Yalnız Mesajı Göster

abdal ne demek - abdalların özellikleri - ünlü abdallar - tarihte abdallık

Eski 06-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

abdal ne demek - abdalların özellikleri - ünlü abdallar - tarihte abdallık



abdal ne demek - abdalların özellikleri - ünlü abdallar - tarihte abdallık




Abdal; Türk tasavvufunun daha radikal formlarında karşılaşılan en üst mânevî mertebenin bir adıdır


Sünnî İslam dışında kalan birçok Türkmen dinsel topluluğunda rastlanmakta, Derviş veya baba da denmekteydi


Özellikleri

Bir abdal Allah hariç dünyadaki her şeyden vazgeçmiş kişidir Abdallık mertebesine ermiş kişi hakikatın mutlak ve doğrudan bilgisine erişebilmektedirToplumsal bir şahsiyet olarak abdal zayıf, ezilmiş ve baskı altında olanlara yardım elini uzatan, ve dinsizlere (kâfirlere) karşı mücadele veren bir otoritedirDaha ziyade göçebe Türkmenler arasında yaygın olan abdallar Selçuklu veya Osmanlı yerleşik devlet otoritesi karşısında çevre halkının hoşnutsuzluklarını dile getirmişler ve çeşitli isyan hareketlerinin başlatıcısı olmuşlardır


Türkiye'de en çok İç Anadolu bölgesinde bulunurlarKırşehir,Keskin,Kırıkkale yörelerinde abdallar hayatlarını müziğe adamış şekilde yaşamaktadırlarGeçim kaynakları kendilerine özgü enstürmanları çalıp,söyleyip para kazanmaktırMüziğe yetenekleriyle ünlüdürlerMüzik kulakları çok gelişmiştirNota bilmezler


Tarihsel Nitelikleri

Abdallar İslam dini ile Türklerin İslam öncesi şamanizmini şahıslarında birleştirmişlerdi Eskiden Kök Tengri ile mânevî bağlantı kurabilen "kam karakteri" İslamlaşmayla beraber yerini abdala bırakmıştır


Anadolu 'nun 11yüzyıldan başlayarak Türkmen göçüne maruz kalması abdalları ve babaları da buraya getirmiştir Sarı Saltuk gibi bazı abdallar Osmanlılardan önce Balkanlara geçerek dinsel etkinliklerde bulunmuşlardır Baba İshak'ın 1239/1240'da Adıyaman bölgesinde başlattığı Babaî İsyanı Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayıflamasına ve Moğol saldırısına 1243'de karşı koyamayışına yol açmıştır


Söğüt-Bilecik bölgesinde ortaya çıkan Osmanlı Beyliği'nde abdallar (Edebali, Geyikli Baba) Osmanlı Beylerine (Osman Gazi, Orhan Gazi) yakın duran kişilerdiOsmanlı erken döneminde abdallar gerek Batı Anadolu, gerekse Balkanlardaki Hıristiyan nüfusun İslamlaşmasında etkili olmuşlardır Bunda, İslamın değişmez şartlarını empoze eden kitabî yaklaşım yerine yerel geleneklerle uyuşmaya yatkınlık, yani yerel geleneklerle İslam geleneklerini uyum içine sokan tutumun payı belirleyiciydi


15yüzyılda abdallar giderek Osmanlı Devleti'nin merkezîleşme ve bürokratik bir imparatorluğa dönüşme sürecinin dışında kalmışlar, ve Sünnî İslam'ın Edirne ve 1453'ten itibaren İstanbul'da yerleşmesi sonucunda düzendışı bir niteliğe bürünmüşlerdir İran'da Safevî Devleti'nin kurulması ve Kızılbaş etkinliğinin Anadolu'da yayılması ile birlikte abdallar Kızılbaş hareketiyle bütünleşmiştir


Halk sufiliğinde, abdalların istedikleri zaman istedikleri mekanda olabileceklerine inanılır Yani inanışa göre; zaman ve mekan sınırlarını aşabilme gücüne sahip olduklarına inanılır "Onlar, bazı müstesna varlıklar dışında kimseye görünmezler" İnanışa göre gizli güçleri olan ve büyü gücüne sahip olan abdallar, "bol yağmur yağması, bereketin artması ve belalardan korunmak için Allah?tan ne dilerse kabul edilir"


Abdal hakkındaki görüşler,Türk halk inanışlarında da kendine yer edinmiştir Örneğin, Dağıstan?da yaşayan Türk topluluklarından bir kısmında yaygın olan inanışa göre, eğer dokuz aylık bebek, anne rahminde ölmüşse, bunu Abdal ***ürmüş demektir Söylenenlere göre uzun ak sakallı olan Abdal, dağlarda yaşar, dağ keçileri arasında dolaşıp onları korur Kimselere görünmez Avcılar onun adına dua edip kurban verirlerse avları uğurlu olur Eğer bunu yapmazlarsa ne kadar usta avcı olurlarsa olsunlar o avdan eli boş dönecekleri kesindir


