Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Hükümdarları (A-Z)
Şah Abbas Safevî (I Abbas)
Safevî şahlarının beşincisi Muhammed Hüdâbende’nin oğlu olup, 1571’de doğdu Safevî şahı olan babası Muhammed Hüdâbende’ye, Herat’ta isyan etti Kazvin’i ele geçirdi 1587’de Safevî şahı olarak tanındı
1588 yılı ortalarında Özbek Hanı Abdullah Han, Safevîlere âit Herat’ı zaptedip Meşhed üzerine yürüdü Şah Abbas, onu durdurmak için Horasan’a hareket edince Osmanlılar, Gence ve Nihavend’i ele geçirdiler Böylece doğuda Özbek, batıda da Osmanlı kuvvetlerinin tehdidi altında kalan Safevî Devletinde, iç isyanlar da görülmeye başladı Ülke içindeki emirler, bağımsız hareket ediyor ve isyan hareketlerinde bulunuyorlardı Şah Abbas, iç isyanları bastırabilmek için, Osmanlılarla anlaşmak istedi Yapılan görüşmelerden sonra, İran’da hazret-i Peygamberin Eshâbına ve halîfelerine hakâretten vazgeçilmesi, Sünnîlere karşı zulüm ve eziyette bulunulmaması ve tarafların ellerindeki yerlerin aynen muhâfazası şartlarıyla bir antlaşma imzâlandı Böylece, Azerbaycan’ın bir kısmı, Şirvan, Gürcistan, Karabağ ve Luristan’ın bir bölümü, Osmanlıların elinde kalıyordu
Osmanlılarla yapılan bu barış antlaşmasından sonra Şah Abbas, İran’da başkaldırmış olan emirlerle mücâdeleye girişti Devletin merkezî otoritesini kuvvetlendirince, doğuda Mâverâünnehir Seferine çıktı 1597’de Özbek Sultanı Abdullah Hanı, Herat’ta yendi ve Horasan’dan uzaklaştırdı Böylece, ülkesini huzura kavuşturdu Osmanlılara karşı koyabilmek için devlet merkezini Kazvin’den İsfahan’a nakletti Osmanlıları taklit ederek maaşlı, tüfenkli yeni bir ordu kurdu Şahsevenler adı verilen bu ordunun kaynağını daha çok Gürcü ve Ermeniler meydana getiriyordu Bu hazırlıklardan sonra Şah Abbas, 26 Eylül 1603’te, Basra Körfezi’nde Bahreyn Adalarını alıp, batıda Osmanlı topraklarına göz koydu Safevîlerin, tek başlarına, Osmanlılarla mücâdelesinin imkânsız olduğunu anlayınca, ittifak aradı Doğudaki Özbekler ve Gürcüler, Tebriz’i âni bir baskınla işgal etti
Tebriz’deki Osmanlı askeri, iç kaleye çekilip, şehir, Safevîlerin eline geçti Lala Ali Paşa, sefer dönüşü Tebriz’in kuzeybatısındaki Sofyan mevkiinde Safevî baskınına uğradı Şah Abbas, 1500 ile 2500 kadar olan az miktardaki Osmanlı kuvvetleri üzerine süvari kıtalarını gönderip, 15 000 kişilik kuvvetiyle, Lala Ali Paşayı yendi Lala Ali Paşa'nın; esir edilmesine rağmen kahramanca müdafaası, Şah Abbas’ın dikkatini çektiğinden, hayâtını kahramanlığına bağışladı Nahcivan ve Erivan da Safevî hâkimiyetine geçti
