| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  İblis'ten Dost Olur mu? Mesnevi 
 
              
 
   
 
 İBLİSTEN DOST OLUR MU?
 
 
 
 Rivayet ederler : O Muaviye köşkünde bir bucakta uyumuştu
  Köşkün kapısı içerden kilitliydi, çünkü Muaviye halkın gelip gitmesinden yorulmuştu  Ansızın birisi onu uyandırdı  Muaviye gözünü açınca adam gözden sır oldu  Kendi kendisine “ köşke kimse giremez  Bu küstahlıkta, bu cürette bulunan kim acaba?” dedi  Etrafı dolaştı, gizlenen adamdan bir nişan bulmak için her tarafı araştırdı  Kapı ardında bir herif gördü  Adam kapıya sinmiş, yüzünü perde ile örtmüş gizlenmişti  Muaviye “Hey sen, kimsin, adın ne ?” diye sordu  Adam “ adım açıkça söyleyeyim, şaki İblis” diye cevap verdi  Muaviye “ niye gayret ettin, beni niçin uyandırdın? Bana doğru söyle, aykırı konuşma” dedi  
 Şeytan “ Namaz vakti geldi
  Hemen mescide koşmak gerek  Mustafa, mana incisini delerek “ Acele edin, ibadetleri vakti geçmeden yapın buyurdu” dedi  Muaviye “ hatır, hayır senin böyle bir maksadın olmaz  Bana hayra delil olasın, imkanı mı var? Hırsız, evime gizlice giriyor da “ Bekçilik ediyorum” diyor  Ben o hırsıza nasıl inanayım? Hırsız, sevabı, ecri ne bilir” dedi  
 Şeytan dedi ki: “ Biz, evvelce melektik
  İbadet yoluna canla başla düzülmüştük  yol saliklerine mahremdik, arş sakinlerine hemdem, ilk sanat gönülden çıkar mı? İlk sevgi nasıl olurda unutulur? Seferde Rum diyarı ehlinden birisini, yahut Huten’li birisini görmekle vatan sevgisi kalbinden çıkar mı? İlk sevgi nasıl olur da unutulur? 
 Seferde Rum diyarı ehlinden birisini, yahut Huten’li birisini görmekle vatan sevgisi kalbinden çıkar mı? Biz de bu şarabın sarhoşlarındandık, biz de kapısının aşıklarındandık
  Gözbebeğimizi onun sevgisiyle kestik, sevgisini canımıza ektiler  Zamanede güzel günler gördük, baharda rahmet suları içtik  Bizim varlığımızı da “ Onun fazıl” ve ihsan eli ekmemiş midir? Bizi de yoktan yaratan o değil mi? 
 Ondan nice lütuflar görmüşüz, rıza gülistanında nice dolaşmışız
  Başımıza rahmet elini koyar, bize de lütuf çeşmelerini izhar ederdi  Ben daha çocukken, süt emiyorken beşiğimi kim salladı? O! Onun sütünden başka kimden süt emdim, onun tedbirinden başka beni kim yetiştirdi? Vücuda sütle giren huyu, çıkarmaya kimin iktidarı vardır? Kerem denizi bir itapda, bulunda bile kerem kapılarını kapalı bırakır mı? Onun asıl peşin ihsan ettiği para, lütuf ve vergisidir  
 Kahırsa o paranın üstüne konmuş arızi bir tozdan ibarettir
  Alemi lütfetmek için yarattı  Zerrelere, onun güneşi riayetlerde bulundu  Ayrılık bile, onun kahrından doğmakla berber vuslatın kadrini bilmek içindir  Bu suretle diler ki ayrıldığı, canın kulağını bursun, onu tedibetsin de can, vuslat günlerini bilsin  Peygamber “ Tanrı alemi yaratmadan maksadım, ihsan etmekti  
 Yarattım ki benden bir fayda görsünler, balıma parmaklarını bansınlar
  Ben bir fayda göreyim, çıplak adamdan bir libas elde edeyim diye yaratmadım dedi” buyurmuştur  Birkaç gün oldu ki beni huzurundan kovdu  Fakat yine gözüm onun güzel yüzünde  Böyle bir yüzden bu çeşit kahra uğramak şaşılacak şey  
 Herkes sebeple meşgul olup durmakta
  Halbuki ben sebebe bakmam  Çünkü sebep sonra meydana gelen bir şeydir  Sonradan meydana gelen bir şeyin varlığına sebep olur  Ben ezeli lütfe bakar, sonradan meydana geleni yırtar, iki parça ederim  Tutalım, Adem’e secde etmemem hasettendi  Ama o haset de aşktan meydana geldi, inattan inkardan değil  Her haset şüphesiz dostluktan meydana gelir  Sevgiyle başkaları bir arada oturunca haset baş gösterir  Aksırana “ Çok yaşa “ demek dostluktan olduğu gibi kıskançlıkta dostluğun şartıdır  Onun oyununda bundan başka bir oyun yoktu ki? Oyna dedi, ben ne bilirim ki ona katayım? Bir tek oyunum vardı, oynadım, kendimi kaldırıp belaya attım  Bela da onun lezzetlerini tatmak istedim, ona mat oldum, ona mat oldum, ona mat oldum! 
