Yalnız Mesajı Göster

Türk Hükümdarları (A-Z)

Eski 06-27-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Hükümdarları (A-Z)




İbrahim Han

Osmanlı pâdişâhlarının on sekizincisi ve İslâm halîfelerinin seksen üçüncüsü Birinci Ahmed Han ile Mahpeyker Kösem Sultanın oğlu olup, 1615 yılında doğdu Bu adı taşıyan tek Osmanlı hükümdârıdır

Ağabeyi Dördüncü Murâd’ın ölümünde, hayatta kalan tek Osmanlı şehzâdesiydi Ağabeyinin genç yaşta ölümüne bir türlü inanamadı Sultan olduğunu bildiren annesine ve paşalara; “Allahü teâlâ, pâdişâh kardeşimin ömrünü uzun etsin Bize sultanlık lâzım değildir Pâdişâh kardeşimin ömrüne duâcıyız” dedi Ancak, annesi ve devlet adamlarının ısrarı ile ağabeyi Sultan Dördüncü Murâd’ın nâşını gördükten sonra taht odasına geçti, Hırka-i Saâdet Dâiresinden getirilen hazret-i Ömer’in sarığı besmele ile başına sarıldıktan sonra ellerini açtı, ve; “Elhamdülillah, yâ Rab! Benim gibi zayıf bir kulunu bu makâma lâyık gördün Saltanat günlerimde milletimi hoş-hâl eyle ve birbirimizden hoşnûd kıl” diye duâ ederek tahta oturdu (9 Şubat 1640)

Sultan İbrâhim Hanın tahta geçtiğinin ilk senesinde Mirgünoğlu hâdisesi vukû buldu Dördüncü Murâd’ın İran Seferi sırasında Revân Kalesi kumandanı olan Emir Mirgünoğlu, kalenin fethinden sonra affedilerek Emirgân’da oturmasına müsâade edilmişti (Bugün Emirgân adı bu zâtın isminden dolayıdır) Sefih, ayyaş ve ahlâksız bir kimse olan Mirgünoğlu, Sultan Dördüncü Murâd’ın ölümünü fırsat bilerek bölücü ve yıkıcı propagandalarla Müslümanları aldatmaya başladı Bu faâliyetleri üzerine Sultan İbrâhim Han, yerinde bir kararla onu îdâm ettirdi Hurûfîler ve mülhidler, bundan dolayı İbrâhim Hana da düşman oldular Çeşitli iftirâlarda bulundular Öldürülen Mirgünoğlu’nu “Kesikbaş Evliyâ” diye propaganda âleti yaptılar Böylece yalan ve uydurma hikâyelere inananlar, bu Müslüman Türk sultânına bilmeyerek iftirâ etmektedirler

İbrâhim Han, bundan sonra dış meseleler ile ilgilenmeye başladı 1637 yılında, Ruslar tarafından işgâl olunan Azak Kalesi üzerine bir ordu gönderdi Kırım kuvvetlerinin de gelmesi üzerine Ruslar kaleyi teslim ettiler Almanya sınırında ise, akıncılar, dâimî olarak Avusturya’ya akınlar düzenliyorlardı 1641 yılında düzenlenen akında, Osmanlı akıncıları, Bavyera içlerine kadar ilerledi Kuzey Bavyera’daki bazı kasabalar, Osmanlı hâkimiyetini kabul ettiler Bu akınlardan büyük zarâra uğramaları üzerine İmparator Ferdinand, Osmanlı fetihlerini kabul ederek Zitvatorok Antlaşmasını yeniletmeye muvaffak oldu

Diğer taraftan, Malta Saint-Jean Şövalyelerinin fırsat buldukça Türk ticâret gemilerine saldırmaları yüzünden, Sultan İbrâhim Han, onların en büyük sığınağı olan Girit Adasının fethini emretti 20 Haziran 1645’te Sakız Adasından denize açılan Osmanlı donanması, 17 Temmuz’da Girit’in Hanya limanını fethetti Hanya’nın Osmanlılar tarafından fethi, Avrupa’da büyük akisler uyandırdı Almanya ve İtalya, asker göndererek Venedik’e yardım kararı aldılar Bu sırada Hanya muhâfazasına getirilen Deli Hüseyin Paşa, harekâta devâmla Resmo Kalesini ele geçirdi Osmanlı donanması muhârebeye devâm ederken, Sultan İbrâhim’in hal’i olayı meydana geldi