Osmanlılar, devamlı Avrupa cephesinde harplerle meşgul olduğundan, İran cephesiyle bütünüyle ilgilemediler 1671’de, Vezir-i âzam Halil Paşa, Erdebîl Seferi denilen İran Seferine çıkınca, 26 Eylül 1618’de Osmanlı-Safevî Antlaşması yapıldı Şah Birinci Abbas zamânında yapılan bu antlaşmayla; Kars ve Ahıska ile batısı Osmanlılara kalacak; Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Dağıstan beylerine taarruz edilmeyecek; esirler iâde edilecek; İran şâhı her yıl Osmanlıya haraç olarak yüz yük ipek kumaş ve diğer kıymetli eşyâlar gönderecekti Buna rağmen, Şah Abbas, 1624’te Kerbela Haccı bahânesiyle 11/12 Ocak gecesi Bağdat’ı işgâl ettirdi Bağdat’taki Osmanlı devlet adamları, askerleri, âlimleri ve Müslümanlardan binlercesini insanlık dışı fiillerle katlettirdi Eshâb-ı kirâm ve Ehl-i beytin türbelerini tahrip ettiler Bu katliam ve tahribat üzerine Osmanlılar, Bağdat Seferi hazırlıklarına başladı
Serdar-ı Ekrem Hâfız Ahmed Paşa, 11 Kasım 1625 târihinde Bağdat’a gelip, Azamiye Kalesini zaptetti Bağdat, Osmanlı ordusunca kuşatılınca, Şah Abbas, otuz bin kişilik bir imdat ordusuyla bölgeye geldi Bağdat’ta, Osmanlılarla üç defâ neticesiz muhârebe oldu
Şah Abbas’tan sonra, Sultan Dördüncü Murad Han (1623-1640) zamânında, bölgedeki üstünlük tekrar Osmanlılara geçti Sultan Dördüncü Murad Han, 1638’de bizzat Bağdat Seferine çıkınca, şehir, 24 Aralık 1638’de teslim alındı Bölgede tekrar adâlet tesis edilip, tâmirat ve îmâr faaliyetleri yapıldı
Zâlimliğiyle ün yapan Birinci Şah Abbas-ı Safevî, kırk üç yıl hükümdarlık yaptıktan sonra, 19 Ocak 1629 târihinde Mazenderan’da öldü Yerine torunu Sam Mirza, Birinci Şah Safi adıyla Safevî Şahı oldu
Şah Cihan
Hindistan’da, Bâbürlüler Devleti hükümdarlarından Cihangir Selim Şahın oğludur 1592’de Lahor’da doğdu Sarayda iyi bir tahsil gördü Şehzâdeliği, önemli devlet hizmetleriyle geçti
Ağabeyi Hüsrev Han meselesinden dolayı babasına karşı geldi Askerinin çokluğuna ve babası tarafındaki kumandanların, kalpten kendisine bağlı olmalarına rağmen zafer kazanamadı O zamanın büyük âlimi İmâm-ı Rabbânî’ye giderek, muvaffak olmasına duâ etmesi için yalvardı Büyük İmâm (kuddise sirruh) babasına karşı gelmesine mâni olup, nasihat etti:
“Babana git, elini öp, gönlünü al! Yakında vefât edecek, saltanat sana kalacaktır” diye müjde verdi
Şah Cihan, emirlerini dinledi ve arzusundan vazgeçti Az zaman sonra, 1637’de, babası vefât edince, Agra’da “Ebü’l-Muzaffer Şihabüddîn” unvanı ile Bâbürlü tahtına çıktı
1630 senesinde Nizamşahları itaat altına aldı ve Darur şehrini ele geçirdi Ertesi sene Devletabad’ı da alarak Nizamşahları ortadan kaldırdı Şiî Kutubşahlar üzerine yürüyerek, hutbede dört halifeyi zikretmeleri ve vergi ödemeleri şartıyla anlaşma yaptı Ahmednagar’ı ele geçirdi Golkonda ve Brezpur gibi Güney Hind Sultanları, Bâbürlü hâkimiyetini tanıdılar Böylece, devletin otoritesini Hindistan’da tamâmen sağladı
Bayındırlık işlerine ehemmiyet vererek, tarımın gelişmesini temin etti İngiliz, Portekiz ve Hollandalılara karşı ülkenin menfaatlerini korudu Delhi şehrini îmâr etti ve genişletti Kale, saray, câmi, mescit ve türbeler yaptırdı Hanımlarından birinin Agra şehrindeki mezarı üstüne yaptırdığı Tac Mahal denilen, sanat değeri çok fazla ve süslü türbe, Türk mîmarlık târihinin önemli eserleri arasındadır
