Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Hükümdarları (A-Z)
Murad Han V
Otuz üçüncü Osmanlı sultanı İslâm hâlîfelerinin doksan sekizincisidir Babası, Osmanlı sultanlarından Abdülmecîd Han, annesi Şevkefzâ Kadınefendidir 21 Eylül 1840 târihinde İstanbul’da doğdu İyi bir eğitim ve öğretim gördü Devrin büyük âlimlerinden ders görerek yetiştirildi Devlet idâresi, fen ilimleri ve Arapça, Farsça, Fransızca öğrendi Okumayı çok sevdiğinden veliahtlığı devrinde yabancı ülkelerden de kitap getirtirdi
Babasının 25 Haziran 1861’de vefâtından sonra Abdülazîz Han pâdişâh olunca, veliaht oldu Nezâketi, kibârlığı, çağına göre bilgisi ve yumuşak huyluluğu ile sevildi Amcası Abdülazîz Hanın 1863 Mısır ve 1867 Avrupa seyâhatlerine katıldı Bu gezilerde davranışları ile Osmanlı hânedânının asâletini temsil ederek takdir topladı Veliaht Murâd, 30 Mayıs 1876 târihinde Sultan Abdülazîz Hanın hal’ edilmesiyle Osmanlı Sultanı îlân edildi 4 Haziran 1876’da Abdülazîz Hanın fecî şekilde şehit edildiğini ve annesi Pertevniyâl Sultana çok çirkin işkenceler yapıldığını işiten Sultan Murâd Hanın üzüntüden ve bu felâket yolunun sonunu düşünmekten aklı bozuldu Üzüntüden hastalığının artmasında, doktor Capoleone’nin câhilâne ve yanlış teşhis ve tedâvisinin mühim rolü oldu Beşinci Murâd Han, bu hasta hâliyle ihtilâlcilerin kuklası hâline getirilip, Avrupa’da belirli odakların devleti ve İslâmiyeti yok etmek için hazırladıkları yıkıcı plânları tatbik edilmek istendiyse de kardeşi İkinci Abdülhamid Han, bunların önüne geçti 31 Ağustos 1876’da hal’ edilen ve doksan üç gün saltanat süren Beşinci Murâd Han, Osmanlı sultanlarının en az pâdişâhlık yapanıdır
Saltanattan hal’inden sonra, âilesiyle Çırağan Sarayına yerleştirilen Beşinci Murâd Hanın hastalığı sonradan iyileşti Vaktini, okumak ve torunlarını okutmakla geçiren Murâd Han, kardeşi Sultan Abdülhamid Hanın nâzikâne hatır sormasını, dâimâ teşekkürle cevaplandırırdı 29 Ağustos 1904 târihinde vefât eden Beşinci Murâd Han, İstanbul’da Yeni Câmideki türbeye defnedildi
Murad Han IV
Osmanlı pâdişâhlarının on yedincisi ve İslâm halîfelerinin seksen ikincisi Babası Birinci Ahmed Han, annesi Mâhpeyker (Kösem) Sultandır 27 Temmuz 1612’de İstanbul’da doğdu Tam bir Türk ve İslâm terbiyesi ve ahlâkı ile yetiştirildi Enderun mektebindeki hocalarından husûsî dersler aldı Genç Osman’ın başına gelen acı felâket ve yerine geçen amcası Mustafa Hanın kısa bir süre sonra tahttan indirilmesi üzerine henüz on bir yaşında iken 10 Eylül 1623’te Osmanlı tahtına çıktı Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesinde, hocası Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin elinden kılıç kuşandı Yaşı küçük olduğu için, devleti bilfiil idâre edemeyeceği görüşü hâkim olarak, annesi Mâhpeyker Kösem Sultan, saltanat nâibesi tâyin edildi
Tahta geçtiğinde, iç ve dış işlerdeki karışıklıklar devam ediyordu İdârî işler karışık olduğundan, Yeniçeri ve Sipâhi askerleri zorbalığa baş vuruyorlardı Vasî durumunda olan annesi Mâhpeyker Kösem Sultanın yardımı ile iş başına kıymetli devlet adamları ve kumandanlar getirerek, ortalığı düzeltti İran Şâhı Birinci Abbâs (1588-1629), Osmanlı hudûdunu geçip, Bağdat’ı işgâl ederek, otuz bin Sünnî Müslümânı, kadın, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirdi Rus Kazakları ise kayıklarla Karadeniz sâhilindeki bâzı köyleri yaktılar 1625’te sadrâzamlığa getirilen Hâfız Ahmed Paşa, Kazak korsanlarına ve Safevîlere karşı harekete geçti 1625’te Köstence’de, Kazakların iki yüz elli kayığı batırılarak, dört bin kadarı öldürüldü Şah Abbâs’ın Bağdat’taki zulmünün önüne geçmek için, 1625’te ordu sevk edildi 11 Kasım 1625’te Bağdat yakınlarındaki Azamiyye kurtarılarak, Bağdat kuşatıldı Ancak, yeniçerilerin isyânıyla Bağdat kuşatmasını kaldıran Sadrâzam Hâfız Paşa, Irak’ın kuzey ve güneyini işgalden kurtardı
1 Aralık 1626’da Sadrâzamlığa getirilen Kayserili Halil Paşa, tekrar başlayan Safevî saldırılarının önüne geçmek ve Abaza Mehmed Paşanın isyanlarını bastırmak için 4 Aralık 1626’da sefere çıktı Serdar Halil Paşanın muvaffakiyetsizliği üzerine 6 Nisan 1628’de Sadrâzamlığa Hüsrev Paşa getirildi 22 Eylül 1628’de Abaza Mehmed Paşayı yola getiren yeni sadrâzam, Safevîlere karşı 5 Mayıs 1630’da Mihribân’da, 14 Temmuz 1630’da Cemhâl’da zafer kazandı İranlılar mağlup olunca, Anadolu’da asâyiş temin edildi
Dördüncü Murâd Hanın yaşının küçüklüğünden istifâde eden yeniçeriler, İstanbul’da zorbalıklarını ve ahâliye kötü muâmeleyi artırdılar Sadrâzam Hüsrev Paşanın azlini bahâne eden yeniçeriler ve sipâhiler, ayaklanarak saraya yürüdüler Yeni sadrâzam Müezzinzâde Hâfız Ahmed Paşayı öldürdüler (1632) Bundan sonra zorbaların zoru ile sadrazâm olan Recep Paşa döneminde İstanbul’da karışıklıklar günlerce sürdü En küçük bir olayda, Recep Paşanın tahrîkiyle harekete geçen zorbalar, yeni kelleler istiyorlardı Diğer taraftan, tahta geçtiği günden itibâren bütün hâdiseleri dikkatle tâkip ederek, eşkıyanın elebaşlarını tespit eden Sultan Murâd Han, 8 Haziran 1632’de devlet idâresini bizzât eline aldı İsyancıların elebaşı olan Topal Recep Paşayı öldürttü Yeniçeri ve sipâhî ocaklarını sindirerek, zorbalıkların önüne geçti Kahvehâneleri ve meyhâneleri kapatarak, tütünü ve alkollü içkileri yasakladı Emri dinlemeyenlere şiddetli cezâlar verileceğini îlân edip, sıkı kontroller yaptı ve yaptırdı
Lehistan Kazaklarının Karadeniz’de Osmanlı sâhillerine ve Rumeli’de Tuna yalılarına yaptıkları saldırının önüne geçmek için 1633 Nisanında Lehistan Seferine çıktı Osmanlı ordusu Edirne’ye geldiğinde, Lehistan hükümeti sulh istedi 1634’te imzâlanan Osmanlı-Lehistan Antlaşmasına göre; Kazak akınlarına son verilmesi, Leh krallarının Kırım hanlarına ve Osmanlı sultanına vergi vermesi, esirlerin karşılıklı değiştirilmesi kabul edildi