 Ey ulu kişi, bu altı cihetli alemde kim kendisini altı duygu kapısından kurtarabilir ki? Altının cüz’ü, nasıl olurda Küllünden kurtulur? Hele keyfiyetsiz Tanrı onu eğri yaratmışsa! Bu altı cihet içinde ateşe dalmış kişiyi ancak altı ciheti yaratan Tanrı kurtarabilir
  Küfür olsun, iman olsun onun eliyle dokunmadır, onundur  ” 
 Emir ona dedi ki: “ Bunlar doğru
  Fakat bunlardan senin payın eksik  Sen, benim gibi yüz binlerce kişinin yolunu urdum delik deldin, hazineye girdin! Hem ateş ve neft olasın, hem yakmayasın, buna imkan var mı? Kimdir ki senin elinden elbisesi yırtılmamış olsun! Ey, ateş senin tabiatın yakmaktır, bir şeyi yakmaman mümkün değil  Tanrı seni yakıcı bir hale getirmiş, bütün hırsızların üstadı etmiştir  İşte lanet budur  
 Tanrı ile yüz yüze konuştum
  Ey düşman, senin hilene karşı ben kim oluyorum? Senin marifetlerin, ıslık sesi gibidir, kuşların seslerine benzer, fakat kuş avlar  O, yüz binlerce kuşun yolunu urmuştur  Kuş aşina bir kuş geldi sanıp aldanmıştır  Havada uçarken ıslık sesini duyunca havadan iner, burada esir olur  Nuh’un kavmi senin hilenden feryada düşmüşler, gönülleri yanmış, göğüsleri paramparça olmuştur  
 Cihanda Ad kavmine rüzgarı sen yolladın, onları azaplara, minhetlere sen düşürdün
  Lut kavminin başına taş yağmasına sen sebep oldun  O kara suyun içinde, senin yüzünden boğuldular  Nemrut’un beyni, senin yüzünden döküldü binlerce fitneler meydana getiren Şeytan1 Filozof, zeki Firavunun aklı körleşti, senin yüzünden bir şey anlamaz oldu  Ebuleheb de senin yüzünden na ehil,oldu  
 Ebulhakem de senin yüzünden Ebu cehil kesildi
  Ey bu satrançta nam için yüz binlerce ustayı mat eden! Ey müşkül oyunlarıyla gönülleri yakan ve gönlüne merhamet gelmeyen! Sen hile denizisin, halk bir katradan ibaret  Sen dağ gibisin, selim kalpli insanlara ancak bir zerre! Ey düşmanlık edip duran, Şeytan senin hilenden kim kurtulabilir? Hepimiz tufana gark olmuşuz  Ancak Tanrının koruduğu müstesna  Nice saadetli yıldız, senin yüzünden ihtiraka düşmüştür  Nice askerler, nice topluluklar, senin yüzünden darmadağın olmuştur!” 
 İblis Muaviye’ye dedi ki: “ Bu bağı çöz
  Ben kalpla halis için mehenğim  Hak, beni aslanla köpeği imtihan etmek için yarattı, halisle kalpı ayırt etmek için halk etti  Ben kalpın yüzünü ne vakit karatmışım? Kuyumcuyum ben, ona daima değerini verdim  İyilere yol gösteririm, kuru dalları keserim  Bu otları niye ortaya koyarım? 
