Yalnız Mesajı Göster

Türk Hükümdarları (A-Z)

Eski 06-27-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Hükümdarları (A-Z)




Celaleddin Harezmşah

Harezmşahlar Devletinin son hükümdârı Asıl ismi Mengüberti olup lakabı Celâleddîn’dir Doğum târihi bilinmemektedir Babası, Harezmşâh Devleti Sultânı Alâüddîn Muhammed, annesi Ay-Çiçek Hâtun’dur Küçük yaştan itibâren çok iyi bir eğitim ve öğretim gördü Genç yaşta Gazne ve çevresinin vâliliğine tâyin edildi Bundan sonra babasının bütün seferlerinde yanında bulunup, başarısına yardımcı oldu Cengiz oğlu Cuci kumandasındaki Moğol ordusuyla 1216’da yapılan muhârebede sağ cenah kumandanlığı yaptı ve bozulmaya başlayan Türk ordusuna zaferi kazandırdı Târihler, Celâleddîn’in Cengiz’in hücûmuna karşı Mâverâünnehir şehirlerini ayrı ayrı müdâfaa etmek yerine bütün kuvvetlerle hücum etmeyi babasına tavsiye ettiğini, ancak bu teklifini kabul ettiremediğinden, Cengiz’in dağılmış durumda olan Türk kuvvetlerini ayrı ayrı imhâ ettiğini yazarlar

Sultan Muhammed, annesi Terken Hâtun’un arzûsu ile küçük oğlu Uzlag’ı veliaht tâyin etti Ancak ölümünden bir müddet evvel devleti, mâruz bulunduğu tehlikeden büyük oğlu Celâleddîn’in kurtarabileceğini düşünerek onu veliaht tâyin etti ve şehzâdelere de ona tâbi olmaları vasiyetinde bulundu Babasının vefâtından sonra bâzı Türk emirleri, onun tahta çıkmasını istemediklerinden bir sûikast düzenleyip öldürmek istediler Ancak, Celâleddîn, Harezm’den Horasan’a gitmek suretiyle bu tehlikeden kurtuldu Cengiz tehlikesinden dolayı Harezm’de kalamayacaklarını anlayan kardeşleri onu tâkip ettilerse de yolda Moğollar tarafından öldürüldüler Celâleddîn ise Moğol tâkip kuvvetlerini mağlup edip, tehlikeli bir yolculuktan sonra Gazne’ye ulaştı Gazne’de tekrar kuvvet toplamaya başladı Cengiz Han, Celâleddîn’e çok önem veriyordu Ona karşı “Yenilmez Noyan” unvânı ile anılan komutanını gönderdi Parvan civârında iki gün devâm eden şiddetli çarpışma neticesinde Moğollar perişân edildiler Ancak, savaştan sonra kumandanlar arasında ganîmet ihtilâfından dolayı çıkan anlaşmazlık sebebiyle bu zaferden istifâde edilemedi Birçok emir, askerlerini alıp kendi yuvalarına döndüler Şâyet Türk ordusu dağılmamış olsaydı, bu sıralarda Hindikuş Dağlarını aşmakta olan asıl Moğol ordusunu durdurabilirlerdi Moğollar, Gazne’yi ele geçirdiler Sind Irmağı kıyılarına çekilen Celâleddîn, kuvvetlerinin dağılması yüzünden burada yapılan savaşı kaybetti Alelacele yapılan gemilerle karşıya geçmek üzere yola çıktılar, ancak gemi nehrin ortasında parçalanınca pek çok kimse boğuldu Atıyla nehri geçmeye muvaffak olan Celâleddîn, boğulmaktan kurtulan adamlarıyla Hindistan’a gidip orada üç yıl kaldı

1224’te Harezm’e dönüp, Moğollarla yeniden mücâdeleye karar veren Celâleddîn, Kirman’a geldi Buranın hâkimi Barak Hâcip, onun sultanlığını kabûl ederek, Sultan adına Kirman’ı idâreye başladı Buradan Atabeg Sa’d bin Zengi’nin hükümdârı bulunduğu Fars’a geldi Onun kızını aldı Böylece Harezmşâh Devletini yeniden tesise çalışan Celâleddîn, bundan sonra İsfahan ve Irak-ı Acem’e ilerleyerek, burada bulunan kardeşi Gıyâseddîn Pir-Şâh’ın itâatini sağladı Lur (Hindistan) reislerini de kendisine bağladıktan sonra Moğollarla mücâdele için Halîfe Nâsır’dan yardım istedi Ancak Halîfe, onun Irak-ı Arab’a inip istilâ etmesinden korktuğundan karşı kuvvetler gönderdi Bu kuvvetleri bozan Celâleddîn, Bağdat’tan Meraga’ya geldi 1225’te Tebriz’i alarak karargâhını buraya nakletti Anadolu’da hüküm süren Sultan Alâeddîn Keykubâd ile Mısır ve Suriye’de hâkimiyet süren Eyyûbî meliklerine elçiler göndererek Moğollara karşı yardım istedi Diğer taraftan bir asırdan beri Arran, Âzerbaycan ve Şarkî Anadolu’daki İslâm emâret ve hükümetlerine karşı gâlip ve tehditkâr bir vaziyette bulunan Gürcüleri ezmek için Gürcistan krallığını istilâ ederek, Mart 1226’da Tiflis’i aldı Bu sırada isyân eden Barak Hacib ve Âzerbaycan Türkmenlerinin isyanlarını bastırdı Bir ara Ahlat’ı kuşattı ise de, Türkmenlerin yeniden karışıklık çıkarmaları üzerine Âzerbaycan’a döndü ve Türkmenleri cezâlandırdı Kışı Tebriz’de geçirdiği sırada, Gürcülerin Tiflis’i yeniden ele geçirip oradaki askerlerinin öldürüldüğünü öğrendi 1227’de Tiflis üzerine yürüyen Celâleddîn, şehrin yakılıp terk edildiğini gördü Bu sırada Bâtınîlerin, Gence Vâlisi Orhan’ı öldürdüklerini öğrenen Sultan, onların memleketine girerek Alamut ve Kumis havâlisini itâat altına aldı

