|
Prof. Dr. Sinsi
|
Bergama / bergama tarihi / bergama tarihi hakkına
Asklepios Kİmdİr?

Sağlık tanrısı Asklepios yılanlı asası ile birlikte Sağlık tanrısı Asklepios, Yunan söylencelerinde Apollon’un oğlu olarak geçer Şiddet ve aldatmacanın yoğun olduğu söylenceye göre Teselya kralının kızı Koronis tanrı Apollon ile sevişir ve ondan gebe kalır Ne var ki tanrının dölünü karnında taşırken Arkadya’dan gelen bir yabancıyı da yatağına alır Bu haberi tanrıya kutsal kuşu haber verir Koronis korkunç bir cezaya çarptırılır Bir odun yığının üstünde diri diri yanacaktır Alevler içinde kadın can vermek üzeredir ki Apollon, çocuğun yok olmasına katlanamaz ve ölünün karnından dölünü çıkarır Çocuğun büyümesi için at adam Kheiron’a verir Bu olay hekim tanrının son anda kurtarıcı olarak yetişmesinin simgesidir Asklepios'a, hekimlik sanatını öğreten Kheiron doğanın içinde yaşayan, doğanın sırrına ermiş bir varlıktır Sağlığın kaynağı da doğada olduğuna göre Khereon’un açık havada, güneşin altında şifalı sulardan ve otlardan yararlanma yollarını bilmesi de gerçek olarak ortaya çıkmaktadır
Asklepios böylece usta bir hekim olarak yetişir, hekimliği ve cerrahlığın bütün bilgilerini edinir Daha öteye gider, ölüleri bile diriltmeye varır Bunun sırrını efsane şöyle açıklar: Tanrıça Athena, Gorgo canavarı öldüğü zaman bedeninden akan kanı toplamış ve Asklepios'a vermiştir Gorgo'nun sağ tarafındaki damarlarda zehirli, sol tarafındaki damarlarda şifalı kan varmış Bu şifalı kanla ölüleri diriltmek yoluna gitmiş ve dirilttiği adamlar arasında Kapaneus, Lykurgos, Minos'un oğlu Glavkos ve Theseus'un oğlu Hippolytos da varmış Zeus doğal düzeni bozan bu hekim tanrının aşırı gücünden kuşku duymaya başlamış, onu cezalandırmak için üstüne bir yıldırım salmış, yakıp yok etmiş, ama Apollon da oğlunun öcünü almış, Zeus'a yıldırımı bağışlayan Kiklop'ları (Kyklop) öldürmüş, sonra da oğlu Asklepios'u gökte burçlar arasına yerleştirmiş
Asklepios'un yok oluşundan sonra hekimlik sanatını kızı Hijye (Hygieia, Yunanca sağlık anlamına gelir) ve oğulları Asklepiades sıkı bir lonca düzeni içinde sürdürmüşlerdir İlkçağ sonuna dek gelen bu gelenek içinde tüm hekimler bu efsaneye bürünmüş olarak çıkarlar karşımıza Örneğin Hippokrates'in yaşam öyküsünün ne kadan gerçek, ne kadarı masal bilinmez bugün
Asklepios adına yaptırılan tapınakların bulunduğu yerlerde kurulan sağlık yurtlarının en ünlüleri Peloponnes'teki Epidavros (Epidauros), Hippokrates’in görev yaptığı, Gökova Körfezi'nin ağzındaki Kos Adası (İstanköy) ve Bergama’dır
Asklepios'un sembolleri arasında; yılan, tas, asa, köpek ve horoz görülür Asklepios heykellerinde sakallı (sikkeler üzerinde sakalsız) elinde yılan sarısı asa, büyük ve sade harmaniye, ayağında büyük sandallar ile görülür
Asklepion'un Tarihçesi
