Yalnız Mesajı Göster

Türk Hükümdarları (A-Z)

Eski 06-27-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Hükümdarları (A-Z)




Melikşah

Büyük Selçuklu Devleti hükümdârı Babası Sultan Alparslan’dır 1055’te doğdu Büyük Selçuklu Devletinin topraklarını en geniş hâle getirdiği için kendisi, “Ebu’l-Feth” (fetihlerin babası veya pek çok fetih yapan) lakabıyla anıldı Sâhip olduğu bâzı üstün husûsiyetler sebebiyle, özel bir eğitim ve öğretim gösterilerek yetiştirildi 1064-1065 Gürcistan Seferinde bulundu Böylece küçük yaştan îtibâren devlet idâresi ve orduyu sevk etme husûsunda tecrübe kazandı

Kendisinden büyük erkek kardeşleri olmasına rağmen cesâreti, idârecilik vasfı gibi meziyetleri, Sultan Alparslan tarafından veliaht seçilmesinde rol oynadı Hânedânın kurucusu olan Selçuk Beyin mezarını ziyâretten dönüşte, Horasan yakınındaki Radyan’da veliaht îlân edildi Melikşah’ın veliahtlığı, Halife Kaim bi Emrillah’ın tasdikiyle tamâmen resmiyet kazandı Veliahtlığı sırasında devletin çeşitli cephelerinde vazife yapan Melikşah, Mâverâünnehir Seferinde şehit olan Sultan Alparslan’ın yerine, Devletin ileri gelenleri tarafından on sekiz yaşında sultan îlân edildi Melikşah, babasının veziri olan kıymetli devlet adamı Nizamülmülk’ü vazifesinde bıraktı

Saltanatının ilk yılları, iç karışıklıkları bastırmakla geçti 1072’de Mâverâünnehir Seferinin intikamını almak isteyen Karahanlı Şemsülmülk Nâsır bin İbrahim, Tirmiz’i yağma etti ve Belh şehrinde kendi adına hutbe okuttu Diğer taraftan Gazneliler de Çigil-kend’de Selçuklu kumandanı Ayaz’ı esir aldılar

Bu dış tehlikeler esnâsında, Melikşah’ın amcası olan Kirman Meliki Kavurd’un, Sultan Alparslan zamanında olduğu gibi saltanat iddiasında bulunarak isyan etmesi, bu meselenin tamâmen halledilmesinin zamanının geldiğini iyice belli etti Devletin parçalanmasına sebebiyet verecek bu hareketin bir an önce çözümlenmesi için harekete geçen Sultan Melikşah, Mayıs 1073’te Kerec’de yapılan meydan muhârebesinde amcası Kavurd’u mağlup ve esir etti Birkaç gün sonra Kavurd’un ölümüyle devlet içinde âsayiş yeniden temin edildi Abbasî Halîfesi Kaim bin Kadir (1031-1075) tarafından hâkimiyet alâmetlerinin gönderilmesi ve devlet adamlarının bağlılıklarını arz etmeleriyle Melikşah, sultanlığını iyice kuvvetlendirdi Halife tarafından Muizzeddin ve Celâlüddevle lakaplarının lâyık görülmesinin yanısıra, o zamana kadar hiç bir hükümdâra verilmeyen ve “hilâfet makam ve hâkimiyetinin ortağı” mânâsına gelen “Kâsım emirü’l-mü’minîn” lakabı da verildi

İçişlerini halleden Sultan Melikşah, Tirmiz’i kurtarmak için harekete geçti Sefere başladığı sırada Karahanlı Şemsülmülk Nâsır’ın mektubunu aldı ve elçisini kabul ettiyse de kararlı hareketinden vazgeçmedi Tirmiz’i muhâsaraya başladı Emir Savtegin’in ikmâl yollarını kesmesi, sultanın başarıya ulaşmasına ve şehrin düşmesine ve Şemsülmülk’ün sulhu kabul etmesine sebep oldu Şemsülmülk özür dileyerek bir daha düşmanca harekete girişmeyeceğine dâir söz vermesiyle yerinde bırakıldı