Sultan, bu şekilde ülke içindeki karışıklıklarla meşgulken Moğol kuvvetlerinden bir kıt’anın Damgan civârına geldiğini öğrenip hızla üzerlerine gitti ve onları mağlup etti İsyân hâlinde bulunan Eyyûbîlere karşı 1228’de bir sefer hazırlığı içinde olan Celâleddîn, Moğolların Ceyhun’u geçip Irak-ı Acem’e yürüdüklerini haber aldı 26 Ağustos 1228’de İsfahan önünde meydana gelen Türk-Moğol savaşında Sultan Celâleddîn, kardeşi Gıyâseddîn’in ihânetine rağmen Moğolları hezîmete uğrattı ise de, tâkip esnâsında Moğolların kurduğu tuzağa düşen Celâleddîn’in sol cenahı bozuldu Zor kurtulan Sultan, Luristan’a giderken, Moğollar da perişân bir vaziyette olduklarından geri döndüler Bir hafta sonra İsfahan’a dönen Sultan Celâleddîn, yeniden kuvvet toplamaya başladı Kardeşi Gıyâseddîn ise Alamut’a giderek Bâtınîlere ilticâ etmiş, daha sonra gittiği Kirman’da öldürülmüştür

Sultan Celâleddîn, Âzerbaycan’a dönüp memleketin bozulmuş durumunu yeniden düzeltmekle meşgulken, 1229’da Gürcüler yeniden isyân ettiler Topladığı tâze kuvvetlerle bu isyânı bastırmaya muvaffak olan Sultan, Tiflis’ten başka bâzı müstahkem kaleleri de ele geçirdi Bu zamana kadar Celâleddîn’i, Sultan tanımayan ve yazdığı mektuplarda “Hâkan” yâhut “Şehinşâh” diye hitâp eden Bağdat Halîfesi, bu muvaffakiyetten sonra Celâleddîn’e “Sultan” unvânını tevcih etti Celâleddîn Harezmşâh’a itâatini arz eden Şam hükümdârı Melik-ül-Muazzam Îsâ Eyyûbî’nin teşviki ile Ahlat’ı kuşatan Sultan, 14 Mayıs 1230’da kaleyi ele geçirmeye muvaffak oldu Ancak kale müdâfîlerine ve halka şiddetli davranması, o zamana kadar Müslümanlığın kahramanı sayılan Celâleddîn’e karşı bir husumetin doğmasına yol açtı Anadolu ve Mısır sultanları, onun kendi ülkelerine yürüme ihtimâli karşısında kuvvetlerini toplayarak müttefik olmuşlardı Bu haberi duyan Sultan, Anadolu ve Suriye kuvvetlerinin birleşmesine mâni olmak için harekete geçti ise de, geç kaldı Erzincan yakınında Yassıçimen Yaylasında 10 Ağustos 1230’da vuku bulan şiddetli muhârebede büyük bir hezîmete uğrayan Sultan Celâleddîn, sulha mecbur oldu

Türk hükümdârları arasındaki savaşı dikkatle tâkip eden Moğollar ise, kendilerine en büyük engel olarak Celâleddîn’i görüyorlardı Netîcede, Yassıçimen Muhârebesinde büyük bir darbe yemesi üzerine fırsatı kaçırmayarak, Çermagun Noyan komutasında büyük bir Moğol kuvvetini Mâverâünnehir’e gönderdiler Bu haberi duyan Celâleddîn, civar hükümdârlara vaziyeti bildirip yardım istedi Ancak onlar, Celâleddîn’e güvenmediklerinden ve ayrıca Moğol tehlikesinin kendi ülkelerini saracak kadar genişleyeceğini tahmin edemediklerinden Sultana yardım elini uzatmadılar

Sultan Celâleddîn’in mâiyeti ile Elcezire’ye doğru ilerlediğini öğrenen Moğollar, onu tâkip ederek yollarına devâm ettiler Nihâyet, 1231 Ağustosunda Dicle Köprüsü kenarında, sabaha karşı düzenledikleri bir baskınla, Celâleddîn’in bütün mâiyetini öldürüp dağıttılar Ölümden zor kurtulan Sultan, Meyyâfârıkîn civârına kaçıp Moğolların tâkibinden kurtulmak için sarp dağlara çekildi Ancak, göçebeler tarafından yakalanıp obaya getirilen Celâleddîn, orada öldürüldü Elcezire hükümdârı Mâlik el-Muzaffer Gâzi, Sultan’ın öldürüldüğünü öğrenince onun cesedini Meyyâfârikîn’e getirtip defnettirdi

