Prof. Dr. Sinsi
|
Edebi Sanatlar
6 İSPAT, KANIT, DELİL, ÖRNEK VE SEBEP GÖSTERME İLE İNANDIRMA ESÂSINA DAYANAN SANATLAR ;
İKTİBÂS
Anlamı güçlendirmek ve sözü süslemek için âyet ve hadîslerden parçalar alınmasına iktibâs denir
1 İktibâs-ı Tâm ;: Alınan âyet ve hadîsin tam anlam ifade edecek şekilde alınmasıyla yapılan iktibâslardır
Bî-bekâdır bu menzil ey ahbâb
Fe’t-tekullâhe yâ ulî’l-el-bâb (ahmed Paşa)
Bu beyitte iktibâs edilen âyet, tam bir anlam ifade edecek şekilde alındığı için iktibâs-ı tam yapılmıştır (O hâlde ey imân etmiş olan kâmil akıl sâhipleri, Allah’tan korkun )
2 İktibâs-ı Nâkıs ;: Âyet ve hadîslerin bir veya iki kelimesinin alınmasıyla oluşturulan iktibâslardır
Ma’lûm eyler onları kıldan kıla
Hem-çünân ki tilke aşere kâmile (Âşık Paşa)
Şair, buraya El-bakare Sûresi’nin 196 âyetinin “bunlar tam on” anlamındaki sadece üç kelimesini almak suretiyle iktibâs-ı nâkıs yapmıştır
İRSÂL-İ MESEL
Bir düşünceyi kanıtlamak ve inandırmak için ünlü şair ve yazarlardan örnek sözler -vecizeler- ile atasözleri söyleme sanatıdır
Sözde darbü’l-mesel îrâdına söz yoktur
Söz odur âlemde senden kala bir darb-ı mesel (Nâbî)
Beyitin ikinci mısraındaki atasözü kâfiyeli olarak söylenip birinci mısradaki düşünceyi güçlendirmiştir
MEZHEB-İ KELÂMÎ
Anlatılmak istenilen konunun “kelâm ilmi” ile uğraşanların yoluyla kanıt gösterilmesi sanatıdır
Hamd-ı bî-had dem-be-dem ol mübdi-i eşyâya kim
Hilkat-i imkân vücûd-ı Zâtını icâb eder (Fuzûlî)
Deduksiyon metoduyla şair, var olan varlıkların bütününün Allah-ın varlığını gerektirdiğini göstermeğe çalışarak mezheb-i kelâmî yapıyor
TELMÎH
Şiir veya nesirde, önemli bir tarihsel olaya, duruma, efsâneye; ünlü bir fıkra veya hikâyeye; ya da alışılmış ve benimsenmiş bir âdete işaret etme sanatıdır
Hayretinden Yûsufun kavm-i Züleyhâ kesti el
Sen cigerler zahmını dillerde destân eyledin (Hayâlî)
TELMİ’
Mülemma’ Bir şiirin bir mısraını veya mısralarının bir kısmını başka dilden söyleme sanatıdır
Mâhest ne-mîdânem hurşîd ruhât yâ ne
Bu ayrılık odına nice cigerim yâne (Mevlânâ)
“Senin yanağının güneşi ay mıdır, değil midir bilemiyorum?”