Bergama Asklepion'u M Ö IV yüzyılda kurulmuştur Asklepios'un tapımı (kültü) hastaları iyileştiren tanrılığa yükselince M Ö IV yüzyılda Yunanistan'da Epidavros'daki asıl kutsal yeri Bergama’ya getirilmiştir Bu işi başaran Bergama'lı Aristohminos’un oğlu Arkias’dır Arkias, Pindasos (Madra Dağı) sırtlarında avlanırken bir tarafı kırılmıştı Bu zengin adam Epidavros’daki Asklepion’a gitmiş ve orada az zamanda iyi olmuştur Dönüşünde vatandaşlarına hizmet olsun diye bakım işlerini gören asklepiyatlardan bir kaçını Bergama ya getirmişti
Böylece ilk tapınak Ayvazali yöresinde kutsal çeşme ile onun yanındaki kayalık alanda kurulmuş oluyordu Başlangıçtan beri bu kutsal bölge adım adım genişletilmiştir M Ö IV yüzyılda büyük alanda bulunan kaya ve temeller üstünde genişletilmiş olan Asklepion kutsal yol boyundaki anıt-mezarlarda klasik kültür bakımından özel bir durum taşıyordu
MÖ 280 - 133 Bergama Krallağı döneminde akropol ve kent gibi Asklepion da geniş ölçüde kalkınma ve yükselme içine girmişti Özellikle mermer işçiliğin değerli yapıtları ile süslenmiştir:
MÖ 218 de Büyük İskender'in hazinesi yüzünden Suriye kralı III Antiokhos ordularını, Bergama kralı I Attalos üzerine göndermişti Bergama’ya kadar gelebilen bu ordu, akropolü kuşattı ve kenti yakıp yıktı Asklepion ise çok az zararlı çıkmıştı
MÖ 201 de Makedonya kralı V Filip, akropolü zaptedemeyince kenti yakıp yıktı ve Asklepion’a da zarar vermişti
MÖ 183-173 yılları arasında Bergama kenti bayındırlık aşamasına geçerken Asklepion da gözden geçirilmiş ve genişletilmiştir Bu dönemdeki plana göre yer kazanmak için güney eğimli alan destek duvarlarıyla kapatılmış ve bir dehliz oluşturulmuştur İon düzenindeki mermer tapınak kayalıklar üstünde yükselmiş, tedavi salonları kurulmuştur Kutsal su için taş çeşme ve havuz yapılmıştır
MÖ 156 da Bergama’ya Bitinya kralı II Prusias saldırmış, kenti kuşatmasına karşın alamayınca aşağı kenti ve Asklepion'u yağmalamış, tüm heykel ve sanat ürünlerini alıp ülkesine götürürken Asklepios heykelini de unutmamıştır
Bergama kralı III Attalos zamanında sağlık tanrısı ile kral arasındaki sınıf ayırımı kaldırılmış ve Asklepios'un sağlık yurduna Kral kutsal yeri denmiştir Kralın heykeli, tanrı heykelinin yanına dikildi ve adlarına kurban kesilmeye başlandı
MÖ 133 yılı Bergama Tarihinde bir dönüm noktasıdır Bergama Roma güdümü girerken, Asklepion görevini sürdürüyor olmasına karşın bir çok sarsıntılar geçirecektir MÖ I yüzyılın başlarında Pontus kralı Mithridates, Bergama’ya değin bir kurtarma savaşına girmiştir Bu ordu Bergama’ya geldiği zaman 80 000 Romalının canına girmişti Bergama'daki Romalılar sığınmak amacıyla Asklepios Kutsal Alanı'na koşmuşlar, fakat tanrının heykellerine sarılırlarken insafsızca katledildiler
Sulla'nın Romalı asi komutanı Fimbria ve arkadaşları Asklepion'a kaçmışlardı Aristonikos'un adamları tarafından sığındıkları yerde yakalanıp öldürüldüler (MÖ 85) Kuruluşundan beri kutsal yurda verilen sığınma hakkı ilk kez bozuluyordu Ancak bu hak Anadolu prokonsülü tarafından tekrar kabül olundu Bu tarihlerde Asklepion gerilemeye yüz tutmuştur Bunun nedeni de Roma ordularının Anadolu’daki savaşları yüzündendir 150 yıl kadar basılan paralarda Asklepios'un başı ve yılanlı heykeli görülmemektedir
