| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Kutadgu Bilig 
 
              Kutadgu Bilig
 
 
 Yûsuf Has Hâcib’in 1069-1070 yılında yazdığı meşhur eseri
  İslâmî devir içinde Türk Dili ve Edebiyatı’nın olduğu kadar, Türk Kültür Târihinin de asla ihmal edemeyeceği bir siyâsetnâmedir  Kutadgu Bilig, siyâsî ve kültür bakımından, Türk-İslâm muhîtinin çok mühim bir merhalesini teşkil etmektedir  Böyle olmasına rağmen uzun müddet bir kenarda unutulup kalmıştır   Eser, Tavgaç Ulug Bugra Karahan (Hakan) Ebu Ali Hasan bin Süleyman Arslan Kara Hana ithâf edilmiştir
  Bu vesîka ile beraber Kutadgu Bilig’in zikrettiği Bugra Han hakkındaki vesikaların sayısı 15’e yükselmiştir  Bunların yedisi Türkçe, diğerleri Arapçadır  Kutadgu Bilig yazıldıktan bir hayli zaman sonra unutulmuş veya çok dar bir muhitin istifâdesinde kalmıştır  Kitâba ilk ilâve edilen 77 beyitlik bir manzûme vardır  Bu manzûm önsözde eserin kendisi ve yazarı hakkında malûmât verilmektedir  Burada hükümdârlara “ilig” ve “beg” yerine “melik” tâbiri kullanılmıştır  Şark meliki ve Maçin beylerinin hepsi bu kitabı benimsemişler ve kendilerine mirâs yolu ile intikal ettiği için başkalarına vermemişlerdir  Ayrıca diğer memleketlerde kitaba başka adlar da vermişlerdir  Çinliler Edebü’l-Mülûk, Maçinliler Enîsü’l-Memâlik, İranlılar Şehnâme ve Turanlılar (Türkler) Kutadgu Bilig demişlerdir  Bu önsözü yazan Kutadgu Bilig’i bir nevi siyâsetnâme olarak düşünmüştür ki, yerinde bir düşüncedir   Kutadgu Bilig bu devreden sonra üçüncü olarak meydana çıkarılmıştır
  Bu defa manzûm önsözün bir özeti, eksik bir mukaddime olarak eklenmiştir  Burada, manzûm önsözdeki “melik” tâbiri yerine “padişah” kelimesi kullanılmıştır   Eser, yazı bakımından iki türlü alfabe ile yazılmıştır
  Bunlardan biri Uygur alfabesi, diğeri ise Araplardan aldığımız İslâmî Türk alfabesidir  Uygur harfleri ile yazılan bâzı yazıların Fâtih devrine kadar sürmesi önceleri her iki alfabenin at başı gittiğini, Fâtih Sultan Mehmed Handan sonra Uygur harflerinin yerini tamâmen Türk-İslâm alfabesine bıraktığını söylemek gerekmektedir  Kutadgu Bilig’in bu bakımdan aslının nasıl bir alfabe ile yazıldığı bilinmiyor  Çünkü yeryüzünde bilinen üç nüshasından biri Uygur harfleri ile yazılmıştır  Bu nüsha Herat nüshasıdır  Diğer iki nüshası Arap harfleri ile yazılmıştır  Böyle olmasına rağmen islâmî-Türk yazısı ile yazılmış bir nüshadan istinsah edildiği kanâatini doğurmaktadır  Aynı durum daha sonra Karahanlı ülkesinde yazılan Atabetü’l-Hakayık gibi eserlerde de kendisini göstermektedir   Balasagun’lu Yûsuf Has Hâcib, eserinde kendi adına yalnız bir yerde yer vermiştir
  O asîl bir aileye mensûb olup, ilmî, fazîletleri, zühd ve takvâsı ile cemiyetin içinde hürmet görmüş biridir  Eserini Balasagun’da yazmaya başlamış, sonra Kaşgar’a gitmiş orada tamamlayarak Tavgaç Kara Buğra Hanın huzurunda okumuştur  Bunun üzerine hükümdar iltifât etmiş ve kendisine Has Hâcib ünvanını vermiştir  Onun eserini yazmada en mühim âmil muhakkak ki çağdaşı Kaşgarlı Mahmûd’un da Türklüğü ve Türk milletinin değerlerine sâhib olma azminden başka birşey değildir  Kaşgarlı, Türkçenin Arapça karşısındaki durumundan hareketle ve Araplara Türkçeyi öğretmek niyeti ile yazdığı eserinde Türklerin gelecek için büyük ve devamlı bir hâkimiyetlerinin olacağından bahsetmiştir  Balasagunlu Yûsuf ise zamanında Fars dilinde bir Şehnâme’nin yazılmış olmasını görerek, Kutadgu Bilig’i Türk milletine bir Şeh-nâme hediye etmek arzusu ve Türkçenin kudretini göstermek niyetiyle yazmıştır  Yûsuf Has Hâcib eserini yazdığı zaman elli yaşlarında olması muhtemeldir  Şâir bu durumda 1019 yılı civarında doğmuş olmalıdır  Nerede ve kaç yılında öldüğü belli değildir   Eserde tasvir edilen hayat ve ideâlize edilmiş olan şahıslar şâirin kendi devrinden evvelki bir zamana aittir