Sultan Dördüncü Murâd Han, Safevî saldırılarının önüne geçmek için ordunun başında sefere karar verip, hazırlıkları tamamladı 18 Mart 1635’te Revan Seferine çıkan Dördüncü Murâd Han, önceden tespit ettirdiği zorbalardan yolu üzerindekileri cezâlandırdı 27 Temmuz 1635’te Revan önlerine ulaştı Sefer boyunca ordunun başında bulunup, askerlerle alâkadar olan, kuvvet, heybet ve dehşetinden ürkülen Sultan Murâd Hana, ordu içinde büyük bir emniyet ve hürmet hissi uyandı 28 Temmuz 1635 gecesi başlatılan Revan kuşatmasında, bütün muhârebe plânları tatbik edildi Sultan Murâd Hanın kuşatmanın ilk gecesi yaralanan askerleri ateş hattından geriye çektirerek hastane çadırlarında, cerrahlara tedâvi ettirip, ilâçlarının verilmesini emretmesi ve top atışlarında bulunması askerleri coşturdu Revan kalesini düşürmek için yapılacak umûmî taarruz öncesinde Safevîler, vire ile teslim olmak istediklerini bildirdiler 8 Ağustos 1635’te Revan kale muhâfızı Emirgûneoğlu Tahmasp Kulu Han, Sultan Murâd Hana kaleyi teslim etti Revan Kalesi tâmir edilip, içine on iki bin asker ve yeteri kadar cephâne konularak muhâfızlığına Vezir Murtaza Paşa bırakıldı 11 Eylül 1635’te Tebriz şehri tekrar zaptedildi Safevî ordusu, Osmanlılarla meydan muhârebesine cesâret edemediğinden karşılaşılmadı Aras Nehri taraflarındaki Zeynelli aşîretinden bin kadar nüfûsun, Pasin-Erzurum, Tercan-Erzincan taraflarındaki boş arâzilere iskân edilmesi emrolundu Van ve Diyarbakır’da kalan Sultan Murâd Han, Revan Seferine çıkışından on ay sonra 27 Aralık 1635’te İstanbul’a döndü Osmanlı ordusunun doğudan ayrılmasıyla; Safevîler, hududa tecâvüz ederek 1 Nisan 1636’da Revan’ı işgâl ettiler 2 Şubat 1637’de sadrâzamlığa getirdiği Bayram Paşayı Doğu Seferi serdarlığına tâyin eden Sultan Murâd Hanın kendisi de hazırlıklara başladı ve 8 Mayıs 1637’de Bağdat Seferine çıktı 16 Kasım 1638’de kuşatmanın başladığı sırada Pâdişâhtan, daha önce ele geçirilmiş bulunan İmâm-ı A’zam türbesini ziyâret etmesi istendi Ancak, Sultan; “Bağdat, sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce İmâmı ziyâretten hayâ ederim” cevâbını verdi Derhâl tertibât alarak muhâsaraya başladı Şehirde Bektaş Han Türkmen’in kumandasında 40 000 kişilik bir Safevî garnizonu bulunuyordu Şâh Sâfî ise, atlı kuvvetleriyle Kasr-ı Şîrîn’de olup Osmanlı muhâsarasını gün gün tâkip etmesine rağmen, müdâhaleye cesâret edemiyordu Sultan Murâd Han, 12 000 sipâhiyi İran içlerine sokup Şehriban bölgesini çiğnettiği hâlde, Şâhı savaş meydanına çekemedi Şâh, Bağdat’taki büyük kuvvetlerine güveniyor, Pâdişâhın muhâsaradan bıkınca çekilip gideceğini zannediyordu
Pâdişâhın ve seksen altı yaşındaki şeyhülislâm Yahyâ Efendinin de ön safta olduğu bu kuşatmada, dehşetli vuruşmalar oldu Muhâsaranın otuz yedinci gününde ön saflarda yalın kılıç kahramanca çarpışarak askeri coşturan Sadrâzam Tayyar Mehmed Paşa, birkaç kuleyi ele geçirdiği sırada alnından vurularak şehit oldu Yerine sadârete getirilen Kemankeş Mustafa Paşa, selefi gibi gayret edip birkaç kuleyi daha ele geçirdi Bu muvaffakiyetler üzerine muhâsaranın otuz dokuzuncu günü umûmî taarruza karar verildi Sabah erkenden başlayan şiddetli hücum karşısında kale teslim oldu
Böylece, on dört sene on bir ay önce bir ihânet sebebiyle Safevîlerin eline düşen Bağdat, artık kesin olarak Osmanlı idâresine geçti
Sultan Dördüncü Murâd Han, ilk iş olarak İmâm-ı A’zam ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabr-i şerîflerini ziyâret etti Bu büyük zâtların türbeleri, sapık düşünceli Safevîler tarafından tahrip edilmiş ve eşyâları yağmalanmıştı Pâdişâh emir verip bütün kabirlerin ve eserlerin tâmirini bildirdi Şeyhülislâm Yahyâ Efendiyi de, bu işlere nezâret etmekle vazîfelendirdi Bu zaferden sonra Bağdat fâtihi diye anılan Dördüncü Murâd Han, ordu ile Sadrâzam Mustafa Paşayı Bağdat’ta bırakarak İstanbul’a döndü Sadrâzam Kemankeş Mustafa Paşa, büyük bir kuvvetle İran içlerine doğru harekete geçtiği sırada Şâhın barış isteği ile gönderdiği elçiler geldi Sadrâzam Kemankeş Mustafa Paşayla İran murahhasları Saru Han ve Muhammed Kuli Han arasında yapılan görüşmeler sonrasında, aşağı yukarı bugünkü Türk-İran sınırının tespit edildiği Kasr-ı Şîrîn Antlaşması imzâlandı (17 Mayıs 1639) Bu antlaşmaya göre; Bağdat, Basra ve Şehr-i zûr havâlisinden mürekkep Irak-ı Arap Osmanlılarda, Erivan Safevîlerde kaldı Ayrıca Safevîlerin gerek Irak, gerekse Kars, Ahıska ve Van taraflarına saldırmayacakları, Eshâb-ı kirâmı kötülemeyecekleri de antlaşma şartları içinde yer almıştı (Bkz Kasr-ı Şîrin Antlaşması)
Sultan Murâd Han, doğuda İran’la meşgulken, batıdaki hâdiselerden de günü gününe haber alıyordu Bilhassa Venediklilerin hudut tecâvüzlerine karşı bu Cumhûriyetle bütün ticârî münâsebetlerin kesilmesini ve hemen savaş açılmasını emretti Ancak, bu sırada damla (Nikris) hastalığından muzdarip bulunan Sultanın durumu ağırlaştı Bunun üzerine Dîvân, emri çeşitli bahânelerle on üç gün geciktirdi Bu arada Venedik elçisi gelip, dîvânın bütün şartlarını kabûl etti ve savaş durduruldu Nitekim, çok geçmeden pâdişahın hastalığı daha da artarak 8/9 Şubat 1640 günü, güneş battıktan sonra İmâm Yûsuf Efendi, Yâsîn-i şerîf okurken vefât etti Sultanahmed Câmii avlusunda Şeyhülislâm Yâhya Efendinin imâmlığında müezzinlerin “Er kişi niyyetine!” nidâları ve Müslümanların gözyaşları arasında kılınan cenâze namazından sonra, babası Birinci Ahmed Hanın türbesine defnedildi
Dördüncü Murâd Han, Arapça ve batı dillerine hâkim olup her türlü memleket meselesine vâkıftı İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları teşvik ederdi Evliyâ Çelebi ve Kâtib Çelebi gibi âlimler, teşvik ettiği kimseler arasında idi Kur’ân-ı kerîm okumayı ve ibâdetlerini hiç ihmâl etmezdi Dedesi Yavuz Sultan Selim Han gibi o da Hırka-i saâdet dâiresinde Kur’ân-ı kerîm okurdu