Bununla birlikte MÖ I yüzyılın başında olduğu gibi ikinci yansında da Asklepion önem ve özelliğinden bir şey yitirmemişti Jimnas başkanlığını yürütmesi ve sığınma hakkını sürdürmesi ile bu önem anlalışmaktadır
Asklepion'un Roma imparatorluğu zamanında yeni bir yükselme dönemine girdiği gözlenmektedir Trayan, Hadriyan ve Karakalla ile bunu simgeleyebiliriz Antaninus Pius zamanında (MS 138-161), Asklepion iki kat bir genişleme gösterir Bu genişleme sırasında koridor, havuz ve tedavi bölümleri kazandırılmıştır II yüzyıl ortasında söylevci Aristides (Aristid) Bergama’ya gelmiş, bir çok hastalıkları için Asklepion’da tedavi olmak istemiş ve 4-5 yıl içinde tam sağlığına kavuşan Aristides: "Tüm sağlığımı, Asklepios sana borçluyum, sana gizemsi bir aşkla bağlıyım" demektedir Aslında Asklepion hakkındaki bilgilerimizin çoğu bu bilge kişinin yazdıklarına dayanır
Asklepion’un bu son parlak dönemi de çok uzun sürmedi İmparator Decius zamanında (249-251) üç hristiyanın Asklepion'un yakınındaki tiyatroda parçalanması, Bergama’da derin yankılar uyandırmıştır Yeni dine karşı gösterilen bu şiddet, inanç ve duygular üzerinde büyük tepki gösterecektir kuşkusuz Hemen bunun arkasından gelen İmparator I Valerius (253-260) zamanındaki büyük deprem kenti ve Asklepion’u büyük ölçüde yıkıma uğrattı Yeni dinin baskısı ve depremlerin doğal yıkımı Asklepion'u bir daha ayağa kalkmamak üzere yere sermişti Bu imparatorun ilk günlerinde basılan paralarda görülen Asklepios görüntüleri de son simgeler olarak kalmaktadır
Hristiyanlık Bergama'da kök salmakta geçikmedi ve izleri Asklepion'da da bıraktı Asklepios tapınağının bu dönemde kilise olarak kullanıldığı, ortasında duran mermer kürsü altlıktan ve anıtsal kapı (propilon, propylon) yanında bulunan vaftiz yerinden anlaşılmaktadır
Küçük koridorun tapınağa bitişik yerindeki odacıklar, güney koridorun mahzenindeki sıva üstündeki haç ve havuz ile su deposu yapılan bodrumdaki sıvalar hep Bizans dönemi kalıntılarıdır
Asklepion tapınağının içindeki kilise kürsüsü yanında bulunan bir mezardan çıkan kemikler arasındaki paradan, mezarın XV yüzyıldan kalma olduğu saptanmaktadır Ölümün yasaklandığı Asklepion artık mezar gibi kullanılmaktadır XIV yüzyılda Bergama, Osmanlı Türklerinin eline geçtiği zaman Asklepion tepeden inen sellerin yığdığı kalın bir toprak tabakasıyla örtülmüştü
Asklepİon’da Kazİlar
Asklepion’da ilk kazılar, 1927 yılında başlamıştır Alman kazı kurulu başkanı Wiegand Asklepion'un yerini saptamış ve 1928 den sonra Asklepion ortaya çıkarılmaya başlanmıştır İlk buluntular arasında kuzey koridor kolonları yerleştirilmiş ve tiyatronun birinci bölümünün onarımı yapılmıştır Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün yardımları ile Basın-Yayın Genel Müdürlüğü Turizm bütçesinden destek ile Bergama Müze Müdürü Osman Bayatlı Asklepion'un onanrımı, 20 kadar sütunun dikimi ve küçük tiyatronun doğuşunu hazırlamışlardır