Gaznelilere karşı, Emir Gümüştegin ve Anuştegin’i gönderdi Ancak Gazneli hükümdârı İbrahim bin Mesud, Melikşah’ın başarılarının artması üzerine itâate mecbûr oldu Gönderdiği elçilik heyeti ve hediyelerle iyi münasebetler tesis edildi Sultanın kızı Gevher Hatunun, Gazneli veliahdı Mesud bin İbrahim ile evlendirilmesi, iki devlet arasında çıkması muhtemel anlaşmazlığı önlemiş oldu

Doğu sınırlarını böylelikle garanti altına alan Sultan Melikşah, kendi zamanında en geniş hâle getirdiği devletinin fetih hareketlerini yapan askerî teşkilatında yeni düzenlemeler yaptı

Malazgirt Zaferinden sonra, batıya yönelen Selçuklular; buraların fethi için Kutalmışoğulları, Mansur, Süleyman Şah, Alp-ilig, Tutak gibi kıymetli komutanlar vazifelendirmişlerdi Ayrıca Artuk Bey ve Tutak Bey gibi Türkmen reislerinin harekâtı da Melikşah tarafından desteklendi

Selçuklular Anadolu’ya doğru harekete geçtikleri sırada, tam bir keşmekeş içinde bulunan bu ülkenin vaziyeti, fetihleri kolaylaştırdı Baskı altında bulunan Hıristiyan halk, merkezle irtibatını kesen Bizans derebeylerinin baskısıyla her yönden eziliyordu Ayrıca paralı askerlerden meydana gelen Frank birliklerinin halka yapmadığı zulüm kalmamıştı Bizans sarayında dönen entrikalar ve kendini kuvvetli hisseden her komutanın imparatorluğunu îlân etmeye kalkışması, Anadolu’yu dağınık bir hâle getirmişti Bu durum, Anadolu’nun fethine memur olan Selçuklu komutanlarının işine oldukça kolaylık sağladı

Böylelikle Selçuklu akıncılarının Anadolu’yu fetih hareketi, Bizans başşehrinin karşısına, yâni Boğaziçi’ne kadar dayandı Güneybatıda ise Milet’e kadar uzandı Neticede Anadolu’da hareket hâlinde Bizans askerî gücü kalmadı Hattâ general Botaniates’in Türkmen askerinin ve Selçukluların himâyesinde Bizans tahtına oturması da Anadolu’da Türk gücünün tamâmen yerleştiğini gösteriyordu Anadolu’nun fethine memur Süleyman Şâh, İznik’i de ele geçirerek Boğaziçi’ni kontrol altına aldı Bu fetih, batıda büyük bir heyecan doğurdu Hattâ Avrupalılar Çin’e elçilik heyeti göndererek, Selçukluların doğudan tazyik edilmesini bile istediler Ancak bu müracaatları neticesiz kaldı

1084’te Selçuklu kuvvetleri Fahrüddevle Muhammed bin Cüheyr’in komutasında Diyarbekir bölgesinin fethi için harekete geçtiler Fahrüddevle yanında Artuk Bey olduğu halde uzun bir muhasaradan sonra 4 Mayıs 1085’te şehre girdiler Diyarbekir’in düşmesiyle Mervânîler Devleti ortadan kalktı Ayrıca bölgede bulunan bozuk îtikatlı Karmatîlerin nüfûzuna son verildi

Musul’un fethine memur edilen Aksungur ve diğer büyük Türkmen emirleri şehre harpsiz girdiler Fethi müteakip Musul’a gelen Melikşah, büyük bir merâsimle karşılandı Ancak Belh’te çıkan bir isyanı bastırmak üzere geriye döndü ve liyakatini ispat eden Şerefüddevle’ye Musul emirliğini verdi