Şah Cihan, 1657’de hastalanınca, oğulları arasında taht kavgası başladı Evrengzib Âlemgir Şah adındaki oğlu, kardeşlerine karşı üstünlük sağladı ve babasını tahtından indirerek, 1658 senesi Temmuz ayında, Agra’da sultanlığını îlân etti Şah Cihan, Agra şehrinde sekiz yıl daha yaşadı 75 yaşında vefât etti Tac Mahal’de, eşinin yanında toprağa verildi (1666)
Şah İsmail I
Safevî Devletinin kurucusu Erdebilli Şeyh Safiyyüddin’in torunudur Babası Râfizî Şeyh Haydar, annesi Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Katerina Despina adlı hanımından olan kızı Halime Begüm’dür 1487’de doğdu İsmâil-i Safevî diye de bilinir Türklerin Hatay kabilesindendir 1493’te babası Haydar, Şirvan Hükümdârı Sultan Yâkub’un kuvvetleriyle yaptığı muhârebede öldürüldü İsmâil Safevî ve kardeşleri, dayısı Sultan Yâkub tarafından ölümden kurtarılıp, Şiraz Vâlisi Mansûr Bey Purnak’ın yanına gönderildi Şiraz Vâlisi, İsmâil Safevî ve kardeşlerini hapsettirdi Akkoyunlu Rüstem Bey tarafından kurtarılan Şah İsmâil Safevî ve kardeşleri, Erdebil’e gittiler İsmâil, babası Şeyh Haydar’ın müridleri tarafından saklanarak gizlendi Geylan, Gaskar, Rast ve Lâhicân’a gidip, gizlice faaliyette bulundu Babasının müridleri ve dostları, etrafında toplandı
1500’de harekete geçen İsmâil Safevî, Şirvan’a varıp babasının kâtili olan Ferruh Yesâr’ı katletti ve Şirvan’ı aldı 1501’de Âzerbaycan’ı ele geçirdi Akkoyunlulardan Arran ve Diyarbekir Hükümdarı Elvend Beyi, 1502’de mağlup edince Tebriz’e geldi Tebriz’i merkez yaptı ve merasimle taç giyerek “Şah” unvanını aldı Şah İsmâil’in kurduğu devlete ve hanedana, dedesi Safiyeddin Erdebilî’den dolayı Safevîler denildi (Bkz Safevîler)
Şah İsmâil, kurduğu devleti, bozuk Râfizî inancıyla teşkilâtlandırıp, yayılma siyâseti tâkip etti Bütün İslâm ülkelerine halife, mürid ve fedâilerini gönderip, alenî ve gizli Safevî propagandası yaptırdı 1503’te Irak-ı Acem, Fars ve Kirman’ı, Kâzaran’ı büyük katliam ve tahriple zaptetti Kâzaran’ı alınca oradaki Ehl-i sünnet âlimlerinin hepsini kılıçtan geçirdi Bu katliamları, Osmanlı Devletinin tepkisine sebep oldu 1504’te Yezd’i alıp, kışın İsfahan’a geldiyse de Osmanlı-Safevî münasebetleri düzelmedi
1505’te Kazvin’e gelip, Eshâb-ı kirâmdan, büyük mücâhid, Seyfullah lakaplı, Irak Fâtihi Hâlid bin Velid soyundan gelen Hâlidiyyeleri imhâ etti 1507’de Dulkadirli Alâüddevle Beyi mağlup etti Erciş, Ahlat ve Bitlis’i ele geçirip, Elbistan’a kadar ilerledi Diyarbekir Hâkimi Emir Bey, Şah İsmâil’e bağlılığını arz ettiyse de, ekserisi Sünnî olan şehir ahalisi, Safevîler’i kabul etmedi Diyarbekir, uzun mücâdelelerden sonra, Safevî tahakkümü altına girdi