 Hayvan hangi cinstendir, meydana çıksın diye
  Kurt, ceylandan bir yavru doğursa onun kurt, yahut ceylan oluşunda şüphe edilir  Önüne otla kemik koy  Bakalım hangisine tezce adım atacak, hangisine meyledecek? Eğer kemiğe gelirse köpektir, ota meylederse şüphe yok, ceylan cinsindendir  Kahırla lütuf, birbirine eş oldu  Bu ikisinden bir hayır ve şer alemi doğdu  Sen otla kemiği göster, nefis ve can gıdasını arz et  Nefis gıdasını isterse aşağılıktır, ruh gıdasını isterse serverdir  Tene hizmet ederse eşektir  Can denizine dalarsa inci bulur  Gerçi bu ikisi birbirine aykırı, hayır ve şerdir ama ikisi de bir iş başındadır  
 Peygamberler, ibadetlerini arz ederler, düşmanlar şehvetlerini
  Ben iyiyi nasıl kötüleştirebilirim? Tanrı değilim ya! Ben bir davetçiyim, onları yaratan değil! Güzeli çirkin yapabilir miyim? Rab değilim ki  Güzele çirkine bir aynayım  Hintli, bu, adamı kara suratlı gösteriyor diye aynayı yaktı  
 Ayna dedi ki: suç benim değil
  Benim yüzümü cilâlayana kabahat bul! O beni gammaz yaptı, çirkin kimdir?, güzel kim? Söyleyeyim diye o, beni doğru sözlü etti  Ben şahidim, şahidi zindana atmak nerede görülmüş? Zindan ehli değilim  Tanrı şahidimdir  Ben de nerede meyveli bir ağaç görürsem onu dadı gibi besler, yetiştiririm  Fakat nerede bir acı ve kuru ağaç görürsem fışkı, miskten kurtulsun diye keserim  Kuru ağaç, bahçıvana “ Yiğit, suçsuz,günahsız niye benim başımı kesiyorsun?” der  
 Bahçıvan der ki: “ Sus, kötü huylu
  Kuruluğun suç olarak yetmez mi?” Kuru ağaç “Ben doğruyum, eğri değil  Niçin suçum yokken beni kesiyorsun der?” der  Bahçıvan der ki: “ Kutlu bir şey olsaydın da keşke eğri olsaydın, fakat yaş olsaydın! Öyle olsaydın Abıhayatı çeker, dirilik suyu ile karışır, hayat bulurdun  Tohumun kötüymüş, aslın kötüymüş, güzel bir ağaca ulaşamamışsın  Güzel bir ağaç dalı, kötü bir ağaca aşılansa o güzellik, kötü ağacın tabiatını da güzelleştirir  ” 
 Emir, Şeytana dedi ki: “ Ey yol urucu, delil getirme
  Beni kandırmağa yol bulamazsın, yol arama  Sen bir dolandırıcısın ben de garip bir tacirim  Getirdiğin her elbiseyi nasıl alabilirim? Kafirlik edip pılımın, pırtımın etrafında dolaşma  Sen hiç kimsenin malına müşteri değilsin  
 Dolandırıcı müşteri olamaz
  Müşteri gibi görünse bile bu, hileden, düzenden ibarettir  Kim bilir, bu hasetçinin kabağında ne var? Tanrı, bu düşmanın elinden bizi kurtar  Feryadımıza yetiş! Bir kere daha bana üfürür, beni bir kere daha afsunlarsa bu hırsız, hırkamı kaptı gitti! Onun bu sözü duman gibidir  Ey Tanrı, elimi tut, yoksa kilimim elden gider  Bir delil getirmekle İblise üst olamam  
 Çünkü o her yüce, her aşağılık kişinin fitnecisi, imtihancısıdır
  “ Allemel esma” ya bey olan Adem bile bu köpeğin yıldırım gibi koşuşuna karşı yaya kalmıştır  Şeytan,onu bile cennetten yeryüzüne atmıştır  Adem bile Simak burcundayken balık gibi onun oltasına düşmüş, “ Rabbena, zalemma” diye ağlayıp feryat etmiştir  Onun hilesine, düzenine nihayet yoktur  
 Onun her sözünde bir şey vardır, her sözünde yüz binlerce sihir gizlidir