HÜSN-İ TA’LÎL
Anlatıma incelik, hoşluk katmak amacıyla bir gerçek olayın oluşunu, aslından daha değişik hayâli ve şâirce, kesin bir sebebe dayandırılması sanatıdır
Sünbülünden sanemâ şemme-i bûy almag içün
Misk sevdâya düşüb külbe-i attâra gider (Ahmed Paşa)
Şâir beyitte, misk denilen güzel kokulu maddenin, sevgilinin saçını bir defa koklamak sevdâsına düştüğü için “attâr dükkânına gittiği gibi güzel ve kesin bir sebep ileri sürerek hüsn-i talîl sanatı yapmıştır
TAZMÎN
Başkasına ait beyit, mısra veya parçaları, sâhibinin adını da söylemek şartıyla, kendi anlatımının bütün özellikleri içinde kullanmak sanatıdır
Râsihin bu beytini tazmîn edip kilk-i Nedîm
Nukl sundu içdiğim sahbâ-yı irfân üstüne
Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne
Vurma zahm-ı sîneme peykân peykân üstüne
7 ÖĞME VE YERME ESÂSINA DAYANAN SANATLAR
İDMÂC
Öğme veya yerme anlamı taşıyan bir sözle, övgü içinde övme veya yergi içinde yerme sanatıdır
Sadrında seni eyleye Hak dâ’im ü bâkî
Hep âlemin etdikleri şimdi bu du’âdır (Cevdet Paşa)
Bu beyitte şâir, övdüğü sadrazama dua ediyor; ayrıca onun herkesçe beğenildiğini vurgulamış oluyor
İSTİBTÂ’A
Herhangi bir varlığa, durum veya niteliklerinden dolayı övgü içinde övmek sanatıdır
“Güzellikte Venüs gibi olan Ewa, önce ceylân bakışlarıyla gönülleri fetheder ”
Ewa, Venüs gibi güzelliğiyle övülürken, arkadan bakışlarıyla da övgü içinde övülmektedir
İSTİDRÂK
Övgüye benzer sözlerle yerme veya yerme gibi görünen anlatımlarla övgü yapma sanatıdır
1 Te’kidü’l-Medh bi-mâ-Yeşbehü’z-Zem ;: Herhangi bir kimseye veya bir tarafı yeriyormuş gibi görünerek onu övmek sanatıdır ki, yergiye benzer övgü demektir
“Kâmil’in bir kusuru varsa, o da çalışkan olmasıdır ”
Burada, çalışkan olan “Kâmil” yeriyormuş gibi görünüyorsa da aslında övülerek bu sanat yapılmıştır
2 Te’kidü’z-Zem bi-mâ-Yeşbehü’l-Medh ;: Herhangi bir kimseyi veya bir tarafı övüyormuş gibi görünerek onu yermek sanatıdır ki, övgüye benzer yergi demektir
Öyle nâzik ki eğer şapkalı bir kunduracı
Evine gelse eder tâ kapudan istikbâl (Ziyâ Paşa)
Şâir, Ali Paşa’ya nazikliği ile övüyormuş gibi görünüp, bir kunduracıyı kendisi bir paşa olarak kapıya kadar uğurlar diyerek yerip küçük düşürmüştür
8 ÇEŞİTLİ TARDEKİ KELİMELERİ UYUMLU VE HOŞ KARŞILANACAK BİR BİÇİMDE DÜZENLEME ESÂSINA DAYANAN SANATLAR ;
CEM’
Birkaç varlığı, bir yargı veya kavram içinde toplama sanatıdır
Hem kadeh hem bâde hem bir şûh sâkîdir gönül
Ehl-i aşkın hâsılı sâhib-mezâkıdır gönül (Nef’î)
Beyitte şâir, kadeh, bâde ve sâkînin niteliklerini belirtip onları “gönül” yargısında toplayarak cem’ sanatı yapmıştır
1 Cem’ Ma’a’t-Taksîm ;: Cem’i oluşturan varlıkların her birinin, bir yargı altında toplandıktan sonra niteliklerinin belirtilip hissettirilmesidir
Bir gelür zevk-âşnâ-yı aşka lutf u kahr-ı yâr
Birini dost arzû eyler birini agyâr-ı hâr (Hüsnî)
