| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Bilim Dili Ve Türkçe 
 
              Bilim Dili ve Türkçe
 Prof
  Dr  Süreyya Ülker Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji ABD
 
 (Bu yazı Gastroenteroloji Derneği'nce Antalya'da düzenlenen 19
  Ulusal Gastroenteroloji Haftası kapsamında 3 Ekim 2002 günü yapılan "Türk dili ve tıp" konulu açık oturumda sunulan bildiriden uyarlanmıştır)   
 Her dilin bilim dili olamayacağı yolunda yanlış bir kanı vardır
  Bu, eski uygarlıkların genellikle tek bir bilim dilini benimseme geleneğinden kaynaklanan bir görüştür  Örneğin Akdeniz Havzası'nın en eski bilim dillerinden biri Yunancadır  Batı uygarlığının bilim dili olan Latince Yunan bilim dili üzerine kurulmuştur  Bugünkü çağdaş batı bilim dilleri de Latin bilim dili üzerine kurulmuştur  Batılıların Yunanlılara duydukları yakınlığın altında onları kendi uygarlıklarının kökü olarak görmeleri yatmaktadır  Doğu uygarlığının bilim dili Arapça da Yunan bilim dilinin etkisi altında gelişmiştir   Çağdaş batı dillerinden İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, Latin dilleridir
  Dolayısıyla, bu dilleri konuşan ulusların bilim dilinin Latinceye yakın olması kökenlerinin gereğidir  Örneğin Yunancada mide anlamına gelen gaster sözüyle yine Yunancada benzer bildiren -oides sonekinden bozma Latince-itis sonekinden oluşan Latince gastritisin Fransızcası gastrite'tir   İngilizce tümce kuruluşu bakımından bir Cermen dili olmakla birlikte İngiltere'nin eski sahipleri olan Britonlardan kalma çok sayıda Keltçe, İngiltere'yi istila eden Fransızlaşmış Normanlardan kalma çok sayıda Fransızca öğeyi de içerir
  Dolayısıyla karışık bir dildir  Keltçe, Fransızca öğelerin ayıklanması bu dili Almancaya yaklaştıracaktır  Bu ise İngilizlerin istemeyeceği bir şeydir  Dolayısıyla Keltçe, Fransızca öğeler İngilizleri Almanlardan ayrı bir ulus yapan etmenlerin başında gelmektedir   Cermen soyunun kök kavmi olan Almanların dilindeyse Latince birçok kavramın İngilizce ile Fransızcada bulunmayan ulusal karşılıkları vardır
  Örneğin İngilizlerin Latince gastritis, Fransızlarınsa gastrite dedikleri mide iltihabına Almanlar Magenschleimhautentzündung derler  Bununla birlikte Alman bilim dilinin Latinceden tam anlamıyla bağımsız, mükemmel bir bilim dili olduğu söylenemez  Bunun altında iki neden yatmaktadır  Bunlardan biri Cermen dillerinin ekler aracılığıyla terim türetmeye elverişli olmaması, öbürüyse bu dillerin Latin dilleri gibi Hint-Avrupa dillerinden olmalarıdır  Ekler aracılığıyla terim türetmeye elverişli olmayan bu dilde ulusal adlandırma bileşik sözcük yapımına dayalıdır  Bu da terimleri uzun, kullanışsız kılmaktadır  Batının ortak bilim dili olan Latinceyle olan köken bağıysa o dilin bütünüyle yabancı bir dil olarak görülmesini engellemektedir   Uzakdoğuda özgün bir uygarlık yaratan Japonların bilim diliyse Latinceden bütünüyle bağımsız olarak gelişir
  Bunda Japoncanın Latinceyle ya da başka bir Hint-Avrupa diliyle hiçbir yakınlığının bulunmamasının rolü büyük olmuştur   Arapçaya dayalı olarak 19
  yy'da geliştirilen Osmanlı bilim dili de Almancada olduğu gibi bileşik sözcüklerin ağır bastığı bir dildi   Türkçe, ekler aracılığıyla sözcük türetmeye elverişli bir dildir
  Bu özelliğiyle Latinceye benzer  Dolayısıyla bilim dili olmaya çok elverişlidir  Dilimizin bu özelliğini ilk fark eden kişilerden biri ulu önderimiz Atatürk olmuştur  Askerlik, geometrik terimlerini dilimizin bu özelliğinden yararlanarak bizzat özleştirmiştir  (Tugay, yüzey, yatay, düşey, dikey gibi terimler bu anlayışın örnekleridir  ) TDK'nun dil devrimi sonrası yayımladığı çok sayıda terim sözlüğü dilimizi bilim dili durumuna getirmiştir
