| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Ziggurat Nedir 
 
               Ziggurat Mezapotamya’ya özgü bir terimdir Tanrıdağı anlamındadır  İlkçağda Sümerler, Keldanlılar, Babiller ve Asurlular tarafından  yapılan, tabandan başlayarak tepeye doğru kat kat yükselen giderek  küçülen teraslardan oluşan, zirvesinde bir tapınak bulunan ve yanlarında  bir merdiven sistemi yer alan kademeli bir kuledir  Üzeri açık ve dört  köşelidirler  Bu yapılar tarihi metinlerde Ziggurat, Zigura ve Ziggurak gibi  çeşitli yazılışlarla görülür  Zigguratların ilk olarak Sümerlerce inşa  edildiği düşünesi yaygındır  
 
 Mezapotamya halklarının en önemli faliyetleri tapınakları Tanrıya  ithaf etmeleridir
  Sadece Antropolojik değil, edebi içerikli kalıntılara  dayanarak da Sümerler’den önce başlamak kaydıyla Mezapotamya düşünce  tarzına aydınlık getiren tez şudur: Politik açıdan Sümerlerde şehir  devleti sözkonusu idi ve her merkezin bir tanrısı olduğu gibi her  tanrının da yeryüzünde kendini temsil eden bir hükümdarı vardı  Bu  hükümdarın birinci görevi tanrının evini inşa ettirmekti  Çünkü böylece  tanrı onlardan hoşnut kalacak bunun karşılığında da onların o bölgedeki  yaşamlarını temin edecek suyu gönderecekti  İşte Orta Asya‘dan gelen bu  kavimler , yüksek dağları tanrı makamı kabul etmişlerdi ve dağlık  olmayan Mezapotamya yöresine gelince bu şekilde yüksek, yapay bir tepe  meydana getirerek onu tanrının makamı ve tapınak yeri olarak  nitelendirmişlerdir  
 
 Yapay bir tepe görünümündeki zigguratların yapımına ilşkin inançlar  tartışmalıdır
  Örneğin gökyüzüyle yeri ayıran Hava Tanrısı Enlil’in  büyük bir dağ olduğuna ilişkin inanışın ziggurat biçimini belirlediği  öne sürülmektedir  Çok yıkık olmalarına rağman mevcut kalıntı ve  kabartmalar üzerinde çalışan bazı arkeologlarsa ova yerlilerinin dağda  doğup doruklarda yaşadığına inandıkları tanrılar için bir “Tanrı Evi”  inşa ederken dağa benzer bir yapıyı yeğlediklerini düşünmektedirler  
 
 Ziggurat hakında ilginç bir bilgi de bu yapıların merkezleri Babil  olmak üzere evrenin yedi rüzgarını temsil ettiklerine inanılmasıdır
  Babillerde ziggurat, dünyanın merkeziydi  Evren onlar için yatay olarak  bir merkezden yayılan dört bölüme, düşey olarak da üç düzeye  ayrılıyordu; böylece hepbirlikte yedi oluyordu  
 
 Ziggurat harabelerine günümüzde Mezapotamya’nın hemen her yerinde  rastlanmaktadır
  Kerpiçten yapıldıkları için hava ve yağmurun etkisiyle  çabuk yıkılmışlardır  Ancak bazılarında ilk birkaç kat korunmuştur  Esas  şekilleri sadece kabartmalardaki resimlerden anlaşılabilmektedir  Zigguratlar üstüne bilgilerimiz arkeolojik kazılara, Herodotos’un  Babil’deki Baal tapınağının üzerine yazdığı yazılara, Strabon, Sicilyalı  Diodoros gibi antik yazarlara ve Nuh torunları tarafından Babil  kulesinin yapılışını anlatan Tekvin’e dayanmaktadır
  
 
 Zigguratta büyüklük ve özellikle yükseklik amaçlanmıştır
  kat sayısı  değişkendir;genellikle üç ya da dört, bazen yedidir  Katlar ve rampalar,  ağaçlar ve bodur bitkilerle yeşillendirilmiştir  yapının planı  genellikle 38×52 m  boyutlarında bir dikdörtgen ya da karedir  Yüksekliği ise 18-30 m  arasında değişir  Zigguratlar eklemelerle  büyütülüp yükseltilmiş, her yeni hükümdar kendi katını eklemiştir  
 
