|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız(F-G)
Fakiri
Gönül istediği güzeli görmez
Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
Vefasız güzeller ahdinde durmaz
Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
«Fakir» der : girelim hırkaya, taca
Terk edelim alemi hep ucdan uca
Derdim artık durur dağlardan yüce
Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
Alevi-Bektaşi şairlerinden Fakiri’nin asıl adı Cafer’dir Malatya ilinin Yazıhan bucağına bağlı Karaca köyünde Rumi 1282 yılında dünyaya gelmiştir Doğum günü kat’i olarak bilinmemektedir Şairin çocukluğu, gençliği, ihtiyarlığı kısaca bütün hayatı köyde geçmiş bir köylü ve çiftçi çocuğudur Hayatı boyunca çiftçilikle uğraşmış, ekseriya yarıcılık yapmış, gayet fakirane bir hayat sürmüş, bu içtimai ve iktisadi durumunu da kendisine mahlas olarak seçmiştir Geçiminin bir kısmını kış günleri ara sıra çulfalık denilen ilkel tezgahla aba, çuval, bez v s dokuyarak temin etmiştir Biribiri ardısıra karılarının ölümü üzerine üç defa evlenmiştir İlk karısından evli ve 50 yaşında bir kızı son karısından da fakirce biri evli, diğeri bekar olmak üzere iki oğlu vardır
İçli ve pek hassas ruhlu şair eskiden bağlı bulunduğu ilçede yaptığı üç aylık bir ihtiyat askerliği hariç hiç bir yere çıkmamış, elli yaşında olduğu için fiilen birinci cihan harbine de iştirak etmemiştir Diğer halk şairleri ekseriya gurbetten sılaya dair şiirler söyledikleri halde, gurbeti içinde duyan bizim dindar şair aksine çok defa sıladan gurbettekilere şiir; gurbet elde ölenler için ağıt; bazı kimseler için bazı mevzularda destanlar söylemiş, bütün şiirleriyle birlikte sayısı 294 kıtayı bulan nefesler vücude getirmiştir
Onu yakından tanıyan, bilen, konuşan kimselerden edindiğim malumata göre; Fakiri ümmidir, okur-yazarlığı yoktur Söylediği deyişleri (şiirleri) bir okur yazar bulup, bir kağıda yazdırıncaya kadar hafızasında saklar ve onu yazdırdıktan sonra unutur Kendisi gayet mahcup, ömrünün yaşlı anlarında bile başkaları ile konuşmaktan çekinen, pek sıkılgan, orta boylu, geniş omuzlu; geniş oldukça uzun ve beyaz sakallı, sağlam yapılıdır
Şimdiye kadar hiçbir antolojide, mecmuada şiirlerine rastlanmayan, herkesçe meçhul, yalnız yaşadığı muhitçe tanınan, iyi bir şöhrete sahip bulunan bu büyük halk şairinin şiirleri, muhtelif şahısların hususi şiir defterlerinden Abdurrahman Ünlüer ve bilhassa Kargı Hüseyin’in tanınmış halk ve divan şairlerinin şiirlerini toplattırdığı bir cönk defterinden alınmıştır Şairin ağzından bazan doğru dürüst yazılmayan ve halk ağzında söylenegelen bu şiirler bazı ufak tefek değişikliklere de maruz kalmıştır
Hayatının son demleri sefalet içinde geçen şair aç kaldığı günlerde bile muhanetten asla kerem ummamıştır Kendisinden kimse incinmiş değildir
Kendisini Bektaşi meclislerinde yetiştiren, olgunlaşan bu büyük ümmi halk şairi aynı zamanda Atatürk’e yazdığı destanından da anlaşılacağı üzere canı pahasına Atatürk ve inkilaplarına bağlı bir zattır Onun mevcut bütün şiirlerini ele geçirdiğimi zannediyorum
Zahiren fakirane, manen pek zengin bir hayat süren Fakiri Rumi 1348 (1932) de bir Cuma gecesi saat 8 sıralarında doğduğu Karaca köyünde hayata gözlerini yummuş ve köyün güney- batı tarafındaki umumi mezarlığa defnedilmiştir Tanrı rahmet eylesin!  