Türk İslâm târihinin en bahadır ve şecâat sâhibi şahsiyetlerinden olan Celâleddîn Harezmşâh, birçok harpleri hayâtı pahasına kazandığı hâlde, idâre ve siyâset bakımından zayıf olduğu için bunlardan istifâde edememiştir Bütün meseleleri harp yoluyla halletmeye çalışması, düşmanlarını arttırmıştır Buna rağmen Moğol saldırılarına ve Hıristiyan Gürcülere karşı mücâdele edebilen yegâne zât olması, ona gerek halk arasında ve gerek bütün Şark edebiyâtında büyük bir şöhret kazandırmıştır Moğolların yakın şarkı tamâmen istilâ etmesinden sonra, Celâleddîn’in bölgede oynadığı rol daha iyi anlaşılmış ve İslâmiyetin müdâfii olarak büyük kahramanlar arasına dâhil edilmiştir


Cihangir Şah

Bâbür İmparatorluğunun dördüncü hükümdârı Ekber Şahın oğlu olup, asıl adı Selim’dir 1569’da doğan Selim, babasının ölümü üzerine 1605’te “Nûreddîn Cihangir” unvânı ile tahta çıktı Ancak oğlu Hüsrev, Sihleri etrâfında toplayarak Pencab’da isyân etti Cihangir Şah, âsî kuvvetleri Cullandar Nehri kenarında bozguna uğrattı Yakalanan oğlu Hüsrev’i Burhanpur’a sürgüne gönderdi Hüsrev orada 1622 yılında öldü Racput Prensliği ile yapılan savaş başarı ile netîcelendi Ancak Safevî Hükümdârı Şah Abbâs’ın Kandehar’ı istilâsına karşı konulamadı Cihangir Şah döneminde, Avrupalılar ve bilhassa İngilizler sık sık Bâbürlü Sarayında görüldüler Bu münâsebetler netîcesinde, İngilizlere Surat limanında ticâret yapma hakkı verildi Bu müsaade, iki asır sonra İngilizler’in Hindistan’a yerleşmelerine ilk zemîni hazırlaması bakımından çok mühimdir

Cihangir Şahın saltanatının son yılları, huzursuzluk içerisinde geçti Eşi Nurcihân ve veziri Mehabet Hanın sık sık devlet işlerine karışmaları sıhhatini bozdu Tabiplerin isteği üzerine iklimi daha müsâit olan Lahor’a giderken, yolda 28 Ekim 1627 günü vefât etti Cesedi Ravi Nehri kıyısındaki, Şah Dârâ denilen yerde toprağa verildi Daha sonra mezarının üstüne büyük bir türbe yapıldı

Âdil bir hükümdâr olan Cihangir, âlimleri sever, onlara izzet ve ikrâmda bulunurdu Babasının Müslümanlara karşı uyguladığı ağır baskıyı kaldırdı Ancak Şiîlerin ve hasetçilerin iftirâlarına aldanarak, devrinin büyük âlimi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî hazretlerini Gwalyar şehrinde hapsettirdi İki yıl sonra hatâsını anlayıp bu büyük âlimi hapisten çıkaran Sultan, 1000 rupye ihsân edip bağışlanmasını diledi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Cihangir Şaha yazdığı mektuplar, Mektûbât isimli eserinde mevcuttur

Cihangir Şah, bayındırlık işlerine de önem vermiştir Agra’dan Etek’e ve Bengâl’e giden ağaçlıklı yollar ve Agra ile Lahor arasında her üç kilometrede bir işâret kuleleri ve sulu gölgelikler yaptırmıştır Tüzük-i Cihângîrî ismi ile yazdığı hâtırâtı, kıymetli bir eserdir

Kendisinden sonra oğlu Şihâbuddîn Muhammed, “Şah Cihân” unvânı ile tahta geçmiştir



Cihanşah (Mirza Muzafferüddin)

Karakoyunlu Devletinin üçüncü hükümdârı Devletin kurucusu olan Kara Yusuf’un oğludur 1405 yılında doğduğu tahmin edilmektedir 1415’te babası tarafından Sultâniye’ye vâli tâyin edildi 1420’de babasının ölümü üzerine Sultâniye’den ayrılarak Bağdat vâlisi olan ağabeyi Şah Mehmed’in yanına gitti Daha sonra onunla anlaşmazlığa düşerek diğer ağabeyi İskender’le birleşti Ancak Karakoyunlu âilesi arasında çekişmeler uzun yıllar sürerek devletin zayıflamasına yol açtı Nihâyet kardeşlerinden Şah Mehmed’in, Şahruh İskender’in de, oğlu Şah Kubad tarafından öldürülmesinden sonra Cihanşah, devletin başına geçti İlk olarak baba kâtili Şah Kubad’ı ortadan kaldırarak devlete tamâmıyla hâkim oldu 1440’ta Gürcistan’a büyük bir sefer düzenledi ve pek çok ganîmet elde etti Aynı yıl Tebriz’e girerek burada faâliyet gösteren Hurûfîleri temizledi Böylece İslâm âleminde çıkması muhtemel, korkunç bir sapıklık cereyânının önüne geçmiş oldu