Abdal, insanların yalvarışlarını dinler Onlara acır, ancak verdiği nasihatlerin de dinlenmesini ister Bazı mitolojik metinlerde Abdal?ın ölmüş dağ keçisini dirilttiği ve yeniden hayat verdiği bile anlatılmıştır


Bugünkü Saka Türkçesinde,erkek Şamanlara lakap olarak ?abıdal? şeklinde bir sözcük vardır Bu sözcüğün Abdal sözcüğüne benzerliği dikkat çekicidirAzerbaycan?da bir zamanlar aşıklar yetiştirmekte ünlü olmuş, Abdal adında bir şehir bile vardır Ayrıca abdal sözü, tarihte ?Ağ hun? adıyla bilinen Eftalitlerin adıyla da bağlantıdır Kızılbaşlarda Abdallık kültürünün varlığı, Hazar Denizi?nin güney kıyısında yaşayan Türkmen boylarında Abdal adını taşıyan insanlara rastlanabilmesi, Abdalların gizli dillerinin olması, Anadolu?daki Abdalların,daha çok göçebe hayatı sürerek, çalgıcı, türkücü ve masalcı olmaları, Köroğlu masallarını söylemekte meşhur olmaları, kendilerine Alevi diyen bu insanların Ehl-i Beyt?in kulları olduklarını söylemeleri, Muharrem ayında Kerbela şehitlerine yas tutmaları, (Anadolu Abdallarına, en çok Alevilerin sıklıkla yaşadığı yerlerde rastlanır) ve bunlar gibi birçok örnek,gerçekten bu sözcüğün çok eski tarihi kökleri olduğunu gösteriyor Çünkü Alevi olarak bilinen zümre, kimi zaman Müslümanlıkla uyuşmayan,bu yüzden çok yerde kabul görmeyen,gerçekte İslam öncesi yüzyıllara ait eski Türk inançlarını yaşatırlar Geçmişte "Abdalan-ı Rum" denilen ve halk arasında büyük şöhretleri olan bu kimseler, çoğu zaman inançları bozuk, serseri dervişler olarak gösterilmiş, şeriat düşmanı olarak lanse edilmişlerdir


Değişik kaynaklardan edinilen bilgiye göre bu sözcük, İran?da 11 ve 14 yüzyıllarda kaleme alınmış edebi metinlerde ?derviş?, 15 yüzyıla ait metinlerde ise ?divane? anlamında kullanılmıştır Kimi zaman onlardan bahsedildiğinde de ?ışık? sözcüğü kullanılmıştır Daha sonraları Bektaşiliğin onu içine aldığı, bir kısmını değiştirdiği ve hatta erittiği yönünde görüşler de vardır



İslamiyet'in Türkler arasında yayılmaya başladığı dönemlerde, Arap ve İran kültür emperyalizmini çabuk fark eden, Hoca Ahmed Yesevi, Türk kültürünü korumak amacıyla ''Hikmet'' adını verdiği Türkçe şiirlerini dervişleri vasıtasıyla en uzak bölgelerdeki Türk topluluklarına ulaştırmayı başarmıştır Bu Hikmetler Türkler arasında düşünce, dil ve inanç birliğinin kurulmasında büyük faydalar sağlamıştır Türklerin Anadolu'ya gelmelerinden sonra da yine bu gelenekte beslenen Türk edebiyatı önemli aşamalar kaydetmiştir Bu gelenek ise Milli tarzın en kuvvetli temsilcisi Yunus'tan Aşık Paşa'ya, Pir Sultan'dan Karacoğlan'a, Aşık Ömer'den Köroğlu'na, Dadaloğlu'dan Aşık Sülük Hüseyin'e, kadar ulaşmıştır Diğer yandan saz çalmasını bilmeyen fakat iyi şiir yazan şairler, On altıncı yüzyıldan itibaren yazdıkları şiirlerini saz çalan şairlere intikal ettirerek kendi ad ve şöhretlerinin yayılmasına çaba sarf etmişlerdir On sekizinci yüzyılda halk arasında popülarite kazanan saz şairliği, saz çalmasını bilmeyen bir çok şairi saz çalmaya mecbur kılmıştır Çünkü sazsız sözden fazla zevk almayan halk, saz çalmayan bir şairin şiirlerinin yayılmasına öncülük etmemiştir


Bu nedenle, yazdıklarını sazla söyleyen şairler, yukarıda da belirtildiği gibi, Kadızadelerin menfi propagandalarına rağmen, büyük şehirlerde, kahvelerde, meclislerde, konaklarda hatta saraylarda sevilen ve aranılan bir sınıf oluşturmuşlardır Yine bu gruba dahil, pek şiir yazmayan fakat diğer aşıkların tabiat, göç, savaş, iskan, gurbet vs konularını işleyen şiirlerini besteleyip çalan ve usta yorumlarıyla geniş halk kitlelerine sevdiren, bir Abdal topluluğunun varlığı, pek çok örnekleriyle bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır Bulduk ve Yusuf ustadan Muharrem Ertaş'a, Hacı Taşan'dan Çekiç Ali'ye, intikal eden bu gelenek, günümüzde Abdalların yaşayan temsilcisi olarak, Neşet Ertaş'la devam etmektedir




Alıntı Yaparak Cevapla