 Gİderek küçülen sekiz kuleden oluşan bu tapınak, çok muntazam dört  köşeli bir kaide üzerine oturtulmuştu
  Bu kulelere ya katlar arasındaki  basamaklarla ya da çevresini dolaşan rampa ya da yokuşlarla  çıkılmaktaydı  Orta katlardan birinde bulunan odada, yukrıya çıkanların  dinlenmesi için oturacak yerler blunmaktaydı  En tepedeki kule büyük bir  tapınak özelliğindeydi ve içinde bir yatakla altın bir masa vardı  Burası kutsal makamdı  Bu makam aynı zamanda bir ticaret ve kültür  merkeziydi  Dinadamlarından başka, tüccarlar, zanaatkarlar ve yazıcılar  da orada kendilerine ayrılmış yerlerde otururlardı  Burada tanrıya ait  bir ya da birkaç oda bulunurdu  
 
 “Yüksek tapınak” bölümünün dışında ziggurat, Mısır piramitlerinin  tersine dolu gövdelidir
  Kütlesi pişmemiş tuğla ve kerpiçten, bir ya da  birkaç dış duvar yüzeyi ise genellikle pişmiş topraktan yapılmış bazen  sarı ve mavi sırlı tuğla kullanılmıştır  
 
 Ziggurat ilk kez pişmiş tuğla kullanımının yaygınlaştığı Yeni Sümer  döneminde ortaya çıkmıştır
  Urnamu döneminden (M  Ö  2112-2095) bu yana  bilinen ziggurat yapısının doğrudan yeni bir dinsel düşüncenin ürünü mü,  yoksa kutsal mekanı yükseltmek amacıyla zaman içinde üst üste inşa  yoluyla oluşan bir strüktür mü olduğu da tartışmalıdır  Urnamu; Ur,  Uruk, Eridu ve Aşağı Mezapotamya’daki birçok kentte zigguratlar inşa  edilmiştir  Daha sonra da Mari, Babil’in yanı sıra Asur, Dur Sarrukin  gibi Akad kentleri de bu tür yapılarla donatılmıştır  Elam’da Sus’da  büyük bir olasılıkla bir ziggurat vardı; Çobangazi’de ise birinci  katında tapınma mekanları ve odalar bulunan bir ziggurat kalıntısı (M  Ö  XIII  yy  ) ortaya çıkarılmıştır  
 
 Bu da dini bir geleneğin varlığını göstermektedir
  Gerek Herodotos’un  verdiği bilgilerden, gerek Uruk’daki Beyaz Tapınak ile Erudu ve Tell  Uqair Tapınakları gibi yapılardan varılan sonuç, genellikle “yüksek  tapınak” ın içinde bir oda bulunduğudur  bu odanın dar duvarında bir seki  ortasında tuğladan bir adak masası yeralmaktaydı  Nimrud’daki iki  tapınaktaysa uzun bir salonla iinde tanrı heykeli bulnan küçük bir oda  ortaya çıkarılmıştır  Papakhu adı verilen bu bölüm, tapınağın girilmeyen  en kutsal yeridir  Ayrıca bu tapınakların birinde, bu iki mekana ek  olarak büyük bir salon ve önünde küçük bir hol yer almaktadır  Bu da  “giriş-tören mekanı-kutsal mekan” üçlemesi sayılabilir  
 
 Herodotos, M
  Ö  460’da doğuya yaptığı geziyi anlatırken, her biri  ötekinden küçük olarak, üst üste yükselen sekiz tapınak gördüğünü  yazar  yazarın babil’deki Baal tapınağı hakkında verdiği bilgiye göre,  kenarları 370 m  olan bir kare kaide üzerinde, küçülerek yükselen katlar  çok görkemliydi  Herodotos bunların en üstünde tapınağın yeraldığını  yazmıştır  Ama böyle bir tapınağın izine, zigguratların hiçbirinin tüm yüksekliğiyle sağlam kalmamış olmasından dolayı rastlanmamıştır  
 