Bağlı olduğu Şahruh’un 1447’de vefâtı üzerine “Sultan” ve “Hakan” unvanlarını aldı Şahruh’un vefâtı ile Timurlular arasında baş gösteren anlaşmazlık ve çekişmelerden faydalanarak, İsfahan ve Fars ülkelerini de ele geçirdi Bu muvaffakiyetlerini Kirman’ı da fethederek tamamladı

1457’de Horasan’a büyük bir sefer düzenledi Herat’ı kolaylıkla zaptederek nâmına hutbe okuttu Ancak bu sırada oğlu Hasan Ali’nin Tebriz’de isyânı üzerine, Horasan’ı terk etmek zorunda kaldı Bir müddet sonra da Fars ve Irak-ı Arab’ı idâresi altında bulunduran diğer oğlu Pir Budak’ın itaatsizliği ile karşılaşan Cihanşah, oğlunu bu işten vazgeçirmeye çalıştı ise de, muvaffak olamayınca öldürttü Fakat bu durum, onu, muvaffakiyetlerindeki en kuvvetli desteğinden mahrûm bıraktı

Horasan’ın dışında, hemen hemen bütün İran, Arran, Irak ve Batı Anadolu’daki uç bölgelerinin hâkimi olan Cihanşah, son seferini Uzun Hasan üzerine yaptı Fakat bu sefer, kendisinin ve devletinin felâketi ile netîcelendi Uzun Hasan’ın bir baskınına uğraması sonucu kaçarken öldürüldü (1467) Esir alınan oğlu Muhammed ve diğer kumandanları da aynı âkıbete uğradılar Cihanşah’ın cesedi sonradan Tebriz’e götürülerek, orada yaptırmış olduğu imâretindeki türbesine defnedildi

Devrin târihçilerinden Abdürrezzak Semerkandî, Cihanşah’ın âdil, kudretli ve becerikli bir sultan olduğunu kaydetmiştir Saltanatı devrinde Tebriz’i mâmûr bir belde hâline getirdi Timur Hanın ortadan kaldırmasına rağmen o devirde yeniden ortaya çıkan Hurûfîlik adlı sapıklığın önüne geçerek, İslâmiyete büyük bir hizmet etti İlme ve âlimlere hürmetkâr olup, ilmi ve âlimleri koruyup gözetmiştir Medreseler ve câmiler yaptırdı Bunlardan Tebriz’deki medrese ve câmisi meşhurdur İyi bir şâir olan Cihanşah, Farsça ve Türkçe şiirler yazmış ve manzumelerinde ismini mahlas olarak kullanmıştır


Çaka Bey

İzmir fâtihi ve Anadolu Selçuklu Devletinin müstakil beyi Oğuzların Çavuldur boyuna mensup olan Çaka Bey, Malazgirt Zaferini tâkiben Anadolu’nun fethi işine girişen Selçuklu kuvvetlerinden ayrı olarak yaptığı savaşların birinde Bizanslılara esir düştü İmparator Üçüncü N Botaniates’in dikkatini çekerek saraya alındı Burada çok büyük ilgi gördü ve serbestçe hareketlerde bulunmasına izin verildi Grekçeyi öğrendi Bizans deniz kuvvetlerini inceledi 1081 yılında Bizans tahtına İmparator Aleksi Komnen geçince hürriyetine kavuştu

Çaka Bey 1081 yılında elindeki kuvvetlerle İzmir’i kuşattı ve Bizanslılardan aldı İzmir’de beylik kurarak sınırlarını genişletmek için mücâdeleye başladı İki üç yıl içinde Urla, Çeşme, Sığacık ve Foça’yı zaptederek bu kesimdeki geniş sâhil boyunu sınırları içine aldı Çaka Beyin hedefi Ege Denizinde hâkimiyeti sağlamaktı Bu sebepten İzmir ve Efes tersânelerinde, bir kısmı yalnız kürekli, diğer kısmı yelken ve kürekle hareket eden 40 parçadan meydana gelen ilk Türk filosunu kurdu Filo 1089’da Ege denizine açıldı Çaka Beyin komutasındaki bu ilk Türk filosu 1090’da Bizans donanmasını Koyunadaları açıklarında mağlûb etti

Çaka Bey, 1091’de yine denize açılarak Sisam ve Rodos adalarını ele geçirdi Ege’deki hâkimiyeti tekrar ele geçirmek için Bizans İmparatoru yeni bir donanma hazırlattı Gönderdiği donanma, Çaka Bey ile karşılaşmaya cesâret edemeyerek Sakız adasına sığındı Çaka Bey adayı kuşattı ise de fethe muvaffak olamadı