Sultan Alparslan (1063-1072) zamanından beri Suriye ve daha güneylere doğru seferlerine devâm eden meşhur Selçuklu kumandanlarından Atsız, Melikşah zamanında da seferlerine devam etti Uzun süre muhâsara ettiği Dımaşk (Şam) şehrini Mart 1076’da Selçuklu Devletine kattı Dımaşk’ın alınmasından sonra, câmilerde okunan Şiî-Fatimî ezânının okunmasını yasaklayarak Cumâ hutbesini Halife El-Muktedi (1075-1094) ve Sultan Melikşah adına okuttu Daha sonra Selçuklu Devletinin temel politikası olan Şiî-Fâtımî Devletinin ortadan kaldırılmasına uygun olarak, Mısır’a doğru sefere devam etti Fakat bu hareket Fâtimîlerin şiddetli mukâvemeti sonucu başarısız kaldı Başarısızlık, Atsız’ın Suriye emirliğinden alınmasına sebep oldu Emirliğe getirilen Melikşah’ın kardeşi Tâcüddevle Tutuş ile Antakya’ya gelen Süleyman Şahın arasının açılması, burada bir buhranın doğmasına yol açtı Süleyman Şâh Halep’e doğru harekete geçmiş ve muhâsara neticesi dış kaleyi ele geçirmişti Ancak Melikşah’ın yaklaştığı haberi muhasarayı kaldırmasına sebep oldu Süleyman Şâhın ölmesiyle Tutuş, Halep’i muhâsara etti Melikşah’ın meşhur Selçuklu Kumandanları yanında olduğu halde Suriye’ye gelmesiyle çekildi Melikşah, bölgede âsayişi yeniden tesis etti Akdeniz kıyısına kadar gelen sultan Melikşah, dönüşte hilafet merkezi olan Bağdat’ı ziyâret etti Halife El-Muktedi tarafından iki kılıç kuşatıldı Suriye bölgesinde âsâyiş yeniden tesis edildi

Sultan Alparslan zamanında hâkimiyet altına alınan Kafkasya, Melikşah’ın tahta geçmesinden kısa bir süre sonra karışıklıklara sahne oldu 1078-79’da Kafkasya Seferine çıkan Sultan Melikşah, bölgeyi tamâmen hâkimiyeti altına aldı Buradaki Hıristiyan halkın mükellefiyetlerini azaltarak, devlete bağlılıklarını arttırdı Bölgenin idâresini de Kutbeddin İsmail’e verdi

Doğuya yaptığı seferlerle de Mâveraünnehir bölgesini Selçuklu topraklarına kattı Semerkand Hanı Ahmed bin Hizr’in halka zulmetmesi ve devrin âlimlerinin bu durumu düzeltmesini istemeleri, üzerine çıktığı sefer neticesinde Buhara, Semerkand, Kaşgar gibi mühim şehirleri ele geçirdi

Anadolu’dan Asya içlerine kadar genişleyen Selçuklu Devletinin esas gâyelerinden birisi de Mekke ve Medine şehirlerini alıp burada hutbenin hilâfet makamı adına okunması ve bir Şiî devleti olan Fâtimîlerin yıkılmasıydı Hicaz bölgesinin alınması ve hutbenin hâlife adına okunması, halledilmesi mühim meselelerden biriydi Meselenin halli için, emirlerden Tutuş, Aksungur Bozan ve Gevherayin vazifelendirildi Gevherayin’in kumandasında yola çıkan ve Törsek, Çubuk Yarınkuş gibi emirlerin de içinde bulunduğu muazzam kuvvetler, Hicaz’dan başka Yemen ve Aden’in de Selçuklu Devletine katılmasını tamamladılar

Sultan Melikşah’ın üzerinde ciddiyetle durduğu meselelerden birisi de Hasan Sabbâh’ın Bâtınî faaliyetleriydi Hasan Sabbâh, Sultan Alparslan’ın hâcibliğine kadar yükselmiş fakat onun ölümünden sonra Nizamülmülk’le arasının açılması üzerine Mısır’a kaçmıştı Burada sapık İsmailiye fırkasının yolunu tuttu Rey’e döndükten sonra kandırdığı câhilleri etrâfına toplayarak eşkıyalığa başladı Sonradan Doğu İsmailiye Devleti olarak anılacak devletin temellerini attı İlk olarak Taberistan’da sapık propagandasına başladı Sünnîlik aleyhindeki çalışmaları, bilhassa Nizâmülmülk tarafından dikkatle tâkip ediliyordu Taraftarlarıyla, Alamut Kalesini ele geçirmesi ciddî tedbirler alınmasına yol açtı Üzerine Emir Yoruntaş gönderildi ve yola getirilmesi istendi Ancak, Yoruntaş’ın âni olarak vefâtı Bâtınî propagandasının artmasına yol açtı İkinci bir harekâtın başladığı sırada Sultan Melikşah’ın vefâtı (1092), seferi yarıda bıraktı

