Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Hükümdarları (A-Z)
Alâeddin Keykubad I
Anadolu Selçuklu sultanı, Sultan Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğlu Doğum tarihi bilinmemektedir Çok iyi bir tahsil ve terbiye ile yetiştirildi Türk-İslam an’anesine göre Emir Seyfeddin, Ay-Aba ve Emir Bedreddin Gevhertaş kendisine atabeg tayin edildi Ana dili olan Türkçe'nin yanında, Farsça, Rumca ve Arapça öğrendi Ayrıca yüksek İslami ilimleri ve astronomiyi öğrendi 1205’te Tokat’ın melikliğine (valiliğine) tayin edilerek devlet idaresini öğrendi ve tecrübe sahibi oldu Babasının vefatı üzerine Sultanlığa ağabeyi birinci Keykavus seçildi Bunu kabul etmeyip tahta geçmek isteyen Keykubad, Erzurum meliki Tuğrul Şah ile anlaşarak Kayseri’deki ağabeyinin üzerine yürüdü Fakat taraftarları ağabeyi ile birleşince Ankara Kalesine sığındı Keykavus, Ankara Kalesini kuşatarak Keykubad’ı ele geçirdi ve Malatya’daki Minşar Kalesine hapsetti
Keykavus’un ölümü üzerine 1220 yılında tahta çıktı Onun genişleme ve büyük devlet haline gelme siyasetine devam etti Önce, Ermenilerle Doğu Latinler arasındaki çatışmadan faydalanarak Ermenilerin elindeki Kalonoros Kalesini aldı Yeniden inşa edilen ve sağlam surlarla çevrilen şehre Sultan’ın ismine izafeten Alâiye (Alanya) ismi verildi
Bu sırada Artuklulardan Diyarbekir hükümdarı olan Mes’ud’un Keykubad adına okunan hutbeyi kaldırması üzerine buraya Mubarezeddin Çavlı kumandasında bir ordu gönderdi Bu ordu, Mesud’un ordusunu yendi ve Çemişgezek gibi bazı kaleleri ele geçirdi Ayrıca, Eyyubî hükümdarı Melik Eşref’in yardımcı olarak gönderdiği kuvvetleri de bozguna uğrattı Bundan sonra, Eyyubîlerle iyi geçinmek isteyen Alaeddin Keykubad esir aldığı Eyyubî kumandanlarını serbest bıraktı Aynı şekilde Melik Mesud’u da bazı hediyeler mukabili yerinde bıraktı
Sultan Alaeddin, Trabzon-Rum İmparatorluğunun gücünü kırmak için Sinop’ta bir donanma kurdu Bu arada Selçuklu tüccarlarının şikayetleri üzerine Kastamonu emiri Hüsameddin Çoban’ı Karadeniz donanmasıyla Kırım Seferine memur etti Emir Çoban önemli bir ticaret şehri olan Sugdak’ı fethetti Şehirde bir cami inşa ettirdi ve askerlerini yerleştirdiği bir garnizon kurdu Ruslar, Sugdak’ın Selçuklu hakimiyeti altına girmesini tanımak zorunda kaldılar
Güneyden gelen ticaret yollarını tehdit eden küçük Ermenistan krallığını cezalandırmak üzere Mübarezeddin Çavlı ve Mübarezeddin Ertokuş kumandasında bir ordu göndererek İçel’i devletin toprakları arasına kattı 1226-28 tarihleri arasında Mengücüklerin başına geçen Davud Şah bin Behramşah’ın Anadolu Selçukluları aleyhine Tuğrul Şah, Harezmşah Celaleddin Mengüberti ve İsmaili reisi Alaeddin’le ittifak ettiğini duyan Alaeddin Keykubad, bunlara karşı harekete geçerek Erzincan, Kemah ve Şebinkarahisar’ı devletine kattı Bu esnada Celaleddin Mengüberti Ahlat’a saldırdı Bunun sonucu Yassıçimen’de 1230’da vuku bulan savaşta Celaleddin’i büyük bir yenilgiye uğrattı ve Erzurum’u kolayca ele geçirdi Ancak, Türk ve Müslüman devletler arasında vuku bulan bu savaşlar, Anadolu'ya doğru harekete geçen Moğolların işini kolaylaştırmaktan öte bir işe yaramadı Bilhassa Harezmşahların gücünün kırılması, Moğollar önünde durabilecek önemli bir kuvvetin ortadan kalkmasına sebep oldu