  Kurum bu çalışmalara girişmeden önce Türkçenin söz varlığını belirlemiştir  Bu amaçla Türkçe yazılı kaynaklar Orhun Yazıtları'ndan başlayarak taranmıştır  Bu çalışma sonunda 1934 yılında tarama dergisi yayımlanmıştır  (6)  Bunun ardından genel dilin, tarama dergisindeki veriler ışığında özleştirilmesine girişilmiş 1935 yılında cep kılavuzu yayımlanmıştır (2)   Cep kılavuzuna bakıldığında terimlere Türkçe kökten karşılıklar bulma çabasına girildiği gözlenir
  Ancak kimi terimlerin öz Türkçe karşılıklarının yanı sıra Osmanlıcadan bozma biçimlerine de yer verilmiştir  Örneğin Osmanlıca eczahanenin öz Türkçesi olarak Türkçede ilaç anlamına gelen em sözünden türetilen emget önerilmiş ancak eczahaneden bozma eczaneye de yer verilmiştir  O gün için öz Türkçesi bulunmayan Osmanlıca terimler dilimize uyarlanarak yalınlaştırılmıştır  Örneğin siyasete siyasa, bağçeye bahçe denmiştir  Tarama dergisiyle cep kılavuzunun bir yıl arayla yayımlanmış olması, cep kılavuzunun ivedi olarak toplumun gereksinmelerini karşılamak üzere hazırlandığını, eksiklerin sonradan bütünlenmesinin düşünüldüğünü göstermektedir  Ancak, Atatürk'ün ölümünden sonra işin kolayına kaçılması yeğlenerek adı geçen kılavuzda geçici olarak dilimize Osmanlıcadan uyarlanan terimlerin öz Türkçe karşılıkları üzerinde kafa yorulmamış, hem öz Türkçesi, hem Osmanlıcadan uyarlanan karşılığı sunulmuş seçeneklerden genellikle Osmanlıcadan bozma olanlar yeğlenmiştir  Örneğin bugün eczahaneye emget değil, eczane diyoruz   TDK'nun terim sözlükleri kırklı yıllarda yayımlanmaya başlanmıştır
  Bu çalışmalar ellili yıllarda durmuş, 27 Mayıs 1960 devriminden sonra Atatürk devrimlerine dönüş sürecinde yeniden başlanmıştır  Kurumun 1963-1983 yılları arasında çok sayıda terim sözlüğü yayımlanmıştır  Bu sözlüklerin Türkçe terim varlığı 80  000'e yakındır  En çok terime sahip bir bilim alanı olan tıp bu rakamın içinde değildir  Dolayısıyla dilimiz artık bir bilim dili olmuştur  Ne var ki bu bilim dilini oluşturmakta gösterilen başarı yaygınlaştırmakta gösterilememiş, özellikle fen bilimlerinde Türkçe terimler yüksek öğretimden büyük ölçüde dışlanmıştır   Bilim dilinin içinde en büyük yeri tutan tıp alanında da çalışmalar yapılmıştır
  TDK'nca 1944-48 arasında bölüm bölüm yayımlanan "Türkçe hekimlik terimleri üzerine bir deneme" adlı 13  000 terimlik çalışma (4), o dönemin milli eğitim bakanının yönergesine karşın yüksek öğretimde kullanım alanı bulmamıştır  Bunda, çalışmanın sözlük olarak değil, deneme olarak nitelemiş olması da etkili olmuştur  Benim 1991 yılında yayımlanan 90  000 terimlik sözlüğüm (9) de gereken ilgiyi görmemiştir   Atatürk'ün askerlikte geometri terimlerine başarıyla uyguladığı işlek eklerle terim türetme yöntemini hekimlik diline uygulayan, TDK kurucu üyelerinden Prof
  Dr  Saim Ali Dilemre olmuştur, Sauvages'ca 18  yy'da Latinceye dayalı olarak oluşturulan uluslararası tıp dili de bu ilkelere dayanmaktaydı (7)  Dilemre Latince -itis, hyper-, hypo-, dys-, eu- eklerinin Türkçe -ce, üs-, as-, yoz-, key- ekleriyle karşılanmasını önermiştir (3)  Ben 1986 yılında yayımlanıp (8) 1991 yılında genişlettiğim sözlüğümde (9) bu yönteme bağlı kalmaya çalıştım  1983 yılında yazdığım bir yazıda (10) Dilemre yöntemi olarak adlandırdığım bu yöntemi geliştirmeye çalıştım  Soğdakça key- yerine Türkçe iyi- önekini kullandım  Dilemre'nin ele aldığı 6 işlek eke coco-, normo-, ortho- öneklerini de ekleyerek bunları Türkçede kötü-, ola- önekleriyle karşıladım   Bu yönteme göre stomatitis ağızca, hypertonia üsgerimce, hypotonia asgerimce, dystonia yozgerimce, eutocia iyidoğumca, cacogeusia kötüadımca, normotonia ola gerimce, orthocrasia olasuyukça olmaktadır
   Hekimlik terimlerinin tabanını oluşturan anatomi terimleri otuzlu yıllarda, başında Ord