1958 yılında Alman arkeologlar kutsal alanın orta kesiminde yeniden çalışmaya başladılar Bu kazılar çeşitli yenilikler sunmaktadırlar Hellenistik uyku odalarının altında, üstteki kuzey-güney yönlendirmeden farklı olarak, eğik bir biçimde uzanan duvarlara rastlanmıştır; işçilik, duvarların en geç İ Ö 4 yüzyıl başlarında örüldüğünü göstermektedir Gerek söz konusu duvarlar, gerekse bir birtakım arkaik figürinler ve yakında bulunup, çok erken bir döneme tarihlenen bir keramik parçası, İ Ö 4 yüzyılda kurulan Asklepion'dan önce burada yerleşildiğine işaret eder Çevrede ele geçmiş bazı pişmiş toprak figürinlerin oturan bir kadını betimlemesi nedeniyle, kazıcılar burada bir tanrıça kültünün bulunduğunu ileri sürmüşlerdir Ne ki, figürinler daha geç bir döneme aittir Bu durumda eski kültün (eğer gerçekten eski bir kült var ise), Asklepios kültünün yanı başında yaşatıldığı anlaşılır Sorun henüz tam anlamıyla çözümlenememiştir
1969-1971 yılları arasında Oscar Ziegenaus yönetiminde Asklepios Tapınağı kazıları tamamlandı
Asklepİon’un Konumu
Asklepion'un yeri; kentin batı kesiminde, denizden 108 metre yükseklikte ve rüzgarlardan korunabilir bir yerdedir Örneğin Aristides buranın konumu için; su ve havasının iyiliğinden gelişi güzel seçilmiş olmayıp gizemsel bir seçim olduğunu belirtir
Bergamalı ünlü hekim Galenos ise; Asklepion'un Misi Dağları’nın (Geyikli) ayaklarında, hava akımlarından korunmuş, temiz havası ve suyu olan uygun bir yerde kurulduğunu vurgular
Ozan ve tarihçi Horas ise; oraya sıcaklar sıtma götürmez, orada vasiyetnameler açılmaz diyerek önemini dile getirir
Kazılar sonucu gün ışığına çıkarılan Asklepion'un bugün gördüğümüz kalıntıları büyük oranda İ S 2 yüzyılda gerçekleştirilen geniş çaplı yenilemeye aittir Bunun öncesinden kalanlar ise kutsal alanın esas çekirdeğini oluştururlar: Kutsal kuyu, tapınağın ve onun batısı ile güneyinde yer alan uyku odalarının temelleri Bugün gördüklerimizin çoğu Aelius Aristides'in zamanında inşa edilmiştir Ne yazık, onun sözünü ettiği yapılar genellikle günümüze erişmemiştir Yine de kutsal alandaki ilk yerleşmenin Arkaik Dönem'e, hatta Bronz Çağ'a gittiği anlaşılmaktadır Yunan tanrısı Asklepios'un kültü olasılıkla daha eski ve yerli bir kutsal alan üzerine kurulmuştur
Kutsal Yol (Via tecta)
Viran Kapı’dan başlayıp Asklepion’u Bergama’ya bağlayan yol Kazılarla önemli bir kısmı açığa çıkarılan kutsal yol, anıtsal kapının önündeki avluya eğik bir şekilde kavuşur
Anıtsal Kapı
(Propilon, Propylon) Kutsal alana, kutsal yol üzerinden girişlerin yapıldığı ana kapı
Kütüphane:
Anıtsal kapıdan geçtikten sonra hemen sağda, yani kuzeyde, kütüphane yer alır Kütüphane, duvarlarında nişler bulunan kare biçimli tek bir odadan ibarettir Doğu kenardaki orta nişi, bilimsel çalışmaları koruması nedeniyle kütüphanenin adandığı İmparator Hadriyan'ın (Hadrianus) heykeli süsler Hadriyan ayrıca Asklepion'un bütününde yapılan yeniliklerden ve onun Yunan dünyasındaki en ünlü tapınaklar arasına yükselmesinden de sorumludur Okuma için gerekli ışık, nişlerin üzerindeki bir sıra pencere ile sağlanmıştır Kütüphane bir tıp kitaplığı sayılmamalıdır; tersine hastaların hizmetine sunulmuş klasik yapıtları kapsayan bir koleksiyondur Hadriyan heykeli ve belki yapının tümü Flavia Melitine adlı bir kadın tarafından adanmıştır
