Prof. Dr. Sinsi
|
Edebi Sanatlar
B ABARTMA ESASINA DAYANAN SANATLAR
MÜBALAĞA
Herhangi bir varlığı veya durumu anlatırken onu, ya olduğundan çok veya noksan göstermek sanatıdır
Göremez girsem eğer mûr-ı zaîfin gözüne
Ey Süleymân-ı zamân şöyle hayâl oldu tenim (Şem’î) beytinde şair, zayıflamış cismini o kadar küçültüyorki gözüne girecek olsa bile bir karıncanın onu göremeyeceğini söylüyor
1 Teblîğ ;: Yapılan mübalağanın adetçe ve akılca olabilir olmasıdır
Memleket meşşâte-i adliyle zînet-yâb olur
Saltanat pirâye-i hulkiyle hüsn ü ân bulur (Nef’î)
Şair, padişah Sultan Ahmed l ‘in adaletiyle ülkeyi süslüdiğini, mükemmel karakteriyle de devleti ve saltanatı güzelleştirdiğini söyleyerek teblîğ yapıyor, zira buruda belirtilen her iki nitelik de adetçe ve akılcı olabilir durumdadır
2 İğrâk ;: Yapılan mübalağanın adetçe imkansız, akılca mümkin olmasıdır
Ah eylerim sadâ-yı bülend ile her seher
Halk uyanub sanur ki müezzin ezân verir (Surûrî)
Şair, bu beyitte sabahleyin çektiği yüksek sesli ahlarının herkesi uyandaracağı ve herkesin ezan okunuyor sanacağını söyleyerek iğrâk yapıyor; zira ahların birçok kimseyi uyandırması akılca mümkindir ama bu sesleri ezan diye nitelendirme adetçe olanaksızdır
3 Gulüv ;: Yapılan mübalağanın âdetçe ve akılca olabilir bulunmamasıdır
Bürûdet öyle ki buzlanması deyü lâyık
Konulması penbeye yâkut-pâre-veş ahker (Nedim)
Burada da Nedim, “insanın donmasın diye ateşi, yakut parçası gibi pamuklar içine saklayacağı geliyor” diyerek gulüv yapmıştır, zira, “ateşin donması”, “ateşin pamuklar içinde saklanması” düşüncesi akılca da âdetçe de mümkün değildir
İFRÂT, TEFRÎT, İKTİSÂD
İfrât, bir niteliği sınırsız şekilde, şiddetli olarak anlatmak Tefrit, bir varlığın niteliklerini gereksiz yere sınırlandırmak, daraltmak İktisat, bir niteliğin, ifrat ve tefritten uzak olarak anlatılması sanatıdır
Bu sanatlar, mübalağanın nüansları olarak da yorumlanabilir
RÜCÛ
Üzüntü, sevinç, dehşet, hayret gibi bir duygu veya düşünceyi daha güçlü anlatmak için, önce söylenen sözden caymış, dönmüş gibi davranmak sanatıdır
Ol feyz ile bir bahr-ı revândır ki hayâlim
Emvâc-ı güher yerine seyyâre-feşândır
Seyyâre değil her biri bir cevher-i ulvî
Kim ana bahâ mâ-hasal-ı kevn ü mekândır (Nef’î)
Şair birinci beyitte, hayalini “seyyâre-feşân: gezegen serpici” olarak vurguladıktan sonra, caymış gibi davranıp, çok daha güçlü olarak, değeri evrene bedel “cevher-i ulvî: yüce cevher” diye nitelendirerek rücû yapmaktadır
2 BENZETME ESASINA DAYANAN SANATLAR ;
TEŞBİH
Anlama güç katmak için, aralarında gerçek veya mecaz açısından benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıfını güçlüsüne benzetme sanatıdır
Teşbihde dört öğe vardır Müşebbeh: Benzetilen; Müşebbehü’n-bih: Kendisine birşey benzetilen; Vech-iŞebeh: Benzetme yönü; Edat-ı Teşbih: Benzetme Edatı Bunlardan ilk ikisi teşbihin ana, son ikisi ise yardımcı unsurlarıdır
Teşbihler öncelikle iki ana gruba ayrılır:
I Hakikî Teşbihler ;: Cisim, öz, belirti ve özellik dolayısıyla yapılır
“Bakır, turunç gibi kırmızıdır ”
“Ayşe’nin gözleri, deniz rengi gibi masmavidir
Bu cümlelerde yapılan teşbihler cisim, öz, belirti ve özellik bakımlarından yapıldıkları için gerçekçi teşbihlerdir
II Mecâzî Teşbihler ;: Değişik ve çeşitli varlıkları bir anlamda birleştirmek, onları birbirine benzetmek suretiyle yapılırlar
“Ali’nin ilmi deniz kadar derindir ”
“Ali demir gibi sağlam, dağ gibi sabit, arslan gibi cesurdur ”
Burada ilim ve deniz kelimeleri anlamca ayrı ayrı olmasına rağmen enhginlik açısından birbirine benzetilmişlerdir Yine Ali ile demir, dağ, arslan kelimeleri arasında anlam ilgisi olmamasına rağmen Ali, sağlamlık sabitlik ve cesurluk bakımından, demire, dağ ve arslana benzetilmişlerdir
Bunlardan başka teşbihin başka türleri de vardır:
A TAŞIDIĞI UNSURLARA GÖRE TEŞBİHLER
1 Teşbih-i Mufassal ;: Teşbihin unsurlarından dördünün de söylendiği tam teşbihlerdir
Bezm-i dünyânın Hayâlî çekti seyrinden ayâğ
Oldu dürd-i mey gibi mey-hânede ehl-i nişest (Hayâlî)
Bu beyitte, teşbihin dört unsuru şöyle: Müşebbeh:Hayali, Müşebbehü4n-bih: Ehl-i nişest:oturanlar, Vech-i Şebeh: dürd-i mey: şarap tortusu ve Edât-ı teşbih: gibi olmak üzere tam bir biçimde sıralanıp teşbih-i mufassal yapılmıştır
2 Teşbih-i Mücmel ;: Teşbihin unsurlarından vech-i şebeh söylenmeyerek oluşturulan teşbihlerdir
“Ali arslan gibidir ”
Burada vech-i şebeh olabilecek olan cesaret söylenmeyerek teşbih-i mücmel yapılmıştır
3 Teşbih-i Beliğ, Teşbih-i Mü’ekked ;: Teşbihin unsurlarından vech-i şebehle birlikte edat-ı teşbih de söylenmeyerek oluşturulan teşbihlerdir
Sırma kâkül sîm gerden zülf tel tel ince bel
Gül yanaklı gülg@li kerrâkeli mor hâreli (Nedim)
Beyitte sırma kâkül, sim gerden ve gül yanak sözleri ile üç ayrı teşbih yapılmıştır Vech-i şebeh olabilecek ilkinde parlak, ikincisinde beyaz, üçüncüsünde kırmızı kelimelerden başka, edat-ı teşbih olan gibi de söylenmeyerek teşbih-i mü’ekked veya teşbih-i beliğ yapılmıştır En beğenilen teşbih türü de budur
4 Teşbih-i Mürsel ;: Teşbihin unsurlarından edat-ı mürsel yapılmıştır
B ANA UNSURLARININ SAYISINA GÖRE TEŞBİHLER
1 Teşbih-i Cem’ ;: Teşbihin ana unsurlarından müşebbehi tek, müşebbehü4n-bihi çok olarak oluşturulan teşbihlerdir
Söyle ey kilk-i suhan-ver bülbül-i gûya gibi
Böyle hâmûş olma nakş-ı gonce-i zîbâ gibi (Nedim)
Şair,bu beyitlerde müşebbes olan kalemini, müşebbehü’n-bih olarak sıralanan gonce resmine benzeterek teşbih-i cem’ yapıyor
2 Teşbih-i Tesviye ;: Teşbihin ana unsurlarından müşebbehü’n-bihi tek, müşebbehi çok olarak oluşturulan teşbihlerdir
Gül âteş gülbin âteş cûybâr âteş (Şeyh Gâlib)
Şair, bu mısrada, müşebbeh olan gül, gülbin ve cuybarı sıraladıktan sonra müşebbehü’n-bih olan ateşe benzeterek teşbih-i tesviye yapmıştır
C ANA UNSURLARININ SIRASINA GÖRE TEŞBİHLER
1 Teşbih-i Melfûf ;: Önce müşebbehlerin, sonra müşebbehü’n-bihlerin sıralandığı teşbihlerdir
Sahbâ-yı lebin çeşm-i füsûn-kâra mı mahsûs