1508’de Bağdat’ı aldı Şehirde büyük tahribat ve katliamlarda bulundu Başta İmâm-ı A’zam Ebû Hanife hazretlerinin Azamiye’deki türbesini ve Ehl-i Beyt’ten, büyük âlim Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin ve daha pekçok Ehl-i beyt, Eshâb-ı kirâm ve Ehl-i sünnet âlimlerinin kabir ve türbelerini tahriple, Müslümanları katlettirdi Bağdat’a vâli tâyin edip, Abbasî halifeliğini küçültmek için ona “Halifet-ül-hülefâ”, yâni halifelerin halifesi unvanını verdi
1509’da Bakü’yü zaptetti Safevîlerin doğusundaki Sünnî Özbekler, Horasan’ı ele geçirince, Özbek Hanı Muhammed Şeybânî Hana haber gönderip, bölgeden çıkmalarını istedi İsteği kabul edilmedi 1510’da vukû bulan savaşı Safevîler kazandı Esir edilen Muhammed Şeybânî Hanın kafasını kestirip, kafatasını şarap kadehi yaptırdı; derisine de saman doldurarak, zafer alâmeti olarak Osmanlı Sultanı Bayezid Hana gönderdi
1511’de Mâverâünnehir Seferine çıktı Belh dâhil Mâverâünnehir’deki birkaç şehri antlaşmayla alıp, Irak’a döndü
Şah İsmâil, bizzat katıldığı seferlerle hâkimiyetini genişletirken, İslâm ülkelerine gönderdiği dâî denilen halifelerine de Safevî ideolojisini propaganda ettirip taraftarlarını çoğaltarak, Râfiziliği yaydırıyordu Anadolu’daki dâîlerinden Şeytan Kulu da denilen Şah Kulu Baba Tekeli de Güney Anadolu’da faaliyet gösterip, Safevî propagandası yapıyordu Şah Kulu, on beş bin kişilik silâhlı kuvvet toplayıp Sultan İkinci Bayezid Han (1481-1512) zamânında, 1511’de isyân etti Konya ve Kütahya civârında pek çok tahribatta bulundu Üzerine gönderilen kuvvetleri bozdu Sivas yakınındaki Gedik Hanı mevkiinde, Vezir-i âzam Hadım Ali Paşa tarafından öldürüldü Taraftarları İran’a sığındı Şah Kulu’nun taraftarları, yolda kervan soygununa katılınca, Şah İsmâil bunları cezâlandırdı
1512’de, Emir Ahmed İsfehanî’yi, Mâverâünnehir Seferine gönderdi Safevî ordusu, Özbeklere yenildi Özbekler, Horasan’ı tekrar ele geçirdiler Şah İsmâil, bizzat Horasan’a gidip, bölgeyi tekrar Safevî hâkimiyetine aldı Safevîler, Osmanlı Devletinin aleyhine Mısır Memlûkları ve Hıristiyan âlemiyle iyi münâsebette bulundular Sünnî Özbek Hanı Ubeyd Han, babası Muhammed Şeybânî Hanı katledip, kafasını şarap kadehi yapan Şah İsmâil’e karşı Osmanlı Sultanı Selim Handan yardım isteyip, ittifak teklif etti Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520), bu talep ve teklifle Râfizi meselesini halletmek için, Şah İsmâil’e, ağır ithamlar bulunan arka arkaya üç mektup gönderdiyse de, Şah bunlara hiç cevap vermedi
Osmanlılar, 1514’te İran Seferine çıkınca, Sultan Selim Han, İstanbul’dan Doğu Anadolu’ya kadar gelmesine rağmen, Şah İsmâil meydana çıkmadı Şah İsmâil’e gönderilen son mektupta, Sultan Selim Han, Safevî Şahı için ağır ifâdeler kullanınca, Çaldıran Meydan Muhârebesine çıkmak zorunda kaldı Bu nâmede; Osmanlı ordusunun uzun bir yoldan gelip epeyden beri muhârebe için düşman ordusu aramasına rağmen meydana çıkan olmadığı, pâdişâhların ellerindeki memleketlerin nikâhlıları olduğu, erkek ve yiğit olanın onu nâmahreme (yabancıya) çiğnetmeyeceğinden bahsedilerek; Şah İsmâil’e miğfer yerine yaşmak, zırh yerine çarşaf giymesi tavsiye edilerek, ayrıca kadın elbiselerinden hırka, şal ve çarşaf gönderildi Şah İsmâil bu ağır ifâdeli nâme ve elbiseler üzerine, devrin en büyük devleti Osmanlılarla muhârebeyi kabul etmek zorunda kaldı