Şâir, sevgilinin “lutf” ve “kahr”ını belirtip, onları “bir gelür” yargısı altında birleştirerek cem’ yaptıktan sonra, “arzu” konusunda “dost” ve “agyâr”ın arzuları biçiminde taksîm edip cem’ ma’a’t-taksîm yapmaktadır
2 Cem’ Ma’a’t-Tefrîk ;: Cem’i oluşturan varlıkların, bir yargı altında toplanmasından sonra onların ayrıcalıklarının ortaya konulmasıdır
Binâ-yı iintizâm-ı dîn ü dünyâya edüb âlet
Zebâna nutk vermiş gûşa vermiş kuvvet-i ısgâ (Nâbî)
Şâir, “din ve dünya intizamına alet ol-” yargısında, “zebân: dil” ve gûş: kulak”u birleştirip cem’ yaptıktan sonra, ikinci mısrada birinin “nutk: konuşma”a diğerinin ise “isgâ: dinleme”ye ait olduğunu belirterek bunların ayrıcalıklarını vurgulayıp tefrîk yapıyor İşte, hem cem’ ve hem de tefrîki bir beyitte birleştirerek cem’ ma’a’t-tefrîk sanatını oluşturuyor
Leb-i yâre akîk-i nâb dedim
Mu’teriz oldular bütün yârân
Dediler seng-pâre-i Yemen o
Bu ise gerd-i çeşme-i hayvân (Hüsnî)
Hüsnî, birinci mısrada “leb-i yâr: sevgilinin dudağı” ile “akîk-i nâb: saf akîk”ı “dedim” yargısında birleştirerek cem’ yaptıktan sonra, ikinci mısrada “bütün dostlar itirâz ettiler” sözleriyle tefrîk yapıp, üç ve dördüncü mısralarda “O Yemen’den gelme bir taş parçası, bu ise ölümsüzlük suyu çeşmesinin toprağı” nitelikleri verilerek taksîm yapılmış ve böylece cem’ ma’a’t-tefrîk ve’t-taksîm oluşturlmuştur
TEFRÎK
Birinin üstünlüğünü vurgulamak amacıyla, ortak özellikleri bulunan iki şey arasındaki farkı gösterme sanatıdırb
Seni Kisrâya adâletde mu’âdil tutsam
Fazladır sende olan devlet ü dîn ü îmân (Bâkî)
Bu beyitte, “Kisrâ” ile karşılaştırılan “sen” arasındaki ortak özellik “adalet” ve “devlet” kavramlarıyla belirtildikten sonra, “sen”deki “devlet”, “dîn” ve “îmân” fazladır denilerek aradaki fark açıkça vurgulanarak tefrîk yapılmıştır
TAKSÎM
Birden çok varlık, nitelikleriyle sayılıp sıralanarak aralarındaki ilginin ortaya konulması sanatıdır
Sıfat-ı Hazret-i Hüseyn ü Hasan
Cümle-i kâ’inâtadır rûşen
Ol biri nakd-i pâk-i Mustafâ
Bu biri nûr-ı çeşm-i Murtazâ
Ol biri âftâb-ı evc-i yakîn
Bu biri gülbin-i hadîka-i dîn (Fuzûlî)
Fuzûlî, Hz Hasan ve Hz Hüseyin’in adlarını söyledikten sonra, herbirine ait nitelikleri sıralayıp aralarındaki ilgiyi ortaya koyarak taksîm sanatı yapmaktadır
LEFF Ü NEŞR
Çeşitli kelimeler veya kavramlar söylendikten sonra bunlarla ilgili olan ve tamamlayıcı başka kelime, kavram veya hükümlerin sıralanması sanatıdır
1 Leff ü Neşr-i Müretteb ;: Leff ü neşri oluşturan kelimeler bir sıra içinde söylenmişse buna mürettep leff ü neşr adı verilir
Bâğa gel kadd ü ruh u hâlin görüb olsun hacel
Serv gülden gül karanfülden karanfül lâleden (Nâbî)
Bu beyitte “kadd: boy”, “ruh: yanak”, “hal: ben” kelimeleri söylendikten sonra, bunlarla ilgili olarak “serv: selvi, “gül”, “karanfül” kelimeleri alt alta gelecek biçimde aynı ilgi sırasıyla söylenerek düzenli bir leff ü neşr sanatı yapılmıştır