1647’de Kara Mûsâ Paşanın ölümüyle sadâret makâmına getirilen Hezarpâre Ahmed Paşanın dikkatsiz ve adâletsiz davranışları, aleyhte büyük bir propaganda ve isyânı berâberinde getirdi Bu arada Hurûfilerin Sultan İbrâhim Han aleyhine yaptıkları iftirâlar da hedefine ulaşmıştı Nitekim, Hezarpâre Ahmed Paşa aleyhine olarak başlayan isyân, Sultan İbrâhim Hanın da tahttan indirilmesiyle sonuçlandı Tahta, oğlu Dördüncü Mehmed Han çıkarıldı İsyâncılar ve bunların önderi olan Sofu Mehmed Paşa, Sultan İbrâhim hayatta durdukça rahat edemeyeceklerini bildiğinden, kendisini şehid ettirdiler (18 Ağustos 1648)

Sultan İbrâhim, çok cömert ve lütufkâr olup, fakirlere, âcizlere ihsânlarda bulunurdu Devrinde mâliye düzeltilip, milletin kıtlık çekmemesi ve isrâfın önlenmesi için fermanlar çıkarıldı Beylerin zâlim olmaması ve halka zulüm yapmaması için çok dikkat ederdi Halka zulüm yapan ister idâreci, ister halktan bir kişi olsun onunla mücâdele eder ve cezâsını şiddetle verirdi

Halkın râhat ve huzurunu her şeyin üzerinde tutardı Bir gün tebdîl-i kıyâfetle gezerken fırın önünde ekmek almak için uzun kuyruklar meydana geldiğini gördü Saraya döner dönmez sadrâzama; “Tebaa-i şâhânemden hiç birisinin ekmek almak için bir dakika dahi beklemesine rızâm yoktur Bir hoşça mukayyed olasın” diye emretmiştir Bundan sonra da kuyruklar olmamıştır

İbrâhim Han devrine kadar uzanan Osmanlı kaynaklarının bir tânesi hâriç, bu Sultân’ın aklî dengesinde bozukluk olduğuna dâir hiçbir bilgi yoktur Karaçelebizâde’nin Ravdat-ül-Ebrâr kitâbında yer alan Sultan’ın aleyhindeki bu yazı, onun, Sultan’ın tahttan indirilmesinde ve öldürülmesinde rolü bulunduğu, kindârlığı ile tanındığındandır Bu târih, muteber kabul edilmemektedir Târih, Sultan’ın deli olmadığını, iftirâlara uğradığını bildirmektedir


İlteriş Kutlug Kağan

Göktürk hükümdârı 630 yılında Çin hâkimiyetine girerek istiklâlini kaybetmiş olan Göktürk devletini, 682 yılında tekrar kurdu İki ülkeyi derleyip topladığı için Kutlug adına ilave olarak, İlteriş unvânı verildi

Çin’de doğup büyüyen İlteriş Kutlug Kağan, bir süre devlet memuru olarak çalıştı Orta Asya hududunda görev yaptığı sırada, 681 yılında on yedi arkadaşı ile birlikte Türk devletini kurmak için teşebbüse geçti Bilge Tonyukuk da yardımcı oldu Kendisini destekleyenlerin sayısı yedi yüzü bulunca, istiklâlini ilân etti Orta Asya Türkleri, Çin’deki Türk Hanedan mensupları ve kumandanları etrafında toplandı Büyük bir kuvvet ortaya çıktı 682 yılında, Göktürk Devletini ikinci defa kurup hükümdarlığını îlân etti Bilge Tonyukuk’u kendisine vezir yaptı İkinci Göktürk Devleti adıyla anılan bu devlete kurucusuna nispetle Kutlug Devleti de denildi

Göktürk Devletini millî şuurla teşkilâtlandırıp Türk töresini ülkede hâkim kıldı 682 yılından sonra, on yıl içinde, on yedisi Çin’e olmak üzere kırk yedi sefer tertip eden İlteriş Kutlug Kağan, yirmisine bizzât katıldı Hepsinde muvaffak olup, hiç yenilmedi 692’de ölünce kardeşi Kapagan (692-716), kağan oldu Bilge Kağan (716-734) ile Kül Tigin, İlteriş Kutlug Kağan’ın oğullarıdır (Bkz Göktürkler)


İltutmuş

Delhi Türk Sultanlığının kurucusu ve ilk hükümdârı Aslen Türkistanlı olup, İlbârı kabîlesinden Aylam Hanın oğludur Baba yurdundan kaçırılıp, köle olarak satıldı Buhâra’da ilim sâhibi bir zât, zekâ ve kâbiliyetini keşfedip, satın aldı ve onu en iyi şekilde yetiştirdi Lahor Sultânı Kutbeddîn Aybeg, nâmını duyduğu İltutmuş’u Hindistan’a getirtip satın aldı