23 Ağustos 1514 târihinde meydana gelen Çaldıran Meydan Muhârebesinde, Şah İsmâil ve Safevî ordusu, Osmanlı ordusu ve Sultan Selim Hana bir gün bile mukâvemet edemedi Çaldıran’da, Safevî ordusu, Osmanlı teknik üstünlüğü ve kuvvetli îmânı karşısında eriyip gitti Şah İsmâil; tahtını, tacını ve hatununu muharebe meydanında bırakıp, kaçtı (Bkz Çaldıran Muhârebesi) Tebriz’e çekildi Mağlubiyet üzerine, teselliyi içkide aradı Kendini bütünüyle içkiye verip, zevk ve eğlenceye düşkün, sefih bir hayat yaşadı Özbekler, Horasan’a tekrar sâhip oldular
Şah İsmâil, içki ve zevk âleminde günlerini geçirirken, Safevî devlet adamları harekete geçti Bebek yaştaki oğlu Tahmasb Safevî, atabeg îlân edildi ve Emir Sultan Han da yardımcı tâyin edildi Şah İsmâil, sefâhat âlemindeyken, Osmanlıya karşı kini azalmadı Alman İmparatoru Şarlken’e mektup gönderip, Osmanlı Devletine karşı yardım ve ittifak talebinde bulundu Fakat Şah İsmâil Safevî; tahriki sonucunda Osmanlı Devletine karşı Hıristiyan âleminin çıkardığı ordunun, 1526’da Mohaç’ta mağlubiyetini göremedi
Şah İsmâil, 23 Mayıs 1524’te Âzerbaycan’ın Serâb şehrinde öldü Cenâzesi Erdebil’e getirilip, Şeyh Safi’nin yanına gömüldü Cesur, intikamcı ve zevkine düşkün olan Şah İsmâil’in, aynı zamanda Türkçe, Farsça ve Arapça şiirleri mevcuttu Hece ve aruz vezninde şiirlerin toplandığı Dîvân’ından başka, Deknâme’si de vardır
Şah İsmail II
Safevî şahlarının üçüncüsü Şah Tahmasb’ın oğludur Gençliğinde, babası Şah Tahmasb (1524-1576) zamânında uzun yıllar hapis yattı Kahkaha Kalesindeki mahkûmiyeti sırasında, Safevî şahı babası Tahmasb 1576’da ölünce, kızkardeşi Perihan vâsıtasıyla hapisten kurtarıldı İktidar yolu açıldı Rumlu (Anadolulu) Avşar ve Tekeli gibi Türk oymaklarının desteğiyle kardeşi Haydar Mirza’yı öldürüp, İkinci Şah İsmâil-i Safevî adıyla 22 Ağustos 1576’da Safevî tahtına geçti Sünnî olup, Şâfiî mezhebindeydi
İkinci Şah İsmâil, Safevî Şahı olmasıyla iktidarını kuvvetlendirme faaliyetini başlattı Safevî devlet kadrosunu sarmış sapıklara karşı temizlik hareketine başladı Kendi adamlarını devlet kadrolarına tâyin etti Râfizîliği yasaklayıp, Sünnîliğini ilân etti Devlet kadrosundan uzaklaştırdığı memurlar ve sapıklar, aleyhine propaganda başlatıp, devlete isyan ettiler Bunlardan, tespit ettiği, Şah Tahmasb’ın adamlarından ve askerlerden otuz binini cezâlandırdı Ehl-i beyt, Eshâb-ı kirâm ve İslâm âlimlerine küfür ve kötülemeleri ortadan kaldırdı Câmilerde halîfe hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Ömer ve hazret-i Osman’ın kötülenmesini yasakladı Müslümanlara hürriyet tanıdı Âdil unvanını aldı Doğu Anadolu’daki, Osmanlı Devletine tâbi emîrlerin teveccühünü kazandı