2 Leff ü Neşr-i Gayr-i Mürettep, Leff ü Neşr-i Müşevveş ;: Leff ü neşri oluşturan kelimeler, bir sıra içinde değil de düzensiz olarak söylenmişse buna leff ü neşr-i müşevveş adı verilir
Aks-i rûyun suya salmış sâye zülfün toprağa
Anber etmiş toprağın ismin suyun adın gül-âb (Fuzûlî)
Bu beyitte “su” ve “toprak” kelimeleri söylendikten sonra, “su” ile ilgili olan “gül-âb” kelimesi sonra, “toprakla” ilgili olan “anber” kelimesini önce olmak üzere, düzensiz, karışık bir biçimde sıralanarak düzensiz leff ü neşr sanatı yapılmıştır
SİYÂKATÜ’L-A’DÂD
Bir mısra veyabeyitte, isim türünden birkaç kelime söyledikten sonra, onları uygun bir biçimde bir diğerine bağlama sanatıdır
Ağlasın Nâmık Kemâle rûz u şeb
Nâs u kırtâs u kemâlât-ı edeb (Manâstırlı Rıf’at)
Mısralarındaki bütün isimler, “ağlasın” fiiline bağlanarak siyâkatü’l-a’dâd yapılmıştır
TEDRÎC
Bir kelime grubunda, bir duygu veya düşünceyi, anlatılacak şeyleri sırasıyla derece derece yükselten veya indiren bir biçimde söyleme sanatıdır
1 Tedrîc-i Sâ’id, Tensîk-i İrtikâ’î ;: Anlatılacak şeylerin aşağıdan yukarıya doğru derece derece yükseltirerek sıralanmasıdır
Göğsüme gönlüme cânıma gir
Âh sen sen beni etdin teshîr (A Hâmid)
Bu beyitte, anlamca birbirinden kuvvetli olan sözcükler, zayıfından kuvvetlisine doğru “göğüs, gönül, cân” olmak üzere sıralanarak söylendiği için tedrîc-i sâ’id yapılmıştır
2 Tedrîc-i Hâbit, Tensîk-ı İnhitâtî: ;Anlatılacak şeylerin, yukarıdan aşağıya doğru, kademeli bir inşle sıralanmasıdır
Ecelle meger pençeleşmek imiş
Demir pehlivânla güleşmek imiş (İzzet Mollâ)
Bu beyitte şâir, anlatmak istediğini önce “ecelle pençeleşmeğe” sonra “demir pehlivanla güleşmeğe” benzetmektedir Dolayısıyla ecelle güreşmeği, pehlivanla güreşmekten daha kolaymış gibi göstererek anlamın kuvvetini düşürmektedir Oysa her şeyden daha zor ecelle pençeleşmektedir Böylece anlatılacak şeyi, yukarıdan aşağıya doğru sıralayarak verdiği için de tedrîc-i hâbit yapılmıştır
TENSÎK-I SIFÂT
Bir varlık veya kavramı okuyucunun zihninde gerektiği gibi canlandırmak için sıfatların ardı kesilmeksizin sıralanması sanatıdır
Medâr-ı hilkat-ı âlem bahâr-ı tıynet-i âdem
Süvâr-ı arsa-i târem emîrü’l-meclis-i gabrâ
            
Cenâb-ı Ahmed-i mürsel imâm-ı zümre-i kümmel
Mufassal-sâz-ı her mücmel rumûz-âmûz-ı her dânâ (Ganî-zâde Nâdiri)
Bu beyitlerde, görüldüğü üzere, Hz Muhammed ardı arkası kesilmeyen sıfatlarla öğülerek tensîk-i sıfat yapılmıştır
KAYNAKLAR
* Bilgegil, M Kaya: Edebiyat Bilgi ve Teorileri, İstanbul 1986
* Tahirü'l-Mevlevî: Edebiyat Lugati, haz Kemal Edip Kürkçüoğlu, İstanbul 1973
* Muallim Naci: Edebiyat Terimleri Istılahat-ı Edebiyye, haz M A Yekta Saraç, İstanbul 1996
* Onay, Ahmet Talat: Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, haz Cemal Kurnaz, Ankara 1992
* Külekçi, Numan: Edebî Sanatlar, Erzurum 1994
* Bayraktutan, Lütfi: Edebî Sanatlar, Balıkesir 1998
* Kocakaplan, İsa: Açıklamalı Edebî Saratlar, İstanbul 1999
|