Prof. Dr. Sinsi
|
Dini Hikayeler
Nasıl yaşarsak, Rabbimize öyle kavuşuruz
İstikamet, Müslümanın en önemli özelliğidir
O, hayatını en iyi şekilde yaşamaya çalışır
Başına bir felaket geldiğinde yolundan şaşmaz
Kalbi daima ötelere açıktır
Mirac Kandili’ydi  Gece boyunca Rabb’ine ibadet etmiş, dua ve niyazlarda bulunmuş ve bu mübarek geceyi en güzel şekilde ihya etmeye çalışmıştı Fakat bedenindeki ağrılar her geçen dakika şiddetini daha da artırdığı için ibadet ederken güçlük çekiyordu Ağrılar artık dayanılmaz bir hal alınca yakınları, kendisini hastaneye kaldırdı Teşhis, son yıllarda giderek yayılan tedavisi çok zor bir hastalıktı Aslı Hanım bu hastalığa yakalanmıştı hiç farkında bile olmadan Hastalık tüm vücuduna yayılmıştı Doktor, hastanın birkaç günlük ömrü kaldığını söylediğinde, gözlerde biriken yaşlar daha fazla saklanamamış ve sicim gibi boşalmıştı Bizlerse koridorda; kendisinden bir an bile olsun ümit kesilmeyen Rabb’imize, Fatihaları, Yasinleri, Cevşenleri vesile ederek dua dua yalvarıyorduk, “Allah’ım! Sen onu yavrularına bağışla” diye Ama her şeyi en iyi planlayan ve terbiye eden Rabb’imizin hükmü karşısında da boynumuz kıldan inceydi
Ağrıları çok şiddetliydi Doktorlar, acısını dindirmek için iğneye başvuruyordu Ama bu teslimiyet kahramanı, bir defacık olsun “of” bile demedi Her haline, Rabb’inden geldiği mülahazasıyla sabırla karışık şükrediyordu Hemşirenin, kontrol için odaya her girişinde “kendini nasıl hissediyorsun?” sorusuna, hep “elhamdülillah” şeklinde karşılık veriyor, “Âh edip âhından ağyarı âgâh etmiyordu ”
Bir kum saatinin son zerreleri hükmündeki, ömrünün son saatlerinde, can emanetini ne vakit teslim edeceğini bilemeden, bir teselli olur ümidiyle “Bana Bediüzzaman Hazretleri’nin ‘Hastalar Risalesi’ni okuyun’ demişti Başucunda o eser okunurken kendisi de boş durmuyor, o da Rabb’ini zikrediyordu Bir ara gözleri kapalıyken “Şu an 2 kattayım, şimdi 3 kata çıktım ” diye sayıklamaya başladı Belliydi ki, melekler, ebedi yurduna yolculuk yaparken uğrayacağı yolları kendisine gösteriyordu
Artık ağrıları iğneler de dindirmeyince anesteziye başvurdu doktorlar Sürekli uyutuluyordu Aslı Hanım Biraz olsun kendine gelip gözlerini araladığında hemen “namazlarım” diye sıçradı O bitmiş, tükenmiş haliyle bile tam bir mümine yakışan vasıfları taşıyordu üstünde İma ile de olsa bütün namazlarını eda etmişti Zaten, kendisine rehber olarak seçtiği şanlı Peygamberimiz de son anlarında o şekilde eda etmemiş miydi namazlarını!
Dakikalar adeta ötelere müştaktı Perşembe akşamı kolundaki serumun iğnesi nasıl olduysa damardan çıkıp yere düştü Hemşire hanım ne kadar çaba sarf ettiyse de iğneyi tekrar damara yerleştiremedi Bu defa da iğneyi, boynundaki damardan vurmayı denedi, ama beyhude… Sebepler buraya kadar işlemişti Adeta Allah, oradakilere, Aslı kulunu huzuruna alacağını gösteriyordu O gece, bir ara kendine geldiğinde, ağzına birkaç üzüm tanesi verilmesini istedi
Ve ertesi gün, tam Cuma vakti… Kıpırdanan dudaklarına eğildiğimizde Yasin-i Şerif’i okuduğunu duyduk Allah’ım, bu ne metanetti böyle! Ölüm, soğukluğunu iyice hissettirmişti Kendini hiç kaybetmemişti, gözleri açıktı; ama bize veya bizim dünyamıza bakmadığını rahatlıkla fark edebiliyorduk Önce sağ sonra da sol tarafına dönerek “Esselamü aleyküm, bekleyin geliyorum ” dedi ve ruhunu Rahman’a teslim etti Doktorlar, birkaç gün önce ailesine; “Aslı Hanım’ın iç organları tamamen iflas etiği için, son anlarında, hatta vefat ettikten sonra bile ağız ve burnundan çok fazla bir miktarda kan gelirse hazırlıklı olun, metanetinizi kaybetmeyin!” şeklinde uyarıda bulunmuşlardı Ama o, namazlarını eksiksiz eda etmiş, oruçlu ve de Kur’an okurken vefat eder de Allah onu öyle bir sona maruz bırakır mı? Bırakmadı ve tertemiz bir şekilde aldı Aslı Hanım’ı
Şimdi sayısını bilemeyeceğim kadar insan onun ardından hatimler indiriyor, Yasinler okuyor, dualar ediyor Henüz 29 yaşındaydı ve herkes tarafından çok seviliyordu Peki, bu genç kadının yaşamındaki sır neydi ki onu bu şekilde sona erdirdi? Cevaplar sıralandı değişik dillerden: “O çok hayâlı bir kadındı Ailevi sırlarını kimseyle paylaşmazdı ” “Sıkıntılarını, Hz Yakup edasıyla, sadece Rabb’iyle paylaşır, halini sadece ona arz ederdi ” “Kur’an-ı Kerim’e aşıktı, hatta hafızlığa bile başlamıştı ”
Bu cevap cümlelerini duyunca, konuştuğu her söz hak ve hakikat olan Sevgili Peygamberimiz’in (sas) şu Hadis-i Şerif’ini hatırlamamak mümkün değil: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz ”
__________________
"Mezardakilerin Pişman Olduğu Şeyler için, Dünyadakiler Birbirini Yiyor "
|