İltutmuş, kâbiliyet, ilim ve zekâsıyla kısa zamanda Aybeg’in özel muhâfız alayı komutanlığına yükseldi Gwalyar’ın fethi üzerine buranın, daha sonra da Bedaun bölgesinin vâliliğine tâyin edildi Bilâhare Emîrü’l-ümerâlığa getirildi Sultan Aybeg’e damat oldu Kutbeddîn Aybeg’in 1210’da ölümü üzerine, evlatlığı Aram Şah başa geçti ise de birliği sağlayamadı Devlet adamları, Şemseddin İltutmuş’u başa geçirdiler (1211) Aram Şah, îdâm edildi Muhâliflerini bertaraf eden İltutmuş, Celâleddîn Harezmşah’ın Hindistan topraklarını bölme çalışmalarını bertaraf etti (1222)

Orta Asya’da Moğol zulmünden kaçan Müslüman Türkleri memnûniyetle kabul edip, bunlarla ordusunu güçlendirdi Lahravti (1225), Sind (1228), Gwalyar (1232), Malvo (1234) seferlerini yaptı Vindhya Dağlarının kuzeyindeki bütün Hindistan topraklarını Delhi Sultanlığı sınırları içine aldı Onun fetihleri ve Hindistan’da İslâmiyeti yayma çalışmaları, Bağdat’taki Abbâsî Halîfesi Mustansır-billah (1226-1242) tarafından takdirle karşılandı Halîfe, İltutmuş’a hil’at gönderip “Nâsır-ı Emîrü’l-Mü’minîn” unvânını verdi Bu sâyede Abbâsî halîfesince tanınan Hindistân’ın ilk Müslüman hükümdârı oldu 1229 yılından sonra, Nâsır-ı Emîrü’l-Mü’minîn unvânı ile paralar bastırdı 1236 yılında vefât eden İltutmuş’un yerine önce oğlu Fîrûz Şah, sonra da kızı Râziye Begüm Sultan (1236-1240) geçti Sonra sıra ile, İltutmuş’un diğer oğulları; Behram, Mes’ûd ve peşinden de Mahmûd Şah (1241-1266) tahta geçtiler (Bkz Delhi Türk Sultanlığı)

İltutmuş, ilim sâhibi bir kimseydi İlme ve ilim sâhiplerine hürmet ederdi Devrinde yaşayan Muînüddîn Çeştî, Kutbeddîn Bahtiyâr Kâkî, Bahâüddîn Zekeriyyâ, Ferîdüddîn Genc-i Şeker, Hâce Ahmed Buhârî, Kâdı Hamîdeddîn Nâgurî gibi âlimlerin duâlarını alıp, nasîhatlerinden istifâde etti Dînî ve sosyal eserleri tâmir ve yenilerini inşâ ettiren İltutmuş, Kutbeddîn Aybeg’in Delhi’de başlattığı Kutb Câmii ve Kutb minâreyi ve Ecmir’deki câmiyi tamamlattı Bedaun’da da bir câmi yaptırdı


İmadeddin Zengî

Musul Atabegliğinin kurucusu Babası Büyük Selçuklu Devletinin Halep Vâlisi Aksungur’dur Babasının ölümünde yedi yaşında bir çocuk olan Zengî, Kür-Boğa, Mûsâ et-Türkmânî, Çökürmüş, Çavlı, Mevdûd ve Aksungur Porsukî gibi emirler tarafından eğitilip yetiştirildi

1111 ve 1113 senelerinde Emîr Mevdûd’un Haçlılar üzerine tertip ettiği seferlere katıldı Taberiye Muhâsarasında büyük bir kahramanlık göstererek Mevdûd’un itimâdını kazandı Mevdûd’un ölümünden sonra Musul’a tâyin olunan Aksungur Porsukî tarafından, Aşağı Irak bölgesinde Selçuklu hâkimiyetini tesis için Vâsıt’a gönderildi Abbâsî Halîfesi El-Müsterşid-billah’a karşı isyân eden Hille Emîri Dübeys bin Sadaka’nın kuvvetlerini bozguna uğrattı Bu başarısı üzerine Vâsıt ve Basra kendisine ıktâ olarak verildi Irak Selçuklu Sultânı Mahmûd 1118-1131 yılında İmâdeddîn Zengî’yi oğlu Alparslan’ın atabegliği vazîfesi ile berâber Musul vâliliğine tâyin etti (1127) Atabeg Zengî, aynı yıl Halep’i aldı