Ömrünü devlete hizmet ve Allahü teâlânın emir ve yasaklarına itâatle geçiren bu Türk Hakânı, Ehl-i sünnet düşmanı Acemlerin pek çok iftirâlarına mârûz kaldı Bunlar kendilerinde bulunan zilletleri bu büyük pâdişâha da bulaştırmaya kalkıştılar İnsanlara zulmettiğini ve içki içtiğini söylediler Halbuki devrin kaynaklarında Murâd Hanın içki içtiğine dâir en küçük bir bilgi yoktur
Birçok târihçinin Kânûnî sonrası en büyük Osmanlı pâdişâhı olarak kabûl ettikleri Dördüncü Murâd Han, hep dedesi Yavuz Sultan Selim Hana benzemeye çalışırdı Gerçekten de birçok vasıfları onunla uyuşurdu Fakat, Yavuz’un sâhip olduğu kıymetli devlet adamlarına ve tecrübeye mâlik değildi Tahta geçtiğinde hazine bomboştu Vefâtında ise, on beş milyon altın olup, gümüş paranın haddi hesâbı belli değildi Avrupa, baştan başa istihbârat ağı ile örülmüştü Avrupalıların en gizli sırları, Osmanlı Sarayına gününde ulaşıyor ve ona göre vaziyet alınıyordu Tahta çıktığında, neye yaradığı belli olmayan yüz bin yeniçeri varken, vefâtında itâat altına alınmış otuz beş bin yeniçeri bulunuyordu Dördüncü Murâd Han, bozulmuş devlet nizâmını yoluna koymak için mülâzimlikleri kaldırdı Timar sistemini yeniden düzene koydu İsrâfın önüne geçmek için kânunlar çıkarttı Sipâhilerden zorbalıkla ele geçirdikleri evkâf idâresini ve diğer hükümet hizmetlerini aldı Sipâhileri intizam ve itâat altına alarak, bunların ve bir takım bozguncuların toplandığı yerler olan kahvehâneleri kapatarak âsâyişi temin etti Yeniçerilik tahsisâtının şuna buna yemlik olması suiistimâlini kaldırarak, yeniçeriliği ıslah etti Vefâtında içte ve dışta huzurlu ve îtibârlı bir devlet bıraktı
Sultan Murâd Hanın cesâreti, her türlü zorluğa tahammülü, keskin zekâsı, hünerleri, askerî dehâsı, atıcılık, binicilik, silâhşorluktaki başarısı, askerleri ve tebaası tarafından çok takdir ediliyordu İki yüz okkalık gürzleri kolayca kaldırır, hızla giden iki atın birinden diğerine atlar, attığı ok, tüfek mermisinden uzağa düşerdi Devrinin bütün silâhlarını en iyi şekilde kullanırdı
En küçük suçları bile memleketin selâmeti için cezâlandırmaktan çekinmeyen Sultan Dördüncü Murâd Hanın merhameti de çoktu Savaş esnâsında otağının yanına kurdurduğu seyyar hastanelerdeki yaralı ve hastaları ziyâret eder, onlarla yakından ilgilenirdi Memleketin her tarafındaki imârethânelerin vakıf şartlarına uygun şekilde çalışması, fakir ve yetimlerin aç ve açıkta kalmaması için gayret gösterirdi
Din ve devlet menfaatine iş yapanı hemen mükâfatlandıran Sultan Murâd Han, pek çok hayırlı işin yanında, Topkapı Sarayında Revan ve Bağdat köşkü gibi nâdide eserler, köprüler, kervansaraylar, hanlar ve benzeri hayır eserleri de inşâ ettirdi
Boğazda yaptırdığı sarayda, oğlu Muhammed’in doğumunda yedi gece kandiller astırıp şenlikler yapıldığından, buraya Kandilli denildi Kavaklar’daki kaleleri yaptırdığı gibi, pek çok şehrin de surlarını tâmir ettirdi Bağdat’ı feth edince, İmâm-ı A’zam ve Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin türbelerinin tâmirini yaptırdı Kâbe-i muazzamayı su basması üzerine; Ankaralı Mehmed ile Rıdvan Ağayı Kâbe-i muazzamayı tâmirle vazîfelendirdi
Sultan Dördüncü Murâd Han devrinde kazanılan zaferlerin yanında pek çok âlim, şâir, târihçi ve sanatkâr yetişerek kıymetli eserler meydana getirmişlerdir Bunlardan bibliyografya, târih, coğrafya sâhasında Kâtip Çelebi ve Vekâyi-nâme sâhibi Topçular kâtibi Abdülkâdir, Ravdat-ül-Ebrâr ve Zafernâme sâhibi Karaçelebizâde Abdülazîz, Târih-i Gılmânî sâhibi Mehmed Halîfe, teşkilât ve idâre sahasında Koçi Bey vardır Yine Erzurumlu Ömer, Nef’i, Azmizâde Mustafa Hâleti, Nâibî, Yahya, Bahâî, Cevrî ve Fehim-i Kadîm, devrinde önde gelen şâirlerdir Yine süslü nesrin on yedinci yüzyıldaki temsilcilerinden Nergîsî de Dördüncü Murâd devrinin meşhûrlarındandır
Bundan başka, şâir olan bu pâdişâhın devrinde halk edebiyâtı sarayca desteklenmiş, zaferlerine destanlar, ölümüne halk şâirlerince şiirler yazılmıştır Bu şâirlerden bâzıları saraya intisap etmişlerdir Bunların belli başlıları Kuloğlu, Kâtibî, Kayıkçı Kul Mustafa gibi halk şâirleridir
Yine devrin tekke edebiyatındaki büyük temsilcisi Aziz Mahmûd Hüdâyî de, bu devrin sahasında önde gelen şâirlerindendir
Murad Han III
Osmanlı sultanlarının on ikincisi ve İslâm halîfelerinin yetmiş yedincisi Babası on birinci Osmanlı sultanı İkinci Selim Han, annesi Nûr Bânû Sultandır 4 Temmuz 1546’da Manisa’nın Bozdağ Yaylağı’nda doğdu 1558 târihine kadar Saruhan’da (Manisa) kaldı Babasının Saruhan Sancakbeyliğinden Karaman Beylerbeyliğine tâyiniyle, Şehzâde Murâd’a da Alaşehir Sancakbeyliği verildi 1526’da Manisa Sancakbeyliğine tâyin edildi 22 Aralık 1574 târihinde tahta çıkıncaya kadar bu vazîfede kaldı Sancağa çıkarılan son Osmanlı hükümdârıdır
Osmanlı Devletinin zirvede olduğu bir devirde sultan olan Üçüncü Murâd Han, dünyâ siyâsetinde faal bir rol oynadı Osmanlı hâkimiyeti en geniş sahasına ulaştırıldı Akdeniz’de denizci bir kavim olan Venedikliler ve kara Avrupa’sında Avusturya ile antlaşmalar yenilendi Lehistan (Polonya) ile Osmanlı Devletinin kuzey siyâsetini belirleyen antlaşma, 30 Temmuz 1577’de imzâlandı Rus Çarlığının yayılma siyâsetine karşı, Lehistan ile Kırım Hanlığının münâsebetleri tanzim edildi Şiî ideolojisinin temsilcisi İran Safevî Devletinin, Osmanlı ülkesindeki yıkıcı ve bölücü faaliyetlerine karşı 1578’den itibâren her türlü tedbire başvuruldu Ahâlisi sünnî olan Şirvan ve Dağıstanlıları, Safevî taarruzlarına karşı korumak ve hudûdu emniyet altına almak için 5 Nisan 1578’de başlatılan harekât, 21 Mart 1590 târihinde imzâlanan İstanbul Antlaşması ile tamamlandı Antlaşmaya göre;
1 Tebriz şehri ile Âzerbaycan’ın Tebriz mıntıkası, Karabağ, Gence, Kars, Tiflis, Şehrizûr, Nihâvend, Lûristan tarafları Osmanlılara kalacaktı
