| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  İki Şarabın Farkı Mesnevi 
 
              
 
   
 
 İKİ ŞARABIN FARKI
 
 
 
 
 Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı
  Yeşil, güzel sesli ve söyler duduydu  Dükkanda dükkan bekçiliği yapar; bütün alış veriş edenlere hoş nükteler söyler, latifeler ederdi  İnsanlara hitap ederken insan gibi konuşurdu, dudu gibi ötmede de mahareti vardı  
 Efendisi bir gün evine gitmişti
  Dudu, dükkanı gözetliyordu  Ansızın fare tutmak için bir kedi, dükkana sıçradı  Duducağız can korkusundan, dükkanın baş köşesinden atıldı, bir tarafa kaçtı; gülyağı şişesini de döktü   
 Sahibi evden çıkageldi
  Tacircesine huzuru kalple dükkana geçti oturdu  Bir de baktı ki dükkan yağ içinde, elbisesi yağa bulanmış  Dudunun başına bir vurdu; dudunun dili tutuldu, başı kel oldu  Dudu birkaç günceğiz sesini kesti, söylemedi   Bakkal nedametten ah etmeye başladı
  Sakalını yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi  O zaman keşke elim kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum? Kuşu yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi
   
 Üç gün üç gece sonra şaşkın ve meyus, ümitsiz bir halde dükkanda otururken, ve binlerce gussaya, gama eş olup; bu kuş acaba ne vakit konuşacak; diye düşünüp dururken, Ansızın tas ve leğen dibi gibi tüysüz kafası ile bir Cevlaki geçiyordu
  Dudu hemencecik dile gelip akıllılar gibi dervişe bağırdı: 
 “Ey kel, neden kellere karıştın; yoksa sen de şişeden gülyağı mı döktün? “ Onun bu kıyasından halk gülmeye başladı
  Çünkü dudu, hırka sahibini kendisi gibi sanmıştı   
 Temiz kişilerin işini kendinden kıyas tutma, gerçi yazıda (aslan manasına gelen) şir, (süt manasına gelen) şire benzer
  Bütün alem bu sebepten yol azıttılar   
 Tanrı Abdallarından az kişi agah oldu
  Peygamberlerle beraberlik iddia ettiler (biz de onlar gibiyiz dediler); Velileri de kendileri gibi sandılar   
 Dediler ki: “İşte biz de insanız, onlar da insan
  Bizde uyumaya ve yemeğe bağlıyız, onlar da  “Onlar körlüklerinden aralarında uçsuz bucaksız bir fark olduğunu bilmediler  Her iki çeşit arı, bir yerden yedi  Fakat bundan zehir hasıl oldu, ondan bal  Her iki çeşit geyik otladı, su içti  Birinden fışkı zuhur etti, öbüründen halis misk  Her iki kamış da bir sulaktan su içti  Biri bomboş öbürü şekerle dopdolu   
 Böyle yüzbinlerce birbirine benzer şeyler var, aralarında bulunan yetmiş yıllık farkı sen gör! Bu, yer; ondan pislik çıkar
    o, yer; kamilen Tanrı nuru olur  Bu, yer; ondan tamamı ile hasislik ve haset zuhur eder    o, yer; ondan tamamı ile Tek Tanrı’nın nuru husule gelir  Bu temiz yerdir, o çorak ve pis yer  Bu temiz melektir o şeytan ve canavar! 
 Her iki suretin birbirine benzemesi caizdir, acı su da, tatlı su da berraktır
  Zevk sahibinden başka kim anlayabilir? Onu bul! Tatlı su ile acı suyun farkını işte o anlar
  (Zevk sahibi olmayan) sihri, mucize ile mukayese ederek her ikisinin de esası hiledir sanır   
 Musa ile savaşan sihirbazlar, inatlarından ellerine onun asası gibi asa aldılar
  Bu asa ile o asa arasında çok fark var, bu işle o işin arasıda pek büyük bir yol var  Bu işin ardında Tanrı laneti var, o işe karşılık da vade vefa olarak Tanrı rahmeti var  Kafirler inatlaşmada maymun tabiatlıdırlar  Tabiat, içte, gönülde bir afettir   
 İnsan ne yaparsa maymunda yapar; maymun her zaman insandan gördüğünü yapıp durur
  O, “Bende onun gibi yaptım” sanır  O inatçı mahluk aradaki farkı nereden bilecek? Bu emirden dolayı yapar, o, inat ve savaş için   
 İnatçı kişilerin başlarına toprak saç! O münafık, muvafıkla beraber, inat ve taklide uyup namaza durur; niyaz ve tazarru için değil
  
