Yalnız Mesajı Göster

Türk Dil İnkilabına Emek Verenler

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dil İnkilabına Emek Verenler




A Dilâçar


(22 Mayıs 1895 -12 Eylül 1979)
Türkçeye ve Türkiye’ye tutkun bir bilgindi Atatürk’e, Türk Devrimine yürekten bağlıydı; anadili Türkçe olanların kimisi de Türkçeyi onun gibi sevseydi, Dil Devriminin önüne dikilmezlerdi Dilâçar, yazılarına çoklukla “A Dilâçar” diye imza atardı; kimilerinin sandığı gibi, Ermeni olduğu ve “Agop”u kullanmaktan sakındığı için değil Dilâçar soyadını ona Atatürk vermişti; kendi deyişiyle bu soyadı, onun gerçek adıydı Bu adı yaşamı boyunca Atatürk ve Türkçe sevgisiyle birlikte taşımış; Atatürk’ün isteği üzerine üstlendiği Türk Dil Kurumu’ndaki “başuzman” sanını onurla korumuştur TDK’de birlikte çalıştığı genç dilciler onun ağzından şu tümceyi sıklıkla duymuştur: “Yaşamım burada, Türk Dil Kurumu’ndaki masamda bitsin isterim
Yazık ki bu isteği gerçekleşmedi; 1979 yazında dinlenmek için gittiği İstanbul’un Büyükderesinde hastalandı Cerrahpaşa Hastanesine kaldırıldı ve 12 Eylül 1979’da 84 yaşındayken öldü
Babası Kayserili, annesi Yozgatlıdır Dedesi Kayseri’de tanınmış bir tüccardır; dedesinin isteğiyle İstanbul’a taşınırlar[u] Agop Martanyan, 22 Mayıs 1895’te İstanbul’da, Büyükdere’de doğmuştur Dilâçar’ın çocukluğu Büyükdere ile Gedikpaşa arasında geçer Annesinden Ermeniceyi öğrenir, ilköğretimine İngilizce öğretim yapan bir Amerikan okulunda başlar, ortayı da orada bitirir Bu sırada İngilizcenin yanı sıra Rumca ve İspanyolca ile tanışır Okulunun haftalık dergisinin sorumluluğunu taşımakta, basım yayım denemeleri yapmaktadır
1910’da Amerikan (Robert) Koleje başlar Çok okuyan, araştıran bir öğrencidir: Latince, Yunanca, Almanca öğrenmek için çabalamaktadır Okulun yabancı öğrencileriyle yakın ilişkiler kurarak onların dilini de bildiklerine eklemeye başlar Rusça ve Bulgarca ile ilgili ilk bilgileri bu yolla edinir Bu arada okulun bütün seçmeli derslerini alan tek öğrencidir Bitkibilim, yerbilim, madencilik gibi alanları da merak etmesi, dahası yalnızca kız öğrencilere verilen yemek derslerine bile girmesi öğretmenlerini şaşırtmaktadır Bu çalışmaları, onun ileride başarılı bir ansiklopedici olacağının muştucusudur
Genç Agop, yaşıtlarını türlü toplumsal etkinliklere yönlendirmekte, çoğu kez etkinliklerin düzenleyicisi olmakta, bu arada Türkçeye ilgisi yoğunlaşmaktadır Türkçe dersine duyduğu bu sıcak ilgide öğretmeni Tevfik Fikret’in payı büyüktür Fikret’in dersini sürekli izleyen üç öğrenciden biridir Türkçe dersine olduğu gibi öğretmenliğe de sıcak bakmaya başlar
Robert Koleji, “Nevyork Bilim Ödülü”nü alarak bitirir (1915); okulu bitirdiğinin ikinci günü askere alınır Osmanlı İmparatorluğunun, Birinci Dünya Savaşına katılan yedek subaylarından biri olarak Diyarbakır’daki 2 Orduya gönderilir Buradan Kafkas Cephesine gider, bir çatışmada yaralanır; cephede gösterdiği başarıdan dolayı madalya ile ödüllendirilir Savaştaki çatışmaların durulduğu bir sırada Alman subaylara Türkçe öğretmeye başlar Yabancı subayların elinde J Németh’in “Türkische Grammatik”i vardır; bu yapıt Agop’un da ilgisini çeker Bu sıradaki Sovyet Devriminin (1917) etkisiyle dersler tavsar, azınlık subayların kimisi doğudaki cephenin gevşemesinden yararlanarak savaştan kaçmaktadır Bu subayların kaçışını önlemek için onların Güney Cephesine gönderilmesi düşünülür; Agop da Güney Cephesinin yolunu tutar O, üstlerince sevilen disiplinli bir askerdir; bu nedenle ona “mevcutlu gönderme” yöntemi uygulanmaz Ama yanına verilen erlerin bir kısmı Halep’e ulaştıklarında, onu yalnız bırakarak geri dönerler
Bir Osmanlı subayı olarak ülkesinin başındaki belaları gören Agop’un bu işe çok canı sıkılır Asteğmen Agop’u derinden yaralayan, Mustafa Kemal’in komutasındaki 7 Ordunun karargâhına vardığında, Kafkas cephesinden gelen, madalyalı onurlu bir asker olarak değil de “casus” kuşkusuyla Mustafa Kemal’in karşısına çıkarılması olur Bu suçlamanın nedeni, Halep’teki tutsak bir İngiliz subayıyla İngilizce konuşmasıdır
