Yalnız Mesajı Göster

Mimari Eser Resimleri /Dünyanın Tarihi Mimari Resimleri/ Mimari Anlatım

Eski 06-26-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mimari Eser Resimleri /Dünyanın Tarihi Mimari Resimleri/ Mimari Anlatım






Ayasofya

Adı, Kutsal Bilgelik anlamına gelen Ayasofya, ruhani havası ve insanı büyüleyen atmosferiyle en önemli kültür miraslarımızdanbiri Bizanslıların yaptığı, Türklerin yaşattığı mekanın tarihçesi,medeniyetlerin kutsal mekanlara davranış biçimlerini yansıtıyor
MUSTAFA AKKAYA


Yüzyıllara meydan okuyan Ayasofya, inşa edildiği tarihten itibaren her dönem için bir simge olmuştur Türkler için ise İstanbul'un fethiyle birlikte Orta Çağı kapatıp yeni bir çağı başlatan bir tarihin en önemli sembolü haline gelmiştir Osmanlı döneminde bir cihan imparatorluğunun merkezindeki en görkemli anıt yapı olarak korunan, Atatürk'ün emriyle müzeye çevrilen mekanın tarihçesi medeniyetlerin kutsal mekanlara bakış açılarını ortaya koyan güzel bir örnek

Bizans Dönemi:
İlk kilise, kente ismini veren Büyük Konstantin'in isteğiyle, eski bir pagan tapınağının üzerine inşa edilir Konstantin'in oğlu II Konstantius tarafından,15 Şubat 360 tarihinde ihtişamlı bir törenle açılan kilisenin planında Roma ta-
pınakları örnek alınır "Megale Eklesia" (Büyük Kilise) olarak tanımlanan ilk kilise, 404 yılında İmparator Arkadius'a karşı ayaklanan ayaklanan halk tarafından yakılır ve yıkılır
II Theodosius tarafından yaptırılan ikinci kilise, yine aynı yerde 10 Ekim 415 tarihinde ibadete açılır Mimar Ruf-finus'un yaptığı kilisenin planı da ilk yapıda olduğu gibi ba-zilikal tipte ve beş neflidir Duvarları taş, çatısı ahşap olan ikinci yapı, 13 Ocak 532'de çıkan Nika isyanında yanar İmparator Justinianus, beşinci saltanat yılında çıkan olaylarda yanan kilisenin yerine, bir daha hiç yanmayacak, tamamı taştan bir kilise yapılması emrini verir
III Ayasofya' nın inşası, Miletoslu Isidorus ve Trallesli ( Aydın ) Antemios adlı iki mimar tarafından yürütülürYapımı sırasında yüz usta ve on bin işçi çalışır İmparator Justinianus'un talimatı ile Anadolu, Suriye, Mısır ve Yunanistan'da ki antik şehirlerden getirilen seçme mimari parçalar III Ayasofya'nın yapımında kullanılır 23 Şubat 532'de yapımına başlanan III Ayasofya inanılması güç denebilecek kadar kısa bir sürede 5 yıl, 10 ay, 24 gün sonra bitirilerek 27 Aralık 537'de görkemli bir törenle ibadete açılır Dört atlı zafer arabasıyla törene gelen İmparator atriumda Patrik Menas tarafından karşılanır Patrikle el ele girdiklerinde, adeta havada duruyor hissi veren ana kubbenin altında çok duygulanan imparator Justinianus böyle bir ibadet yeri yaptırmayı nasip ettiği için Allah'a dua edip şükranlarını sunar
İçine girildiğinde hissedilen ruhani havası ve insanı büyüleyen atmosferi ile 700 m2'lik alanı işgal eden Ayasof-ya'da çeşitli ülkelerden ve bölgelerden getirilmiş toplam yüz yedi adet sütun yer almaktadır Yapıldıktan yirmi yıl sonra 557'de yaşanan büyük depremde hasar gören Ayasofya'nın ana kubbesi 562 yılında Miletoslu Isidorus'un yeğeni genç isidorus tarafından yeniden yapılırYapıldığında 49 m yükseklikteyken 5660 m' ye, 31 m olan kubbe çapı ise 325 metreye yükseltilir
Altın mozaikli duvarlarıyla Ayasofya zengin bir görünüme sahiptir Antik kaynaklarda yapının içinde görülen figürlü mozaiklerden övgüyle söz edilir Ancak, 726 - 843 yılları arasındaki ikona kırıcılık ( ikonoklazm ) döneminde bu figürlü mozaikler tahrip edilmiştir Yalnızca insan figürü bulunmayan iç narteksin tonozlu üst örtüsündeki mozaikler bırakılmıştır