1095 senesinde Çaka Bey, Çanakkale ve Trakya’nın zaptı ve sonra da İstanbul’u fethederek Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) müjdesine nâil olabilmek için, donanmasının başında harekete geçti Edremit dâhil, yolu üzerindeki Bizans merkezlerini zapt ede ede Çanakkale sınırlarına dayandı Burada Anadolu Selçuklu Devletinin hükümdârı ve dâmâdı Kılıç Arslan’la buluştu Berâberce boğazın en çetin kalesi olan Abidos’u kuşattı Kale kolaylıkla alındı, ama Çaka Bey de aldığı yaraların tesirinden kurtulamayarak vefât etti

Bizans kaynaklarında Çaka Beyin Kılıç Arslan tarafından öldürüldüğü yazılı ise de, sonraki olaylarda isminin geçmesi bu görüşün doğru olmadığını ortaya koymaktadır

Çaka Bey'in ölümü İslâm mücâhidlerini büyük bir üzüntüye boğdu Bizanslılar da ziyâdesiyle sevindi Ömrü İslâmiyeti yaymak için uğraşmakla geçen Çaka Bey, hayatta bulunduğu müddetçe, Bizans’ın korkulu rüyâsı olmuştu Ölümü ile sâhilde kurmuş olduğu beyliği de târihe karıştı


Çelebi Mehmed

Osmanlı Devletinin beşinci pâdişâhı Doğum senesini ekserî târihçiler 1386 olarak kaydetmektedirler Babası, Sultan Yıldırım Bâyezîd Han, annesi ise Germiyanoğlu Süleymân Şahın kızı Devlet Hâtun’dur

Çelebi Mehmed, küçüklüğünden itibâren devrin en yüksek âlimlerinden ders aldı Din ve fen ilimlerini öğrendi 1393’te devlet idâresinde tecrübe sâhibi olmak üzere Amasya’ya sancakbeyi tâyin edildi

Babası ile Timur Han arasında 1403’te yapılan Ankara Muhârebesinde Osmanlı ordusunun ihtiyât kuvvetleri kumandanlığında bulunan Çelebi Mehmed, muhârebenin kaybedilmesi üzerine Amasya’ya çekilmek istedi Ancak Candaroğlu İsfendiyar Beyin yeğeni Yahya Bey karşısına çıktı Bunu mağlup eden Çelebi Mehmed, ilerlemesinin tehlikeli olacağını anlayarak Bolu’ya gitti Daha sonra Amasya’ya dâvet edilmesi üzerine maiyeti ile harekete geçti ve şehir hâkimi Kara Devlet Şahı yenerek Amasya’ya girdi Çelebi Mehmed, aynı yıl civardaki hâkimleri de mağlup edip, Sivas, Tokat ve Amasya mıntıkasına tamâmen hâkim oldu Timur Hana esir düşen babasını kurtarmak için bir plân hazırladı ise de muvaffak olamadı

Bu sırada Batı Anadolu’da bulunan Timur Han, Çelebi Mehmed’in faaliyetlerini öğrenip, ona teminât vâdeden mektubu ile yanına dâvet etti Bu dâvete icâbet edip yola çıkan Çelebi Mehmed, muhtelif yerlerde türlü bâdirelerle karşılaştığından, elçiye durumu anlatıp, olanları Timur Hana arz etmesini istedi Kendisi Amasya’ya döndü Çelebi Mehmed’in bu mâzeretini kabul eden Timur, ona elindeki yerlerin hükümdârlığını verdi ve al damgalı berât ve hükümdârlık alâmeti olarak taç, kemer ve hırka gönderdi

Bu sırada Yıldırım Bâyezîd’in diğer oğullarından Şehzâde Süleymân Çelebi Edirne’de, Îsâ Çelebi Balıkesir ve Bursa’da, Mûsâ Çelebi ise Kütahya’da sultanlığını ilan etmişti Eski beylikler yeniden ortaya çıkarak, Anadolu birliği parçalanmıştı Osmanlı Devletini tekrar bir idâre altında toplamak isteyen Çelebi Mehmed, kardeşi Îsâ Çelebi’ye karşı Ulubâd mevkiinde giriştiği savaşı kazanarak Bursa’ya girdi ve hükümdarlığını îlân etti (1404) Îsâ Çelebi Yalova yolu üzerinden Bizans İmparatorunun yanına kaçtı Emir Süleymân’ın isteği üzerine ise Edirne’ye gönderildi Emir Süleymân, Îsâ Çelebi’yi mühim bir kuvvetle Anadolu’ya gönderdi Bursa’yı almak isteyen Îsâ halkın muhâlefeti ile karşılaştığından şehri yaktı Çelebi Mehmed ile yaptığı ikinci muhârebede de mağlup olunca, yanına kaçtığı İsfendiyar Beyle anlaşarak berâberce Ankara’yı almak üzere harekete geçtiler Ancak müttefik kuvvetler, Çelebi Mehmed’e mağlup olup, Kastamonu tarafına çekildiler

Bir müddet sonra Îsâ Çelebi, Aydınoğlu Cüneyd Beyin yanına gitti ve onun aracılığıyla Saruhan ve Menteşe Beyleriyle anlaşarak tâlihini bir kere daha denemek istedi, ancak mağlup oldu ve bu defâ Karamanoğluna iltihâk etti Netîcede Îsâ Çelebi bir müddet sonra yakalanarak ortadan kaldırıldı