Melikşah, bir insanın en verimli olabileceği bir yaşta, otuz sekiz yaşında vefât etti Yirmi senelik saltanatı esnasında devleti Kaşgar’dan Batı Anadolu’ya, Kafkasya’dan Yemen’e kadar genişletti Bağdat’ta vefât eden Sultan’ın nâşı İsfahan’a nakledilerek kendisi için yaptırdığı medresedeki türbesine defnedildi Orta boylu, geniş omuzlu ve güzel yüzlüydü Büyük bir devletin hükümdarı olmasına rağmen yumuşak tabiatlı bir zât idi Sarayında dâimâ devrin âlimleriyle sohbet ederek onların kıymetli fikirlerini alırdı Her cins silahı mükemmel kullanır ve iyi ata binerdi

Sultan Melikşâh’ın sâhip olduğu unvanlara, kendisinden önce hiçbir sultan kavuşamamıştı Yaptığı fetihlerde hiç mağlup olmadığı için “Ebü’l-feth”; sâhip olduğu ülkelerin genişliğini belirtmek için “Es-Sultânü’l-âzam, Sultânü’l- âlem, Şehinşâh-i âzam”; emrindekilere ve halkına âdil davranışından dolayı “Es-Sultânü’l-âdil” gibi lakapları dâimâ ismiyle beraber söylenmiştir Nizâmülmülk, onun hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyordu:

“Melikşah, Alp-Er-Tunga neslinden olup dindâr, âlimlere hürmet, zâhidlere iyilik, fakirlere şefkat ve halka adâlet gibi dünyada kimsenin hâiz olmadığı yüksek vasıflara sâhip bir cihân hâkimidir

Devrinde bütün Selçuklu ülkelerini îmar ettirmiş, halkı refaha kavuşturmuştur Tertip ettirdiği takvim, Takvim-i Celâlî ismiyle bilinmektedir Melikşah, yarım milyondan fazla askeri olan bir orduya, mükemmelen idâre edebilecek askerî bir dehâya da sâhipti Melikşah’ın, veziri Nizâmülmülk ile tesis ettiği, idârî, askerî, toprak sistemi ve teşkilâtı, devrindeki ve sonraki Türk-İslâm devletlerinde de tatbik edildi



Mesud (Gazneli)

Gazne Sultanlarından Sultan Gazneli Mahmud’un oğlu olup, 998’de Gazne’de doğdu Gazneli Mahmud’un büyük oğlu olduğundan, veliaht tâyin edildi İyi bir eğitim ve öğretim gördü Devlet idâresinde tecrübe sâhibi olması için, 1017’de Herat Vâliliğine tâyin edildi Sultan oluncaya kadar vâliliklerde bulunup, seferlere katıldı 1030’da Rey Vâlisiyken, Şiî-Büveyhîlerden Hemedan ve İsfahan’ı aldı Bu seferde babası vefât edince, kardeşi Celâlü’d-Devle Muhammed’in tahta çıktığını öğrendi Gazne’ye dönüp, adına hutbe okutarak, Ekim 1030’da sultan îlân edildi

Babası devrinde başlayan Hindistan seferlerini devâm ettirdi Hindistan’daki Gazneli hâkimiyetini kuvvetlendirdi Gazneli topraklarına girmek isteyen Mâverâünnehir’deki Selçuklularla mücâdele etti 1035’te Nesâ, Ferâva ve Dihistân vilâyetlerini Selçuklulara yurt olarak verdi 1039’da Horasan Seferine çıktı Selçukluları kesin bir mağlûbiyete uğratmak için, 23 Mayıs 1040’ta Dandanakan Meydan Muhârebesini yaptıysa da yenildi Sultan Mes’ûd, Dandanakan’da cesâretle muhârebe etmesine rağmen, kumandanları ihânet ederek, kendisini terk etti Vakit kazanıp, durumunu tekrar düzeltmek için Hindistan’a çekildi Köleleri isyân ederek, hazînesini yağmalayıp sonra hapsettiler 28 Ocak 1041 târihinde de öldürdüler