  Erlerin erliklerini bir nefeste bağlar, kadının erkeğin hevesini bir nefeste arttırır  Ey halkı yakıp yandıran fitneci İblis, niçin beni uyandırdın? Doğruyu söyle1 Şeytan “ Kötü zan sahibi olan kişi, yüz nişan da olsa doğruyu işitmez  Bir gönül, hayale düştü mü delil getirsen bile hayali artar  Söz, o gönülden illet haline gelir, gazinin kılıcı hırsıza alet olur  Bu takdirde öyle adama verilecek cevap susmaktan ibarettir  
 Ahmakla konuşmak deliliktir
  Ey ahmak benim şerrimden Tanrıya ne ağlayıp sızlanıyorsun? Sen, o aşağılık nefsinin şerrinden ağla, sızlan! Sen helva yersin, çıban olur; sıtmaya tutulursun, sıhhatin bozulur  Sonra da iblise suçu yokken lanet edersin  Niçin o şeytanlığı kendinde görmezsin? Bu ey azgın, iblisten değil,sendendir  Tilki gibi kuyruk peşinde koşup durmaktasın  Yeşillikte bir kuyruk gördün mü tuzaktır, bunu niye bilmiyorsun? Bilmiyorsun çünkü kuyruğu meylin seni bilgiden uzaklaştırdı, gözünü, aklını kör etti  Sevdiğin şeyler seni kör ve sağır eder, düşmanlığa kalkışma, bu cinayeti, kara nefsin işledi  Bana suç bulma , aykırı görme  
 Ben kötülükten de bizarım, hırstan da kinden de! Bir kere kötülük ettim, hala pişmanım; gecem gündüz olsun diye bekleyip duruyorum
  Halk arasında müttehim oldum, herkes kadın olsun erkek olsun kendi işini bana isnat ediyor  Zavallı kurt, aç bile olsa uyduruyor diye itham edilir  Zayıflıktan yol yürümeye kudreti olmasa bile çok yemeden imtila olmuştur derler” dedi  
 Muaviye dedi ki: “ Seni doğruluktan başka bir şey kurtaramaz
  Adalet, seni doğruluğa davet etmekte  Doğru söyle de elimden kurtul  Hile , savaşımın tozunu yatıştıramaz  ” Şeytan “ Ey hayal kura, düşüncelere dalan, doğruyu, yalanı nasıl anladın?” dedi  Muaviye “ Peygamber nişanesini bildirmiş, kalpla sağlamı anlamak için mehenk vermiş; “ yalan kalplerde şüphe uyandırır, doğru kalplere emniyet ve neşe verir “demiştir  Gönül yalan özden istirahat bulmaz  
 Suyla yağ karışık olursa çırağ aydınlık vermez
  Doğru söz kalbe istirahat verir  Doğru sözler, gönül tuzağının taneleridir  Gönül hasta olur, ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın tadını almaz  Fakat gönül ağrıdan illetten salim olursa yalanla doğrunun lezzetini adamakıllı bilir, anlar  
 Adem’in buğdaya hırsı artınca bu hırs, gönlünden sıhhati, selameti kapıp götürdü
  Senin yalanına, işvene kulak astı, aldanıp öldürücü zehri içti  O anda akrebi buğdaydayken ayıt edemedi  Hevesle mest olan kişinin temyizi uçup gider  Halk, arzu ve heva sarhoşudur  Onu için senin yalanını dinler  Fakat hevadan vazgeçen, gözünü sırlara aşina etmiştir  
 Birisini kadı yaptılar
  Ağlayıp inlemeye koyuldu  Naip “ Kadıya bu ağlama nedir diye? Ağlamak, feryat etmek zamanım değil  Sevinecek kutlanacak zamanın “ dedi  Kadı, bir ah edip dedi ki: “ Gönlüne hakim olmayan, işin iç yüzünü bilmeyen kimse nasıl hükmedebilir? O işin hakikatini ilen iki kişi arasında bir cahilden başka bir şey değildir ki  O iki hasım , ne yaptıklarını bilirler  
 Zavallı, kadı o iki kişinin hilesini ne bilsin? Hallerini bilmez, gafildir