2 Şiîler, hazret-i Ebû Bekir, Ömer ve Osman (radıyallahü anhüm) ile hazret-i Âişe’ye iftirâ ve küfür etmeyeceklerdi İran’daki Ehl-i sünnet Müslümanlara kötü muâmele yapılması, Şah tarafından yasaklanacaktı
Üçüncü Murâd Han devrinde on iki yıl süren Şark seferleri sonunda, Kafkasya ve Âzerbaycan Osmanlı Devletine bağlandı Hazar Denizine hâkim olan Osmanlı donanması, Safevîlere karşı, Sünnî Özbek Hanlarına topçu ve yeniçeri askeri yardımı götürdü
Avrupa kıtasında Osmanlı Devletine tâbi Erdel (Transilvanya) Beyi İstefan Batori, 1577’de Lehistan (Polonya) Kralı seçtirildi Böylece Baltık’taki bu ülke de Osmanlı himâyesine alınarak, yıllık haraca bağlandı İşgal ve tecâvüzlerden muhâfaza altına alınıp, Rus yayılmasının önüne geçildi Avusturya ile münâsebetler hudut tecâvüzleri sebebiyle, 1592’de bozuldu Yıllık otuz bin duka altın haracın gönderilmemesi üzerine, Vezîriâzam Koca Sinan Paşa, Avusturya seferi için vazifelendirildi 1592’de başlayan Avusturya harbi, 1606 yılına kadar devâm etti
Fas’taki Sâdi Şerîfleri, Osmanlı sultanından, İspanyollara karşı yardım istediler Fas Şerîflerine yardım etmek için Cezâyir Beylerbeyi Ramazan Paşa vazîfelendirildi Osmanlı kuvvetleriyle Fas Şerîfleri, İspanyollarla Portekizlileri bölgeden attılar Fas’tan Hıristiyanların atılması, başta Papalık olmak üzere Güney ve Batı Avrupa devletlerini harekete geçirdi Osmanlı taraftarı Fas Şerîfi Abdülmelik aleyhine tertiplenen Akdeniz Hıristiyanlığının son Haçlı seferine Papalık, Fransa, Portekiz ve İspanya katıldılar 4 Ağustos 1578’de Tanca yakınlarındaki Vâdi-yüs-Seyl'de (el-Kasr-ul-Kebir, Alkazar) yapılan muhârebede, Haçlılar, büyük bir hezîmete uğradı Portekiz Kralı öldürülüp, ordusu imhâ edildi Fas, Osmanlı hâkimiyetini tanıyarak, Şerîf Ahmed Mansur, emir tâyin edildi Sultan Üçüncü Murâd Han devrinde Kuzey Afrika Osmanlı hâkimiyetine girdiği gibi, Orta Afrika ülkesi olan Bornu da Osmanlı sultanına itâatini arz etti Bu devirde bütün Kuzey Afrika’nın ve Bornu’nun tâbiiyete girmesiyle, Osmanlı Devleti en geniş ve tabiî hudutlarına kavuştu
Sultan Üçüncü Murâd Han devrinde, ordunun seferde olmasından istifâde eden Dürzîler Lübnan’da, Zeydîler Yemen’de, Hâricîler Trablusgarp’ta, Şah İsmâil Safevî taraftarı âsiler Kığı’da isyân etmişlerse de, hepsi de itaate getirilmişlerdir
Sultan Üçüncü Murâd Han devrinde, Osmanlı ülkesinde pek çok ilim, kültür ve sanat eserleri inşâ edilmiştir Bu hususta ilk icrâat, Kâbe-i şerîf duvarlarının mermerden yaptırılıp, Harem-i şerîfin su yollarının temizletilmesi oldu Medîne’de bir medrese, mektep, zâviye ve büyük bir imâret yaptırıldı Üçüncü Murâd Han, bununla da kalmayarak, Harem-i şerîfi tâmir ettirip, kubbelerini kârgir yaptırdı Manisa’da, daha şehzâdelik devrinde câmi, medrese, imâret, tabhâneden meydana gelen Murâdiye Külliyesini, İstanbul’da Toptaşı Tımarhânesini yaptırdı İyi bir tahsil gördüğünden ilme meraklı olan İkinci Murâd, âlimleri çok severdi Nakşibendî meşâyihinden Hâce Ahmed Sadık Kâbilî’den feyz alarak kemâle geldi Tasavvufa âit Fütûhât-ı Sıyâm adlı kitabı yazdı “Murâdî” mahlasıyla tasavvufa âit kıymetli şiirleri vardır Dîvânında, Türkçe gazellerinin yanında Arapça ve Farsça gazelleri de vardır Türkçe dîvânını Şemseddîn Sivâsî açıklamıştır Ayrıca Gelibolulu Ali, hoş görünmek maksadıyla, bâzı gazellerini şerh etmiştir Ocak 1595’te İstanbul’da vefât eden Sultan Üçüncü Murâd Han, babası İkinci Selim Hanın Ayasofya Câmii yanındaki türbesine defnedildi
Murad Han II
Altıncı Osmanlı sultanı Babası Çelebi Sultan Mehmed, annesi Dulkadır âilesinden Emine Hâtun olup, 1404’te Amasya’da doğdu Çocukluğu Amasya, Bursa ve Edirne’de geçti Küçüklüğünden itibâren devrin büyük âlimlerinden okuyarak yetişti 1415’te on iki yaşındayken idârî ve askerî bilgileri öğrenip, tecrübe sâhibi olması için, lalası Yörgüç Paşanın yanında Amasya Vâliliğine tâyin edildi
Şehzâde Murâd, ilk vazîfe yeri Amasya’dayken, 1416’da âsi Börklüce Mustafa isyânını bastırdı 1421’de Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey ile İsfendiyaroğullarından Samsun’u aldı Babasının vefâtıyla 25 Haziran 1421’de Bursa’da tahta çıktı
Sultan İkinci Murâd Han, 1422’de Osmanlı Devleti için büyük tehlike arz eden Bizans’ın entrikalarına son vermek ve hazret-i Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem tarafından vaad edilen mânevî müjdelere kavuşmak için İstanbul’u kuşattı Bunun üzerine Bizans İmparatoru, Anadolu Beyliklerini, Osmanlı Devleti aleyhine kışkırttı Sultan İkinci Murâd Hanın kardeşi Küçük Mustafa, isyan ederek Karaman ve Germiyan beylik kuvvetleriyle Bursa’yı kuşatınca, İstanbul’da kâfi miktarda kuvvet bırakıp, Edirne’ye gitti Edirne’den Bursa’ya geçti Küçük Mustafa yakalanıp, cezâlandırıldı Karaman, Eflak beyleri ve Venedikliler ile antlaşma yapıldı Candarlı İsfendiyar Bey itâat altına alındı İstanbul kuşatmasını hızlandıran Murâd Han, İmparatorun şehri Venedik hâkimiyetine teslim edebileceği ihtimâliyle 22 Şubat 1424’te Bizanslılarla antlaşma yaptı Bu antlaşma ile, Ege ve Karadeniz kıyılarını Osmanlılara terk eden Bizanslılar, yıllık otuz bin düka altın haraç vermeyi kabûl ettiler Anadolu’da İzmir, Menteşe ve Teke beylikleri, Osmanlı hâkimiyetine geçti Germiyan Beyliği, Osmanlı Devletine katıldı 1425’te Selânik’i ele geçiren Venedikliler, Osmanlılara karşı Macarlar ile ittifâk kurdular 1426’da Batı Anadolu’dan hareket eden Türk denizcileri, Venediklilere âit Eğriboz, Modon ve Koron’a sefer yaptılar Osmanlı-Venedik Harbi 1425-1430 yılları arasında devâm etti Venediklilerin batı ve doğu devletleriyle ittifâk kurmasına rağmen, Sultan İkinci Murâd Han, Şubat 1430’da Selânik’i fethetti Venedik donanması, Gelibolu’da Türk donanmasına taarruz ettiyse de müthiş bir bozguna uğradı Temmuz 1430’da, Osmanlı-Venedik Harbine son veren Lapseki Antlaşması imzâlandı Selânik Osmanlılarda kaldı Venedikliler yıllık vergiye bağlandı