Îsâ Çelebi’nin öldürülmesinden sonra Çelebi Mehmed, Anadolu’da yalnız kaldı Bundan sonra kendisinin kuvvetlenmesinden endişe ettiğinden Anadolu’ya gelen Emir Süleymân ile mücâdele etti

Emir Süleymân, Çelebi Mehmed’in elinden birçok yerleri aldığı gibi, Aydınoğlu Cüneyd Bey ile Menteşeoğlu İlyas Beye hâkimiyetini kabul ettirmişti Çelebi Mehmed, onu yeniden Rumeli’ye döndürmek için kardeşi Mûsâ Çelebi’yi Rumeli tarafına geçirtti Mûsâ Çelebi’nin faaliyetlerini öğrenen Süleymân Çelebi, Rumeli’ye geçti ve ilk anda Mûsâ’yı mağlup ettiyse de, sonradan onun baskınına uğrayarak hayâtını kaybetti Çelebi Mehmed, Bursa’yı hâkimiyeti altına alırken, Mûsâ Çelebi de bu sırada Edirne’de hükümdârlığını îlân etti Mûsâ Çelebi, Anadolu’da kardeşinin kuvvetli olduğunu bildiği için orayla alâkadâr olmayıp Bizans'la meşgul oldu ve bir kısım yerleri onlardan aldı Bu arada ileride büyük bir isyan çıkaracak olan Şeyh Bedreddin’i kazasker yaptı Şeyh, bu sûretle nüfûzunu artıracak mevkie sâhip oldu Bir ara İstanbul’u muhâsara eden Mûsâ Çelebi tehlikesine karşı İmparator, Çelebi Mehmed’i Rumeli’ye dâvet etti

Çelebi Mehmed, Üsküdar’a gelerek İmparatorla görüştü 1411’de İnceğiz mevkiinde kardeşi ile yaptığı muhârebeyi kaybettiğinden gemilerle Anadolu tarafına geçerek yaralı bir halde Bursa’ya geldi Bir yıl sonra Mûsâ Çelebi’yle yaptığı ikinci muhârebede de muvaffak olamadı

Mûsâ Çelebi’nin ümerâsına karşı sert davranması, bir müddet sonra onları Çelebi Mehmed’le anlaşmaya mecbur etti Yeni plâna göre Çelebi Mehmed, üçüncü defâ Rumeli’ye geçti Kendisine katılan Sırp despotu ve bâzı ümerâ ile Tuna’ya çekilmekte olan Mûsâ Çelebi üzerine yürüyen Çelebi Mehmed, Çamurlu-Derbend mevkiinde meydana gelen muhârebede Mûsâ Çelebi’yi mağlup etti Mûsâ Çelebi, yaralı olarak kaçarken yakalanıp boğduruldu ve Bursa’ya nakledilip, babasının türbesine defnedildi

Daha sonra Orhan Çelebi’yi de yakalatan Çelebi Mehmed, Edirne’de bütün devletin hükümdarı olduğunu ilân etti

Çelebi Mehmed, Rumeli’de bulunduğu sırada Karamanoğlu Mehmed Bey, Bursa’yı bir ay kadar muhâsara etmiş, Mûsâ Çelebi’nin cenâzesinin geldiğini duyunca, şehri ateşe vererek memleketine dönmüştü Aydınoğlu Cüneyd Bey de bu sıralarda Ohri’den kaçarak Aydın’a gelmiş ve Ayaslug’u (Selçuk) muhâsara edip, sancak beyini öldürmüştü Bu sebeple Çelebi Mehmed, Anadolu’ya dönünce önce Cüneyd Bey üzerine yürüyüp, Çandarlı eliyle Menemen, Kayacık ve Nif kalelerini aldı Ayrıca İzmir de fetholundu Çelebi Mehmed, Cüneyd’in annesinin ricâsı üzerine Cüneyd’i affederek 1414’te Niğbolu Sancakbeyliğini verdi İzmir kuşatması esnâsında Menteşe Beyi de Osmanlılara tâbi olduğu gibi, Midilli, Sakız ve Foça’daki Ceneviz kolonilerinin elçileri gelip, bağlılıklarını arz ettiler Daha sonra Teke Beyi de tâbi oldu

Bu şekilde işlerini yoluna koyan Çelebi Mehmed, aynı yıl Bursa’ya gelerek Germiyan ve Candar beyliklerinden takviye alıp Karaman Seferine çıktı Akşehir, Beyşehir ve Seydişehir kasabalarını aldı ve Mehmed Beyi mağlup etti Bundan sonra Konya’yı kuşattı ise de, mevsimin elverişsizliğinden dolayı Karamanoğluyla sulh akdederek döndü Ancak Mehmed Bey rahat durmayıp, Beyşehir ve Seydişehir’e saldırdığından, Çelebi Mehmed, ikinci defâ Karamanoğlu üzerine gitti ve Konya ovasında yapılan muhârebede Mehmed Beyi bir kere daha mağlup etti Bu sırada pâdişâh rahatsızlandığından yine sulh akdedildi Mehmed Bey, gerektiğinde Osmanlı ordusuna yardım göndermeyi de kabul etti Mehmed Bey, bu vâdini Eflâk Seferinde yerine getirmiştir