 Tarihçi Ksenophan da “Onbinlerin Dönüşü” adlı eserinde 31,50 m
  genişlikte ve 61 m  yükseklikte bir kule gördüğünü yazar  
 
 Tevrat’ta Babil kulesi için şöyle der: “geldiniz kerpiç keselim ve  onları ateşte pişirelim dediler, kendimize tepesi semaya kadar bir kule  bina edip nam kazanalım dediler
  ” (I  Kitap, 11  bab, 3  ve 4  ayetler)  İncil’de de adı geçen bu yapı Sümer, Babil ve Asur şehirlerinde yükselen  pek çok ziggurattan yalnızca biriydi  
 
 Mezapotamya’nın düzlüklerinde yükselen esrarlı tepeler, çoğu zaman  yıkık bile olsa, kenarı dik, üstleri düz olduğundan öteden beri dikkat  çekiyordu
  Gezginler bu yapıları uzun uzun anlatıyorlardı  1840’larda  görevle Mısır’a atanan Paul-Emile Batta, bölgeyi dolaşırken garip  tepeler görüyordu  Daha önce Kinneir, C  T  Rich ve Ainsworth gibi  gezginler de bu tepelerden sözetmişlerdi  Böylece çağdaş arkeolojinin  dikkatleri zigguratlara çekilmiş oluyordu  Eski dünyanın harikalarından biri, Babilin Asma Bahçeleri olarak  blinen yapı, teraslar halinde yükselen dev bir kuleydi
  Bu düşünceden  hareket eden R  K  Koldewey 1898’de babil’deki zigguratı kazmaya başladı  Böylece Tevrat ve İncil’de adı geçen kulenin büyük gövdesi ortaya  çıktı  Güneşte kurutulmuş kerpiçlerle örülenyapı kitlesi sırlı  tuğlalarla kaplanmıştı  Bir çevre duvarı içinde rahip sarayları,geniş  ambarlar ve zigguratlar topluca yer alıyordu  Beyaz boyalı duvarlar,  tunç kapılar, kemer ve tonozlarla birlikte birbirine bağlanan mekanlar  sık sık tekrarlanan görüntülerdi  En alt katta başlayan rampalı  merdivenler yapıyı her katta dolaşarak tepeye kadar tırmanıyordu  Her  kat ayrı bir renge boyanmıştı  
 
 1940-1941 ‘de yapılan Irak kazıları Ukayir’deki tepenin bir ziggurat  olduğunu ortaya çıkardı
  Ur’daki ziggurat ise Ur Nammu adlı kral  tarafından yaptırılan görkemli bir kule olarak yükseliyordu ve  Mezapotamya’nın en iyi korunmuş zigguratıydı  İkinci yapı kuzeydoğuya  dönük, ölçüleri en alt platformda yaklaşık 60×40 m  kadardı  İlk katta  merdiven kuzey köşeden doğu köşeye çıkıyordu  Dört yüzü geniş yüzeye  gelecek güneş ve rüzgar etkisini azaltmak için nişlerle parçalanmıştır  
 
 Zigguratların tanrılara inşa edildiği kesin gibidir
  Ancak bu yorumu  şüphe ile karşılayanlar da vardır  Kimi arkeologlara göre Mezapotamya  düzlüklerinde yükselen bu hakim yapılar dağı sembolize etmektedir  Bir  zigguratın düz ovada görünüşü gerçekten çok etkilidir  Çoğu kez kule  tapınak denmesi de bundandır  Arkeolog Layard, Nimrud zigguratını  kazdığı zaman buranın bir kral mezarı olduğunu ileri sürüyordu  Sümerlilere göre gökleri işaret eden yapı, merdivenlerle tırmanılan  gökyüzüne çıkan bir yoldu  
 
 Bazı arkeologlar ziggurat denilen bu basamaklı piramitlerin bir  tapınak olmayıp yıldızları gözlemeye mahsus birer gözlemevi oduğunu,  rahip veya müneccimlerce kullanıldığını ileri sürerler
  Çok kişi de  zigguratları Orta Amerika’nın Basamaklı piramitleriyle bağlantılı  görmektedir  
 
 
 |