  Prof  Dr  Nurettin Ali Berkol'un bulunduğu bir yarkurulca özleştirilerek İstanbul Ü  Tıp  F  Anatomi Kürsüsü'nce yüksek öğretimde kullanılmaya başlanmıştır  Bu yarkurulun çalışmalarını 1946 yılında Ord  Prof  Dr  Zeki Zeren'ce sözlükleştirilmiştir (12)  Bu çalışmalar, birtakım eksiklerine karşın genelde başarılıdır  Osmanlıcada occiput anlamına gelen Yunancadan bozma Arapça kafa sözünün cranium anlamında kullanılmış olması, Yunanca pankreasın Türkçesi olan uykuluk, Latince nasopharynxin doğal Türkçe karşılığı olan geniz sözlerine yer verilmemiş olması bu eksikliklere örnek gösterilebilir  Ancak bunlar İşcil-Elöve (4) ile Dilemre'nin (3) çalışmalarında önerilen terimlerle kapatılabilecek açıklardır  Nitekim cranium'a İşcil-Elöve'nin denemesinde sağrak denmesi önerilmiştir (4)   Özleştirmede çok tartışılan konulardan biri önerilecek terimlerin Türkçe kökten olmalarının gerekip gerekmediğidir
  Örneğin, Latincede aero-önekiyle başlayan yüzlerce terim herkesçe bilinen Arapça hava sözüyle mi karşılanacaktır, yoksa bugün kimsece bilinmeyen eski Türkçe kalık sözüyle mi karşılanacaktır? Yani aero-önekiyle başlayan yüzlerce terim özleştirilirken Arapça hava sözüne dilimizde yüzlerce yeni kullanım alanı mı yaratacaktır, yoksa belleklerimizden silinmiş bir varlığımız olan kalık sözü bu vesileyle dirilecek midir? Dil devrimimiz Türkçe köke dayanmayı ilke edinmiştir
  Genel dilde çok tartışılan bu konu özellikle bilim dilinde daha az tartışmalıdır  Prof  Dr  Saim Ali Dilemre, terimlerin bir ulusun ölü sözcüklerini yaşattığı bir alan olduğunu belirtmiştir (3)  Uluslararası tıp dilinin babası Sauvages'ın konudaki yaklaşımı açıktır  Yunanca ya da Latince kökten olmayan hiçbir söze yer verilmemesi Sauvages'ın ana ilkelerindendir (7)  Latinceye dayalı tıp dilinde bugüne dek bu ülkeye titizlikle uyulmuştur  Yunanca ya da Latince olmayan terimler barbarizma olarak değerlendirilmektedir  Türkçe kökten olmayan sözlerin de bizim barbarizmamız olacakları açıktır  TDK'nun terim sözlüklerinin bu konuya yaklaşımı kırklı yıllarda oldukça titiz olmuş, 1960 sonrasında yapılan çalışmaların titizliğiyse yazarına göre değişmiştir  İşçil-Elöve ile Dilemre'nin hekimlik terimleri üzerinde yaptıkları çalışmalar Türkçe kökene bağlılık konusunda oldukça titiz olmuştur  Bu titizlik Altınkök (1), Mıhçıoğlu (5) ile benim çalışmalarımda da (8,9) sürdürülmüştür   Hekimlik dili alanında bugüne dek yapılan çalışmaları toplarsak yüz binin üzerinde terim önerilmiş olduğunu görürüz
  Bunun 90  000'ini benim sözlüğümde toplu halde bulabiliriz  Dolayısıyla bu alanda da dilimizin bilim dili olmasına yeterli gereç vardır  Ancak bu gereç meslek mensuplarınca bugüne dek verimli bir biçimde değerlendirilmemiştir  Bugün tıp topluluğuna Türkçe terimlerin yaygınlaşmasını sağlayacak bütün yollar tıkalıdır  Türkçe terimlerle yazılmış yazıları yayımlayacak dergi, kitapları yayımlayacak yayınevi, bildirileri kabul edecek kurultay düzenleme kurulu yoktur  Bütün bu engelleri kendiniz dergi çıkarıp kitap yayımlayarak aşarsanız karşınıza doçentliğinizi ya da profesörlüğünüzü, yayınlarınızın anlaşılmayan bir dilde yazıldığını ileri sürerek engelleyen seçici kurullar çıkacaktır   Oysa dilimizin hekimlik alanında da bilim dili olması için bütün bu mekanizmaların ters yönde işlemesi gerekir
  Atatürk ilkeleriyle devrimlerine bağlılık öğretim üyelerinde resmen aranan bir özelliktir  Oysa yukarda saydığım uygulamalar bunun açıkça çiğnenmesidir  Dilimizin bilim dili olabilmesi için Türkçe terimlerin yüksek öğretimde, uzmanlık tezlerinde , yayınlarda kullanılması teşvik edilmelidir   Benim 1993 yılında akut apandisit konusunda kendi kitabımdan alınan bir paragraf üzerinde yaptığım çözümlemede bugün tıp fakültelerinde kullanılan dilin Türkçe terim oranının % 13
  8 olduğunu, tutunmuş terimlerin kullanılmasıyla bu oranın % 74  7'ye çıktığını, tutunmamış önerilerin kullanılmasıyla % 100'e çıktığını belirlemiştim (11)  Bu veriler, hekimlik dilimizde yaygın olarak kullanılan Türkçe terim oranını % 10'lardan % 75'in üzerine çekmemiz gerektiğini göstermektedir   
 
 |