Yalnız Mesajı Göster

Türk Büyükleri - Her Dalda

Eski 06-27-2012   #53
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Büyükleri - Her Dalda







GENÇOSMANOĞLU


Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Türk’ün gür sesi olmuştu



Ülkücü Hareket bir destan gibi ortaya çıktığında, millî hayatımızın hemen her gününün bir millî hamaset gibi yaşandığı tehlikeli günlerde sahaya çıkan ve Türk tarihinin destan çağlarını günümüzün insanına bir destan havası içinde sunan yalnızca Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu olmuştur

Millî edebiyatımızın şan ve şeref sahifelerinde Türk zaferlerine destan yazan büyük şairlerimiz vardır Bunlar arasında “hamasî şâirimiz” olarak ünlenen Mithat Cemal Kuntay, İstiklâl Marşı’mızın ve Çanakkale Zaferimiz’in büyük şâiri Mehmet Âkif Ersoy, Türk Kurtuluş Savaşı’nın destan şâirleri Fazıl Hüsnü Dağlarca ile Faruk Gürtunca, Sakarya Destanı’nın şâiri Ceyhun Atuf Kansu gibi emsalsiz destan şâirlerimiz vardır Fakat Ülkücü Hareket’in bir destan gibi ortaya çıktığında, millî hayatımızın hemen her gününü bir millî hamaset gibi yaşandığı tehlikeli günlerde ortaya çıkan ve Türk tarihinin destan çağlarını günümüzün insanına bir destan havası içinde sunan yalnızca Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu olmuşdur O aynı zamanda nazma çektiği Türk tarihinin dönemleri bakımından da bütün Türk Dünyası’na hitabeden büyük bir destan şâirimiz olmuştur Otuz yıldır bütün bir Ülkücü Türk gençliği onun mısraları ile besleniyordu Destanlarındaki millî ruh ve savunduğu millî tez, bundan sonraki yıllarda da Türk Milleti yaşadıkça yaşacaktır Hattâ onun büyük dehasını elli, belki yüz yıl sonra gelecek olan Türk nesilleri bizim nesillerden çok daha derin ve anlamlı olarak değerlendireceklerdir Çünkü onun zamanındaki yaşanılan destan devri devam etmektedir Gelecek yıllardaki inkişâfı ile daha da etkili olmakta devam edeceği kesindir Büyük millî şâirlerin kudreti de buradan gelmektedir Kendi devirlerine hitab ettikleri nisbette gelecek devirlere ve bütün devirlere de hitab ederler Namık Kemal’in deyimiyle “Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır

KENDİ AĞZINDAN NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU


Yaşadığı dönemde güçlü şâirlerimiz ve sanat otoritelerimiz arasında kendisinin çok önemli bir yeri olan bu değerli şâirimiz yirmi yıl öncesi kendisini ve hayatını şöyle anlatmıştır: Şiire 11 yaşında başladım İlkokulun 4 sınıfında idim O yıl Erzincan zelzelesi olmuştu İlk şiirimi, Erzincan zelzelesi üstüne yazdım ve okuldaki duvar gazetesine konuldu Sonra kendimi şâir sanmış olacağım ki, çeşitli konularda şiirler yazmaya başladım Bugüne kadar da (1973) hiç bırakmadım Yazdıklarımdan bilinmeyenler, bilinenlerden çoktur Şiire niçin devam ettiğime gelince; kısaca, en müessir ifade tarzı olduğu için; diyebilirim


İLK ESERLERİM

İlk eserim, “Bozkurtların Ruhu” (1952), “Gençosman Destanı 1959”, “Kürşat İhtilâli Destanı 1970”, “Malazgirt Destanı 1971), “Bozkurtların Destanı 1972” ilk ikisini, şimdi beğenmiyorum Son üç destanın beğendiğim tarafları vardır” Rahmetli şâirimizin sağlığında 1973’de Şevket Bülend Yahnici ile yaptığı bir sohbet konuşmasında zikredilen bu eserlerinden sonra “Dedemkorkud hikâyelerinden şiir diline çektiği bir destan kitabı ile “Destanlar Borcu” adlı büyük eseri ve “Alperenler Destanı” da yayınlanmıştır Kitap halinde toplanmamış dağınık kalmış birbirinden güzel pek çok şiirleri de vardır Ayrıca Mehter Marşı olarak da bestelenmiş eserleri bulunmaktadır
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu 1929 yılında Elazığ’ın Ağın ilçesinde doğmuştur İlk tahsilini Ağın’da, orta tahsilini Akçadağ Köy Ensittüsü’nde tamamlamıştır 18 yıl köy öğretmenliği yaptıkdan sonra birbuçuk yıl da İlköğretim Müfettişliği yapmıştır Son yıllarında Türkiye gazetesinde kültür ve sanat yönetmenliği yapmıştır Bir ara Türk Edebiyat Cemiyeti ve onun devamı olan Türk Edebiyatı Vakfı’nda müdürlük ve yöneticilik de yapmıştır Kendisiyle otuzbeş yıllık bir tanışıklığımız vardı Aynı dergi ve gazetelerde yazılar yazdık, dernekler kurduk, toplantılarda ve anma günlerinde konuşmacı olarak bulunduk Hep büyük bir şâir ve eşsiz bir edip olarak yaşadı Vefat ettiğinde (21 Ağustos 1992) aynı gazetede çalışıyorduk Bu yıl tam 63 yaşında, yani peygamberimizin vefatı yaşında, şiirlerinde her zaman adını tebcil ettiği peygamberimizin yaşında ebediyete intikal etmiştir Yattığı yer cennet olsun Hemen her ülkücüye büyük bir millî ruh aşılayan şiirleri bugün de bu millî vazifesine devam etmektedir Bütün şiirlerini düzenli baskılar içinde bugünlerde büyük bir yayınevimiz yayınlamaya hazırlanmaktadır Bu şiirlerinin bütünü bir külliyat halinde yayınlandığı takdirde bu büyük millî şâirimiz, edebiyat tarihlerimizin hakkını yediği bu büyük destan şâirimizin edebî ve millî değeri de bir defa daha ortaya çıkacaktır