Nitekim, Gergoman Noyan komutasındaki Moğollar Sivas’a kadar gelerek, buraları yakıp yıktılar Selçuklu kuvvetleri, Moğolları Erzurum’a kadar takip ettiyse de yetişemedi Bu Moğol akınının, Gürcü kraliçesi Rosudan’ın tahrikiyle meydana geldiğinin anlaşılması üzerine, Gürcistan’a sefer düzenlendi Gürcülerle yapılan savaşlarda, Gürcü kuvvetleri bozguna uğratıldı ve yapılan anlaşmayla Gürcistan’da bazı kaleler, Anadolu Selçuklu Devletine bırakıldı
Moğol tehlikesini gören Alaeddin Keykubad, doğu sınırlarını sağlamlaştırdı Bu sağlamlaştırma esnasında Ahlat fethedildi Ancak bu fetih, Eyyubîlerle arasının bozulmasına yol açtı Eyyubîlerin gönderdikleri orduyu, Torosların güneyinde yenerek, Harput ve Urfa’yı ele geçirdi Vefatından önce gelen Moğol elçilerini ustaca idare ederek, Anadolu’yu Moğol istilasından kurtardı 1237’de Kayseri’de vefat etti
Alaeddin Keykubad, büyük bir siyasetçi ve asker olduğu kadar da ilim adamıydı Âlimleri sarayında toplar, onları korurdu Saltanatı müddetince Anadolu’da geniş çapta imar hareketlerinde bulundu Yaptırdığı kervansaray, kale ve sarayların kalıntıları Anadolu’nun muhtelif yerlerinde hala bulunmaktadır
Alp Tigin
Gazneli Devletinin kurucusu Sâmânoğulları Devletinin hizmetindeyken orduda en küçük dereceden başlayarak Hassa ordusu kumandanlığına ve hacibü’l-hüccablığa kadar yükseldi Abdülmelik’in hükümdarlığı esnasında fiilen idareyi eline aldı Vezirliğe Ebu Ali el-Bel’ami’yi tayin ettirdi Fakat vezir, tamamen Alp Tigin’in tesiri altında kaldığından ondan kurtulmak için Horasan valiliğine gönderilmesini sağladı (961) Abdülmelik’in ölümü üzerine çocuk yaştaki kardeşi Mansur hükümdar oldu Bunun iktidara getirilmesini Alp Tigin istememişti Bu sebepten Belh şehrine çekildi Burada Samaniler tarafından üzerine gönderilen orduyu yenerek Gazne’ye gitti (962) Gazne’deki yerli hanedanlığı devirerek müstakil bir devlet kurdu Ölümü hakkında kesin bir tarih yoksa da bazıları 963 de öldüğünü kabul ederler Vefatından sonra yardımcısı ve damadı olan Sebüktekin, yerine geçti Bunun oğlu meşhur Mahmud Sebüktekin zamanında, Gazne Devleti en parlak devrini yaşamıştır
Alparslan
Selçuklu Devleti hükümdarı, Türk milletinin en büyük kahramanlarından Selçuklu Devletinin kurulmasında önemli rolü olan Horasan valisi Çağrı Beyin oğludur 20 Ocak 1029’da doğdu İyi bir tahsil gördü, sayısız zafer kazanarak mertliği ve iyi kumandanlığı ile ün saldı Babasının ölümünden sonra Horasan valisi oldu Amcası Tuğrul Bey, 4 Eylül 1063’te öldüğü zaman, vasiyeti üzerine, Selçuklu tahtına Alparslan’ın ağabeyi Süleyman getirildi, fakat Türk beyleri buna itirazda bulundular ve Alparslan’ı hükümdar tanıdılar
Alparslan 27 Nisan 1064’te büyük bir törenle tahta çıktı Amcasının vezirliğini yapan ve Süleyman’ın tahta çıkmasını isteyen Amidülmülk Kündiri’yi azledip, büyük bir devlet adamı olarak tarihe adı geçen Nizamülmülk’ü vezir tayin etti Başına buyruk beylerle mücadeleye girişen Alparslan, hepsini bir bayrak altına toplamayı başardı Böylece Selçuklu Devleti kuvvetlendi
1064 yılının sonuna doğru Alparslan, Bizans İmparatorluğu’nun üzerine yürüdü Gürcistan’ı zaptetti İsyan eden kardeşi Kavurd’u itaate zorladı 1065’te Amuderya ırmağını geçti, o bölgedeki hükümdarla anlaştı Alparslan’ın beyleri, Anadolu’da akınlar yapıp sayısız zafer kazandılar Selçuklu Sultanının gittikçe kuvvetlenmesi Bizans İmparatorluğu’nu telaşlandırdı İmparator Romanos Diogenes ordusunu toplayıp sefere çıktı Palu’ya geldiğinde Malatya’da bıraktığı ordusunun Türkler tarafından perişan edildiği haberini aldı Geri dönmeye mecbur kaldı