İtalyanların hâkimiyetindeki Yanya’da, ahâli, despot kavgalarından bıkmıştı Yanyalılar, Selânik’te bulunan Osmanlı Sultanı İkinci Murâd Hana mürâcaat edip, Türk adâletine sığınarak hürriyet istediler Rumeli Beylerbeyi Sinân Paşa, ahâlinin hürriyetine dâir Sultan Murâd Hanın fermânını getirince, şehrin anahtarı Osmanlılara teslim edildi Böylece 1431’de Yanya ve çevresi de Osmanlı hâkimiyetine girmiş oldu
Balkanlarda ahâlinin Osmanlı adâletini, kendi ırk, din, dil ve kültüründen olan idâreye tercihi, başta Papalık olmak üzere Hıristiyan kral, despot ve prenslerini telaşâ düşürdü Balkan milletlerinin Osmanlı idâresini tercih etmelerinin önüne geçmek için, içeride ahâliye zulüm, dışarıda da diğer devletlerle ittifak kurdular Türk'ü Türk'e düşürmek için, hâkimiyet mücâdelesindeki Anadolu beyliklerini Osmanlılar üzerine saldırtırken, Papanın da teşvikiyle büyük bir Haçlı ordusu kurmak için hazırlıklara başladılar
1435’te Karamanoğlu İbrâhim Bey yola getirildikten sonra, İkinci Murâd Han, Rumeli’ye geçti Akıncı Beyi Ali Bey’e Macaristan’ı vurma emri verildi 1437’de Ali Bey’in kırk beş gün süren Macaristan akınında, Demirkapı geçilerek Erdel’e girildi Akıncılar Macar şehirlerinin askerî mevkilerini tahrip edip, yetmiş bin esir alarak, pek çok ganîmetle döndüler Osmanlılara karşı düşmanca tavır alan Sırp Kralı Brankoviç’ten, 1439’da ülkesinin başşehri Semendire’nin anahtarı istendi Brankoviç, Osmanlı teklifini kabul etmediği gibi ayrıca ordu hazırlattı Osmanlıların taarruz harekâtını haber alan Brankoviç, Semendire’nin müdâfaasını oğluna bırakıp, Macar Kralına sığındı Üç ay kuşatmadan sonra Semendire kalesi 27 Ağustos 1439’da fethedildi Almanya İmparatoru ve Macaristan Kralı İkinci Albert, Semendire’yi kurtarmak için sefere çıktı Macaristan Seferi kumandanlarından İshak Bey ve Osman Çelebi kumandasındaki Osmanlı ordusuyla karşılaşan İkinci Albert, muhârebe başlamadan ordusuyla kaçmaya başladı Macar ordusunun müthiş bir bozgun havasıyla kaçışı, İkinci Albert’i de korkuttu Albert, bu telaş içinde canını zor kurtardı Bu seferden ürken Bosna Kralı Tvartko yıllık yirmi bin duka altın vergisini, yirmi beş bin duka altına çıkardı 1441’de Belgrad Kuşatmasının netîcesiz kalışı, Avrupalıları ümitlendirip, yeni bir ittifaka heveslenmelerine sebep oldu Macarların millî kahramanı Hunyadi Yanoş’un, Bosna’ya girişi, Balkan hükümdârlarının ve Anadolu beyliklerinin Osmanlılara karşı birleşmesine yol açtı Bu sırada İkinci Murâd Hanın, Karamanoğulları meselesiyle meşgul olmasından istifâde eden Haçlı ordusu, 1443’te Tuna’yı aşarak Sofya ve Niş’i aldı 1444’te Yalvaç Muhârebesinde, iki taraf da kesin bir üstünlük kuramadı Haçlılar, geri çekildiler Neticede, 12 Temmuz 1444’te Macarlarla on yıl süreli Segedin Sulh Antlaşması imzâlandı
Sultan İkinci Murâd Han, Segedin Antlaşmasından sonra; Hacı Bayram-ı Velî’nin İstanbul’u fethedeceğini işâret buyurduğu oğlu Mehmed (Fâtih) lehine; “Sağlığımda oğlumun pâdişâhlığını göreyim” diyerek saltanattan çekildi Osmanlı tahtına on iki yaşındaki İkinci Mehmed Hanın geçirilmesi on yıllık Segedin Sulh Antlaşmasına rağmen, başta Papalık ve Macarlar olmak üzere Avrupa devletlerini ümitlendirdi Osmanlılara karşı birleşerek hazırlıklarını süratle tamamladılar Hunyadi Yanoş, Segedin Antlaşmasını bozarak, yanında Papalık kuvvetleri de olduğu hâlde, büyük bir Haçlı ordusuyla hareket etti On iki yaşındaki Sultan Mehmed Han, ömrünün yirmi sekiz yılını muhârebe meydanlarında geçiren babası İkinci Murâd Hanı, yaşından umulmayacak ifâdelerin bulunduğu târihî dâvet mektubu ile, tahta geçmeye çağırdı İkinci Murâd Han, Manisa’dan Edirne’ye geldi Murâd Hanın kumandayı ele almasından sonra, tecrübe, dirâyet ve askerlerin içten bağlılığının da verdiği kuvvetle, Varna’da Haçlılara karşı Türk târihinin en muhteşem zaferlerinden biri daha kazanıldı (Bkz Varna Muhârebesi)
Tekrar tahta çıkan Murâd Han, ilk seferini Bizans İmparatorunun kardeşi, Mora despotu Konstantin’in tecâvüzkârâne faâliyeti üzerine yaptı Despot Konstantin’den, Mora’da tecâvüzleri durdurması ve işgâl ettiği arâziden çekilmesi istendiyse de reddedildi Elde edilen bilgiler neticesinde Turahan Bey kumandasında öncü akıncı kuvvetleri gönderildi Sultan Murâd kumandasındaki asıl Osmanlı ordusu, 1446’da Korent ve Balyabadra’yı zaptetti 1447’de Arnavutluk isyânı bastırıldı
Macarların millî kahramanı Hunyadi Yanoş, Varna Muhârebesi mağlûbiyetinin lekesini silmek için Macarlardan başka Eflak, Bohemya ve Almanya’dan kuvvet toplamıştı Âsi Arnavutluk Beyi dönme İskender ile de ittifak kuran Hunyadi Yanoş, kendisiyle berâber olmayan Sırbistan’ı işgâl edip, Tuna’yı geçti Osmanlı Sultanı Murâd Han, Haçlı ittifakına karşı lüzumlu hazırlıkları tamamlayıp, Anadolu Beyliklerinden de yardımcı kuvvetler aldı Kosova’da düşmana karşı cephe alan Murâd Han, Türk-İslâm an'anesince, Muhârebeden önce antlaşma teklif ettiyse de Haçlılar kabul etmedi 17 Ekim 1448’de başlayan ve üç gün devam eden meydan muhârebesi, Haçlıların bozgunu ile neticelendi (Bkz Kosova Meydan Muhârebesi) Hunyadi Yanoş, canını güçlükle kurtarabildi Murâd Han, 1450’de Arnavutluk Seferine çıktıysa da tamamlayamadı 3 Şubat 1451 târihinde vefât etti Vasiyetnâmesini tanzim edip vezirlere şâhitlik ettirdi Bursa’ya defnedildi Türbesi, Bursa’da Murâdiye mahallesinde yaptırmış olduğu câmi yanındadır
