|  06-24-2012 | #1 | 
	| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Tanrı ile Narada (Brahma Destanı) 
 
              
  
 
 
 Tanrı ile Narada (Brahma Destanı)
 
 Tanrı ile Narada adlı bilge, yan yana yürürlerken gözleri engin boşluğa dalar
  Bir süre sonra Narada, Tanrı’ya dönüp sorar: "Ey yüce Tanrım, bu dünyanın ve orada yaşayan bütün yaratılmışların hayatının görünümlerinin ardındaki sır nedir?" Tanrı, gülümser ve susar
  Yola devam ederler
  "Evladım," der  Bir süre sonra Tanrı ve ufka bakar, "Güneşin sıcağı beni susattı  Bu yoldan biraz daha gidersen bir ırmak bulacaksın  Irmağı takip et, bir kasabaya geleceksin  Oradaki evlerden birine git ve bana bir bardak soğuk su getir  " "Hemen," der Narada ve yola koyulur
  Bomboş arazide dakikalarca yürüdükten sonra gerçekten bir ırmağa gelir  Irmağın öte yanında bir yerleşim alanı vardır  Narada derli toplu görünen bir çiftlik evine yaklaşır ve eski tahta kapıyı çalar  Kapı genç, güzel bir kız tarafından açılır  Gözleri ışıklar saçmakta ve Narada’nın gördüğü diğer kadınların gözlerine hiç benzememektedir  Kızın gözleri, ona Yüce Tanrı’sının gözlerini hatırlatır  Narada, bu gözlerin içine baktığı anda Tanrı’nın talimatını ve oraya geliş amacını unutur  Kız, onu içeri davet eder ve ikramda bulunmak ister  İçeride, kızın annesiyle babası bu bilge kişinin gelişini bekliyor gibidirler  Narada için en nadide yiyecekler hazırlanmıştır  Hiç kimse, oraya neden geldiğini ve ne istediğini sormaz  Uzun yıllar önce aralarından ayrılıp uzaklara gitmiş eski bir dost, sanki şimdi geri dönmüş gibidir  Narada bu dost canlısı ailenin evinde birkaç gün kalır  Kendisine gösterilen konukseverlikten çok memnundur ve genç kızın güzelliğine gizli bir hayranlık beslemektedir  Bir hafta böylece geçip gider, ardından iki hafta daha geçer  Narada çiftlikteki günlük işlere katılmaya başlar ve kısa bir zaman sonra aile, orada sürekli bir misafir olarak kalmasını ister  Narada bunu sevinçle kabul eder ve bir zaman daha geçer  Nihayet, rüya gibi geçen günlerin sonunda Narada evin kızı ile evlenme arzusunu dile getirir  Baba çok memnundur
  Dediğine göre herkes bunu ümit etmiştir  Narada ile genç kız mutluluk içinde evlenerek aynı eve yerleşirler  Çok geçmeden bir erkek çocukları dünyaya gelir, ardından bir erkek çocuk daha doğar ve sonunda bir de kızları olur  Narada kasabada küçük bir dükkan açar ve kısa sürede işini büyütür  Eşinin annesi ve babası öldüğünde ailenin reisi artık o olmuştur  Zaman akar gider, kasaba halkı mali işlerde Narada’nın rehberliğine güven duymakta, hatta giderek kendisinden kişisel tavsiyeler de istemektedirler  Çok geçmeden belediye meclisinde yüksek bir göreve getirilir  Hayatı, kaçınılmaz olarak, bir kasabada yaşamanın verdiği doğal sevinçler ve üzüntülerle doludur  Böylece hayat anlamlı ve başarılı bir şekilde yıllarca sürüp gider  Derken muson yağmurları mevsiminde bir sabah gökyüzü kararır ve görülmemiş şiddette bir fırtına ile yağmur yağmaya başlar  Çok geçmeden ırmak taşar ve sular öyle yükselir ki, sel baskını tehlikesi doğar  Evler olduğu gibi sulara kapılıp gitmektedir  Akşama doğru fırtınanın dinmeyeceği ve kasabayı kurtarmanın bir yolu olmadığı anlaşılmıştır
  Narada, kasaba halkını uyardıktan sonra ailesini toplayarak gecenin karanlığında yollara düşer  Kendilerine daha yükseklerde güvenli bir yer bulmayı ümit etmektedir  Eşi ve iki oğlu kasırga şiddetiyle kükreyen rüzgara karşı direnirken ona sımsıkı sarılmışlardır  Küçük kızını da göğsüne bastırmıştır  Rüzgar korkunç bir şekilde esmekte ve sel suları git gide yükselmektedir  Narada karşılarına bir duvar gibi dikilen yağmurda ilerlemeye çalışırken birden ayağı takılır  Azgın tabiat kuvvetleri oğullarından birini babasının kollarından koparıp alır  Onu yakalayacağım derken diğer oğlunu da elinden kaçırır  Hemen ardından şiddetli bir rüzgar küçük kızını bağrından çekip alır ve sonunda sevgili karısı da sel sularına kapılarak uğuldayan karanlığa karışır  Narada çaresizlik içinde feryat eder ve ellerini göğe açıp, acıyla kıvranır  Ancak feryatları o korkunç gecenin derinliklerinden doğan dev gibi bir dalganın içinde duyulmaz olur  Dengesini kaybetmiş ve bayılmıştır  Bedeni azgın sularla oradan oraya çarparak ırmakla birlikte sürüklenir  Saatler geçer, hatta belki de günler  Narada acılar içinde yavaş yavaş kendine gelir, neredeyse çıplak ve yarı ölü bir vaziyette ırmağın çok daha aşağılarında bir kumsala sürüklenmiş olduğunu fark eder  Şimdi gün aydınlanmış, fırtına dinmiştir  Ancak ortalıkta ailesinden en ufak bir iz olmadığı gibi, başka bir canlı da görünmemektedir  Narada kumların üstüne yüz üstü düşüp dakikalarca kımıldamadan yatar  Her yanı ağrımaktadır, tek başına kalmıştır, üzüntü ve terk edilmişlik duygusundan deliye dönmüştür  Irmakta önünden enkaz yığınları sürüklenmekte, havada ölümün kokusu duyulmaktadır  Artık her şeyi elinden alınmış, hiçbir şeyi kalmamıştır  Sevdiği ve değer verdiği ne varsa suların girdaplarında yitip gitmiştir  Ağlamaktan başka yapacak bir şey yok gibidir  Derken, Narada aniden bir ses duyar: adeta damarlarındaki kanı donduran bu ses, "Evladım, senden istediğim bir bardak soğuk su nerede?" Narada, döner ve hemen yanı başında duran Tanrı’yı görür
  Irmak kaybolmuştur ve onlar yine sonsuz bir çölde yalnızdırlar  Tanrı, bir daha sorar: "Suyum nerede? Tam beş dakikadır bekliyorum burada  " Bilge, Tanrı’sının ayaklarına kapanır ve kendisini affetmesi için yalvarır
  "Ah, unuttum!" diye durup durup feryat eder  "Yüce Tanrım, unuttum! Beni bağışla!" Tanrı, gülümser ve şöyle der: "Peki Narada, dünyanın ve üzerinde yaşayan bütün yaratılmışların görünümlerinin ardındaki sırrı şimdi anlıyor musun?" 
 
 | 
	|  |   |