1070 yılında Alparslan, Horasan ve Irak ordularının başında Azerbaycan’a girdi, sınırdaki kaleleri fethetti Van gölünün kuzeyinden geçerek Malazgirt önüne vardı, kale teslim oldu Diyarbekir'den Elcezire’ye girdi, Urfa’yı kuşattı Mısır’da birbirleriyle mücadele eden Fatımi komutanları, Alparslan’ı Mısır’ı almaya teşvik ediyorlardı 1071 yılında Selçuklu ordusu Halep’te toplandı
Alparslan’ın Mısır Seferine çıktığını öğrenen Bizans İmparatoru Diogenes son bir hamle yapmayı düşündü Azerbaycan’a kadar giderek Türk kalelerini zapta ve Türkleri Anadolu’dan atmaya karar verdi Rumeli’de yaşayan Peçenek ve Oğuz Türklerini de ordusuna kattı 13 Mart 1071’de 200 000 kişilik Bizans ordusu İstanbul’dan yola çıktı İmparator, halkına büyük zaferle dönmeyi vaad etmişti Diogenes ve ordusu yol boyunca katliam yaparak Erzurum yoluyla Malazgirt’e ulaştı Halep’i teslim aldığı sırada Bizans ordusunun gelmekte olduğunu öğrenen Alparslan, Mısır Seferinden vazgeçip kuzeye doğru yola çıktı Bizans ordusunun harekatını günü gününe haber alarak, vaziyetini ona göre ayarladı Musul, Rakka, Urfa yoluyla Diyarbekir ve Bitlis’e ulaştı Ordusundan on bin kişilik bir kuvvet ayırıp Ahlat’a gönderdi Bizans kuvvetleri ile ilk çarpışma Ahlat’ta oldu Bizanslılar bozuldu Buna iyice kızan imparator, Malazgirt Kalesine hücum edip, içerde yaşayan kadın-çocuk, ihtiyar ne varsa hepsini öldürdü Malazgirt’e doğru devamlı yol alan Alparslan, 24 Ağustos günü Malazgirt’in doğusundaki Rahva Ovasına ulaştı Ahlat’a gönderilen kuvvetlerin gelmesi ile kısa bir zamanda karşısına çıkmasına şaşıran Bizans İmparatoru da, ordusunu Rahva Ovasının öbür tarafında düzene koydu Anlaşma tekliflerinin reddedilmesi üzerine savaş hazırlıkları başladı
26 Ağustos Cuma günü askerlerini toplayan Alparslan, atından inerek secdeye vardı ve; “Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor; azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum Ya Rabbi! Niyetim halistir; bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” diye dua etti Sonra atına binerek askerlerine döndü ve; “Ey askerlerim! Eğer şehid olursam bu beyaz elbise kefenim olsun O zaman ruhum göklere çıkacaktır Benden sonra Melikşah’ı tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir ”
Bu sözler orduyu coşturdu Büyük şevkle ileri atıldılar Alparslan son derece kurnazca bir harp taktiği planlamıştı Hilal şeklinde yaydığı ordusuyla akşama kadar Malazgirt meydanında dövüştü Şaşkına dönen Bizans ordusu, hilalin içine düştü 200 000 kişilik koca ordu perişan oldu İmparator esir edildi (Bkz Malazgirt Meydan Muharebesi)
Sultan Alparslan savaştan sonra huzuruna getirilen imparatoru, hiç ümid etmediği şekilde affetti Bizans imparatorunun harp tazminatı ödemesi, her yıl haraç ve ihtiyaç halinde Selçuklu ordusuna asker göndermesi karşılığında barış antlaşması yapıldı Fakat Diogenes, İstanbul’a geri dönerken, Bizans tahtının el değiştirmesi, antlaşmayı geçersiz kıldı Alparslan da, Selçuklu şehzadelerini Anadolu’yu fetihle görevlendirdi Türkler, kısa zamanda Anadolu’ya hakim oldular