Osmanlı Dönemi:
İstanbul'un fethinden sonra Türk devri olarak niteleyeceğimiz dönemde, Ayasofya'nın içine Sultan II Selim dönemine kadar fazla bir ilave yapılmamakla birlikte, Fatih döneminde batıdaki yarım kubbenin güney köşesi üzerine ahşap bir minarenin yaptırıldığı bilinir Kesin olmamakla birlikte güneydoğudaki tuğla minarenin de Fatih döneminde yapıldığı kabul edilmektedir Fatih'in Ayasofya'da ek olarak yaptırdığı tek bina kuzeybatı köşedeki Ayasofya (Fatih) Medresesi'dir
Kuzeydoğu köşedeki minarenin Sultan II Bayezid tarafından yaptırıldığı kabul edilmekle birlikte kesin değildir Batı köşelerdeki iki minare ise Sultan II Selim (hd 1566-1574) devrinde Mimar Sinan tarafından yapılan büyük onarımlar sırasında ahşap minarenin kaldırılmasıyla eklenmiştir Bu sırada Ayasofya'nın etrafı temizlenerek dış kısma yapıyı ayakta tutacak destek payandalar ve yapının içinde ve dışında gerekli onarımlar yapılmıştır Büyük Mimar Sinan'ın yaptığı bu çalışmalar yapının günümüze kadar gelmesini sağlayan en büyük etkendir
Vaaz kürsüsü, müezzin mahfili ile diğer dört mahfil 16yüzyıl sonlarına Sultan IIIMurad devrine tarihlenmek-tedir Bu eserlerde Türk taş işçiliği sanatının inceliğini görebiliriz
Yekpare mermerden oyulmuş iki küp Sultan III Murad (hp 1574-1595) devrinde Bergama' dan getirilerek içme kanın arka tarafına, orta nefin iki yanına konulmuştur Bu küpler Helenistik devre ait olup, ağız kısımlarındaki bilezik süsleri Türk devri işçiliğidir
Ayasofya'nın içinde, güneydeki iki payandanın arasında Sultan II Mahmud tarafından 1740 yılında bir kütüphane yaptırılmıştır Ayasofya Kütüphanesi barok üslupta çok güzel taş işçiliğine sahip tunç şebekelerinin yanı sıra, içindeki nakışlar ve 16 yüzyıldan itibaren imal edilmiş, aralarına İtalyan Faenza çinileri de yerleştirilmiştir Devrinin en önemli kütüphanelerinden olan Ayasofya Kütüphanesi 7274 cilt yazma ve basma eseri barındırmakta iken, bu eserler 1959-1960 yıllarında Süleymaniye Kütüphanesi'ne devredilmiştir
Ayasofya'nın güneyindeki avluda bulunan Sübyan Mektebi (ilkokul) 1740-41 yıllarında Sultan I Mahmud tarafından yaptırılmıştır Hemen yanında bulunan sekizgen revak-lı şadırvan köşelere oturulmuş mukarnas başlıklı sütunların taşıdığı sivri kemerlerden oluşur ve aynı döneme tarihlenir
Sübyan Mektebi'nin doğusunda, 1853 yılında Mimar Fossati'nin yaptığı Muvakkithane vardır Namaz vakitlerinin düzenli takip edilmesini sağlayan ve kullanıldığı devirde içinde saatler bulunan bu yapı günümüzde ofis olarak kullanılmaktadır
Sultan Abdülmecid'in emriyle 1847-1849 yıllarında isviçreli Mimar Gaspare Fossati tarafından Ayasofya'da geniş çaplı bir onarım başlatılmıştır Bu onarımla binanın sağlamlaştırılması yanında, mozaikler açılarak çizimleri yapılmıştır
Sultan II Selimin vefatı üzerine bu padişah için Mimar Sinan'ın Ayasofya'nın güney haziresine yaptırdığı türbe ile birlikte burası bir bakıma hanedan mezarlığı olma özelliği kazanmıştır Osmanlı türbe mimarisinin Kanuni Türbesi'ylebirlikte en önemli yapılarından biri olan II Selim Türbesi, çift çeperli kubbesi ile iç mekan düzeni ve zengin bezeme-siyle Osmanlı mimarisinin 16 yüzyılda ulaştığı doruk noktalarındandır II Selim Türbesinin batısında III Murad (1547-1595) bulunmaktadır Mimar Davut Ağa tarafından yapılmıştır III Mehmed Türbesi, ilk örnekleri Sinan döneminde yapılan I Süleyman Türbesiyle birlikte Ayasofya'nın haziresinde bulunan II Selim ve III Murad türbeleriyle birlikte gelişmiş bir mezar tipolojisinin en son örneğini ortaya koyar Bu guruba giren yapıların ortak özelliği biri yalnız dış, diğeri yalnızca iç mekanda algılanabilen iç içe ana iki ana kubbeden oluşmasıdır Dış kubbe dıştaki ana duvarlar tarafından, iç kubbe ise çokgen planlı bir baldeken tarafın</SPAN>dan taşınmaktadır
Sultan I İbrahim ile Sultan I Mustafa, Bizans döneminde vaftizhane, Türk devrinde ise kandil yağları ambarı olarak kullanılan yapının türbe haline getirilmesiyle buraya gömülmüşlerdir Türbelerin yapımı için bu kutsal mekanı tercih eden Osmanlı sultanları, Ayasofya'ya ne kadar önem verdiklerini göstermişlerdir Bilindiği üzere bizim Ayasofya dediğimiz "Hagia Sophia", "Kutsal Bilgelik" demektir Bu kelimenin anlam ve önemini iyi bilen Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethinden sonra Ayasofya'yı camiye çevirmesine rağmen, adını değiştirmemiştir Fatih Sultan Mehmed'in Ayasofya'yı cami olarak kullanması, Ayasofya'nın dini önemini azaltmamış, bilakis kutsiyetini artırmıştırYapıyı süsleyen resimli Bizans mozaikleri yüzyıllar boyunca ihtimamla korunmuş, islami ibadete engel görülmemiş, kazınıp bozulmamış olması, Türklerin hoşgörüsü ve kültürlere karşı saygısını göstermektedir




