Osmanlı-Timurlu-Fars karakterinde teşkilâtlandırdı



Alıntı Yaparak Cevapla