Bu sırada Haçlılar, Akdeniz’in Sûriye sâhilini tamâmen ele geçirmişlerdi Şam’dan, Rakka ve Rahbe’ye uzanan yoldan başka bütün ticârî yollar kesilmişti Haçlılar ile uzun yıllar mücâdele eden Dımaşk Atabeği Tuğtegin’in ölümü, Müslümanları büyük bir liderden mahrum bırakmıştı Bu boşluğu doldurmak isteyen Atabeg İmâdeddîn Zengî, Haçlıların elindeki Barin Kalesi üzerine yürüdü Yardıma gelen Kudüs Kralı Fulk’u ağır bir yenilgiye uğrattı Trablus Kontu Raymond ve birçok şövalyeyi esir aldı Durumun ümitsizliğini gören Barin Kalesi müdâfîleri kaleyi teslim ettiler Zengî’nin bu faaliyetleri üzerine Bizans İmparatoru İkinci Yohannes, Antakya önlerine kadar geldi Bölgedeki Haçlı kuvvetleriyle birleşerek Buzaa, Kefertab ve Esarib kalelerini zaptetti Ancak Halep ve Şeyzer kalelerini kuşatmalarından bir netîce elde edemediler Bu sırada Haçlı komutanlarıyla anlaşmazlığa düşen Bizans İmparatoru, Suriye’den çekildi Bu fırsatı kaçırmayan Atabeg Zengî, Antakya kontluğu topraklarına girerek kaybettiği yerleri tekrar kazandı

Kuzey Irak, Sûriye ve El-Cezîre bölgelerini fetheden Musul Atabegi, 1140 yılında Irak Selçuklu Sultânı Mes’ûd’un emri üzerine Haçlıların elindeki Urfa üzerine yürüdü Üç piskopos tarafından korunan ve Haçlılar için fevkalâde önemli olan bu kaleyi kısa bir sürede fethettikten sonra, komutanlarından Ali Küçük’ü buraya vâli tâyin etti Ondan şehri îmâr etmesini ve herkese adâletli davranmasını emretti 1146 yılında Caber Kalesini kuşatan İmâdeddîn Zengî, 14 Eylül gecesi kendi hizmetkârları tarafından uyurken öldürüldü Rakka’da, Sıffin şehitleri yanına defnedildi

İmâdeddîn Zengî, idârî işlerde titiz, siyâsî ve askerî kâbiliyeti yüksek bir zâttı Haçlılarla yılmak bilmeyen mücâdelesi, Barin ve Urfa’yı fethetmesi ile Müslümanların büyük bir kahramanı oldu Bu, Haçlıların bölgede ilk mağlubiyetiydi Musul ve Halep’te kurduğu hânedânın, Halep’teki kolu Eyyûbîlerin hâkimiyetini kabul etmesine, Musul’daki kolu da Moğolların istilâsına kadar devam etti


İstemi Kağan

Göktürk Devleti hükümdârı Göktürk Devletinin (552-745) kurucusu olan Bumin (Bumın) Kağan’ın kardeşidir Bumin Kağan (552-553), Avarlara isyân ettiğinde İstemi, on boyun başında olarak ona yardım etti Göktürk Devleti kurulunca Bumin, Doğu Göktürk Hakanı, İstemi de Batı Göktürk Yabgusu oldu Bumin’in 553 yılında ölümüyle İstemi Büyük Göktürk Kağanı seçildi 576 târihinde ölümüne kadar kağanlık yaptı

İstemi Kağan, Göktürk Devletinin batısındaki Akhunlar Devleti ile 563-567 yılları arasında savaşıp onları yendi Bütün Mâverâünnehir’i ele geçirip Sâsânî Devleti (224-651) ile komşu oldu Batı Göktürkler, İli Irmağı boyu merkez olmak üzere; Kâşgar, Kulca, Cu Irmağı boyu, Isıg Gölü ve Aral Gölü çevresinden Hazar Denizine kadar genişlediler İlk önce Sâsânî hükümdârı Hüsrev Nûşirevân (531-579), sonra da Bizans İmparatoru İkinci Justinianus (556-578) ile diplomatik münâsebetler kurup, siyâsî ve ticârî münâsebette bulundular Akhunlara karşı Nûşirevân’la dost geçinen İstemi Kağan, ona kızını verdi Sâsânîlerin batıya ipek taşımacılığını durdurması üzerine, aralarında anlaşmazlık çıktı Bu yüzden Sâsânîlere karşı Bizanslılarla ticarî ve siyâsî ittifak tesis edildi

İranlılardan ya ipek yolunu açması veya Göktürk Devletine haraç vermesi istendi Haraç isteği reddedilen İstemi Kağan, elçilerinin de zehirlenmesi üzerine, İran’a karşı sefer hazırlıklarına başladı Bu durumu haber alan Sâsânîler, ticâret yolunu açmayı ve haraç vermeyi kabul ettiler Bilâhare ortaya çıkan Sâsânî-Bizans çatışması (571-590) sırasında, Sâsânîlerin zayıf düşmesinden de istifade eden İstemi Kağan, Âzerbaycan taraflarını ele geçirdi İstemi Kağan’ın 576 yılında ölümünden sonra yerine oğlu Tardu geçti (Bkz Göktürkler)



Alıntı Yaparak Cevapla