Zeus-Asklepios Tapınağı
Anıtsal kapının öbür yanında yuvarlak Zeus-Asklepios Tapınağı yer alır Mevcut kutsal alanın baş tapınağı olan yapıdan yalnızca en alttaki taş sırasının kalmasına karşın, duvar örgüsündeki ustalık gözden kaçmaz Tapınağın arkasında, doğu yanda bir merdiven dışarıdan çatıya ulaşıyordu ve olasılıkla onarım işlerine yönelikti Ön cephede ise, soldaki anıtsal kapıdan kutsal alana inen merdivenleri bakışımlı bir biçimde dengeleyen ikinci bir merdiven vardı Burada Asklepios'un Zeus ile bağdaştırılırması, Aristides'e göre üzerinde durulması gereken bir durumdu Ünlü hatip, Asklepios'un tıpkı Zeus gibi yüce, çok yönlü ve her şeyi saran bir güce sahip olduğunu anlatmıştır Onun kendi girişimleriyle düzenlediği bir koro gösterisi onuruna, bir üç ayaklı kazan adadığı tapınak da yine burasıdır Kazanın üç ayağı da birer altın figürle bezenmişti: Birinde Asklepios, öbüründe Hijye, sonuncusunda da Telesforos (Telesphoros) figürü vardı Adak, Asklepios heykelinin sağ elinin altına yerleştirilmişti Sağlığı ifade eden Hijye ve Gerçekleştirici anlamına gelen Telesforos Asklepios'un çevresindeki ikincil tanrılardı
Stoalar
Kutsal alan kuzey, batı ve güney yanlarında stoalar ile çevrelenmişti Bu sütunlu galeriler Yunan sivil mimarisinin vazgeçilmez öğelerindendir; insanları yazın güneşten, kışın yağmurdan korurlardı Pergamon Asklepion'unda en iyi korunagelen stoa kuzeydekidir Kazı sonrasında, bu kesimdeki sütunlar yeniden ayağa kaldırılmıştır Kuzey stoa sütunları İon düzenindedir Yalnız kütüphane tarafindaki son on sütun bir depremde yıkılmış ve yerlerine postament üzerine oturtulmuş, kompozit başlıklı sütunlar dikilmiştir - kompozit tip, İon sütun başlığına özgü volüt ile Korint başlığındaki akanthus yapraklarını birleştirir
Kalıntı bırakmamasına karşın, batı stoanın kuzeydekine benzediği anlaşılır Tam ortasındaki kapı ve basamaklar, başka bir stoaya giriş sağlamıştır 120 m uzunluğunda ve Dor düzenindeki bu stoanın gerisinde bir dizi mekân, önünde ise Aristides'in de değindiği, jimnazyum (gymnasion) işlevli bir açık alan vardır
Güney stoa da tümüyle yıkılmıştır Bu yan, arazinin eğimi yüzünden alçakta kaldığından, bir bodrum kat gerektirmiştir Günümüze erişebilen bodrum kat, ortadaki bir paye dizisiyle iki nefe bölünmüştür Payeler üstteki stoayı taşımış, bodrum kattan ise depo olarak yararlanılmıştır
Tiyatro