Cemal ÖZBEY
8 Ağustos 1953
Karaca Köyü MALATYA
Fakiri
Malatyalı Halk Şairi Cafer Baba'nın
Hayatı ve Şiirleri
Cemal Özbey
Ankara 1954
Eserlerinden bazıları:
EFSANEYE YELENLER
Turap olan hakkı bulur enginde
Yücelerde boran olur kar olur
Alçağı yok birbirinin denginde
Haber anlatması gayet zor olur
Bilmiyor halini ahmak olanlar
Ne ahzeder efsaneye yelenler
Pişman olur kahkahayla gülenler
Ariflerin meclisinde hor olur
Güvenmek yok bu dünyanın işine
Hoşluğuyla ağu katar aşına
Çok hal gelir kul olanın başına
Bir dem güler amma bir dem zar olur
Bir şirk ile hiç alem aranmaz
Mürşide ermeyen bir kar kazanmaz
Her vakit zalimin börkü uzanmaz
Gül deyi derdiği diken har olur
Hay ile huy ile geçer günümüz
Zayıfladı imanımız dinimiz
«Fakir» der : kailik çıksa canımız
Geniş dünya başımıza dar olur
NE ÇIKAR
Adem olan ademlikte durmalı
Hayvan gibi sürüşmekten ne çıkar?
Eli gözetmeden kendin görmeli
Cahil gibi yarışmaktan ne çıkar?
Adem isterim ki öğütler tuta
Konu komşusuyla birliğe yete
Aradan buğuzu benliği ata
Kavga edip vuruşmaktan ne çıkar?
Kul olanın eli olsun hayırda
Hakkı hazır bil de dağda bayırda
Cevahir bulunmaz kumda kayırda
Ummanlarda aramakatan ne çıkar?
İnsan oğlu dirlik etmez marınan
Bir arada olmaz güller harınan
Kadim konuşmalı sadık yarınan
Yalan yere görüşmekten ne çıkar?
«Fakir» der ki : Olan ömrüm zay olur
Yüklenir göçümüz gitti hay olur
Bu yalan dünya kime köy olur
Devran sürsen sürmesen de ne çıkar?
Fakiri, bu şiiri körü körüne münakaşa etmeyi adet edinmiş olan bir komşusu için bir münakaşadan sonra söylemiştir
« Derleyen »
CİHANI ZAPTETSEN
Hak kerimdir yoksullar da bay olur
Muhanetler hiç gülmesin boşuna
Her vakit ağlatmaz kulun Yaratan
Elbette bir gün rast gelir hoşuna
Cahil cimri mahlas takar her biri
Doğrusu vermemek bunlara sırrı
Saçarlar yabana namusu arı
Besbelli ki bunlar gelir hoşuna
Etmezem kimseye hiç bir minneti
Arayıp bulalım bir ehli zatı
Nekes sevinirse yoktur kıymeti
Çok hal gelir kul olanın başına
Hak emrine kail olda eğlen dur
Anla dinle ne hayırdır hele gör
Cihanı zaptetsen elbette rızk bir
Sakın olup düşme nefsin peşine
«Fakir» der bildiğim budur : Bir mana
Adülerin sözü kar etti cana
Böyle geçer günümüzde bu sene
Kim karışır o Mevla’nın işine
Fakiri, bu şiiri fakirliğinden dolayı kendisini hakir gören bazı komşuları için söylemiştir
« Derleyen »
YEZİT
Ne düşmüşsün bu araya kemalsiz?
Elinde küreğin katarsın yezit
Ahıri ölürsün murdar amelsiz
Kan ile irine batarsın yezit
Yer vurmadan niçin geri kalmışsın?