Sultan Alparslan, Malazgirt zaferinden sonra 1072 senesinde çok sayıda atlı ile Maveraünnehir’e doğru sefere çıktı Türkleri bir bayrak altında toplamak istiyordu Ordunun başında Buhara’ya yaklaştı Amuderya nehri üzerinde bulunan Hana kalesini muhasara etti Kale komutanı, Batınî sapık fırkasına mensup Yusuf el-Harezmi, kalenin fazla dayanamayacağını anladı ve teslim olacağını bildirdi Hain Yusuf, Alparslan’ın huzuruna çıkarıldığı sırada Sultan’a hücum edip, hançer ile yaraladı Yusuf’u derhal öldürdüler Fakat Sultan Alparslan da aldığı yaralardan kurtulamadı Dördüncü günü, 25 Ekim 1072 tarihinde; “Her ne zaman düşman üzerine azmetsem, Allahü tealaya sığınır, O’ndan yardım isterdim Dün bir tepe üzerine çıktığımda, askerimin çokluğundan, ordumun büyüklüğünden, bana, ayağımın altındaki dağ sallanıyor gibi geldi “Ben, dünyanın hükümdarıyım Bana kim galip gelebilir?” diye bir düşünce kalbime geldi İşte bunun neticesi olarak, Cenâb-ı Hak, aciz bir kulu ile beni cezalandırdı Kalbimden geçen bu düşünceden ve daha önce işlemiş olduğum hata ve kusurlarımdan dolayı Allahü tealadan af diliyor, tövbe ediyorum Lâ ilâhe illallah Muhammedün resulullah!  ” diyerek şehid oldu Tahran yakınlarındaki Rey şehrine defnedildi Yerine oğlu Melikşah geçti
Sultan Alparslan, saltanatı müddetince İslam dinine hizmet etti İslamiyet’i içten yıkmaya çalışan gizli düşmanlara ve Batınî, Şiî hareketlerine karşı çok hassastı Hatta bir defasında; “Kaç defa söyledim Biz, bu ülkeleri Allahü tealanın izniyle silah kuvveti ile aldık Temiz Müslümanlarız, bid’at nedir bilmeyiz Bu sebepledir ki, Allahü teala, halis Türkleri aziz kıldı” demişti
Alparslan, büyük tarihi zaferlerinin yanısıra, medreseler kurmak, ilim adamlarına ve talebeye vakıf geliri ile maaşlar tahsis etmek, imar ve sulama tesisleri vücuda getirmek suretiyle de hizmetler yaptı İmam-ı Âzam’ın türbesi, Harezm Camii ve Şadyah kalesi gibi pek çok eser inşa ettirdi Zamanında; İmam-ı Gazali, İmam-ül-Haremeyn Cüveyni, Ebu İshak eş-Şirazi, Abdülkerim Kuşeyri, İmam-ı Serahsi gibi büyük alimler yetişmişti
ATTİLÂ
Büyük Türk-Hun İmparatoru'dur 395 yılında doğdu Hun Devleti'nin kurucularından Muncuk'un oğludur 434 yılında kardeşi Bledu ile birlikte İmparatorluğun başına geçti Bir süre sonra kardeşinin öldürülmesiyle Tuna kıyılarından Çin Seddi'ne kadar uzayan imparatorluğun tek hâkimi oldu 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti Orleans'ı kuşattı Kuzey İtalya'yı silindir gibi ezip geçti Avrupa'yı titreten bir cihangir oldu 453 yılında öldü Tıpkı Büyük İskender gibi bütün dünyaya hâkim olmak ihtirası ile dopdolu bulunan Attila, bu büyük emelini tamamen gerçekleştiremedi Ancak tarihin tanıdığı en ünlü cihangirlerden biri oldu Gençliğini barış için rehin olarak Roma'da geçirmiş, bu yüzden Roma kültürünün yanı sıra zaaflarını ve karakterlerini incelemişti Latince'yi de ana dili gibi öğrenmişti Hükümdar olduktan sonra Romalılar hakkındaki bütün bu bilgilerini en iyi şekilde değerlendirmeyi başardı
Attilâ önce Doğu Roma'yı hedef aldı Bizans üzerine yürüdü Kendisinden aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağladı Bir süre sonra vergisini ödemeyen imparatora, bunu pek pahalıya ödetti Balkanlardan Mora'ya, oradan İstanbul kapılarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi Bizanslılar vergiyi iki misline çıkartarak İstanbul'u kurtardılar Fakat, bu arada Bizans İmparatoru III Valentinianus, bir suikastçi göndererek Attilâ'yı öldürtmeye teşebbüs etti Bu teşebbüs sonuçsuz kaldı İmparator bu kez kendi emriyle suikasti hazırlayanın kafasını kestirip Attilâ'ya göndermekle, kendisini temize çıkarmaya kalkıştı