Gazneliler Devletine on yıl hükümdarlık yapan Sultan Ebû Saîd Mes’ûd, iyi bir devlet adamı ve kumandandı Âlimleri ve sanatkârları himâye edip, onlara çok yardımda bulunurdu Sarayına ilim adamlarını toplayıp, meclislerine iştirâk ederdi Gazne şehrini, sanat değeri yüksek eserlerle süsledi Gazne’de yaptırdığı Yeni Saray ve tahtı, devrin muhteşem eserlerindendir



Mete

Büyük Hun İmparatorluğu hâkanı Orta Asya’da yaşayan Hunların, bilinen ilk Yabgusu Tuman’ın (Teoman) oğludur Mîlâddan önce üçüncü yüzyılın ortalarında doğdu Çocukluğundan itibâren iyi bir komutan ve savaşçı olarak yetiştirildi Adı sonradan konuldu Adı, Çin kaynaklarında yazıldığı gibi olup, Çin dil bilimcileri (sinologlar), “Motun, Maoton, Modok, Mado, Mode, Mete” olarak okumuşlardır Umûmî Türk târihi bilginleri; bu bakımdan adının; Çinlilerin Türkçe adları kaydetmek usûlünden, “Batur, Bağatur, Bahadır” olması gerektiği îzâhatını yaparlar

Mete, Tuman Yabgu’nun büyük oğlu olduğu için, Hun veliahtı idi Ancak, Mete’nin üvey annesi, kendi oğlunu Hun hükümdârı yapmak için Tuman Yabgu’yu kandırdı O çağlarda Orta Asya’da güçlü kavimler, karşılıklı olarak birbirlerine, zayıf kavimler de güçlü kavimlere rehineler gönderirlerdi Bu bir nevi saldırmazlık antlaşmasıydı Tuman da oğlu Mete’yi batı komşusu Yüeçiler’e rehine olarak gönderdi Sonra misilleme yoluyla oğlunun Yüeçiler tarafından öldürülmesi düşüncesiyle, âniden bu güçlü komşularına savaş îlân etti Fakat, Mete, Yüeçilerin elinden kurtulmayı ve babasının yanına dönmeyi başardı Tuman, ona on bin kişilik bir birlik verdi Mete, demir disiplin altında eğittiği bu tümene, bir sürek avı sırasında babasını öldürterek tahta geçti (MÖ 209)

Mete, kendisine râkip olabilecek kişilerden kurtulduktan ve devlet içerisinde âsâyişi sağladıktan sonra, tahta çıkış törenini icrâ ettirerek “Şanyu” unvânını aldı Hun tahtına genç ve tecrübesiz bir hakanın çıktığını gören Moğol Tung-hu’lar, bu fırsattan istifâde etmek istediler Mete’den, önce hızlı koşan atını ve sonra da hanımlarından birini istediler Mete, devlet adamlarının karşı çıkmasına rağmen, bu istekleri yerine getirdi Tung-hu hükümdârı, bu defâ da iki devlet arasında boş bulunan toprak parçasının kendisine verilmesini istedi Mete, bu talebi de Devlet Meclisinde müşâhede ettirdi Bâzı üyeler, at ve kadın verilmişken böyle bir toprak parçasının önemi olmayacağını söyleyerek, vermeye râzı oldular Fakat Mete, toprağın devletin esâsı olduğunu, topraksız devlet olamayacağını söyleyerek, verelim, diyenlerin başlarını vurdurdu Kararlı bir şekilde ordusunu alarak doğuya doğru sefere çıktı Tung-hu’ları müthiş bir yenilgiye uğrattı Reislerini öldürdü Moğol Tung-hu’ların bir daha kendilerine gelemediği bu zaferden sonra, Hun sınırları doğuda Moğolistan’ın doğusuna kadar genişledi

Mete, ikinci seferini, Hunluları iktisâdî yönden güçlendirmek için; Doğu’yu Batı’ya bağlayan İpek Yolu’nu elde etme gâyesiyle Yüeçiler üzerine yaptı ve onları yendi Hâkimiyetini kuvvetlendirmek için Türk kabîlelerini tek bayrak altında birleştirmeye teşebbüs edip, muvaffak oldu