Bu isimde sıfatını bulmuşsun
Hindi pazar karısından olmuşsun
Muaviye işleğin tutarsın Yezit
Tuttuğun işlere etmezsin tövbe
Dönüpte terslersin yediğin kaba
Kov gaybet edersin gelmez hesaba
Burda alır şurda satarsın melun
İkrarlısın ikrarsızdan kötüsün
Nefsi emmareden daha katısın
Yedi tamu Cehennemin itisin
Daha ondan betersin melun
«Fakir» der ki dediklerim sende var
İşin, gücün kin, buğuz, kubar
Lanetin tokunda belli gözün var
Ulaşır iblise yetersin melun
Fakir’i bu şiirini köyde hizmetkarlık yapan, laf gezdiren, halkı birbirine düşüren Sıvas’ın Gürün kazasına bağlı Yuva köyünden Hamza adlı iki yüzlü bir şahıs için söylemiştir
GÖÇ
Kırmızı güllerin eyyamı geçer
Bülbül gibi zara başlar dilimiz
Yaz gelince eller yaylaya göçer
Issız kalır vatanımız elimiz
Gide gide yar peşinden yetilmez
Oynar oynar oyunundan utulmaz
Hiçbir elde iki karpuz tutulmaz
O yar ile müşkül olur halimiz
Havai nefsine uyan cahildir
Kaderine kail olan ehildir
Bizim eller engin olur sehildir
Burda kala toprağımız, külümüz
«Fakir» der ki uluların durağı
Yakup bilir iştiyağı fırağı
Irızk birdir dolaşmayın ırağı
Şamı şarkı tutar olsa kolunuz
Fakiri, bu şiiri köyde kıtlık olması dolayısiyle köylülerin hayvanlarını, yazın otlatmak için uzak bir yaylaya göçmeleri, kendisininde köyde kalması vesilesiyle söylemiştir
Bu şiiri, Ankara’da bir davette büyük yazar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi sabık Doçentlerinden Dr Abdülbaki Gölpınarlı’ya okuduğumda pek beğenmiş, tekrar tekrar okutmuş ve bu şiiri pek beğendiklerini işaret etmemi arzu buyurmuşlardı
« Derleyen »
«Hekimhan’ın Başkınık Köyünden Abbas Özkolaçık’a»
Ne vakittir ister idim ben seni
Perişan gönlümün mihmanı mısın?
Yollarına kurban edem bu canı
Perişan gönlümün mihmanı mısın?
Bulunmaz cihanda sen gibi konuk
Kalbimdir eyleyen şahidi tanık
Ciğerim yaralı yüreğim yanık
Perişan gönlümün mihmanı mısın?
Kadim gelsen gitsen hoş bu haneye
Bakma isyanıma, kalma cünhaya
Kail oldum ayda değil seneye
Perişan gönlümün mihmanı mısın?
Hasiretim gül yüzünü görmeye
Hacet değil bir kimseden sormaya
İhtiyarsız oldum lahza durmaya
Perişan gönlümün mihmanı mısın?
«Fakir» der ki : İtibarım sizedir
Şükür olsun konalganız bizedir
Miski amber kokuların bezetir
Perişan gönlümün mihmanı mısın? EYVAH
Gönül istediği güzeli görmez
Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
Vefasız güzeller ahdinde durmaz
Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
Vefa umma zemanenin halinden
Geçelim dünyanın küllü varından
Ömür hasar oldu yar efkarından
Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
Herkesin sevdiği hürü melektir
Halkı alem bu sevdadan helaktir
Üstümüzde dönen çarkı felektir
Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
Yar aşk donun giyin görün bu göze
Gören hayran olsun cilveye naza
Rahatlık kalmadı bu yerde bize
Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
«Fakir» der : girelim hırkaya, taca
Terk edelim alemi hep ucdan uca
Derdim artık durur dağlardan yüce
Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
YETER
Efendilik bir kişinin hakkında
Her olur olmaza efendi denmez
Gözü vardır fukaranın b  da
Herze yenir amma bu kadar yenmez
Mensup olup otururlar meclise
Ellerin sokarlar pise necise
Layık mı insanlık böyle hasibe?
Asil zat olanlar haramı yemez
Malımız haczeder bu ehli garat
Ne türlü kurtulup eyliyek berat?
Yetmez mi mahluka bunca hakaret?
Mat oldu dilleri söylenip durmaz
Hali olmaz cihan ey gafil, ahmak
Bu denli cevredip hem yakıp yıkmak
Kat’i müşkül oldu altından kalkmak
Bindi sırtımızdan aşağı inmez
Yeter! zalim, yeter! bu cefa yeter!
Ancak bu işleri kem adam tutar
Zulmü taatiniz yezitten beter
İnadına kavi sözünden dönmez
Rüsva olmuşuz biz bu alemde
Fer kalmadı divit ile kalemde
Din iman olur mu böyle ademde?