  Yusuf, ideal fertlerden teşekkül eden cemiyet ve devleti gözünde canlandırır  Sonra kendi devrinden acı acı şikâyet eder  Eserinde, büyük meziyet olarak gösterdiği hareket ve düşüncelerin kalmadığını söylemektedir  Eser, şâirin tasavvur ettiği ideal bir hayatı işlemesine rağmen, gerçeğin içinde dolaşır  Hattâ Türk Edebiyatı içinde bir tiyatro eseri hüviyetine bürünür  Eserde saâdet ve ikbâli (kut) temsil eden vezir Aytoldu ile aklı (ukuş) temsil eden Ögdülmiş’in şahıslarında şâirin kendisini tasvir etmiş olması mümkündür   Türk yazı diline hakkıyla hâkim ve inceliklerine vâkıf olan şâir Uygur Türklerinin an’anesini devam ve inkişâf ettirerek, Türk Milletinin hayâtına geniş yer vermiştir
  Böyle olmakla birlikte Yûsuf Has Hâcib zaman zaman tecrübelere yönelir  Tecrübeli yiğitlerin, büyüklerin, milleti düşünenlerin düşüncelerine eserinde yer verir ve bu sözlerin yabana atılamayacağından bahseder  Hattâ müdâfaa ettiği fikri buna benzer sözlerin eşiğine getirerek, atasözlerine, değer verdiği tecrübeli kimselerin buyruk ve işâretlerine bırakır  Bunların içinde pekçok sözün kaynağının hadislere dayanması esere ayrı bir değer katar ve ilk İslâmî eser olan Kutadgu Bilig değerler bakımından İslâmiyete dayanır  Böylece eser dünyâ ve âhiret saâdetinin ancak bu şekilde bulunacağı fikrini işler  Yûsuf Has Hacip, bu yönü ile ilk Türk eğitimcileri arasına girmeye de hak kazanmaktadır  Zâten Kutadgu Bilig; dünyâ ve âhiret saâdetini gösteren bilgi demektir   Yûsuf Has Hâcib, İslâm sanatkârlarını örnek tutarak, arûz vezni kullanmıştır
  Eser; Şehnâme vezni olarak bilinen; Fe’ûlün, fe’ûlün, fe’ûlün, fe’ûl vezninde yazılmıştır  Şâir bu vezni pürüzsüz bir şekilde kullanmıştır   Muhtevâ bakımından ise Kutadgu Bilig; sahnesiz bir tiyatro eseri görünüşündedir
  Hükümdâr Küntogdı’nın, âkibeti temsil eden Odgurmuş ile görüştükten sonra, dünyadaki hayâtın esâsını kavrayarak üzerindeki yükü taşımak istemediğini aklı temsil eden Ögdülmiş’e söylemesi üzerine; Ögdülmiş hükümdâra yapacağı işleri hatırlatır  Ve ona iyi ad kazanmak için yeni iş sâhası gösterir  Eserin başında “tevhid, naat, dört halifenin zikri ve yaz mevsiminin tasviri vardır  Bunlardan sonra Ulug Bugra Hanın medhiyesi yer alır  Bu şekli ile eser klasik tertib usûlüne uygunluk gösterir   Kutadgu Bilig dört esas üzerine tanzim edilmiştir:
 1
  Doğru kanun (köni töri); bunu Küntogdı (hükümdar), 2
  Saâdet (kut); bunu Aytoldı (vezir), 3
  Akıl (ukuş); bunu Ögdülmiş (vezirin oğlu), 4
  Odgurmış (zâhid) tarafından temsil edilmektedir   Bunlardan başka Aytoldı’nın Hâcib ile buluşmasını temin eden Küsemiş, huzura kabulü sağlayan Hâcib, arada hizmet gören oğlan, haber getiren Yumışçı ve zâhidin yanında çalışan Kumarı da şahıslar kadrosu içinde yer alırlar
  İnsanların iki dünyâda ele geçirmek istedikleri saâdet (Aytoldı) ile kâinatın üzerine kurulduğu doğru kanun (Küntogdı) arasındaki karşılıklı konuşmalarda o devrin ferdî ve ictimaî ahlâk prensiplerine yer verilir  Küntogdı’nın akıl (Ögdülmiş) ile devam eden konuşmalarında ise cemiyet hayatının, bilgi nazariyesinin ve hayat görüşünün bütün meselelerine temas edilmektedir   Aytoldı’nın oğlu Ögdülmiş büyümüş, hükümdârın îtibârını kazanarak babasının yerine vezir olmuştur