Feyz-i dem-i İsâ iki bîmâra mı mahsûs (Şeyh Galib)
Beyitte müşebbehler, sehbâ-yı leb: dudak içkisi ve çeşm-i füsûn-kâr: büyüleyici gözler önce sıralandırdıktan sonra, müşebbehü’n-bihleri oluşturan feyz-i dem-i İsâ: İsa çağının bolluğu ve iki bîmâr: iki hasta getirilmiştir
2 Teşbih-i Mefrûk ;: Önce bir müşebbeh ile bir müşebbehü’n-binin söyledikten sonra, diğer müşebbeh ve müşebbehü’n-bihlerin sıralandığı teşbihlerdir
Mey-hâne gül-sitândır peymâne gül-feşândır
Sâkî nihâl-i şûhu mutrib hezâr-ı zârı (Namık Kemâl)
Burada, müşebbeh olan mey-hâneden sonra, müşebbehü’n-bih olan gül-sitân: gül bahçesi getirilmiş ve diğerleri belirtildiği gibi sıralanmıştır
D ANA UNSURLARININ ÜSTÜNLÜK DURUMLARINA GÖRE TEŞBİHLER
Teşbih-i Maklûb ;: Müşebbehü’n-bih olması gereken varlıkların müşebbeh durumunda kullanılduğu teşbihlerdir
Reng ü bûda zülf-i cânâna müşâbih olmasa
Kim bakar gül-zâr-ı dehrin sünbül ü şeb-bûsuna (Fıtnat )
Bu beyitte, sevgilinin saçları müşebbeh, sünbül ve şeb-bû müşebbehü’n-bih olması gerekirken, şairce bu durum tersine ifade edilerek teşbih-i maklûb yapılmıştır
E YARDIMCI UNSURLARDAN VECH-İ ŞEBEH’İN NİTELİKLERİNE GÖRE TEŞBİHLER
1 Teşbih-i Temsîlî ;: Müşebbeh ve müşebbehü’n-bih söylendikten sonra bunlar arasındaki birden çok vech-i şebehin uygun bir biçimde sıralandığı teşbihlerdir
Dışarda yorgun adımlar   çalındı sonra kapım
Aceb gelen, bu zaman kim? dedim, gidip açtım
Görünce kalbimi oynattı bir küçük lerziş,
Garip çehreli, a‘sâr-dîde bir derviş
Elinde buzdan asâ koltuğunda bir ney var
Omuzlarında uzun, bembeyaz uzun saçı var  
                       
Bahârın âşıkıyım kıştır ismim ey dostum (Orhan Seyfi Orhon)
Şiirde kış mevsimi uzun, beyaz saçlı, buzdan bastonlu, asırlar görmüş bir ihtiyara teşbih edildikten sonra, vech-i şebehler uygun bir biçimde sıralanmaktadır Müşebbehü’n-bih: a’sâr-dîde derviş, kış ise müşebbehdir
2 Teşbih-i Tahkîkî: ; Müşebbeh ve müşebbehü’n-bihin varlığında gerçekten vech-i şebehin bulunduğu teşbihlerdir
“Ölüler virâneler gibi sessizdir ”
Sessizlik, ölülerin ve virânelirin gerçek varlığında bulunan bir özellik olduğu için burada teşbih-i tahkîkî yapılmıştır
3 Teşbih-i Tahayyülî ;: Vech-i şebehi hayalde canlandırılan teşbihlerdir
“Veli’nin paraları, Karun’un hazineleri kadar sınırsızdır ”
Karun’un hazineleri, ancak hayalde canlandırılabileceği için burada teşbih-i tahayyülî yapılmıştır
4 Teşbih-i Tehekkümî, Teşbih-i Telmihî ;: Tezat veya anlam karşılaştırmaları biçiminde oluşturulan teşbihlerdir
“Bizim ev, kutuplar gibi soğuk ”
5 Teşbih-i Sâde ;: Tek yanlı vech-i şebeh taşıyan teşbihlerdir
Hele ol kaşları yâ okları peykânlarını
Sîneden çekmediler yüreği oynatmadılar (Necâtî)
Kavisli oluşundan dolayı kaşların yaya, sivri oluşundan dolayı kirpiklerin oka, peykâna benzetilmesiyle teşbih-i sâde yapılmıştır
6 Teşbih-i Mübtezel, Karîb-i Mübtezel ;: Güzel bir etki bırakmaktan yoksun, çok sık görülen, sıradan teşbihlerdir: Kaşın, yaya, kemana ve hilale benzetilmesi gibi  
7 Teşbih-i Garîb, Garîb-i Ba’îd ;: Vech-i şebehlerin orijinal nitelik taşıyan bunun için özel ilgi ve düşünceyle sezilebilen teşbihlerdir
Sisler üstünde âftâb-ı hâzin
Bir büyük hâne dürre-i hûnîn (Cenâb Şehâbettin)
İSTİ’ÂRE
Teşbihteki temel unsurlardan, yani müşebbeh veya müşebbehü’n-bihden biri söylenmeyerek yapılan benzetmelerdir
1 İsti’âre-i Müfrede ;: Kelime sayısı tek veya bir tamlamadan oluşan isti’ârelerdir
Sîne-cûşân-ı hamiyyet bir yanardağdır gelen (T Olgun)
Bir taburun geçişini anlatan bu mısrada dağ kelimesi ile yapılan isti’âre, tek kelimeli isti’âre-i müfrede; sine-cûşân bir yanardağ olarak oluşturulan isti’âre ise tamlamalı isti‘âre-i müfrededir
2 İsti’âre-i Mürekkebe; İsti’âre-i Temsiliye ;: Bir kelime grubundan yapılmış isti’ârelerdir Değişik varlıklar, kelime grupları halinde birbirine benzetilir Teşbihin ana unsurlarından yalnız biriyle ve birden çok vech-i şebeh gösterilmeksuretiyle yapılan isti’ârelerdir
Nice demdir ki gülün eyledi bülbülden dûr
Dâd elinden bu şikest olası künc-i kafesin (Nedim)
Şair, ruhun bedende hapsolmasını kastederek bülbülü örnek veriyor Bülbül kafeste tutulur, dolayısıyla gülüne karşı ayrılık acısı çeker Ruhun da vücut kafesine hapsedildiği ve ayrılık acısı içinde olduğunu bülbül çağırışımıyla veriyor
3 İsti’âre-i Temlihiye, İsti’âre-i Tehekkümiye ;: Alaylı veya latife yollu yapılan isti’ârelerdir
Dâ’im olsun beğimin sâye-i lutf u keremin
Gül biter basdığı yerlerde mübârek kademi
Hele ol hoş kokulu kuyruğu benzer miske
Koklarım burnuma vurmazsa efendim fiske
Eder irfânını îmâ o suhan-gû gözler
Yakışır ağzına mevzûn ü mukaffâ sözler (Şinasi/La Fontaine’den)
Şiirde, tilkinin eşeğe söylediği bu şaka yollu ve alaylı sözlerdeki isti’âreler, isti’âre-i temlihiye veya isti’âre-i tehekkümiyedir
4 İsti’âre-i Asliyye ;: Tür olarak isim veya isim soylu kelime ve kelime grupları ile mastarlardan oluşturulmuş olan isti’ârelerdir
Rahmet bana ey nigâr bak da
Cevrinle bu dîde çağlamakda
Beyitteki ey nigâr: ey resim kadar güzel sevgili ile çağlamakda: coşkun bir ırmak gibi ağlamakta kelimeleri, müşebbehi söylenmemiş isti’âreler olarak kullanılıp müfred isti’âre-i asliyye yapılmıştır
5 İsti’âre-i Tebe’iye ;: Fiil veya fiil soylu kelimeler ile çekimli masdarlardan oluşturulan isti’ârelerdir
Nâzdan hâmûşsun yoksa zebânın duymadan
İstesen bin dâstân söylersin ebrûlarla sen (Nedim)
Burada, söylersin çekimli fiili ile isti’âre-i tebe’iye yapılmıştır
6 İsti’âre-i Musarraha ;: Müşebbehi söylenmeden yapılan isti’ârelere, isti’âre-i musarraha adı verilir
a İsti’âre-i Musarraha-i Müreşşeha ;: Müşebbehü’n-bihin bir uygun yanı söylenerek oluşturulan isti’ârelerdir
Acıtdı meni acı sözün tünd nigâhın
Ey nahl-i melâhat ne aceb telh berün var (Fuzuli)
Beyitte, ey ünlemiyle seslenilen sevgili nahl:fidana benzetilmiş ve onun uygun bir yanı olan ber:meyva söylenmek suretiyle de isti’âre-i musarrah-ı müreşşaha yapılmıştır
b İsti’âre-i Musarraha-i Mücerrede ;: İsti’âre yapılan varlıkta müşebbehin uygun bir yanı söylenerek oluşturulan masarrah isti’ârelerdir
“Çiçekli bir yılan”
Yılana benzetilen kadın onun uygun bir yanı olan çiçek kelimesi söylenerek isti’âre-i musarraha-i Mücerrede yapılmıştır
c İsti’âre-i Musarraha-i Mutlaka ;: İsti’âreyi oluşturan unsurlardan müşebbeh veya müşebbehü’n-bihin uygun bir yanı söylenmemiş olan isti’ârelerdir
“Şu çiçeklere bak ”
Bu cümlede çiçeğe benzetilen genç kızların herhangi uygun bir yanı söylenmemiştir
7 İsti’âre-i Mekniye ;: Müşebbehü’n-bihi söylenmeden yapılan isti’ârelerdir
Eşcâr-ı bâğ hırka-i tecrîde girdiler
Bâd-ı hazân çemende el aldı çenârdan (Bakî)
Bağın ağaçları, müşebbehü’n-bih olan dervişe; çınar da şeyhe benzetilmek suretiyle isti’âre-i mekniye yapılmıştır
8 İsti’âre-i Tahyîliye ;: İsti’âre-i mekniye ile canlandırılana, hayali bir nitelik katan isti’ârelirdir Dolayısıyla isti’âre-i tahyîliye bir tür isti‘âre-i mekniyedir denilebilir
Bunu etmek için karîn-i zarar
Belki de pençe-i kazâ titrer (Abdülhak Hamid)
Şaiur, kaza:kaderi ölüme benzeterek isti’âre-i mekniyye, ayrıca, manevi ve soyut bir kavram olan kazaya, pençe gibi somut ve vahşi hayvanlara özgü hayali bir nitelik vererek de isti’âre-i tahyîliye yapmıştır
9 İsti’âre-i Müptezele, İsti’âre-i Amiye ;: Vech-i şebehi pek açık ve anlaşılır olan isti’ârelere, isti’âre-i müptezele adı verilir
“Gülüm!”
Bir kadına, gülüm dendiğinde yapılan isti’ârede, onun vech-i şebehinin koku, güzellik, temizlek olduğu herkesçe anlaşılabilir açıklıktadır
10 İsti’âre-i Garîbe, İsti’âre-i Hâsiye ;: Vech-i şebehi pek açık ve ilk bakışta anlaşılır olmayan isti’ârelerdir
Bûydan hoş rengden pâkîzedir nâzük tenin
Beslemiş koynunda gûyâ kim gül-i ra’na seni (Nedim)
Burada, sevgiliyi koynunda beslemiş olması dolayısıyla gül-i ra’na vech-i şebehiyle güzel kadın anlatılmıştır
EDEB-İ KELÂM
Gerçek anlamıyla veya adlarıyla söylendiğinde inceliğini, zarafetini kaybedecek veya utanç duyulacak ifadeleri mecaz ve isti’ârelerle süsleme sanatıdır
Kat kat düşüb ol perî hicâba
Gark oldu gül-âb-ı ıztırâba (Nâbî)
Şair, güzelliği ve hoşluğundan söz edilen bir kızın sıkılıp terlediğini, açıkça terlemek fiiliyle söylemeyi ince ve zarif bulmayarak, söz konusu güzelin gül-suyu içinde kaldığı biçiminde ifade edip edeb-i kelâm yapmıştır
TELMİH
Şiir veya nesirde, önemli bir tarihsel olaya, duruma, efsaneye; ünlü bir fıkra veya hikayeye; veya alışılmış ve benimsenmiş bir âdete işaret etme sanatıdır
Hayretinden Yusufun kavm-i Züleyhâ kesti el
Sen cigerler zahmını dillerde destân eyledin (Hayâlî)
Şair burada, Kur’an’daki Yusuf Suresi (12)’nde anlatılan olaya işaretle telmih yapmıştır
TEŞHİS
Eşya, hayvan, bitki gibi -canlı veya cansız- kişilikten yoksun olan varlıklara -mecaz-ı mürsel veya isti’âre yoluyla- kişilik verme, onlara hitap etme sanatıdır
Câm-ı şarâbı içmez elinde tutar durur
Aşkın meyinden oldu meger bî-mecâl gül (Bâkî)
Beyitte gül, güçsüz düşen bir güzele benzetilip ona kişilik kazandırılarak teşhis yapılmıştır
|