 Müminler; namazda, oruçta, hacda, zekatta münafıkla kazanıp kaybetmektedirler
  Müminler için nihayet kazanç vardır, münafıka da ahirette mat olma  İkisi de bir oyun başındaysa da birbirlerine nispetle aralarında ne kadar fark var; biri Merv’li öbürü Rey’li! 
 Her biri kendi makamına gider, her biri kendi adına uygun olarak yürür
  
 Onu mümin diye çağırırlar, ruhu hoşlanır
  Münafık derlerse sertleşir, ateş kesilir  Onun adı zatı yüzünden sevgilidir  Bunun adının sevilmemesi, afetleri yüzünden, nifakla sıfatlanmış olan zatından dolayıdır   
 Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur
  Mümin sözü ancak tarif içindir  Ona münafık dersen    o aşağılık ad, içini akrep gibi dağlar  Bu ad, cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem tadı var? O kötü adın çirkinliği harften değildir  O deniz suyunun acılığı kaptan değildir   
 Harf kaptır ondaki mana su gibidir
  Mana denizi de “Ümm-ül-Kitap” yanında bulunan, kendisinde olan zattır   
 Dünya da acı ve tatlı deniz var
  Aralarında bir perde var ki birbirine taşmaz karışmazlar  Fakat şu var ki bu iki denizin her ikisi de bir asıldan akar  Bu ikisinden de geç, ta    onun aslına kadar yürü   
 Kalp altınla halis altın ayarda belli olur
  Kalpla halisi, mehenge vurmadıkça tahmini olarak bilemezsin  Tanrı kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırdedebilir
   
 Diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse o adam, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlar
  Binlerce lokma arasında ağzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar sezer   
 Dünya hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni
  Bu hissin sağlığını hekimden isteyiniz, o hissin sağlığını Habib’den (H  Muhammed’den)  Bu hissin sağlığı, vücut sağlamlığındandır, o hissin sağlığı vücudu harabetmektedir  Can yolu, mutlaka cismi viran eder, onu yıktıktan sonra da yapar   
 Ne mutludur ve ne kutludur o can ki mana aşkıyla evini, barkını, mülkünü, malını bağışlamıştır
  Altın definesi için evi harabetmiştir; fakat o altın definesini elde ettikten sonra o evi daha mamur bir hale getirmiştir  Suyu kesmiş suyun aktığı yolu temizlemiş, ondan sonra arka içilecek su akıtılmıştır   
 Deriyi yarmış,termeni çıkarmış
    ondan sonra orada yepyeni bir deri bitmiştir  Kaleyi yıkıp kafirden almış, ondan sonra oraya yüzlerce burç ve hendek yapmıştır  
 Hikmetinden sual edilmeyen Tanrı'’nın işini kim anlayabilir, o işin hakikatine kim erişebilir? Bu söylediğim sözler, ancak anlatmak için söylenmiş zaruri sözlerdir
  Gah böyle gösterir, gah bunun aksini   
 Din işinin kühnünü anlamaya imkan yoktur
  Ona ancak hayran olunur  Fakat din işinde hayrete düşen, arkasını ona çevirmiş ondan haberi olmayan bir hayran değil, sevgiliye dalmış, onun yüzünden sarhoş olmuş, kendisinden geçmiş bir hayrandır   
 Birisinin yüzü sevgiliye karşıdır, öbürünün yüzü yine kendisine doğru
  Her ikisinin yüzüne de bak  Her ikisinin yüzünü de hatırında tut  Hizmet dolayısıyla yüz tanır olman mümkündür  Zira nice insan suratlı şeytan vardır  Binaenaleyh her ele el vermek layık değildir   
 Kuş tutan avcı, kuşu avlamak için ıslık çalar, ötme taklidi yapar
  Aşağılık kişi dervişlerin sözlerini, bir selim kalpli kişiye afsun okumak, onu afsunlamak için çalar  
 Erlerin huyu açıklık ve sıcaklıktır
  Aşağılıkların işi hile ve utanmazlıktır  Dilenmek için yünden aslan yaparlar  (yol aslanlarının şekline bürünür, onlar gibi görünürler), 
 Ebu Museylim’e Ahmet lakabı verirler
  Ebu Müseylim’in lakabı yalancı olarak kaldı, Muhammed’e de akıllar sahibi dendi  O hak şarabının mührü, şişenin kapağı; halis misktir  Adi şarabın mührü, şişesinin kapağı ise pis koku ve azaptır   
 
 |