  Şâir, bu âlim veziri hükümdârın yardımcısı olarak şahsî düşünce ve hareketlerinde de sahneye çıkarmaktadır  Ona devletin en yüksek müesseseleri hakkında konuşmak fırsatını da vermektedir  Eserde sırası ile hükümdâr, vezir, kumandan, hâcib, mâbeyinci, sefir, sır kâtibi, hazînedâr, aşçıbaşı, şarâbdâr mansıbları ve bunları işgal eden şahısların vasıf ve vazifeleri ayrı ayrı anlatılmaktadır  Hükümdâr, vezir ve diğer memûrlar şâirin tasvir ettiği ideal bir durumda maddî ve mânevî hayatı her bakımdan tanzim edilmiş bulunmakta ve ahalî hükümdara dua etmektedir  Hükümdar ilerisini düşünerek Ögdülmiş gibi birini arıyor ve bununla müellif bütün zevkleri ile birlikte, dünyadan yüz çeviren aşırı bir zâhid zümresi mümessilinin ortaya çıkmasını sağlıyor   Hükümdâr, Zâhid Odgurmış’a Vezir Ögdülmüş vâsıtasıyla bir mektup gönderiyor
  Ögdülmiş ile Odgurmış dünya ve âhiret meselelerinden konuşuyorlar  Bu konuşmalardan sonra Zâhid tereddüd ediyor  Kendisinde; dünyâda Müslümanlara hizmet etmekle ukbâyı(âhireti) kazanmak fikri doğuyor  Fakat dünyânın ağır basan kusurları karşısında niyetinden vazgeçiyor  Hükümdârın ikinci mektubu üzerine şehre, insanlar arasına dönmeye râzı oluyor  Ögdülmiş kendisine lâzım olan bâzı bilgileri veriyor  Fakat zâhid, dünya sevgisini gönülden çıkarmadan ona Allah sevgisini sokmanın mümkün olmadığını ileri sürerek şehre gelmekten vazgeçiyor  Hükümdâr, kendisini görmek için zâhidin ayağına kadar geleceğini söyleyince Zâhid, hükümdârın yanına gidiyor  Hükümdârla konuşurlar  Zâhid en çok ömrün kısalığından ve ölümden bahseder  Hükümdâr bu sözlerin tesiri altında kalarak dünyanın hiçliğini ve bu kadar yükü yüklenmenin mânâsız olduğunu düşünür   Ögdülmiş hükümdâra, vazifesinin Allah tarafından verildiğini ve ye’se kapılmamasını söyleyerek onu iyilik yapmaya teşvik ediyor
   Ögdülmiş ihtiyarlamaktadır
  Tövbe etmek ve gönlünü temizlemek lüzûmunu duymakta, kardeşi Zâhid ile istişâre etmek istemektedir  Odgurmış’ın hastalanması üzerine Ögdülmiş çağrılıyor  Odgurmış hastalık hakkında bir rüyâ görmüştür  Her ikisi bu rüyayı farklı tâbir etmişlerdir  Odgurmış tekrar kendi görüşünü hülâsa ediyor  Ögdülmüş hükümdârın da muvâfakatı ile Zâhid’in yanına gelmiştir  Fakat o çoktan ölmüştür  Bu durumda Ögdülmiş üzülmüş ve Zâhid için mâtem tutmuş, yasına hükümdâr da iştirâk etmiştir   Şâir en sonunda esere dönüyor
  Bunun yazılış sebebini ve ehemmiyetini belirttikten sonra sözlerini duâ ile bitiriyor   Kutadgu Bilig’in nüshaları: Eserin bugün bilinen üç nüshası vardır:
 1
  Herat Nüshası: Kutadgu Bilig’in ilk bilinen nüshasıdır  Arap harfleri ile yazılmış bir nüshadan Uygur harflerine çevrilmiştir  Hicri 4 Muharrem 843 tarihinde istinsah edilmiştir  Bu nüsha Fatih Sultan Mehmed Han devrinde, Uygur kâtiblerinden Abdürrezzak Bahşı için Fenârî oğlu Kadı Ali tarafından Tokat’tan İstanbul’a getirtilmiştir  Eserin bundan sonraki mâcerası karanlıktır   2
  Fergana Nüshası: Kutadgu Bilig’in en önemli nüshasıdır  Nüshayı bulan Fitret, Maarif ve Okutguçı mecmuasında hakkında umumî bir bilgi vermiştir  Nerede, ne zaman ve kim tarafından, kimin için istinsah edilmiş olduğu belli değildir   3
  Mısır Nüshası: Bu nüsha Kahire’de, Hidiv kütüphanesinin o zamanki müdürü Alman Moritz tarafından 1896 yılında bulunmuştur   Eser üzerinde yerli ve yabancı Türkologlar çalışmışlardır
  Fakat en önemli çalışma Reşit Rahmeti Arat tarafından yapılmıştır  Prof  Dr  R  R  Arat; üç nüshanın karşılaştırmalı metnini 1947’de, metnin tercümesini 1959 yılında ölümünden önce yayınlamış; fakat ortaya çıkardığı fişlerle yaptığı çalışmaları ise ölümünden sonra Prof  Dr  Muharrem Ergin, Prof  Dr  Kemal Erarslan, Dr  Nuri Yüce ve Dr  O  F  Sertkaya’nın gayretleri ile ortaya çıkarılmıştır  Eserin 3  cildini meydana getiren bu indeks kısmı Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından 1979 yılında neşredilmiştir   
 
 |