Bu arada III Valentinianus'un hayatı boyunca evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşi, rahibe olarak kapatıldığı manastırdan Attilâ'ya bir nişan yüzüğü göndererek kendisiyle evlenmeye hazır olduğunu bildirdi Bütün Avrupa'ya dehşet saçan Attilâ, Bizans İmparatoru'na daha sert bir mesaj göndererek, nişanlısının kapatılmış bulunduğu manastırdan serbest bırakılmasını ve müstakbel eşine çeyiz olarak Batı Roma İmparatorluğunun yarısının verilmesini istedi III Valentinianus, Büyük Türk-Hun İmparatoru'nun bu teklifi karşısında kara kara düşüncelere daldı Bunun verdiği huzursuzluk bütün Bizans'ı kapladı Doğu Roma İmpatorluğu sınırları içinde bitip tükenmek bilmeyen korkulu günler ve aylar başladı, Attilâ'nın bütün emeli Batı ile Doğu Roma İmparatorluklarının kendisine karşı birleşmelerini önlemekti İki cephede birden savaşmak istemiyordu Doğu Roma'yı bu huzursuzluğun içinde bıraktıktan sonra ani bir kararla Batı Roma'ya yürüdü Bir hallaç pamuğu gibi attı, Batı Roma İmparatorluğu'nu
Roma'ya girmesinin gün meselesi halini aldığı bir sırada Papa III Leon, bizzat Attilâ'nın karargâhına giderek Roma'yı çiğnememesi için ricada bulundu Hattâ bunun için kendisine yalvardı Papanın bu yalvarışı karşısında istilâyı durdurmayı kabul eden Attilâ, Romalıları çok ağır bir vergiye bağladı Sekiz yıl içinde bütün Avrupa'da eşi görülmemiş ölçüde büyük bir istilâda bulunan Attilâ, korku ve dehşet ifade eden tek isim oluvermişti Bu yüzden son derece âdil bir hükümdar olmasına rağmen bütün Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü Onun etrafına saçtığı büyük korku ve dehşetin psikolojik bir sonucu olmuştu bu yanlış teşhis 
Attilâ yalnız büyük bir istilâcı ve yaman bir komutan değil, mükemmel bir hükümdardı Tarih onu, milletine medenî bir düzen veren ve dünyada posta teşkilatını kuran ilk kişi olarak tanır Attilâ'nın ilk eşi ve baş kadını Arıkan idi Ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlek'in anası olan Arıkan'dan başka bir kaç kadın daha almıştı 453 yılında büyük Türk-Hun İmparatorluğu'nun başkenti olan Etzelburg'da (Bugün Macaristan sınırları içinde bulunan Attila şehri) İlkido adında genç bir kızla evlendi Elli sekiz yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetli idi Zifaf gecesinin sabahında, bütün Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu Ölümünün şiddetli bir burun kanamasından mı, bir hastalıktan mı, yoksa bir suikast sonucu mu meydana geldiği kesinlikle anlaşılamadı
Cenazesi, ölümünün ertesi günü yapılan çok büyük bir törenle kaldırıldı Cesedi altın bir tabuta konulmuştu Bu tabut, önce gümüş, sonra da demir bir mahfazanın içine yerleştirilmiş ve böylece toprağa verilmişti Attilâ, ölümünden sonra, kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi Bunu, böyle vasiyet etmişti Bu nedenle mezarını kazıp kendisini toprağa verenler okla vurulmak suretiyle hemen oracıkta öldürüldü Sonra mezarının yanından geçmekte olan bir çayın mecrası değiştirildi Sular başta tarafa, muhtemel olarak mezarın üzerinden verilen yeni mecrasına akıtıldı Böylelikle büyük cihangirin son arzusu yerine getirilmiş oldu
Ne yazık ki bugün mezarının yeri dahi bilinmez 
|