İkinci Şah İsmâil Safevî, ülkesinde, kısa zamanda büyük hizmetler ve icraatlar yaptıysa da, doğru yoldan ayrılmış Safevîlerin düşmanlığını kazandı 24 Kasım 1577’de zehirletilerek, bir rivâyete göre de Safevî askerlerinin isyânı üzerine şehit edildi Safevî tahtına, kardeşi Muhammed Hüdâbende geçti
Şahruh Mirza
Timurlu hükümdarlarının ikincisi Timur Hanın oğludur 20 Ağustos 1377 târihinde Semerkant’ta doğdu
Küçüklüğünden îtibâren dînî, siyâsî ve askerî tahsil, terbiye ve eğitim görerek yetiştirildi Timur Hanın Kıpçak Seferinde merkezde kalıp, on üç yaşında devleti idâre etti 1392’de Kal’a-i Sefid Muhâsarasına katılıp düşman reisini öldürerek üstün muvaffakiyet gösterdi 1393’te Semerkant’la havâlisinin vâliliğine tâyin edildi Horasan, Sistan, Mazenderan vâlisi sıfatıyla 1396’da İran, Suriye ve Anadolu Seferine, 1402’de Ankara Muhârebesine katıldı Timur Hanın 1405’te vefât etmesinden 1409’a kadar Horasan vâlisi kaldı
1409’da, Timurlu hükümdârı oldu Hânedan mensuplarıyla uzun süren saltanat mücâdelesinde bulundu (Bkz Timur İmparatorluğu) 1415’te, bütün Timurlu ülkesine hâkim oldu Hindistan, Şahruh’un yüksek hâkimiyetini tanıdı
1420’de, Âzerbaycan Seferine çıkarak, Karakoyunluları bozguna uğrattı Sultaniye ve Tebriz ele geçirildi Bu sırada Deşt-i Kıpçak’ta, Moğolların baş kaldırmaları üzerine oğlu Uluğ Bey, sefere çıktı Moğollara üst üste ağır darbeler indirdikten sonra Semerkand’a girdi
Şahruh, 1428’de Karakoyunlu İskender’in Sultaniye’yi ele geçirmesi üzerine, İkinci Âzerbaycan Seferine çıktı Urmiye Gölünün batısındaki Selman Ovasında, İskender komutasındaki Karakoyunluları bir kere daha bozguna uğrattı Bu zafer neticesinde, Anadolu ve Mısır yolları Çağataylara açılmış oluyordu Nitekim bu îtibârla Venedikliler, Osmanlılara cephe almışlar ve Şahruh’u, Osmanlılar üzerine çekmeye çalışmışlardır Ancak, dindar pâdişâh, Hıristiyanlarla cihad içinde bulunan Osmanlılarla, bir harbe girmeyi uygun görmeyerek Herat’a döndü
Şahruh’un saltanatının son yılları, huzur içinde geçti 12 Mart 1447 târihinde, Rey eyâletinde bulunan Peşâver’de vefât etti İslâm âlimi ve astronom olan oğlu Uluğ Bey, Timurlu hükümdarı oldu
Şahruh, üstün kumandanlık, hükümdarlık yanında güzel ahlâk sahibiydi Vakarlı, iyi ve yumuşak huyluydu Affetmeyi severdi Ülkesinin îmârına çalışıp, iktisâdî refah seviyesini yükseltti Mâverâünnehir’in îmârını başlattı Merv şehrini yeniden inşâ ettirdi Murgab Suyunun eski yatağı ve bendlerini yeniden tanzim edip, zirâî mahsulün artmasını sağladı Âlim ve sanatkârları koruyup, himâye etti Muhteşem bir kütüphâne yaptırıp, âlimleri Herat’ta toplamaya çalıştı Kendisi de ilme meraklı olup, şâir ve sanatkârdı Devrinde Molla Câmî, oğlu Uluğ Bey, Seyyid Nimetullah Kirmanî, Enverî gibi âlim ve şâirlerle Nizameddin Şâmî, Şerefeddîn Ali Yezdî, Fasihî ve Abdürrezzak Semerkandî gibi târihçiler ve coğrafyacı Hâfız-ı Ebru yaşayıp, kıymetli eserler verdiler
|