Kuzey stoanın batı ucunda küçük bir tiyatro vardır Yapı Roma Dönemi tiyatroları için tipik olan yarım daire şeklindedir İzleyicilerin oturdukları kademeli bölüm, merdivenler ile dikeylemesine üçgen biçimli beş alana ve bir geçit yani diazoma ile yataylamasına ikiye bölünmüştür Orta bölümün en aşağıdaki üç sırası önemli kişilere ayrılmıştır Anlaşıldığına göre sahne yapısı üç katlıydı Onun önünde yer alan, oyuncuların gösterilerini sundukları sahne, yerden yaklaşık 1 m yükseklikteydi Bir yazıt tiyatronun Asklepios ile Athena Hijye'ye adandığını belgeler Yapı 3500 kişinin oturmasına izin veriyordu Asklepion'da kalan hasta sayısının hiçbir zaman bu kadar yüksek olamayacağı göz önüne alınırsa, çevredeki halkın da gösterileri izleyebildiği sonucuna varılmaktadır
Genel Tuvalet (Latrinler)
Batı ve güney galerilerin birleştiği köşede, antik çağda kullanılan latrinlerin ilginç bir örneği ile karşılaşılır Erkeklere ayrılan büyük mekânın gösterişli olduğu anlaşılır Burada mermerden, yaklaşık otuz adet oturma yeri vardı Çatı, özenle işlenmiş Korint başlıklar taşıyan dört payenin üzerine oturtulmuş, ortasında ışık ve hava dolaşımı için bir boşluk bırakılmıştı Böyle görkemli latrinler, dönem için karakteristiktir Bunlar günümüzde aradığımız gizlilikten yoksun bulunmalarına karşın, göz alıcı bir biçimde inşa edilip, kusursuzca donatılmışlardır Öte yandan, bayanlara ayrılan latrin daha küçük ve sadedir
Uyku Odaları, Şifalı Kaynak ve Kuyular
Kutsal alan ve kültün odak noktası Kutsal Kuyu idi Kuyu basit bir yapının içine alınmış, künkler aracılığıyla bir pınardan beslenmesi sağlanmıştı Su, hastaların içine girmesi için değildi; çeşitli kaplarla çekilerek yıkanma ve özellikle içme suyu olarak kullanılıyordu Aristides kutsal suyun yararlarını coşkuyla anlatır, hatta yazılarından birini, yalnızca bu su için düzdüğü övgülere ayırmıştır Dediğine göre kuyu her zaman dolu ve su, yazın serin, kışın ılıkmış Göz hastalıkları çekenler, bu suyla banyo yaparak göğüs hastalıkları, astım ve ayak sorunlarından yakınanlar, suyu içerek şifaya kavuşuyormuş Bir keresinde, dilsiz birisi suyu içince, konuşmaya başlamış Pergamon'daki suyun kutsallığı, başka yerlerdeki kutsal nitelikli sular gibi - örneğin, Delos'taki gibi - kimsenin dokunmasına izin verilmemesinden kaynaklanmıyordu Pergamon Asklepion'undaki su kutsaldı, çünkü kullanan herkese tanrının yardımıyla yararlar veriyordu
Kutsal alanda, ayrıca iki çeşme vardır Her ikisi de hastaların sağaltımında rol oynayan bu çeşmelerden birisi, tiyatronun yakınındadır Üstü açıktır, mermer bir tekne ile donatılmış ve olasılıkla soğuk banyo önerilen hastalarca kullanılmıştır Obürü batı tarafın ortasına rastlar Tekne kayaya oyulmuştur Üzerinin bir çatı ile örtüldüğü anlaşılır Kış mevsiminde ve yağışlı havalarda çevresinde yoğun biçimde çamur birikir Asklepion'u kazanlar, hastaların buradaki birikinti ile çamur banyosu yaptıklarını, sonra da teknede yıkandıklarını ileri sürmüşlerdir Eğer tekne bir tek bu amaca yaramış ise çamur banyosu sık uygulanmış bir tedavi yöntemi olmalıdır, çünkü tekneye inen basamaklar bir hayli aşınmıştır