Bozkurtların Destanı


Kendisi de büyük bir şâir, edib ve sanat adamı olan eski öğretim üyelerimizden Haydar Ali Diriöz Beyefendi’nin (Ona selâm olsun), bu değerli destanın yeni yayınlandığı yıllarda kitabın önemli bir tahlilini yapmıştır Bu tahlil yazısından bir bölümünü buraya alıyoruz:
“Destanlar, bir milletin eski devirlerdeki hayat tarzını, yaşama gücünü, arzu ve temayüllerini yansıttıkları cihette, o milletin kültür ve medeniyeti yönünden büyük ehemmiyet taşırlar Bizim milletimiz tarih boyunca bir çok destanlar yarattığı halde, çeşitli sebeplerle bunlardan bazılarının mevzuları veya hikayeleşmiş şekilleri hariç, yazılı metinlerimiz elde bulunmamakta idi Her ne kadar yüz yıldan beri, çeşitli derlemeler sonunda dörtyüzbin mısra tutan muazzam “Manas Destanı”mız Kırgız Türkçesi’yle ortaya çıkarıldı ise de, geriye kalan mecut destan konularımızı Firdevsi gibi kaleme alıp bize sunacak bir Türk şâiri zuhur etmedi
Ancak Ziya Gökalp’ten sonra, bizi böyle bir neticeye doğru götürecek denemelere girişildiği görldü Fakur Nafiz Çamlıbel, Halûk Nihat Pepeyi, Behçet Kemâl Çağlar gibi şairlerimizin bir kısmı, uzak; bir kısmı, yakın tarihimizi konu alarak eserler yazdılar Hatta bunların dışında, Türk milliyetçiliğine muarız bazı şahısları bile, eski tarihimizi ve son İstiklâl Savaşımız’ı bahis mevzuu eden manzumeler vücuda getirdiler Fakat onlardan da bunlardan da hiçbirisi arzu ettikleri hedefe asla ulaşamadılar Bu arada, uzun yıllar didinerek Dede Korkut destanı hikayelerini “Oğuzlama” adıyla nazma çeken Basri Gocul’un, bu alanda bir varlık göstermiş olduğunu söylemek lazımdır Lakin bununla beraber üstadın büyük gayret ve iyi niyetlerine, hele ara yerde bazı muvaffak olunmuş parçalarının bulunmasına rağmen, onun Oğuzlamasını, kendisinin iddia ettiği gibi “Millî Türk Destanı” olarak kabul etmemize imkan yoktur Yalnız, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’dur ki, geçenlerde neşrettiği “Bozkurtların Destanı” adlı eseriyle, bu alanda edebiyatımızdaki bir boşluğu doldurabilmiş oldu
Gençosmanoğlu eserinin konusunu, Nihâl Atsız’ın “Bozkurtların Ölümü” isimli dokuz defa baskısı yapılan ve son otuzbeş yıldan bu yana yetişen milliyetçi nesillerin zevk ve ibretle okudukları nefis tarihi romanından almıştır Şurasını işaret etmek yerinde olacaktır: Romanın ve dolayısıyla Gençosmanoğlu’nun eserinin mevzuu, tarihi gerçeklere dayanmaktadır Bilhassa kitabın son kısımlarını teşkil eden Kür Şad ve arkadaşlarının kahramanlıkları Töre’nin geçen sayısında Doç Dr Cevdet Gökalp’in ifade ettiği vechile: “Türk Tarihinin akıllara durgunluk verecek derecede muhteşem” hâdiselerinden biridir Bize göre, Gençosmanoğlu, destanının kaynağını çok iyi seçmiştir O bütün eserlerinde olduğu gibi, burada da karşımıza güçlü bir şair olarak çıkmaktadır
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun büyük bir şair olmasını temin eden unsurların başında dili gelmektedir Bu dil, milletimizin kullandığı, temiz, akıcı ve zengin bir konuşma dilidir Bundan başka Gençosmanoğlu, nazım tekniğini duygu ve düşüncelerine ram etmeyi çok iyi bilmektedir Umumiyetle, Faruk Nâfiz’in Han Duvarları’nda ve Akın piyasinde işleyerek büyük bir tabiiliğe ulaştırdığı 14’lü (7-7) veznin yanında, 7’li, 11, hatta 8’li vezinler çok ustaca kullanılmıştır Umumiyetle her beytin kendi aralarında kafiyelenişi yanında, hemen her safifede kulağı dolduran tek kafiye sistemi, kitabı, ses yönünden yeknesaklıktan kurtarmıştır Hele kafiyetlerin çoklukla asonans olması ve halk zevkine uygun bulunması, esere ayrı bir sevimlilik vermiştir Eseri monotonluktan kurtaran başka bir âmil de, kitapta hâkim bulunan beyit düzeninin yanında, yer yer dörtlüklerin, hattâ müstezat teşkillerinin serpiştirilmiş olmasıdır
Esere hareket ve canlılık kazandıran diyaloglar, ustaca yazılmış; edebi sanatlarda, tabiilik dışına çıkılmamıştır Şu cinaslı mâni, ne kadar güzeldir:
“Tutsak olur, tutsak olur
Türk nice tutsak olur?
Kurtuluş olmaz deme
El ele tutsak olur!”
Kitapta, destan havasını aksettiren her şey var Ancak, bütün dünya epopelerinde mutlaka bulunması gerekli olağan üstü hâdâiseler mevcut değil Bununla beraber; eserde bu boşluk, bize tabii gelen ve fakat, yabancılar için harikulade bulunan Türk Kahramanlıkları ile dolup taştığı cihetle; okuyucu, daha başka fevkaladelikler aramak lüzumunu hissetmiyor Türk alplarının bahadırlıkları, erlikleri arzetiğimiz veçhile, temiz bir dil, gür bir ses, şekil ve muhteva yönünden sağlam bir zevk ve sanat anlayışıyle işlendiği için; bizler gerçek destan havasını teneffüs ederek, o hayatı bizzat yaşar gibi olmaktayız Üslûp yerine göre sert, yerine göre yumuşak bir ifade örtüsüne bürünmektedir Şu mısralarda, sanki bir Korkut Ata konuşmaktadır:




Tutsak Çinli karıların
Kötü yolda gezdiği var!
Nice erdemli gençlerin,
Yoldan çıkıp azdığı var!
Evli Çin güzellerinin /
Gözlerini süzdüğü var!
Çinlinin öz yurdumuzda
Derimizi yüzdüğü var!
Daha nice olayların
Bağrımızı ezdiği var
Hem de nice çerilerin
Töremizi bozduğu var
Böyle giderse, Tanrı’nın,
Anlımıza yazdığı var!
Kür Şad, Boşuna konuşmaz
Elbette bir sezdiği var!
Türk, Tanrı’nın vazifelendirdiği bir kavimdir O’nun yüce emirleriyle hareket eder Bu sebeple, bütün kudretini O’ndan alır Bu gerçekler, en güzel ifadesini Gençosmanoğlu’nun kitabında bulmuştur


Ülkü denilen nesne, nice bir duygudur kim,
Uğrunda ne yiğitler vuruşup ölür Tanrım!
Budun, devlet, yurt, Bayrak sevgimiz büyükse de,
En yüce buyruk senin katından gelir Tanrım!
Bu varlıklar uğrunda ölürken her Türk eri

MALAZGİRT MARŞI


Aylardan Ağustos, günlerden Cuma,
Gün doğmadan evvel iklim-i Rum'a
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma;

Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya AllahBismillah Allahuekber !

Önde yalın kılıç Türkmen başbuğu,
Ardından Oğuz 'un elli bin tuğu
Andırır Altay'dan kopan bir çığı

Budur Peygamber'in övdüğü Türkler
Ya AllahBismillahAllahuekber!

Türk, Ulu Tanrı 'nın soylu gözdesi
Malazgirt, Bizans 'ın Türk'e secdesi
Bu ses insanlığa Hakk 'ın müjdesi

Bu sesle irkilir çarpan yürekler
Ya AllahBismillahAllahuekber!

Nağramızdır bugün gök gürültüsü
Kanımızdır bügün yerin örtüsü
Gazi atlarının nal pırıltısı

Kılıçlarımızdır çakan şimşekler
Ya AllahBismillahAllahuekber!

Yiğitler kan döker bayrak solmaya
Anadolu başlar vatan olmaya
Kızılelma'ya hey! Kızılelma'ya

En güzel marşını vurmadan mehter
Ya AllahBismillahAllahuekber!



Alıntı Yaparak Cevapla