MÖ 201’de Hun Devletini iyice kuvvetlendirince, üç yüz bin atlı ile Doğu komşusu Çin’e sefer açtı Çin İmparatorunu Bağ Teng Dağında kuşattı Atları, Türklerin dört renk, dört yön usûlünce cepheye alıp; yağızları (kara) kuzeye, doruları (al, kırmızı) güneye, bozları batıya, kırları doğuya yerleştirdi Çinliler, sayıca Hunlardan çok fazla olduklarından kesin netice alınamadı Hâtununun “Çin alınamaz, alınsa bile idâre edilemez” sözü üzerine, diplomatik münâsebetlerde bulundu Çin İmparatoru ile anlaşıp, kuşatmayı kaldırdı MÖ 198 yılındaki Türk-Çin Antlaşması süresiz olup, Çin Seddi hudut kesilerek, Çin haraca bağlandı Mete, düşmanları olan Moğollar ile Çinlileri mağlup ederek, hudutları emniyet altına aldıktan sonra, Türkleri iktisâdî yönden güçlendirmek istedi Türkistan’daki büyük ticâret ve tarım merkezlerine hâkim oldu Türkleri, siyâsî yönden birleştirip, bir bayrak altında topladı Hun Devletini teşkilâtlandırdı Türk ordusunu onlu sisteme göre, onlu, yüzlü, binli, on binli bölümlere ayırarak, onbaşı, yüzbaşı, binbaşı, tümenbaşı, rütbelerinde kumandanlar tâyin etti Hudutların emniyetini sağlayıp, fetihlerinin yanında devleti de teşkilâtlandırdıktan sonra; Mîlâttan önce 174 yılında öldü Yerine, Çin kaynaklarında adı “Ki-yo” olarak bilinen oğlu, Gökhan geçti



Muhammed Tapar

Büyük Selçuklu Devleti sultanı Sultan Melikşah’ın oğlu olup, 1082 yılında doğdu Babasının 1092’de vefâtıyla, Selçuklu sultanı olan ağabeyi Berkyaruk’un yanında yetişti Sultan Berkyaruk, ona, Gence havâlisinin idâresini verdi Muhammed Tapar, Gence’ye gelerek Arran’ı da hâkimiyeti altına aldı Kumandanlarının kışkırtmaları ile ağabeyine karşı zaman zaman isyân etti Yapılan andlaşmayla Âzerbaycan, Diyar-ı Bekir ve el-Cezîre kendisine verildi Sultan Berkyaruk’un vefâtından (1104) sonra, Bağdat’a gelerek Selçuklu tahtına geçti (1105)

Muhammed Tapar önce amcasının oğlu Mengü Bars’ın isyânını bastırdı Daha sonra, ülkede uzun zamandır karışıklık çıkaran, anarşiyi tahrik eden Bâtınîlere karşı mücâdele etti 1107’de Bâtınîlerin merkezi olan Alamut Kalesi kuşatıldı ve çok sayıda Bâtınî öldürüldü Birinci Haçlı Seferinden sonra, Haçlı ordularının tam hâkimiyeti altına giren Suriye’de Haçlı devletleri kurulmaya başlanmıştı Sultan Muhammed Tapar, Haçlılar üzerine ordular gönderdi Ancak, kumandanlar arasında irtibat sağlanamadığından kesin sonuca gidilemedi Sefer kumandanı Emir Mevdûd, Şam Câmiinde bir Bâtınî tarafından öldürüldü Sultan, Haçlılara karşı Aksungur Porsuki’yi kumandanlığa getirdi Bu arada ikinci bir orduyu yeniden Alamut üzerine gönderdi Kalenin kuşatıldığı sırada âniden rahatsızlanarak vefât etti (1118) Sultanın beklenmedik ölümü, Haçlılara ve Bâtınîlere karşı açılan savaşların duraklamasına sebep oldu Ondan sonra Büyük Selçuklu Devleti, dağılmaya yüz tuttu Sultan Muhammed Tapar, Selçuklu Devletinin son büyük hükümdârı sayılmaktadır Ebû Şücâ, Gıyâsüddünyâ ved-dîn, Kerîmü Emirü’l-müminîn unvanlarıyla tanınırdı



Alıntı Yaparak Cevapla