Ayasofya içinde büyük payelere asılı olan 750 metre çapındaki dünyanın bilinen en büyük hat levhaları ile birlikte kubbede yazılı olan Nur Suresi Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin eseridir



Cumhuriyet Dönemi:
Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Ayasofya'da bazı tehlikelerin belirmesi üzerine 1926 yılında yerli ve yabancı uzmanlardan yeniden raporlar istenmiş ve yukarı galerilerin duvarlarına, deprem kontrolü için camlar konulmuştur Kubbede ve bir payede bazı takviyeler yapılmış, su sızıntılarını önlemek üzere kurşunlar onarılmıştır
İsviçreli Mimar Fossati tarafından ince kireç tabakası ile kapatılmış olan mozaikleri açığa çıkarmak üzere Türk hükümetine başvuran Amerikalı Thomas VVhittemore, 1932 yılında Gregorini ve Benvenuti adlarındaki iki italyan mo zaikçinin katkısıyla İmparator kapısı üzerindeki panoyu temizlemekle işe başlamıştır Whittemore'un yönetimindeki çalışmalar sürerken Atatürk'ün isteği üzerine Ayasofya, 24 Kasım 1934 tarihinde Bakanlar Kurulu toplantısında alınan karar gereğince müzeye dönüştürülmüş, 1 Şubat 1935'de resmen ziyarete açılmıştır
Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi, buradaki mozaik araştırma ve temizleme işlerini kolaylaştırırken Amerikan Bizans Enstitüsü üyelerinden RVan Nice, binanın son derece hassas rölövelerini çizmeye girişmiş ve bütün bir ömrünü bu çalışmaya ayırmıştır Diğer taraftan Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi de AMSchneider (1896-1952) yönetiminde 1936'da Ayasofya'nın batı cephesinde bir kazı (sondaj) yaparak burada II Theodosius döneminde yapıldığı kabul edilen ikinci Ayasofya'nın kalıntılarını ortaya çıkarmıştır Bu sırada çok harap olduğu gerekçesi ile kuzey taraftaki medrese binası (Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır) da tamamen yıktırılarak ortadan kaldırılmıştır 1947'de tuğla minare tamir edilmiş, dış cephelerin sıvaları yenilenmiş, sarı renkli badana vurulmuştur Bu tarihlerden sonrada, Ayasofya'nın içinde ve dışında onarımlar sürdürülmüş, avlusu ve çevresi temizlenmiştir Bu çalışmalar sırasında yeni bazı kalıntılar (Vaftizhane gibi) ile 1936 yılında Fatih Medresesi'nin temelleri ortaya çıkarılmıştır
Cumhuriyet Döneminde, Ayasofya Müzesi'nin onarım ve bakımına önem verilmekte, Kültür Bakanlığı bütçesinden tahsis edilen ödeneklerle gerekli restorasyon ve konservasyon çalışmaları yapılmaktadırAyrıca Unesco ve Dünya Anıt Fonu da Ayasofya Müzesi'nin onarımına katkıda bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla