Yalnız Mesajı Göster

Bergama / bergama tarihi / bergama tarihi hakkına

Eski 06-26-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bergama / bergama tarihi / bergama tarihi hakkına



dile getiren bir yazıt, bunun kanıtı olarak günümüze ulaşmıştır


Çamur banyosundan, Bergama'da da yararlanılıyordu Aristides, tanrının buyruğu üzerine, soğuk bir kış gecesinde nasıl çamur banyosu yapıp tapınakların çevresinde üç kez koştuğunu ve nihayet kutsal çeşmede üstündeki çamurları temizlediğini çok canlı bir anlatım ile aktarır Yazarın sözlerine bakılırsa, hava o kadar soğukmuş ki, hiçbir giysi insanı koruyamıyormuş; yazara eşlik etmeye gönüllü olan iki dostundan biri hemen geri dönmüş, öbürü de spazm geçirmiş ve gevşetilmesi için hamama götürülmesi gerekmiş Üzerinde uygulanan tedaviler eğer gerçekten doğru ise Aristides'in bünyesi, sürekli hastalıklarına rağmen, anlaşılan çok güçlüydü Bir keresinde de kırk gün süren dondan sonra Asklepios, yazara yataktan kalkmasını ve yalnızca keten bir gömlek giyip, dışarıdaki çeşmede yıkanmasını öğütlemiş Her yer donmuş olduğundan, su bulmak çok güçmüş Su musluktan akar akmaz donuyormuş Yine de Aristides tanrının buyruğuna boyun eğmiş ve soğuğu herkesten az hissetmiş Bir başka kez, kış ortasında yazar İzmir’deyken (Simirna, Smyrna) düşünde Asklepios görünmüş Tanrı ona aşağıya inerek kentin dışındaki ırmakta yıkanmasını söylemiş Soğuk o denli şiddetliymiş ki, ırmak kıyısındaki çakıllar katı bir yığın oluşturacak biçimde donmuşmuş Aristides her şeye rağmen suyun en derin yerine atlayıp bir süre yüzmüş ve dışarıya çıkınca, gün boyu süren ılık bir zindelik hissetmiş Olayın şaşkına dönen tanıkları ister istemez haykırmışlar: "Yücedir Asklepios"
Aristides, sağaltımda tutulan yöntemlerin bu aykırı niteliğine, kendisi de şaşıyordu Fakat yazar, artık Bergama'da epeyce tanınmış birisiydi; kuşkusuz rahipler onun bünyesinin nelere dayanabileceğini de hastalıklarının ne denli önemli bir bölümünün hayal ürünü olduğunu da kendisinden daha iyi değerlendiriyorlardı Baldıran suyu ya da kireç katılmış su içmek ve pekliğe karşı uzun süre oruç tutmak, Aristides'e aykırı gözüken tedavi yöntemleriydi Foçalı (Phokaia) bilge Hermokrates de bir öyküye konu olmuştur Bir gün Hermokrates, imparatorun huzurunda bir okuma yapmış İmparator Hermokrates'ten o denli hoşnut kalmış ki ona dilediği bir ödülü seçmesini söylemiş Hermokrates, Bergama Asklepios'unun buyruğu üzerine, günlük ile tütsülenmiş keklik perhizi yaptığını, fakat ülkesinde günlük bulmanın bir hayli güç olduğunu, bu yüzden imparatordan çok miktarda günlük istediğini belirtmiş Aristides, Asklepios'un bir boksöre rüyasında görünerek, zorlu bir rakibe karşı kullanabileceği oyunları öğrettiğini de anlatır
Asklepios'a bağlanan sağaltımların çoğu mucizevidir İÖ4 yüzyılda Epidavros Kutsal Alanı'na, burada gerçekleştirilen çeşitli sağaltmaları belgeleyen mermer steller dikilmiş ve bunlardan bazıları günümüze ulaşmıştır Bunlardan birinde, bir kadının beş yıllık bir gebeliğin ardından, kutsal alanda uyuduğu ve sabah uyanır uyanmaz beş yaşında bir erkek çocuk doğurduğu yazılıdır Bir diğeri, Epidavros'a çocuk sahibi olma umuduyla gelmiş ve hayal gördüğü bir sırada, kendisine dileğini soran Asklepios'a, gebe kalmak istediğini söylemiştir Başka bir isteği olup olmadığı sorulunca, dünyada başkaca bir isteği olmadığı yanıtını vermiştir Kadın gebe kalır, ama gebeliği üç yıl sürer Bunun üzerine kurtuluş için, yeniden tanrıya başvurur Ona verilen karşılık, özellikle sorulmasına karşın, gebe kalmaktan başka bir dilek belirtmediği yolundadır Yanlış dile getirilen dilek teması, antik çağda sık sık yinelenir; tıpkı Midas ve her şeyi altına dönüştüren dokunuşu ya da sonsuz yaşamı elde eden fakat sonsuz gençlikten yoksun kalan Tithonos ile ilgili efsanelerdeki gibi Her ne ise, Epidavros'taki belki en mutlu olay Pandaros adlı birinin başından geçer Anlaşıldığına göre, bir zamanlar köle olduğundan, Pandaros'un alnında dövme ile yapılmış işaretler vardır ve bunlardan kurtulmak amacıyla Asklepios’a gelmiştir Tanrı geceleyin onun alnına bir çatkı bağlamış ve sabahleyin çatkıyı çıkarıp, tapınağa adamasını söylemiştir Ertesi sabah çatkı çözülünce, işaretlerin çatkıya geçmiş olduğu görülmüştür Kısa bir süre sonra, Pandaros'un Ekhedoros adlı ve yine dövmeli bir arkadaşı aynı amaçla tanrıyı ziyaret eder Yanında, minnettar Pandaros'un kendi adına tanrıya adanması talimatıyla verdiğri bir miktar para da vardır Ekhedoros onursuzca davranıp, bu görevi yerine getirmez Üstelik tanrı geceleyin kendisine görünerek, Pandaros'un para gönderip göndermediğini sorunca, bunu inkâr da eder Bir tek, dövmelerin temizlenmesine ilişkin dileğini belirtir Asklepios, Pandaros'un tapınağa adadığı çatkıyı, bu kez Ekhedoros'un başına bağlar ve sabah çıkarttıktan sonra kutsal havuzda yansısına bakmasını buyurur Ekhedoros tanrının söylediği gibi yapar Sabah görür ki, çatkı temiz kalmıştır, ama alnındaki dövmelere şimdi Pandaros'unkiler de eklenmiştir
Bu belgeler rahipler tarafından derlenip yayımlanmıştır, dolayısıyla şifaya kavuşmuş hastaların adak yazıtları kadar gerçekçi değildir Yine de bunları uydurma sayacak kişi dikkatli olmak zorundadır Epidavros'a gelen, elinden sakat birisi böyle bir gaflette bulunmuştur Bir yandan kutsal alanda yürüdükçe, bir yandan da yazıtları okuyup homurdanmış, hiçbirine olanak bulunmadığını söylemiştir Asklepios onu inandırmak için, sakat elini şifaya kavuşturmuş, fakat lanetini de eksik etmemiştir Adam artık hep "Kuşkucu" adıyla anılacaktır Bu vaka da bir sonraki stele yazılarak, belgeler arasındaki yerini almıştır
İşte Asklepios kültü böyle bir görünüm çiziyordu; yarı batıl, yarı bilimsel Ama sonuca, ister kendi kendine telkin veya inanç yoluyla, isterse tıbbi tedaviyle, nasıl ulaşılırsa ulaşılsın, kültün büyük ölçüde revaç bulduğu kesindi Bunun nedenlerinden biri, tanrı ile yakın kişisel ilişkiye girilmesiydi Asklepion yalnızca bir sağlık kurumu değildi; bir hastaneye ise hiç mi hiç benzemiyordu Asklepion kamusal ve dinsel bir kutsal alandı; sağlıklı veya sağlıksız, yurttaş veya yabancı, herkese açıktı Tanrı tarafından öğütlenen, ama vakurluğuna yakışmayan bazı tedavilerin izleyiciler önünde uygulandığını ve onlara eğlence kaynağı olduğunu, bize birçok kez anlatır Aristides
Doğal olarak, hastaların hepsi bir gecede ya da birkaç günde şifa bulmuyordu, çoğunlukla uzun süreli ziyaretler gerekiyordu Olağan süre bir yıldı Bu süre içinde hastaların nerede kaldıkları bilinmemektedir Ciddi hastalıklar sağaltım yerinde kalınmasını zorunlu kılar, ancak kazılar kesinkes bu amaç için tasarlanmış herhangi bir yapıyı ortaya çıkarmamıştır Hareket ettirilemeyen hastaların belki uyku odasında kalmasına izin veriliyordu Öte yandan, rahatsızlıkları o denli ciddi olmayanları can sıkıntısından kurtarmak amacıyla, birtakım çözümler düşünülmüştü Kutsal alanda hem bir tiyatro, hem de bir kütüphane vardı Gerçek şu ki, can sıkıntısı burada bir sorun olamazdı Kutsal alan her gün hastalar ve ziyaretçilerle biraz daha kalabalıklaşıyordu Bilginleri, Galenos ve diğerleri gibi hekimleri, her biri ardında bir dinleyici topluluğuyla bir aşağı bir yukarı yürürken ya da iyiliksever bir rahibi bir topluluk ile rahatça kaynaşırken ya da hastaları kendi aralarında sohbet ederken gözümüzün önünde canlandırmamız hiç güç değildir Köleci bir toplumda boş zaman çoktu ve Yunanlılar bunu nasıl değerlendireceklerini iyi biliyorlardı; hiçbir Yunanlı, yanında tartışacak biri bulunduğu sürece, sıkılmazdı
Galenos


Bergama'da 130 yılı civarında doğan Galenos, o dönemlerin en önemli hekimlerini bir araya toplayan sağlık yurdunda (Asklepion) tıp eğitimi görmüştü Antikçağın, Hippokrates'ten sonraki en büyük hekimi kabul edilen Galenos, Bergama'da yıllarca çalışmış, gladyatörleri tedavi ederken insanın anatomisini iyice tanıma fırsatı bulmuş, hekimlik deneyimini arttırmıştı Damarların hava değil sıvı taşıdığını, kasların tek tek değil takım hâlinde görev yaptığını, göğüs kaslarının solunumdaki rolünü, kalp atışları ile nabız arasındaki lişkiyi açıklamış, omuriliği zedelenen bir canlının felç olduğunu saptamış, sinir sisteminin önemini ortaya koymuş, sindirim ve boşaltım sistemlerini incelemişti Hippokrates'in koyduğu hekimlik kurallarına, bugün bilinen şeklini veren de Galenos'tu Hekimlikte Hippokrates'in koyduğu ve onun zamanına kadar uygulanan kuralları tersine çevirerek, “temel düşünce insanlığa hizmettir; hekim yalnız dostu değil düşmanı iyileştirmek için de elinden geleni yapmakla yükümlüdür” şeklinde yerleşmesini sağlamıştı Deney ve incelemelerini içeren, ancak çoğu kayıp olan kitapları 9 yüzyılda Arapçaya çevrilmişti Eserlerinin Batı dünyasına ulaşması ise bu Arapça çevirilerin 12 yüzyılda Latinceye çevrilmesiyle oldu Günümüzde eczacılığın bir dalı (Pharmacie Galeniqe) onun adını taşıyor
Bergama Müzesİ
Bergama Arkeoloji Müzesi, ilk olarak 1924 yılında Bergama Akropolü'nde, müze deposu olarak kurulmuş, 1936 yılında yeni binasında ziyarete açılmıştır Müze, bir iç avlunun etrafını çeviren iki sundurmadan ve iki salondan ibarettir
Müze girişinde, soldaki birinci sundurmada, Helenistik, Roma ve Bizans devri mimarî eserleri, (sütun başlıkları, saçak ve konsoltaşları, kabartmalar, pervazlar, friz ve direk araları vs) kadın ve erkek heykelleri ile Bergama Zeus Sunağı maketi yer almaktadır Birinci sundurmadan hole buradan da soldaki salona geçilir Bu salonda, çoğu Bergama Akropolü'nden getirilen Helenistik devir mermer heykelleri, mimarî parçalar, kabartmalar, vitrinlerde de pişmiş topraktan heykelcikler, çanak çömlek ve parçalan, cam eşyalar, kandiller, paralar ve daha başka küçük eserler sergilenmektedir
Müze holünde Bergama Akropolü ve Asklepion’dan getirilmiş heykellerle, küçük buluntular vardır Holün sağındaki ikinci salon, yine Akropol ve Asklepion’dan getirilmiş heykel ve büstlere aynlmıştır Salonun zemininde Bergama'da bulunmuş bir mozaik görülür İkinci salondaki vitrinlerde Roma devri tunç ve fildişi eserler, mermer heykelcikler, Bizans ve Osmanlı sikkeleri sergilenmiştir
Müze girişinin sağındaki ikinci sundurma, MÖ V yüzyıldan MS III yüzyıla kadar olan kitabelere, kabartmalara, mermer heykellere, şeref levhalarına, adaklara, mezar stellerine ayrılmıştır Müze avlusunda, zafer heykelleri ile güneş saati yer almaktadır
Bergama’da ayrıca bir de Etnografya Müzesi bulunmaktadır Bu müzede, Bergama ve çevresinden derlenmiş, kadın ve erkek giyim eşyaları, süs eşyaları, uçkur peşkir, yağlık, bohça, kese, çorap gibi el işlemeleri, Bergama dokumacılığına ait eserler ve çeşitli etnografik malzeme bulunmaktadır



ASSOS

NEKROPOL
Şehrin batı kapısına 300 m kala yol ikiye ayrılır Bir kolu batı kapısının üst başındaki küçük kapıya gider, diğer ana kol ise iki tarafı kuleli görkemli kapıdan kente girer Bu yolların iki yanı Roma çağında kimi teraslar üzerinde, kimi çevresi güzel yontulmuş taşlarla örülü duvarlarla çevrili mezar anıtlarıyla doluydu
Eski çağın kentlerinde mezarlıklar kentin dışında ve genellikle yolun kenarında olurdu Kente gelenlerin herbiri bir anıt olan mezarları görsün, selamlasın diye
1884’ te kazıların sona erişinden sonra geçen zaman içinde, ortaya çıkarılan mezarların tümü tahrip olmuştur 1981’de yeniden başlayan çalışmalar ile birlikte eskilerinin de onarımına girişilmiştir
Assos’ un iki nekropolü vardır Birincisi ve asıl önemli olanı batı kapısına giden taş döşemeli yolun iki tarafına oturtulmuş Batı Nekropolü, diğeri doğu kapısı önündeki Doğu Nekropolü’ dür Batıdakinde sıkça küp içine gömme yöntemi görülmektedir Bir küp içine ikili gömme de yapılabilmekteydi
Batı Anadolu’ da MÖ 6 yüzyılda çok rastlanan yakarak (kremasyon) gömme tekniği Assos’ ta da görülmektedir Kazılar sırasında ölü küllerinin içine konduğu urna adı verilen çömleklere çokça rastlanılmştır Ortaya çıkarılan bu örnekler Çanakkale Müzesi’ dedir
GYMNASION
MÖ 2 yüzyılda inşa edilmiş bu Gymnasion, 40 x 31 m boyutlarında bir palaistra (açık spor alanı) ve çevresini saran sütunlu portiko’ların gerisindeki ders, soyunma ve yemek odalarından oluşan basit bir yapıydı Palaistranın, kuzey, güney ve batı kenarları portiko ile, doğu kenarı ise bir duvarla çevrili idi Portikoların bazalttan yapılmış sütunları monolithtir Kuzey portikosuna ait arşitrav yazıtlarından bu portikonun MÖ 1 yüzyılda yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır 4,92 m genişliğindeki bu portikonun gerisinde, önünde bir çift sütunu olan Ephebeion (kapalı dershane) bulunmaktaydı Kuzeydoğu köşede de 8,50 m çapında bir yıkanma yeri yapıya eklenmişti Gymnasion’a ana giriş anayola açılan güney cephededir 3 basamaklı yarım daire merdivenle birlikte bir koridorla güney portikoya ulaşılıyordu Ayrıca batıdan da giriş vardı Ders odaları tek katlıydı Ana girişin sağında diagonal düzenlenmiş bir portiko ile 4 odanın işlevleri tam olarak anlaşılabilmiş değildir, ama gymnasiona aittirler Assos’ta su daima bir sorun olduğu için palaistranın döşemesi altında bir de sarnıç vardı Sarnıç, kayadan oyulmuş ama üzeri sonradan taş örgü tonozla örtülmüştü Doğu ucundaki merdivenlerden inerek kova ile su çekilir ve yıkanma odalarına taşınırdı Hem su taşıma işi, hem de odalarla spor alanının temizlenmesi işi öğrencilerin görevi idi Büyük sınıftaki öğrencilerse, küçük sınıfların yaptığı işi denetlerdi
Paidagogos denen eğitmen – dadı karışımı görevliler öğrencileri konutlardan gymnasiona götürürlerdi Okulda dersler, öğleye kadar öğreticilerin gözetiminde güreş, boks, disk ve cirit atma, uzun atlama ve bir stadia (200 m) koşu çalışmalarıyla geçerdi Bu çalışmalardan önce vücutları saf zeytinyağı ile yağlanırdı Çalışmadan sonra striglis denilen, tunç ya da demirden yapılmış bir aletle kum ve toprağı sıyırır, sonra yapıya sonradan eklenmiş olan kuzey uçtaki hamama giderlerdi Temizlik mermer kurnaların başında yapılırdı
Okulda öğleden sonra dil ve gramer, güzel konuşma, coğrafya, matematik, felsefe ve müzik dersleri olurdu Matematik ve müzik eğitimi bu çağda spor kadar önemli bir yer tutmaktaydı Dersler güneşin batmasıyla sona ererdi
Gymnasionun yöneticisi Gymnasiarkhos ünvanını taşır ve altın bir taç ile onurlandırılırdı
MS 6 yüzyılda, Bizans döneminde bu gymnasionun ortasına bir kilise inşa ederek Aristo’nun okulunu tamamen ortadan kaldırdılar Kilise için gymnasionun yapı malzemesi kulanılarak yapı harap edilmiştir
AGORA
Assos’ta kent meclisine üye olabilen özgür, varlıklı ya da eski soylu aile erkekleri öğlene doğru agoraya inerlerdi Bu kentte de agora şehrin kalbiydi Helenistik Çağ’ın sonlarına doğru yapılan Assos agorası külliye olarak da nitelendirilebilir Batı yanında küçük bir tapınak, doğu yanında bouleuterion, güneyinde de hamam yeralır 4000 m2 büyüklüğündeki alanın kuzey ve güneyi iki stoa ile sınırlandırılmıştır
KUZEY STOA