  Böyle olduğu halde kanlarına, mallarına nasıl hükmedecek?” Naip “ Hasımlar, bilgili ama illetlidir  Halbuki sen cahilsin ama şeriat mumusun  Çünkü sende bir kasıt ve illet yok  İşte şu illetsizlik yok mu? Gözlerin nurudur  O iki bilgiyi, garazları kör etmiştir  Bilgilerini de kasıtları, illetleri mezara tıkmıştır  
 Kasıtsızlık, bilgisizi alim yapar, kasıt ve garaz, ilmi aykırı bir hale sokar, zulüm haline koyar
  Sen rüşvet almadıkça kör değilsin, fakat tamah ettin mi körsün, kul köle kesilirsin” dedi  Ben hevadan vazgeçmişim, şehvet lokmalarını az yemişim  Gönlümün tat alma duygusu aydın  Doğruyu yalandan ayırt eder  
 Sen niçin beni uyandırdın? Be hilebaz, sen uyanıklığa düşmansın
  Sen, afyona benzersin, daima uyutursun  Şaraba benzersin, aklı, bilgiyi giderirsin  Seni çarmıha gerdim  Haydi doğru söyle  Ben doğruyu bilir anlarım, hileye sapma  Ben herkesten, tabiatında, huyunda ne varsa neye sahipse onu ararım  Sirkeden şeker lezzetini aramam  Karı tabiatlı erkeği asker yerine saymam  
 Gavurlar gibi bir putun hak oluşunu, yahut Hak’tan bir alamet, bir nişan buluşunu ummam
  Fışkıdan misk kokusunu istemem  Irmak içinde kuru kerpiç araştırmam  Ağyar olan Şeytandan beni hayır için uyandırmayı ummam  ” İblis birçok hileye, düzene kalkıştıysa da Emir, onun inadını, inkarını dinlemedi  
 Bunun üzerine sözü ağzının içinde geveleyerek dedi ki: “ Ey Muaviye, ben seni şunun için uyandırdım: Cemaate yetişesi, devletli Peygamberin ardında namaz kılası
  Eğer namaz fevt olsaydı, vakit geçseydi bu cihan, sana nursuz, kapkaranlık kesilecekti  Bu ziyandan bu dertten dolayı ağlayacak, gözlerinden adeta kaselerle yaş dökecektin  Herkes, ibadetten bir zevk alır, bu yüzden de bir an bile sabredemez, ibadette bulunur  Fakat o dert, o gussa yüzlerce namaza değer  Nerede namaz, nerede o niyazın ışığı?” 
 Birisi mescide girerken baktı ki halk mescitten çıkıyor
  Cemaat dağıldı mı ki herkes acele,acele mescitten çıkıyor?” diye sordu  Birisi “Peygamber, cemaatle namazını eda etti, duasını bile bitirdi  Ey ham adam, nereye gidiyorsun? Peygamber, çoktan selam verdi” dedi  Adam bir ah çekti ki ahının dumanı göründü  
 Bir vah etti ki gönlünden kan kokusu geldi
  Cemaatten biri “Sen bu ahı bana ver, ben o namazı sana bağışlayayım” dedi  Adam “Verdim, namazı da kabul ettim” dedi  Öbürü o ahı, yüzlerce niyazı aldı  Gece rüyasında hatif ona “ Sen abıhayatı, derde dermen olan ameli aldın, O ahı seçmen, o aşıklar zümresine girmen yüzü suyu hürmetine de bütün cemaatin namazı kabul edildi” dedi  
 Bunun üzerine Azaail dedi ki: “ Ey emir, artık hilemi açığa vurayım
  Eğer namazın fevt olsaydı gönlüne dert düşecek ah ve figana başlayacaktım o teessüf, o figan, o niyaz, yüzlerce zikirden, namazdan üstün olacaktır  Böyle bir ah, hicapları yakmasın diye korktum da seni, onun için uyandırdım  İstedim ki öyle bir ah etmeyesin, bu suretle de o yola sahip olmayasın  Ben hasetçiyim, işte böyle bir hasette bulundum  
 Düşmanım; işim, gücüm, hile ve kinden ibarettir” Muaviye, bunun üzerine “ İte şimdi doğruyu söyledin, senden bu beklenir, layığın budur