Çelebi Mehmed, Anadolu’da Türk birliğini sağlama çalışmaları sürdürürken, Hıristiyanlarla da dost geçinme politikası güdüyordu Osmanlılara tâbi olan Eflâk Prensi Mirça, taht mücâdelelerinden istifâde ile üç yıldır vergiyi kesmişti Kendisine voyvodalıkta rakip çıktığından zor durumda idi Rakibi Dan, Osmanlılara mürâcaat ederek, yardım istemiş, Mirça Macar Kralı Sigismund’a başvurarak Osmanlıların kendisine yardım etmesi için aracı olmasını istemiştir Ancak Çelebi Mehmed Sigismund’un teklifini reddedip, Candar ve Karaman beyliklerinden yardım alarak Tuna’yı geçip, Romanya topraklarına girdi Macar- Eflâk ordusunu mağlup eden Çelebi Mehmed, Mirça’yı yeniden Osmanlılara tâbi kıldı

Osmanlılar, Erdel’e de birkaç defâ akın düzenlediler Netîcede Macar eyâleti baştanbaşa çiğnendi Bu sûretle, Balkanlarda ve Adriyatik’te Osmanlı nüfûzu kuvvetlendirildi

Bundan sonra Çelebi Mehmed, Anadolu’da kuvvetlenmiş bulunan İsfendiyar Beyle mücâdeleye başlamış ve Sinop’u muhâsara etmiştir Çâresiz kalan İsfendiyar Bey, Osmanlı Devletinin yüksek hâkimiyetini tanımıştır Ayrıca oğlu Kasım’ın istediği Kastamonu, Tosya, Çankırı ve Kalecik’i pâdişâha vermiştir Bunu müteâkip, Çelebi Mahmed, daha önce Osmanlılarda bulunan Samsun’un alınmasını istedi Müslüman ve kâfir olmak üzere ikiye ayrılmış olan Samsun’un kâfir kısmını Biçeroğlu Hamza Bey kuşattı Kale halkı şehri yakarak gemilere binip ayrıldıklarından şehir ele geçirildi Müslüman Samsun’u bizzât muhâsara eden Çelebi Mehmed’e karşı koyamayan İsfendiyaroğlu Hızır Bey, şehri teslim edip babasının yanına döndü

Çelebi Mehmed devrinin en önemli iç hâdisesi, Şehy Mahmud Bedreddin’in isyânıdır Şeyh Bedreddin, Mûsâ Çelebi zamânında Edirne’de kazaskerliğe tâyin edilmiş ve Çelebi Mehmed’in cülûsunu müteâkip, 1000 akçe aylık ile İznik’te ikâmete mecbur edilmişti Şeyh Bedreddin, Edirne’de ve sonra İznik’te eser yazmakla meşgul olup , kendisini ziyârete gelenlere fikirlerini aşılamaya çalışıyordu Edirne’ye gelmeden önce Anadolu’da ün kazanmıştı İznik’te de boş durmayan Şeyh, adamlarından Börklüce Mustafa’yı Aydın taraflarına gönderip propaganda yaptırıyordu Ayrıca Torlak Kemâl adındaki adamı da daha önce Manisa taraflarında faaliyete başlamıştı Şeyh Bedreddîn, Börklüce Mustafa’nın hareketinin genişlemesi üzerine hacca gitmek bahânesiyle önce Sinop’a oradan Kefe’ye ve nihâyet daha önce tanıştığı Eflâk prensinin yanına giderek Şiîlerin bulunduğu Deliorman taraflarına geçti Şiî olan Şeyh Bedreddîn, İslâm’a uymayan zararlı fikirler ortaya atıyor, haram olan hususların helâl olduğunu ileri sürerek isyân hislerini körüklüyordu Netîcede ilk isyân Karaburun’da başladı ve daha sonra Manisa’da kendini gösterdi Az zamanda genişledi Börklüce Mustafa isyânı, Amasya Vâlisi Şehzâde Murad ile Bâyezîd Paşa tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı Börklüce yakalanarak katlolundu Manisa tarafındaki Torlak Kemâl de aynı âkıbete uğradı Şeyh Bedreddîn, Bâyezîd Paşa tarafından yakalanarak Serez’de bulunan pâdişâh huzûruna getirildi Şeyhin durumu ulemâ tarafından tedkik olunduktan sonra, Ehl-i sünnete uymayan itikâd üzere olmak ve cemiyet nizâmını bozmakla suçlu bulunarak, Sâdeddîn Taftâzânî’nin talebelerinden Heratlı Molla Haydar’ın fetvâsıyla Serez pazarında asıldı ve malları vârislerine bırakıldı

