Prof. Dr. Sinsi
|
O Hiç Yenilmeyen Türk Olarak Anıldı
O Hiç Yenilmeyen Türk Olarak Anıldı
1769’da bir Macar tarafından yaratılan Satranç Oynayan Türk, o yıllarda önüne geleni satrançta yenmiş, kısa sürede Avrupa’da bir efsaneye dönüşmüştü
Esmer teni, uzun bıyıkları, sırtında kaftanı, elinde neredeyse bir metreye yaklaşan çubuğuyla orada öylece duruyor, ziyaretçilerini süzüyor
O bir Türk
end_story Orta Çağ'ın sonlarından çıkıp geliveren, bizden biri
Budapeşte'deki Kahramanlar Meydanı'nın hemen yanındaki büyük müzenin dönemsel sergi salonunun en önemli konuğu
Yüzündeki sert ifade, aslında Avrupalıların o zamanlar Türkleri nasıl gördüğünü anlatıyor
Daha doğrusu onun gözleri, Avrupalı'nın kendi yüzüne tuttuğu bir ayna gibi
Ama, itiraf edelim ki, bu bakışlar sert olsa da, bir düşmanlık yok Aksine, belirgin bir kendine güven, bakanı kızdıran ince bir gurur var  
Dudaklarının kıyısına iliştirilen belli belirsiz müstehzi gülümseme de aynı ince alayın ifadesi
O, bir heykel Daha doğrusu dünyanın ilk satranç makinası
Adı da Satranç Oynayan Türk
1769’da bir Macar tarafından yaratılan Satranç Oynayan Türk, o yıllarda önüne geleni satrançta yenmiş, kısa sürede Avrupa’da bir efsaneye dönüşmüştü
Budapeşte’den, Bratislava’dan, Viyana’dan yola çıkan Satranç Oynayan Türk, bütün Avrupa başkentlerini dolaşmış, dönemin en önemli şahsiyetleri önünde sınanmıştı!
Sarayların konuğu
Kimler yoktu ki, bu Türk’ün satrançta dize getirmediği?
Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresia ya da Napoleon Bonaparte, Franklin Benjamin  
Napoleon Bonaparte
Onyıllarca Avrupa’da gündemden düşmeyen Satranççı Türk’ün sırrı asla tam olarak çözülemedi
“Satranççı Türk” bir dolaba monte edilmişti
Dolabın üzerinde bir satranç tahtası vardı
Oyun başlarken, figürler yerine diziliyor, Türk’ün yanındaki kol kuruluyor, yani cihaz oyuna hazır hale geliyordu
Sonra da oyun başlıyordu
Yapılan hamleler karşısında Türk biraz düşünüyor, sonra elini uzatıp, üç parmağı arasına aldığı bir taşla karşı hamle yapıyordu
Ve sonunda da, karşısına çıkan kim olursa olsun, zafer, müstehzi gülümsemesini yüzünden hiç eksik etmeyen satranç ustası Türk’ün oluyordu
Avrupa’nın önde gelen gazeteleri bu esrarı çözebilmek için zehir hafiyeler de tuttu, ama nafile
Farkas Kempelen adlı Macar mucidin 300 yıl önce icat ettiği bu cihazın nasıl çalıştığı bulunamadı
İddialara göre, dolabın içinde ufak tefek ama iyi satranç oynayan biri oturuyordu ve gizlenmiş bir ayna sistemiyle karşı tarafın masanın üzerindeki hamlelerini görüp, ona karşı oynuyordu
Yani Satranç Oynayan Türk’ü içeriden idare eden biri vardı
Muhtemelen işin sırrı buydu, ama sır resmen asla çözülemedi
Müzedeki sergi
Avrupalı için 1700’lü yıllarda, yani Osmanlılar artık gerileme dönemine girdiğinde, Türkler artık bir tehlike olmaktan çıkmış, hatta gizemli doğu kültürleriyle bir cazibe merkezi oluşturmaya başlamışlardı
Avrupa edebiyatına, sanatına ardı ardına Türk motifleri giriyordu
Bu yıllarda Mozart, Saraydan Kız Kaçırma operasını yazıyordu  
Avrupa saraylarında imparatorlar ve imparatoriçeler Türk kıyafetleriyle ressamlara portrelerini çizdiriyorlardı
İşte satranç oynayan Türk’ün başarısının bir sırrı da buradaydı
Aradan on yıllar geçti Satranç ustası Türk yenilmiyordu
Ama her efsane gibi, Türk’ün efsanesi de tam olarak asla sönmese de zamanla küllendi
Ünlü sanatçıların, yaşlandıklarında yıldızlık dönemlerinde yüzüne bile bakmayacakları taşra kasabalarına turneye çıkmaları gibi, Satranç Makinası da zamanla dünyanın daha uzak mekanlarında dolaşmaya başladı
İkinci bahar
Sonunda da XIX Yüzyılın ortalarında Philadelphia’daki Çin müzesinde sergilenirken, yandı ve kül oldu
Ama Santranççı Türk’ün efsanesi o kadar güçlüydü ki, aradan yüz elli yıl geçtikten sonra bir Amerikalı tarafından küllerinden yeniden yaratıldı
Kramnik ve bir bilgisayar
Dünyanın önde gelen sihirbazları için teknik donanımlar hazırlayan Amerikalı John Gaughan sekiz yüz eski belge ve eserden yararlanıp, aslına uygun bir şekilde Satranç ustası Türk’e yeniden hayat verdi
Satranççı Türk şimdi ikinci hayatını yaşıyor
Elbette, süper bilgisayarlar çağında satranç dahisi Kasparov’u bile dize getiren satranç programlarıyla yarış edecek değil
Ama onun asla elinden alınamayacak erdemleri de var elbette: sanayi devriminin şafağında, o, biraz hileyle de olsa, insanlara, makinaların zamanla düşünen cihazlar olabileceğini, insan aklının makinaları bile düşünmeye çağırabileceğini öğretti
Avrupa kültürü, satranç oynayan ve satranç tahtasında Avrupa’yı bir zamanlar dize getiren Türk’ü unutmayacak
|