Yalnız Mesajı Göster

Edebi Sanatlar

Eski 06-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edebi Sanatlar




B HARF BENZEŞMESİ ESASINA DAYANAN SANATLAR


SECİ

Nesir içinde, cümle, cümlecik veya tamlamaların sonlarında bulunan kelimeler arasında, iç kafiye oluşturma sanatıdır

A BULUNDUKLARI YERE GÖRE SECİLER
1 Seci-i Mukayyed, Seci-i Rabti ;: Cümlenin sonundaki secilerin uygun bir kelime aracılığıyla birbirine bağlanmasıdır

“Cenâb-ı Hak, Kânî’ye kendini bilmezlere kendini bildirecek mertebede zebân ü irfân, râyegân ü ihsân kılmıştır
Bu cümlede, “zebân ü irfân: dil ve bilim”, “râyegân ü ihsân: çok bağış” secileri, uygun bir kelime olan “kılmıştır” ile bağlanmıştır
2 Seci-i Mutlak: ;Cümle içindeki secilerin herhangi bir kelime ile birbirine bağlı olmamasıdır
“Müdâm bî-fâ’ide cidâl edesin ve nâ-mübârek yüzler görüb nâ-mülâyim sözler işidesin” (Fuzûlî)
Burada, “yüzler” ve “sözler” secileri, herhangi tek bir kelime ile bağlanmaksızın verilmişlerdir
3 Seci-i Mefrûk ;: Nesirde yapılan redifli kafiyelerdir, yani secilerin redifli olarak böylenmesidir
“Işkdur gönli gülşen iden, ışkdur içi vü taşı rûşen iden” (Sinan Paşa)
Bu cümlede yapılan secilerde, redif olarak “iden” kelimesi kullanılmıştır

B VEZİN-REVİ OLARAK UYGUNLUKLARI BAKIMINDAN SECİLER
1 Seci-i Mütevâzin, Seci-i Mütevâzî ;: Seci olan kelimelerin vezin olarak tamuygunluğudur
“Her ışk da’vasın iden âşık olmaz ve her mahabbetten dem uran sâdık olmaz (Sinan Paşa)
Bu cümledeki “âşık” ve “sâdık” kelimeleri, hem “Fâ’il” vezninde olmaları, hem de “¨” revileri bakımından birbirine uygundur
2 Seci-i Mutarref ;: Seci olan kelimelerin vezin olarak yarım uygunluğudur, genellikle uygunluk revide görülür
Necâtînin tab’ı çâlâk edâsı pâkdür (Âşık Çelebi)
“çâlâk” ve “pâk” kelimeleri vezin olarak değil, “k”(kef) revileri olarak uygunluk göstermektedir
3 Seci-i Murassa, Seci-i Muvâzî ;: Secilerin, Tarsî niteliği taşıması, yani vezin ve kafiye bakımından seci olan kelimelerin uygunluğudur
“Ol âyet-i mensûh gibi memnu’ü’l-amel ben ümmet-i memsûh gibi maktu’ü’l-amel” (Fuzûlî)
Bu cümlede, “mensûh-memsûh”, “memnu-maktu”, “amel” kelimelerini vezin ve kafiye bakımından tam bir uygunluk içinde kullanılmıştır

İRSÂD

Seci ve kafiyenin yol göstericiliğiyle ifadenin nasıl olacağını önceden okuyucuya sezdirebilecek bir söz ortaya koyma sanatıdır

Elemin Kaysa kıyâs etme dil-i mahzûnun
Yok idi aklı ne derdi var idi Mecnûnun (Bakî)
beytinin birinci mısraında, “Kays” adını ve “mahzûn” kafiyesini kullanması, ikinci mısrada ise ise “Yok idi aklın ne derdi var idi” demesi, okuyucuya sözün devamının “Mecnûn” olacağını hemen sezdirmiştir

MUVÂZENE

Nesirde cümlelerin seci nazımda mısraların son kelimelerinin vezin bakımından eşit olması sanatıdır

“Mü’ellifi olan Abdülkerim Efendi’nin zâtı, Meclis-i Ma’ârif azasından olduğu hâlde nâmı, tasnîfinde takrîz-i kâfî olsa gerekir” (Şinasî)
cümlesindeki “zâtı ve “nâmı” kelimeleriyle “tasnîf” ve “takrîz” kelimeleri, bu hâldedir

Münderiç nüsha-i zâtında kemâlât-ı vücûd
Münderic tıynet-i pâkinde havass-ı îcâd (Nâbî)
beytindeki “münderic” ve “mündemic” kelimeleri arasında da muvâzene vardır

TARSÎ

Bir fıkra veya mısrada ikiden fazla kelime arasında vezin ve revi veya onun yerini tutan harf bakımından uygunluk bulunmasına tarsî denir Böyle parçalar da murassa diye vasıflandırılır Baştan başa aynı kafiyeyi taşıyan manzumeler de murassa sayılmıştır

“Ol âyet-i mensûh gibi me’mû’ül-amel ben ümmet-i memsûh gibi maktû’ül-emel”
Bekâ Yezdâna şâyândır fenâ ekvâna evlâdır
Vefâ insâna çesbândır cefâ hayvâna ahrâdır

TEŞDÎD

Kafiyenin son harfi revîden önceki “kayd” harfi var olan, yani “mukayyed” türlü kafiye veya seci kullanma sanatıdır

Derûn-ı sînede zahm-ı nihân mısın a gönül
Elemle âh çeken bir dehân mısın a gönül

“Mektubunuz vâsıl, münderecâtından meserret hâsıl oldu”

Beyitteki, “nihân-dehân” kafiyeleri, nesirdeki “vâsıl-hâsıl secileri kayıtlı söylenerek teşdîd yapılmıştır Şöyle ki, beyitteki “n”, nesirdeki “l” harfleri, kafiyenin dayandığı harf olarak revîdirler Revilerden önceki kayd harfleri ise, ilkinde “h”, ikincisinde “s”dir Böylece bu kafiyeler makayyeddir


III ANLAM ESASINA DAYANAN SANATLAR


A KELİMELERİN GERÇEK ANLAMLARI DIŞINDA KULLANILDIĞI SANATLAR


1 MECÂZ ESASINA DAYANAN SANATLAR


MECÂZ

Bir kelimenin, uygun bir ipucu dolayısıyla, gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır
1 Mecâz-ı Aklî ;: Bir işi yapanın başkasına maletmek için oluşturulan mecazlardır
“Futbolda bu yıl Polonya, büyük başarı gösterdi
Bu cümlede, Polonyalı futbolcuların başarısı söz konusudur Ancak bu başarı, Polonya’ya maledilmiştir; çünkü bu futbolcular Polonya’nındır ve Polonya’da yetişmişlerdir Dolayısıyla bu cümlede mecâz-ı akli yapılmıştır
2 Mecâz-ı Mürsel, Mecâz-ı Lûgavî: ;Teşbih ve istiaredeki benzetme ilgileri bulunmadan yapılan mecâzlardır
“Ayağını çıkart
Bu ifadede herhangi bir benzetme söz konusu olmadan, “ayakkabıların çıkarılması” anlatılarak ifade, gerçek anlamı dışında kullanılıp mürsel mecâz yapılmıştır
Mecâz-ı mürsel’in kevniyet, evveliyet, âliyet, mazhariyet, masdariyet, lâzımiyet-melzûmiyet, sebebiyet, cüz‘iyet-külliyet, umûm-husûs, ıtlâk, hafz, isnâd gibi birçok ilgi yönü vardır

TERDİD

Düşünceyi, dinleyenin veya okuyanın ilk anda umduğu gibi bitirmeme, beklenilmeyen bir sonuca ulaştırma sanatıdır

Dehrde anlamayıp bilmediği ola meger
Tama u buğz u nifâk ü hased ü gadr ü sitem (Nabî)
beyitte şair, birinci mısrada “meğer dünyada anlamayıp bilmediği olmaktadır” dedikten sonra, ilk anda beklemediğimiz bir biçimde, anlamayıp bilmediği nitelikleri sıraladığında bunların iyi özellikler olmadığını görürüz; böylece sözü ummadığımız bir biçimde, noksanlık beklerken takdirde bitirip terdîd yapmıştır

KATI

Sözün etkisini arttırmak ve sonucu okuyucunun canlandırmasına ve değerlendirmesine bırakmak amacıyla mısra veya cümleyi kesme sanatırdır

Derdim öyle büyük ki
Hayat öyle bir yük ki (Yusuf Ziya Ortaç)

SÜKÛT-I BELÎĞ

Anlatılmak istenilen amacı güçlendirmek için sözün, nezaketle sükûta erdirilmesi veya amaca hafif bir biçimde dokunulması sanatıdır

O tıfl-ı nâzı gördüm rûyine hurşîd eser etmiş
Haberdâr olmamışdım sonra bildim n’eylemiş n’etmiş
Meger zâlim kaçup tenhâca Sa’d-âdâba dek gitmiş
Temâşâ eylemiş âlâyını Şevketlü Hünkârın (Nedim)

Görünür anlamıyla Nedim, sevgilisinin gizlice Sa’d-âbâd’a gittiğini padişahın alayını seyrettiğini ve güneşten yüzünün yandığını anlatmaktan öte, padişahın yüzünü güneşe benzeterek, sevgilisinin padişahın yüzünü görmekle yüzünde bazı değişiklikler meydana geldiğini dolaylı olarak anlatıp sükût-ı beliğ yapmıştır


Alıntı Yaparak Cevapla