Ahirin düşünüp sonunu sanmaz
Görüp gözetiyor hak, bunu arar
Muhanet babını açar ol şirar
Ancak merdaneler meydana girer
Şahinin yurduna kargalar konmaz
Yani beğendin mi bu yüce şanı?
Layık mı incitmek bu denli canı?
Neylersin ey! Cünun bu dünya fani?
Söyünür kimsenin çırası yanmaz
Şayoldu haller söylenir dilde
Ulu borç edindik dane yok elde
Haranın tadı yok şekerde balda
Aklı olan kişi bu kara çunmaz
Ne esbabın bildim ne de soyunu
Mevla olsun fakirlerin muini
Kuruttular çanağında suyunu
Nacarın törpüsü bu kadar yonmaz
Geçirdik ömrümüz sayılı günde
Ardı ucu görünmez ha şunda bunda
Gücenmen ağalar sizinle bende?
Lakin Haktan gayri kimseyi tınmaz
Gayet perişandır bu halkın hali
Tırnağı kalmamış kaşısın keli
Tesir etmez Kur’an okusa dili
Er olsa şeytanın atına binmez
Deccal doğdu ecüç mecüç cihanda
Nan nimet kalmadı kapta sahanda
Hayır söz çıkmıyor hiçbir dehanda
İyiler iyidir günleri dunmaz
Şer tohumu yerin yüzüne serpti
Büyükler küçüğün elini öptü
Neyleyim dünyanın çivisi koptu
Cihan nara düşmüş ateşi sönmez
Derilmiş bir araya biraz harami
Cehdeyleyip batırmaya meramı
Nasıl bu kuluna ersin ikramı
Farkı yok kafirden birbirin kınmaz
Er gerek ki bu cefayı götüre
Hırkasın başına çeke otura
Tavla başı oldun desen katıra
Kal’alıp kimseyi üşenip sanmaz
Adlinden taciziz biz bu itlerin
Ziyade şevketi hem yezitlerin
Bozuldu bentleri ehli zatların
Aksi döndü bu çarh doğruya dönmez
Cahil sohbetinden belli yüzünden
Mekir yağar, hem yüzünden, gözünden
Başımızı alıp gidek tezinden
Bunlar hakkı bilip korkup utanmaz
Doyurmaz gözünü hem malı Karun
Yılan, çıyan oldu bilmiyor, karın
Verseler kanmıyor cihanın varın
Hak ihsan etmezse uzanıp, sünmez,
Mabut edinmişler akçayı, pulu
Bilse kendi halin tanlamaz eli
Arifler incitip kırmaz bir kılı
Yarası olmayan deli olup bunmaz
Göklere dayandı mazlumun ahı
Yabana atmayın sözlerim sahi
İsterse yerlere indirse mahı
Divanı baride rahmete banmaz
« Fakir » der : Kurbanım halden bilene
Cümle kail olduk haktan gelene
Nasıl bel bağlayım kalbi yalana
Ne denli söylesem müşkülüm kanmaz
Bu şiir, Rumi 1340 yılında Karaca köyü ihtiyar heyeti ve ileri gelenlerinden sekiz kişiden mürekkep mültezimlerin üç yüz bin kuruşa aşar iltizamı alıp, yüz elli bin kuruş zarara girmelerinden dolayı zararlarını kapatmak için halkı fevkalade sıkıştırmaları üzerine Fakiri tarafından söylenmiştir « Derleyen »
ÇARHI FELEK
Yine çarkı felek aksine döndü
Şimdi gurbet ele düştü yolumuz
Nedeyim bu çarhın böyle elinden
Kavimden, kardeşten kesti elimiz
Ara yerde karlı dağlar yücedir
Soramadım yar halleri nicedir
Pir eyledi beni bu dert kocatır
Eğdi kametimiz büktü belimiz
İsterdim dost ile edem pazarı
Ayrılık günüdür kalırım zarı
Nice bir çekeyim bu intizarı
Kadir Mevlam sen bilirsin halimiz
Yarın hasreti yarın ateşi
Delik delik oldu sinemin başı
Lal-ü gevher oldu silanın taşı
Gazel mi oldu bilmem soldu gülümüz?
«Fakir» der gönlümden gitmez bu keder
Koç yiğitler vatanını terkeder
Daha neler eder bize bu kader?
Kalmaya bu garip elde ölümüz
|