Şeyh Bedreddîn isyânı, bu şekilde bastırıldıktan sonra Çelebi Mehmed, yeni bir isyan tehlikesi ile karşı karşıya kaldı Bu tehlike, Ankara Meydan Muhârebesinde babasıyla birlikte Timur’a esir düşüp Semerkand’a götürülen, Düzmece Mustafa da denilen kardeşi Mustafa idi Uzun müddet kendisinden haber alınamayan Mustafa, bir müddet sonra geri dönüp, Karaman topraklarında kaldıktan sonra Rumeli’ye geçmişti Osmanlı tahtına oturmak niyetinde olan Mustafa, Eflâk Voyvodasının ve Niğbolu Sancakbeyi Aydınoğlu Cüneyd Beyin yardımlarıyla faaliyete geçip, Selânik ve Teselya’da saltanat iddiâsıyla adam toplamaya başlamıştı Fesâdın büyümesine mâni olmak için Çelebi Mehmed, hemen harekete geçti ve ağabeyi Mustafa Çelebi’nin kuvvetlerini Selânik civârında mağlup etti Cüneyd ile birlikte Mustafa Çelebi Selânik Kalesine sığındı Çelebi Mehmed, ertesi sabah mültecileri istediyse de, Selânik vâlisi, İmparatorun müsaadesi olmadan teslim edemeyeceğini beyânla özür diledi Nihâyet imparator da Çelebi Mehmed hayatta oldukça bunları salıvermeyeceğini yemin ile taahhüt edince, Pâdişâh Selânik muhâsarasını kaldırdı Pâdişâh anlaşma gereğince, Mustafa Çelebi için, her sene İmparatora önemli miktarda akçe ödeyecekti Mustafa Çelebi Vakası, 1420 senesinde olmuştur

Bu vakayı müteâkip Çelebi Mehmed, İstanbul’u resmen ziyâret ederek İmparator tarafından karşılanmış ve Üsküdar’da İmparatora vedâ edip, İzmit üzerinden Bursa’ya gelmiş, bir müddet sonra da Gelibolu yoluyla Edirne’ye dönmüştür

Pâdişâh Edirne’deyken, çıkmış olduğu avda rahatsızlandı Nüzûl illetinden kurtulamayacağını anlayan Çelebi Mehmed, vezirleri Bâyezîd, İbrâhim ve Hacı İvaz Paşaları dâvet ederek, gizlice görüşüp, büyük oğlu Amasya Vâlisi Murad’ın hemen dâvet edilmesini istedi Kısa süren hastalıktan sonra Haziran 1421’de vefât etti Çelebi Mehmed’in vefâtı son derece gizli tutuldu Cesedi tahnit edilerek sarayda muhâfaza edildi Şehzâde Murâd’ın Bursa’ya gelişine kadar 40-42 gün pâdişâhın vefâtı gizlendi Cesedi Bursa’ya getirilerek Yeşil Türbeye defnedildi

Osmanlı Devletinin ikinci kurucusu kabul edilen Çelebi Mehmed, ne kardeşi Mûsâ Çelebi gibi sert, ne de diğer kardeşi Emir Süleymân gibi yumuşak ve kayıtsızdı Mâkul hareket eden, sabırlı, azim ve irâde sâhibi, sözüne ve vâdine sâdık, nâzik, vakûr ve ciddî bir hükümdârdı Yalnız dostuna değil, düşmanlarına da kendisini sevdirerek itimât telkin etmiş ve saydırmıştır Onun hakkında Osmanlı târihlerinden başka yabancı kaynaklar da iyi şehâdette bulunmaktadırlar Küçük ve büyük 24 muhârebede bulunarak 40’a yakın yara aldığı rivâyet edilmektedir Emellerinin en başında babası zamânındaki yerlerin geri alınması geliyordu ki, bu gâye için çalışmış ve büyük ölçüde muvaffakiyet elde etmiştir Zamanının yerli ve yabancı kaynakları onun dirâyetinden, sebâtkârlığından, iyi ahlâkından ve daha birçok meziyetlerinden bahsetmektedirler

Çelebi Mehmed, kısa ömrünü savaş alanlarında geçirmiş olmasına rağmen, memleketin îmârına da önem vermiştir Bursa’da yaptırdığı câmi, medrese, imâret ve Yeşil Türbesi önemli sanat eserleridir Câminin karşısına yüksekçe mevkide kendi türbesini yaptırdı Türbenin karşısına düşen medresesi bugün müze hâline getirilmiş olup, Bursa medreseleri arasında Sultâniye adı ile meşhurdu Bunlardan başka Edirne’de Emir Süleymân tarafından inşâsına başlanan ve Mûsâ Çelebi tarafından devâm ettirilen Ulu Câmi'nin (Câmi-i Atik) tamamlanması da ona nasip olmuştur Çelebi Mehmed, bu eski câmiye vakıf olmak üzere Edirne’deki bedesteni yaptırmıştır Ayrıca Amasya’da Şehzâde türbesini yaptırmıştır ki, oğlu Kâsım burada medfundur Edirne’deki Eski Sarayın da Çelebi Mehmed tarafından inşâsına başlandığı rivâyet edilmektedir

Çelebi Mehmed’in en önemli hizmetlerinden birisi de Mekke ve Medîne halkına her sene Surre Alayı göndererek mâlî yardımda bulunma âdetini başlatmasıdır

Sultan Mehmed’in en büyüğü Murad olmak üzere, Mustafa, Kâsım, Ahmed, Yûsuf ve Mahmûd adında altı oğlu ile yedi kızı vardı Kendisinden sonra tahta büyük oğlu Şehzâde Murad çıkmıştır


Alıntı Yaparak Cevapla