Sultan Murâd, büyük bir sarsıntıdan yeni çıkmış olan devletin hükümdârı olduğu zaman, çok gençti Anadolu’da Timur Han'la yeniden ortaya çıkan Türk Beyliklerinin; Rumeli’de ise devletin zaafından istifâde etmek için fırsat gözleyen Balkan ve Avrupa devletlerinin korkunç ihtiraslarıyla karşı karşıya idi Bizans, devletin başına her gün yeni bir gâile, bir iç buhran açmak için sinsi sinsi çalışıyordu Böyle buhranlı bir devirde devlet idâresini eline alan Sultan Murâd Han, hayâtı boyunca, Anadolu’da Türk birliğinin kökleşmesi için çalıştı Rumeli’de tabiî hudutlar içinde yaşamayı tercih etmesine rağmen, memleket menfaati îcâb ettirdiği vakit aslâ vazîfeden kaçmayacak ve hayâtını bu uğurda fedâdan çekinmeyecek kadar cesur, metin, irâdeli, azimkâr idi İç ve dış gâilelerle geçen hükümdârlık hayâtı sonunda, sâdece siyâsî ve askerî bakımdan değil, medeniyet bakımından da yeni çağı açacak olan oğlu Sultan Mehmed’e, mâmur ve her türlü ilmî gelişmeye hazır bir ülke bıraktı
Murâd Han, ince rûhlu, hassas, lütûfkâr, âdil, merhametli olup sözüne sâdık, cesur ve tedbir sâhibi, kumanda kâbiliyeti yüksek bir devlet adamıydı On iki yaşında şehzâde iken başlayan muhârebe hayâtı, vefâtına kadar devâm etti
İlmî sohbetleri sever, âlimleri himâye eder ve onların ihtiyâçlarını karşılardı Haftanın iki gününü ilim meclisinde sohbetle geçirirdi Kendisinin de ilmi ve ibâdeti çok; zühd, verâ ve takvâsı pek fazlaydı Oğlunu ve kızlarını evlendirdikten sonra, bir gün vezîri Çandarlı İbrâhim Paşaya dönmüş; “Koca Çandarlı! Bu dünyâda arzûlanan nedir ki? Oğul evermek, kız çıkarmak  Bunları Allahü teâlânın izniyle yerine getirdik Geriye îmân ile gitmek kaldı” demişti
Hemen bütün ömrünü gazâ meydanlarında geçirdiği hâlde, îmar işlerine ehemmiyet verip çok eser bıraktığı için Ebü’l-Hayrât diye anıldı Bursa, Edirne ve başka şehirlerde, yoksullar için imâret ve ulemâ için medrese yaptırdı Edirne’de dârülhadîs ve buna gelir olarak Tahtakale Hamamı, Alacahamam ve Üç Şerefli Câmiini yaptırıp, bunları bir çok vakıflarla destekledi Bursa’da Murâdiye semtinde câmi, medrese ve imâret yaptırdı Edirne’de Ergene civârında bir köprü yaptırıp, Uzunköprü kasabasını kurdu Selânik ve İpsala’da da câmiler inşâ ettirdi Her yıl Kudüs, Halîl-ür-Rahmân, Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvere yoksulları için otuz beş bin altın gönderirdi Ankara bölgesinde Balıkhisarı adlı büyük bir subaşılığın köylerini Mekke yoksullarına vakfetmişti Bulunduğu şehirde, her yıl on bin altını kendi eliyle seyyidlere paylaştırırdı Tebaasının hakkına ziyâdesiyle riâyet eder, kul hakkından pek sakınırdı Babası Çelebi Sultan Mehmed Handan kalma, Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvere fakîrlerine, Resûl-i ekrem efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) komşularına hediye gönderme âdetini devâm ettirdi
Tezkirelerin, şiir söyleyen ilk Osmanlı sultânı olarak zikrettikleri İkinci Murâd Han;
Gerçi-kim haddim değüldür bûseni kılmak dilek,
Ârif olan çün bilür ânı ne lâzım söylemek
gibi ustaca şiirler yazabilecek kadar kuvvetli bir şâirdi İlme ve âlimlere çok hürmet edip evliyâya izzet ve ikrâmda kusur etmediği için, memleketi âlim ve evliyâ yurdu oldu Herkesin duâsını aldı, pek kıymetli eserlerin yazılmasına, tercüme edilip Türkçe'ye kazandırılmasına ve kıymetli ilim müesseselerinin inşâsına vesîle oldu
Yazılan eserlerde açık bir dil kullanılmasını emrederek, Türkçe yazmak husûsunda titizlik gösterdi Devrinde Osmanlı sarayı, âlim ve şâirlerin buluştuğu bir yer oldu Büyük âlim Molla Yegân bile ona hac dönüşünde hediye olarak, Fâtih’in hocası âlim Molla Gürânî’yi getirmişti Bu husus hiç bir milletin kültür târihinde rastlanılmayan eşsiz bir hâdise olup, İkinci Murâd Hanın ilme verdiği değeri de gösterir Osmanlı Devletinde, devrinde en çok eser yazılan pâdişâh olması bakımından dikkat çeker Gerçekten onun devrinde manzûm, mensur pek çok eser yazılmış ve Osmanlı sarayı, eserler hazînesi durumuna gelmiştir
Yine tezkirelerin kaydettiğine göre, Osmanlı pâdişâhları içinde, şiirleri ilk defâ kaydedilen pâdişâhtır Devrinde şuarâ (şairler) tezkirelerinde temel teşkil eden bâzı nazîre mecmûaları da onun adına ithâf edilmiştir Ayrıca adına ithâf edilen pek çok eser vardır ve hemen hepsinde İrşâdü’l-Murâd ile’l-Murâd, Mesnevî-i Murâdiyye ve Murâdnâme gibi bu pâdişâhın ismi geçer
Devrinde görülen geniş tabanlı bu kültür faaliyeti, sonraki asırlara da temel teşkil etmiştir
Murad Han I (Hüdavendigâr)
Üçüncü Osmanlı sultânı Birinci Murâd adıyla târihe geçti 1326’da Bursa’nın fethinden sonra doğdu Babası, Orhan Gâzi, annesi Nilüfer Hâtundur İyi bir eğitim ve öğretim görüp, terbiye edilerek, yetiştirildi Lalası Şâhin Paşanın yanında dînî, millî, idârî ve askerî kültürünü arttırdı Ağabeyi Süleymân Şahın, Rumeli fetihleri sırasında vefât etmesi üzerine Osmanlı tahtına veliahd tâyin edildi (1359) Kısa bir müddet sonra da babasının vefâtı üzerine Bursa’ya davet edilip Osmanlı tahtına geçti (1360)
Sultan Murâd Han, ilk iş olarak devletin başşehri Bursa’da lüzumlu tâyin ve icrâatlarda bulundu Şehzâdeler meselesini halletti Önce, Karadeniz Ereğlisi ve Ankara fethedildi Lala Şâhin Paşayı, ilk serdar ve sadrazam yaptı Bursa kâdısı Çandarlı Halil Paşayı da kazasker tâyin etti Devletin içişlerini hallettikten sonra, Anadolu’dan Rumeli’ye yöneldi 1361’de Çorlu, Keşan, Dimetoka, Pınarhisar, Babaeski, Lüleburgaz ve 1362’de Edirne fethedildi Bizans Devletinin İstanbul’dan sonra ikinci önemli şehri olan Edirne’nin fethi, Türkler’in Avrupa’ya kesin olarak yerleşmelerini temin etti Trakya’da stratejik bir mevkide bulunan Edirne, Osmanlı Devletinin Rumeli’ndeki fetihlerinde bir askerî harekât noktası oldu Her geçen gün şehrin îmar faâliyetleri artarak, genişledi Ardından sıra ile; Gümülcine, Zağra, Yenice ve Filibe fethedildi Rumeli’nde fethedilen Avrupa topraklarına, Osmanlı iskân siyâsetince, Türk-İslâm ahâlisi yerleştirildi Bu arada Osmanlının âdil idâresinden memnun kalan Hıristiyan ahâli de seve seve Türklerin hâkimiyeti altına girdiler