1155m X 1242m boyutlarında iki katlı bir yapıdır Yapıya beş basamakla çıkılmaktadır ve ilk katta bulunan bir sıra dor sütunu ikinci katı taşımaktadır Içte ise yapıyı boylamasına iki sahana ayıran 20 sütun bulunurYapının daha çok güneşten ve yağmurdan korunmak için olduğu düşünülmektedir Bugün duvar yüzeyinde görülen 40X50 cm boyutlarındaki delikler ikinci katın ahşap taban kirişlerinin girdiği yerlerdir
GÜNEY STOA
Güney stoa daha küçük ve çok katlıdır Bodrumu ve su haznesi katı ile birlikte dört kattan oluşur Bodrumun güneye bakan kısmının önü açıktır, tabanı da su deposudur Sarnıçlardan biri 4160x275 diğeri 1485x237 m boyutlarındadır Sarnıçların taş kanallaarla Roma Çağı hamamına su bağlantısı vardır 69 m uzunluğu 12 m derinliği olan yapının en üst katı agora düzlüğünde tek kat görünümündedir Altındaki ara kata içeriden batı köşedeki taş merdivenlerden, dışarıdan doğudaki dış merdivenlerden ulaşılmaktaydı Zemin ise öndeki koridorun gerisinde on üç odaya bölünmüştü Bu odaların kazı sırasında bulunan su tesisatına dayanılarak yıkanma odaları olduğu düşünülmektedir
HEROON
Güney stoanın batı duvarı dibinde taapınak cepheli bir mezar anıtı yapılmıştır 1881’deki kazılar sırasında bulunan bir yazıttan yapının kente yaptığı hizmetler nedeniyle Hephaistogenes oğulları Kallisteros ve Aristias’a Assos halkı tarafından kent içinde mezar yaptırma ayrıcalığının verilmesine dayanılarak inşa ettirildiği anlaşılmaktadır
BOULEUTERİON


Meclis, düzenli toplanarak yönetimle ilgili kararları verirdi Temsilciler (prytan’lar)
arasından seçilen elli kişi sürekli görev yapar ve prytaneion denen devlet konuk evinde kalır, orada devlet hesabından yiyip içerlerdi
Meclisin, elçi yollama ve kabul etme, vergi toplama, memurları denetleme, donanma yönetimi ve maliye yönetimi gibi görevleri vardı ayrıca 500 drahmiye kadar ceza kesme yetkisine sahipti Meclis üyelerinin tiyatroda parasız giriş ve şeref koltuğunda oturma gibi ayrıcalıkları da vardı
Assos’un kent meclisi yaklaşık yüzelli kişiliktir Her kabileden (phyle’den) ellişer temsilci geldiği için kent devlete bağlı üç yerleşim olduğu düşünülmektedir Meclis yapısı 21 x 21 m boyutlarında tek katlı bir yapıdır Agora’ya doğru açılan beş kapısı vardır İçeride, ikisi kazılarda bulunabilmiş olan dört sütun çatıyı taşımakta idi Meclis üyelerinin oturduğu taş sıralar sağlam olarak ele geçmemiştir Dor düzenindeki cephe sütunları 63 cm, içteki, çatıyı taşıyan sütunlar ise 75 cm çapındadır
Bouleuterionun güneyindeki agoraya giriş kapısının yanında merdivenlerle inilen altgeçit, bir su haznesinde sona erer Bu kapının güneyinde de bir kapının kalıntıları vardır
AGORA TAPINAĞI
Agoraya batıdan girişte bir podyum üzerinde 1650x10 m boyutlarında prostylos bir tapınak yapısı vardır MS 5 yüzyıldan sonra küçük bir kiliseye çevrildiği anlaşılan yapının bugün ancak temelleri kalmıştır buna rağmen pronaosu, naosu ve ön çıkış merdivenleri anlaşılabilmektedir Tapınak büyük bir olsılıkla agora ile çağdaştır


Alıntı Yaparak Cevapla