  Sen örümceksin, ancak sinek tutabilirsin  Halbuki ben sinek değilim, zahmet etme a köpek! Ben ak doğanım, beni padişah avlar  Örümcek, etrafımızda nasıl olur da ağ örebilir? Kudretin varken yürü, sinek avla, sinekleri bir ayran tası civarına çağır! Onları bala çağırsan bile bu çağırış, şüphe yok yalandır çağırdığın şey de yine ayran! Sen beni uyandırdın ama o uyandırış, uykunun ta kendisiydi  Bana gemi gösterdin ama gösterdiğin gemi, girdaptan ibaretti  Sen beni, daha iyi bir hayırdan mahrum etmek için hayra sevkettin” dedi  
 Bu, şuna benzer: Bir adam, odasında hırsız görüp kovalamaya başladı
  Birkaç kere peşinden dolaştı, iyice terledi  Nihayet son saldırışta hırsıza yaklaştı  Bir sıçrasa tutacaktı  Biri “Buraya gel de bela nişanelerini gör! Çabuk ol savaş eri, çabuk gel de burada ki ahvali bir gör” diye bağırdı  Adam herhalde orada da bir hırsız olacak,hemen gitmezsem başıma bela kesilecek, çoluğuma ,çocuğuma el uzayacak  O vakit bunu tutmaktan ne faydam olur? Bu Müslüman, kerem edip beni çağırıyor  
 Hemencecik gitmezsem herhalde bir kötülüğü düşeceğim deyip
  O iyilikçi Müslüman’ın şefkatine güvenerek hırsızı bıraktı yola düzüldü  Varıp “ Aziz dost ne var? Böyle kimin elinden feryat ediyorsun ?” dedi  Adam “ İşte, hırsızın ayak izine bak  Hırsız çalacağını çalıp bu tarafa gitmiş işte o kaltabanın ayak izi  Yürü, bu izi izle, ardından koş!”dedi  Adam “ Be ahmak, sen ne söylüyorsun? 
 Ben onu tutmuşum
  Sen bağırınca koy verdin  Sen bir eşekmişsin meğerse  Bense seni adam sandım  Bu ne herze, bu ne hezeyan? Ben kendisini tutmuştum, ayak izini ne yapayım?” dedi  Sen bir hilebazsın, yahut aptalın birisin  Hatta belki de hırsızın ta kendisisin ve bu işi de mahsus yaptın  Öbürü “ Ben ayak izini gösteriyorum  İşin haki katından agahım” dedi  Adam dedi ki: “Sen ya düzenbazsın, ya ahmak, belki de hırsızın ta kendisisin de işi biliyorsun  
 Ben hasmımı çeke, çeke yakalamak üzereydim
  İşte ayak izi diye sen koyuverttin  Sen cihetten bahsediyorsun, bense cihetlerden çıkmış, kurtulmuşum  Vuslatta delil ve alamet olur mu?” sıfatlarla perdelenmiş olan kişi, ancak sıfat görür  Zatı kaybeden kişidir ki sıfatlarda kalır  Oğul, Tanrıya ulaşanlar, zata gark olmuşlardır  Artık onlar sıfatlara nazar ederler mi? Başın ırmağın dibinde oldukça renge bakabilir misin? Suyun rengine bakmak için dipten çıktın mı? 
 Güzel bir halıyı bırakmış, köhne bir kilimi almış olursun
  Avamın ibadeti, havasın günahıdır  Avamın vuslatı bil ki havsın hicabıdır  Padişah bir veziri muhtesip yapsa onun dostu değildir, düşmanıdır  Mamafih o vezir belki suç işlemiştir  Böyle birden bire muameleyi değiştirmek elbette sebepsiz olamaz  Çünkü önce muhtesip olan kişiye baht ve devlet nasip olmuş demektir  Fakat önceden padişaha vezir olanı sonra muhtesip yapmak kötü bir iş yaptığından olabilir  
 Fakat padişah, seni eşikten huzuruna çağırmış sonra tekrar eşiğe sürmüşse, şüphe etmeksizin bil ki bir suç ettin
  Bilgisizlikle cebre yapışır  Kısmetim buymuş dersen neden önce o devlet kısmetin olmuştu? Bilgisizlikle kendi kısmetini kendin teptin  Halbuki ehil olan kişi kısmetini artırır   
 
 |