Ancak, Haçlılar papalığın teşviki ile Osmanlılar aleyhine ittifâk kurdular Haçlı ittifakını haber alan Sultan Murâd Han da yerinde ve zamânında tedbirler alarak, hazırlıklarını tamamladı Fetihlerin genişlemesiyle asker ihtiyâcı arttığından, yaya ve müsellem teşkilâtlarına ilâveten, devrin âlimlerinden Karamanlı Molla Rüstem’in teklifi ve Kazasker Çandarlı Kara Halil’in fetvâsı ile, harpte esir alınan gayrimüslim çocuklarından beşte birinden istifâde edilmek sûretiyle “Yeniçeri” adıyla bir asker ocağı kuruldu (Bkz Yeniçeri Ocağı)
Alınan esirler, Anadolu’da Türk çiftçi âilelerinin yanında Türk-İslâm terbiyesiyle yetiştirilerek, Yeniçeri Ocağına kaynak temin edildi Ayrıca mâlî teşkilâtta düzenlemelere gidilip, gelirler arttırıldı
Bu durum, Bizans İmparatorunu Osmanlılarla antlaşma yapmaya mecbur bıraktı Yapılan antlaşmaya göre İmparator Yuannis, Rumeli’ndeki Osmanlı fütuhâtını kabul ve tasdik etti Bunları almak için hiçbir zaman Türk düşmanlarıyla birleşmeyeceğini ve Anadolu Beyliklerinden gelebilecek taarruzlara karşı Birinci Murâd Han, yardımcı kuvvet isterse asker vereceğini bildirdi Bu antlaşmanın, Bizans’ın Osmanlı Devletine tâbiliğini arz etmesi mâhiyetinde olduğu kabûl edilir
Öte yandan Filibe’nin fethi üzerine Osmanlıların Balkanlarda ilerlemesini durdurmak için, Papa Urban’ın çabaları ile meydana getirilen, Sırp, Macar, Bulgar, Ulah ve Bosnalılardan meydana gelen Haçlı ordusu, Edirne’ye doğru yürüdü (1364) Ancak, Hacı İlbeyi komutasındaki Osmanlı öncü kuvvetleri, Haçlıları büyük bir bozguna uğrattılar Düşmanın büyük kısmı Meriç sularında boğuldu (Bkz Sırpsındığı Muhârebesi)
Sultan Murâd Han, Rumeli’ne geçmeden önce Katalanların elindeki Biga’yı fethetti Sırpsındığı Muhârebesinden sonra, Osmanlı başşehrini Bursa’dan Edirne’ye naklettirdi Şehri kısa zamanda mescitler, câmiler, medreseler, saray dâhil bütün kültür ve sosyal müesseselerle îmâr etti Türk-İslâm ilim ve sanat eserleriyle süslenen Edirne, İstanbul’un fethi sonrasına kadar Osmanlıya başşehirlik yaptı Balkanlarda Osmanlı idâresi ve müesseseleri tesis edilerek, ticâret canlandırıldı Adriyatik kıyısında küçük bir devlet olan Raguza Cumhûriyetiyle ticâret antlaşması yapılarak Osmanlı himâyesi altına alındı
1366 târihinde Gelibolu, Bizans İmparatorunun dayısı Savua Kontu İtalyan Amedeo tarafından işgâl edilmişse de, bir yıl sonra tekrar Osmanlıların eline geçti 1366’da Sultan Birinci Murâd Han, başlattığı Balkan fütuhâtıyla; Kırkkilise (Kırklareli) Vize, Aydos, Burgaz ve Tirebolu mevkilerini zaptedip, Karadeniz’e dayanmak istiyordu Bu gâyesini gerçekleştirmek için, çok muntazam bir plân tatbik etti Batı cephesi kumandanlığına Evrenos Paşayı tâyin ederek, Makedonya’nın fütuhâtıyla vazîfelendirdi Kuzey cephesi kumandanlığını Kara Timurtaş Paşaya vererek, Tunca boyunun fethiyle vazîfelendirdi Kuzeybatı cephesi kumandanlığını da Rumeli Beylerbeyi Lala Şâhin Paşaya verdi Kara Timurtaş Paşa, 1366’da Bizanslılardan Kızılağaç Yenicesi’ni, Bulgarlardan Yanbolu ve İslimye’yi aldı Lala Şâhin Paşa, Samaku ve İhtiman’a akın tertip etti Sultan Murâd Han, 1367’de başlattığı harekâtla Bulgarlardan Aydos, Karinâbad ve Tirebolu’yu, 1368’de de Bizanslılardan Hayrabolu, Pınarhisar ve Vize’yi alıp, elden çıkmış olan Kırkkilise’yi tekrar fethetti Bulgaristan Kralı Yuvan Şişman, Osmanlılara karşı duramayacağını anladığından, sulh yaparak, kızkardeşi Prenses Marya’yı Sultan Murâd’a verdi Buna rağmen, daha sonra Bizans İmparatoru Beşinci Yuannis Paleologos’un teşvikiyle Sırp Kralı ile Osmanlılara karşı birleşti 26 Eylül 1371 Cumâ günü, Çirmen’de yapılan muhârebede müttefikler büyük bir bozguna uğradı Bu savaşla, Balkanlardaki mukâvemet kırılarak, Osmanlılara Makedonya kapıları açıldı
Çirmen Zaferi sonunda,, ilk Makedonya fütuhâtı başlatılarak, Vezîriâzam Çandarlı Kara Hayreddin Halil Paşa, Rumeli Beylerbeyi Lala Şâhin Paşa, Gâzi Evrenos ve Deli Balaban Beyler komutasındaki Osmanlı ordusu, İskeçe, Drama, Kavala, Zihne, Serez, Avrethisar-Vardar Yenicesi ve Karaferye mevkilerini fethetti Osmanlıların Makedonya’yı zaptederek Köstendil’e gelmeleri üzerine, Yukarı Sırbistan Hükümdârı Lazar Grebliyanoviç, Sultan Murâd Han ile anlaşmak istedi Vergi vermek ve gerektiğinde Osmanlı Devletine asker göndermek şartı ile antlaşma sağlandı
Rumeli ve Anadolu’da fetihler devâm ederken bâzı mâlî, idârî ve askerî ihtiyaçları karşılamak için teşkilât yapılmıştı Kara Timurtaş Paşanın tavsiyesiyle, tımarlı teşkilât, tâdil ve ihtiyâca göre ıslâh edildi Yaya, müsellem ve yeniçerilere ilâveten Kara Timurtaş Paşanın tavsiyesiyle kapıkulu askerlerinden olarak maaşlı Süvâri ocağı kurulduğu gibi, seferlerde levâzımın muhâfazası ve süvârilerin hayvanlarına bakmak üzere Voynuk sınıfı teşkil olundu
Sultan Murâd Han 1378’de oğlu Şehzâde Bâyezîd’i Germiyan Beyi Süleymân Şahın kızı Devletşah Hâtun ile muhteşem bir düğün yaparak evlendirdi Süleymân Şah, Kütahya, Tavşanlı, Emet ve Simav’ı, kızının çeyizi olarak verdi Hamidoğlu Hüseyin Beyden seksen bin altın karşılığı; Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir ve Karaağaç alındı
Birinci Murâd Han, 1380’de Makedonya’da harekâta geçilmesini emretti Rumeli Beylerbeyliğine tâyin edilen Kara Timurtaş Paşa, Vardar Nehri sâhilindeki İştip’i fethetti 1382’de Vardar’ı geçerek Manastır ve Pirlepe’yi aldı Manastır, Arnavutluk ve Kuzey Epir mıntıkalarına yapılacak harekât için üs oldu 1384 bahârında, Osmanlı akıncıları Bosna-Hersek akınını gerçekleştirerek, pek çok esir ve ganimet aldılar 1385’te Vezîriâzam Çandarlı Hayreddin Paşanın Ohri’yi fethi ile Osmanlılar, Arnavutluk hududuna yerleştiler Kuzey Arnavutluk Prensi Balşa ile Drac ve Orta Arnavutluk Dükası Şarl Topia arasında meydana gelen muhârebede Drac Dükası, Hayreddin Paşadan yardım istedi Çağrı üzerine Hayreddin Paşa, Drac Prensine yardım ederek, Savra’da onun gâlibiyetini temin ettiği gibi bu muhârebede Prens Balşa da öldürüldü