Kutsal Kuyu'nun hemen güneybatısında uyku odaları yer alır Yalnızca temelleri korunan odaların ayrıntılı biçimde tümlenmesi olanaksızdır Uyutulma işlemi kesin dinsel kurallar uyarınca gerçekleştiriliyordu Kurallardan bazılarını çok hasar görmüş bir yazıttan öğreniyoruz: Hasta, uyku odasına girmeden önce yıkanıp beyaz giysiler giymeli, kuşak ya da yüzüğünü çıkarmalı ve kurban sunmalıdır Bergama'da kurbanın zeytin dallarıyla süslü, beyaz bir koyun olduğu anlaşılır; Aristophanes'ten (Klasik Dönem oyun yazarı) öğrendiğimize göre, Atina'da ise Asklepios'a adak çörekleri sunulmuştur
Hellenistik Devir’a ait Asklepios, Apollon ve Hijye (Hygieia) Tapınakları
Uyku odalarının kuzeyindeki kayalık taban üzerinde, günümüze pek az iz bırakan üç tapınak yükseliyordu Bunlar Kurtarıcı Asklepios'a, kızı Hijye'ye ve babası, Güzel Çocuklu Apollon'a adanmış tapınaklardı Hijye Tapınağı'nın içinde ya da yanında Telesforos'un kutsal bir yeri vardı Telesforos ilk kez Bergama'da Asklepios'un çevresinde yer alan, daha sonra başka yerlerde de tapım gören bir çocuk-tanrıydı Sağaltım kültünde önemli bir rol oynuyordu: Aristides bir gün kendisine Telesforos'un, daha doğru bir deyişle Telesforos rahibinin, vücuduna sürülecek bir merhem verdiğine değinir Bir keresinde de Aristides bir düş görmüş ve düşünde bütün vücudunu kurtarmak istiyorsa, bir organını kesip Telesforos'a adaması gerektiğini öğrenmiştir Fakat rahip bir organın adanması çok acı vereceğinden, Aristides'in parmağındaki yüzüğü adamasının yeterli olacağına karar verir Böylece parmak adağı yapmış gibi, etkili bir sonuç elde edilebilecektir Aristides'in öyküsü gerçekçi ifade biçimiyle, enikonu inandırıcıdır
Hastaların Tedavi Gördüğü Klinik
Kutsal alanın güneydoğu köşesinde, tiyatrodan sonra alanın en iyi korunmuş öğesi olarak karşımıza çıkan, ikinci bir yuvarlak yapı vardır Yapı iki katlıydı Esas katı oluşturan üst katta daire biçimli bir mekân, büyük apsisler ile çevrelenmiş ve ahşap bir çatı ile örtülmüştü Fakat bunlar günümüze ulaşmamıştır Ayakta kalabilen kesimi, alt kat ya da bodrum katıdır Burada, ortadaki çekirdeğin çevresinde dolaşan bir dehliz yer alır Belirli aralıklarla yerleştirilmiş, masif ayakların oluşturduğu bir halka, dehlizi boylu boyunca ikiye bölmektedir Ayaklardan kimisinin dibinde yıkanmaya yönelik tekneler görülür Güneydoğuda, üst kata çıkan iki merdivenin kalıntıları göze çarpar
Bu yapıya antik yazarlardan hiçbiri değinmemiştir ve işlevi kesin biçimde bilinmemektedir İ S 2 yüzyılda kutsal alanı yenileyen tasarımın bir ürünü olması ihtimali, bu tasarımdaki bakışımı bozduğnundan, akla yakın görünmemektedir Telesforos Tapınağı yakıştırmasının ardında ise hiçbir dayanak yoktur; yukarıda belirtildiği gibi, Telesforos'un kutsal yeri alanın başka bir köşesinde bulunmaktadır Aslında yapının bir tapınak olduğu da kesin değildir Buna karşılık, sağaltım sürecinde belirli bir rol oynadığı kuşkusuzdur Bodrumdaki yıkanma teknelerinin yanı sıra yapının bir tünel ile Kutsal Kuyu'ya bağlanması, tıbbi bir işlev taşıdığına işaret eder
Yeraltı Geçidi