Mustafa Kemal’in karşısına yanındaki süngülü bir erle çıkarıldığında üstünde bululan “tabancası, ilmühaber” ve bir “kitap” kendisini getiren yüzbaşının elinde durmaktadır Paşa sorar, “Sen niye kaçmadın?” Agop, birden sinirlenir “Kaçmadığıma teessüf ediyorum Ben bu vatan için kan dökmüşüm, bu madalya sahte değil Kafkas cephesinden kaçmayan, herhalde Şam sokaklarından kaçacak değildir! Emir buyurun süngüyü çıkarsınlar
Mustafa Kemal, özenli davranır, Agop’un yanındaki ere süngüsünü çıkarmasını söyler Agop’un üstünden çıkanlar masanın üstüne konur Agop kitap hakkında Mustafa Kemal’e bilgi verir Bu kitaptaki kimi bilgileri saatlerce tartışırlar Agop’un Türkçeye ilişkin açıklamaları ve kitabın Latin harfleriyle yazılmış olması Mustafa Kemal’i etkiler Çünkü ilk kez Türkçenin Latin harfleriyle yazılışını görmüştür Kitapta geçen “kaba Türkçe” tanımlamasından da rahatsız olur
Savaş bitince Dilâçar Sofya Üniversitesinden çağrı alır ve eşi Meline Hanımla birlikte gider İstanbul’daki bir Ermeni gazetesine Türkçeyle ilgili ilginç yazılar göndermektedir Bu yazıların Türkçeye çevrisini okuyan Atatürk, yazarı tanıdığını anımsar Bu sırada 1 Türk Dili Kurultayı için hazırlıklar yapılmaktadır Dilâçar da kurultaya çağrılır, bildiri sunar
Dilâçar, kurultay bitince İstanbul’a yerleşir Dolmabahçe Sarayında Atatürk’ün masasındaki dil tartışmalarına katılmakta, bir yandan Türkçenin eski değerlerini araştıran yazılar yazmakta, bir yandan da çeşitli okullarda ders vermektedir 2 Türk Dili Kurultayındaki bildirisi de ilgiyle karşılanır Bu bildiri yaşamının yönünü değiştirmiştir Çünkü bu kurultaydan sonra artık TDK’nin başuzmanıdır
Türk Dil Kurumu’ndaki yeni görevine başlamak için Ankara’ya taşınır (1934) Bu tarihten sonra Dilâçar, hep övünçle söylediği gibi Ankaralıdır Gündüzleri erken saatlerde TDK’deki işinin başındadır, geceleri çoğunca Çankaya Köşkünde Atatürk’ün düzenlediği dil toplantılarına katılmaktadır Yazları da aynı toplantılarda bulunmak üzere İstanbul’a gider Bu toplantılarda özellikle yabancı sözcüklerin kökenlerine ilişkin ayrıntılı, belgelere dayalı bilgiler sunmaktadır
Dilâçar yalnızca sözcüklerin kökenlerine değil, o yıllarda Atatürk’ün çok ilgisini çeken Güneş Dil Kuramına ilişkin de çok yönlü araştırmalar yapmaktadır Atatürk ona var olan görevlerinin yanı sıra başka bir iş daha önerir 1936’da açılan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde “genel dilbilim, dilbilim tarihi” dersleri verecektir
1938’de Atatürk’ün ölümü onu çok sarsar Atatürk’ün verdiği görevleri, dil tutkusunu yaşatmak için işlerine dört elle sarılır Fakültedeki dersleri sürerken Türk Ansiklopedisinin danışmanlığını da üstlenir 1950’de DTCF’deki görevi sona erer, yalnızca TDK’ye ve ansiklopediye emek verir TDK’deki yabancı dille yapılacak bütün yazışmaları üstlenmekte, yabancı dilcilerle iletişim kurmakta, TDK kitaplığının zenginleşmesi için yerli yabancı bütün yayınları izlemekte, bu arada Türkçenin ve lehçelerinin gelişimi üzerine, tüm dilcilerin bakış açısını genişleten bilimsel yazılar yazmaktadır
Dilâçar’ın ortaya koyduğu görkemli yazılar, yapıtlar Türkçeyle ilgili çalışma yapanlar için sonsuza dek temel kaynak olacaktır Yalnızca Dil, Diller ve Dilcilik adlı yapıtının bile aradan geçen bunca zamanda hâlâ bütün dilbilimcilerin temel kaynaklarından olduğu unutulmamalıdır Buraya aktardığımız üç yazısı, Atatürk’ün dil sevgisine ve çalışmalarına tanıklık etmiş bir bilginden, genç kuşaklara önemli bir kalıttır Özellikle Güneş Dil Kuramı için, belgeye dayanmayan türlü savların yeniden gündeme getirildiği 2000’li yıllarda “Atatürk ve Türkçe” adlı yazısı önemli bir kaynaktır
Dilâçar’ın düşünceleri, yapıtları, dil ve yurtseverliği, Türkçeye ve devrime verdiği emek, bugün de hepimize örnek olmaktadır
Onu saygıyla anıyor, Türkçeye verdiği emeğin ve yapıtlarının gelecek kuşaklar için de yol gösterici olacağına inanıyoruz