Osmanlı ordusunun Rumeli’nde bulunmasından istifâde eden Karamanlı Alâeddin Bey, 1386’da Osmanlı hududuna taarruz ederek, Beyşehir ve havalisini zaptetti Hudut tecâvüzünü haber alan Sultan Murâd Han, Rumeli’de Vezîriâzam Çandarlı Hayreddin Paşayı bırakarak, Karaman hududunu aştı Karaman Ovasına gelen Osmanlı ordusu, Alaeddin Beyin kuvvetlerini mağlup ederek, sulh istemeye mecbur bıraktı Sultan Murâd Hanın damadı olan Alaeddin Bey, zaptettiği toprakları geri vermesi ve Osmanlı sultanının elini öperek özür dilemesiyle affedildi Karamanoğullarının da Osmanlı hâkimiyetini tanıması, batıda olduğu gibi doğuda da, Sultan Murâd Hanın nüfûz ve itibârını arttırdı
Sultan Murâd Hanın ve Osmanlı ordusunun Anadolu’da bulunmasından istifâde eden Balkan kral ve prensleri Türklere karşı ittifak kurup, taarruz planlıyorlardı Bosna hududunda Lala Şâhin Paşa kumandasındaki akıncıların harekâtı, Bosna Kralı ve Sırp Despotu Lazar’ın otuz bin kişilik müttefik kuvvetlerle yaptığı karşı taarruzla karşılandı 1378’de Ploşnik mevkiinde meydana gelen muhârebede, Lala Şâhin Paşanın yirmi bin kişilik kuvveti bozularak, çoğu şehit oldu Ploşnik bozgunu, gizlice hazırlanmakta olan Hırvat, Leh, Macar ve bütün Balkan kral ve prenslerini Osmanlılar aleyhine harekete sevk etti Denizci bir kavim ve devlet olan Venedikliler, Osmanlıları iyi tanıyıp, menfaatlendiklerinden, Haçlı ittifakına katılacaklarını beyan ettilerse de, tarafsız kaldılar Lazar, Tvartko ve Arnavut Prensi Kastriyota’nın öncülüğünde, Hırvat, Leh, Macar, Bulgar, Sırp ve Arnavutların ittifakını haber alan Sultan Murad Han, vakârını muhafaza ederek, muvâzeneli ve plânlı bir şekilde hazırlıklarını tamamlamaya başladı Balkan ittifâkına karşı Anadolu beylerinden yardım istendi İttifâka dâhil olan Bulgarları büyük harpten önce saf dışı etmek gâyesiyle, Vezîriâzam Çandarlı Ali Paşayı vazifelendirdi Osmanlı ordusu, Balkan dağlarını aşarak Pravadi, Şumnu ve Bulgar Krallığının merkezi Tırnova’yı aldı Ali Paşa, Tuna boyu istikâmetinde harekâtı devam ettirerek, Ulah hâkimiyetindeki Silistre ve Niğbolu’yu zaptetti Bulgar Kralı Şişman, Osmanlılar ile antlaşmaya mecbur oldu Böylece Haçlı ittifakına katılmasına mâni olundu Osmanlı beylerinin Balkanlardaki ileri harekâtı muhtemel büyük harp öncesi durdurularak, bütün kuvvetler Sultan Murâd Hânın kumandasında toplandı
Bulgaristan harekâtını muvaffakiyetle tamamlayan Vezîriâzam Ali Paşa, Yanbolu’ya gelen Sultan Murâd Han ile görüşerek, durumu arz etti Durum değerlendirmesi yapılıp ordu süratle Priştine’ye doğru harekete geçti Yollarda yerli ahâlinin mal, mülk, can ve ırzına karşı hiç bir tecâvüz yapılmadan Kosova’ya gelindi Yağma ve tahribâtın yapılmaması, Balkan milletlerini Osmanlının güzel ahlâkına ve adâletine hayran bıraktı Üsküp ile Priştine arasındaki Kosova’da müttefik Haçlı ordusuyla karşılaşılıp muhârebe nizâmı alındı 8 Ağustos 1389 muhârebe öncesi Kosova’da şiddetli fırtına vardı ve o gün Berât Gecesiydi Akşam çadırına çekilen Sultan Murâd Han, Berât Gecesini ihyâ edip namaz kıldı Kur’ân-ı kerîm kıraât ettikten sonra, seccâdesinin üzerinden kalkmadan târihe geçen şu duâyı okudu: “Ey Rabbim! Bu fırtına, şu âciz Murâd kulunun günahları yüzünden çıktıysa, mâsum askerlerimi cezâlandırma Onları bağışla  Allahım  Onlar ki, buraya kadar, sâdece senin adını yüceltmek, İslâm dînini kâfirlere duyurmak için geldiler Bu fırtına âfetini, onların üzerinden def eyle  Senin şânına lâyık bir zafer kazanmalarını nasip eyle Onlara öyle bir zafer kazandır ki, bütün Müslümanlar bayram ede  Müslümanları mansûr ve muzaffer eyle Ve dilersen o bayram gününde şu Murâd kulun sana kurbân olsun  Önce beni gâzi kıldın, sonra şehit et  ”
Fırtına dinip, 9 Ağustos 1389 günü yapılan Kosova Meydan Muhârebesinde Birinci Murâd Han büyük bir zafer kazandı (Bkz Kosova Meydan Muhârebeleri)
Sırp Devletinin yıkılıp, Balkanların Türk hâkimiyetine geçişini sağlayan Kosova Zaferinden sonra, Sultan Murâd Han, devrin an'anesince muhârebe meydanını dolaşmaya başladı Bu sırada Miloş Obiliç adında yaralı bir Sırp âsilzadesi tarafından hançerlenerek şehit edildi Kaçan düşmanı tâkip etmekte olan oğlu Şehzâde Yıldırım Bayezid, devlet adamlarının da ittifakıyla hükümdâr seçildi Sultan Murâd Hanın cenâzesi Bursa Çekirge’de yaptırdığı türbesine gönderilip, defnedildi Şehit edildiği yere de türbe yapılıp, “Meşhed-i Hüdâvendigâr” denildi
Osmanlı Sultanı Murâd-ı Hüdâvendigâr Han, zaferden zafere koşmuş, Anadolu’da ve bilhassa Avrupa’da devletin hudutlarını çok genişletmiş ve babasından bir beylik olarak aldığı ülkeyi büyük bir devlet hâlinde oğluna bırakmıştır İslâmın cihâd emrini yerine getirmek ve Osmanlının şânını yükseltmek için, târihî kaynaklarda otuz yedi gâza yaptığı yazılıdır
Sultan Murâd Han; dindâr, âdil, merhametli, fazîletliydi Azim ve irâde kudreti, vakar ve ciddiyeti, ahâlisine karşı şefkatli oluşu, açık ve samîmi siyâsetiyle içte ve dışta istikrârıyla ve mühim askerî, adlî, mâlî ve idârî teşkilâtıyla Osmanlı Devletini sağlam temeller üzerine oturtmuştur Güneydoğu Avrupa’ya, Anadolu’dan Türk nüfûsunun naklinde tatbik ettiği şuurlu sistem, Sultan Murâd Hanın dâhiyâne bir siyâsetidir Fütuhâtla alınan Rumeli topraklarına iskân edilen Türk ve İslâm nüfûsu, Avrupa’da kalıcı bir hâkimiyetin ve emniyetin başlangıcı olmuştur Anadolu’da, Rumeli’nde pek çok hayır müesseseleri, dînî, askerî ve idârî teşkilâtları kuran Sultan Murâd Han, târihte kazandığı zaferlerle olduğu gibi, yaptırdığı eserlerle de milletin kalbinde taht kurmuştur Sultan Murâd Han, ihtiyaç ve lüzumunda eserler yaptırdığı gibi zaferlerin ardından da şükran ifâdesi olarak, mescit, câmi, medrese, mektep, imâret, han ve sosyal müesseseler inşâ ettirmiştir 1364 Sırpsındığı Zaferi sonunda şükrân olarak; Bursa ve Bilecik’te birer câmi, Yenişehir’de bir imâret, Çekirge’de bir imâret, medrese ile kaplıca ve han yaptırmıştır
|