Geçit kusursuz bir biçimde korunmuştur Her iki ucunda merdivenler, tepesinde içerisini aydınlatan bir dizi delik vardır Asklepion'u kazanlar, tünelin iki amacı olabileceğini öne sürmüşlerdir Bunlardan birincisi, kutsal alanda çalışanların yararlanması için yapıldığıdır İkinci seçenek ise yaz günlerinde hastalara serin bir korunak sağlanması amacını gündeme getirir Oysa belki daha güçlü bir olasılık, tünelin özellikle kötü havalarda hastaların yuvarlak yapıdan çıkıp, kutsal alanın kuyu çevresindeki merkezine ulaşmalarına yaramasıdır Yuvarlak yapının ya da en azından bodrum katının, kutsal alanda kalan hastalar için hem sıcak, hem de yağışlı havalarda korunabilecekleri bir yer olarak yapıldığını kabul edebiliriz Yapıya güneyden bitişen taş döşeli teras, yatalakların kutsal alanın kalabalığına girmeksizin, hava alıp güneşlenmesini sağlamıştır
Asklepion’da Sağaltım Yöntemleri
Roma İmparatorluk Dönemi'nde Bergama Asklepion'u önemi bakımından Epidavros'takinden sonra ikinci sırayı alıyordu Asklepion’daki sağaltım yöntemleri hakkındaki bilgilerimizn çoğunu ünlü söylev ustası ve kronik bir hasta olan Aelius Aristides öğreniyoruz Buranın sürekli ziyaretçilerinden Aristides bazı yazılarında doğrudan Asklepion'u ele almış, Asklepios'un uyguladığı olağanüstü tedavi biçimlerini anlatırken, Asklepion'a ilişkin değerli bilgiler vermiştir
Gerek Bergama'da, gerekse diğer Asklepionlarda gerçekleştirilen sağaltım, doğaüstü ve kılgılı yöntemleri garip bir biçimde kaynaştırmıştı Sağaltımın en önemli özelliği, hastanın uyutulmasıydı: Hasta kutsal alan sınırları içinde uyutuluyordu Uyandığında ya iyileşmiş ya da o kadar şanslı değilse, rahiplere anlatacağı bir düş görmüş oluyordu Bu düşe göre rahipler, daha dünyevi tedavi yolları öğütlüyorlardı Rüya çok kesin değilse - Aristides'in rüyaları genellikle kesindi - rahiplerce yorumlanması gerekirdi Rahipler, böylece hekimlerin işlevini gerçekleştiriyorlardı Fakat herhangi bir dinsel görevleri olmayan hekimler de tedavi biçiminin belirlenmesinde çoğu kez rahiplere yardım ederlerdi Hippokrates'ten sonra antik çağın en ünlü hekimi sayılan Galenos, Bergama'da doğmuş ve Asklepion'da çalışmıştı İlk tıbbi deneyimlerini, belki yakındaki amftiyatroda gösteriler yapan ve başkalarına oranla üzerinde çalışılacak daha çok insan malzemesi sağlayan, bir gladyatör topluluğunun hekimi olarak kazandı Antik çağdaki sınırlı tıp bilgisi göz önüne alınırsa, uygulanan tedavinin genelde çok akıllıca yürütüldüğü ve mesleğin yüzünü ağarttığı anlaşılmaktadır Üç temel öğe: perhiz, sıcak ve soğuk banyo ile beden hareketleridir Sindirim bozukluğu şikâyetiyle Epidavros Asklepios Tapınağı'na başvuran bir Milaslının (Milasa, Mylasa) durumu örnek alınabilir Hastaya ekmek, peynir, maydanoz, marul ve ballı sütten oluşan bir perhiz verilmiş, çıplak ayakla dolaşması, her gün koşması, çamur banyosu yapması ve belki tuhaf, ama sıcak bir banyo almadan önce vücudunu şarap ile ovması öğütlenmiştir Tedavi başarılı sonuç vermiş ve hastanın şükranını dile getiren
|