[u] Dilâçar’ın yaşamöyküsü, büyük ölçüde, değerli Dilci Kaya Türkay’ın hazırladığı, Türk Dil Kurumu’nun Türk Diline Emek Verenler Dizisi içinde, 1982’de yayımlanan A DİLÂÇAR adlı yapıttan aktarılmıştır

KİTAPLARI
DİLÂÇAR, A; Les bases Bio-Psychologiques de la Theorie Güneş Dil, İstanbul 1936, 16 sayfa
DİLÂÇAR, A; Devlet Dili Olarak Türkçe, TDK Yayını, 1962, 24 sayfa
DİLÂÇAR, A;Thomsen, TDK Yayınları, 1963, 40 sayfa
DİLÂÇAR, A; Türk Diline Genel Bir Bakış, TDK Yayını, 1964, IX+270 sayfa
DİLÂÇAR, A; Türkiye’de Dil Özleşmesi, TDK Yayınları, 1965, 37 sayfa
DİLÂÇAR, A; Dil, Diller ve Dilcilik, TDK Yayını, 1968, XII+349 sayfa
DİLÂÇAR, A; Kutadgu Bilig İncelemesi, 900 Yıldönümü Dolayısiyle, 1972, 203 sayfa
DİLÂÇAR, A; Anadili İlkeleri ve Türkiye Dışındaki Başlıca Uygulamalar, TDK Yayınları, 1978, 53 sayfa



Alıntı Yaparak Cevapla