|  06-24-2012 | #16 | 
	| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü 
 
              Mustafa’nın gözleri büyümüş ve yüzü yine kızarmıştı
  Belli ki konuşmasının başında; “Bir bitse şu on beş ay!” dediğine utanıyordu şimdi  Başı öndeydi  Gözlerinin onu ele vereceğinden korkuyor, öğretmen hanıma bakmıyordu  Mahcup olmuş ve kendini suçlu hissetmişti  
 İnsanlarımız, ne kadar güzel, ne kadar duyarlıydı
  Ülkemizin her yöresinde, belki biraz başka konuşuyorduk Türkçeyi  Belki, başka türlü giyiniyorduk  Belki, yemek kültürümüz biraz farklıcaydı  Belki, başka türlü oynuyorduk düğünlerde; Kimi horon, kimi bar, kimi zeybek! Ama aramızda ortak bir şey vardı; saf ve tertemiz bir yürek! İşte bu yürek bizi biz yapıyor, bizi millet yapıyordu  Kocaman bir bahçeydi Türkiye  Her çiçeğinde ayrı bir tat, ayrı bir koku vardı  Çiçeklerden biri solsa, diğerleri de büküyordu boynunu  Suçu kabul etmesek de, bu çiçekli bahçeyi taşlı bir tarlaya dönüştüren yine bizdik  Eğitim ve sevgiden aldığımız pay, yön veriyordu hayatlarımıza  Hep çiçekli kalmalıydı bu bahçe  Hep mis kokmalıydı  
 Ben böyle düşünürken, Nermin Hanımın, Mustafa’nın ellerine baktığını hissettim
  Ben de baktım  Avuçlarında koyu bir kırmızılık gördüm  Nedenini soracaktım ki, öğretmen benden çabuk davrandı: 
 –Ne o Mustafa, elin mi kanadı?
 
 Delikanlı hemen avuçlarını sıktı
  Bir şeyler saklamak istiyor gibiydi
  Nermin Öğretmen ısrar etti: 
 –Elini mi kestin?
 
 
 Başı önde, sanki fısıldıyormuş gibi cevap verdi:
 
 –Yok bir şey!
 
 Bu defa da ben meraklandım:
 
 –Boya mı oldu elin?
 
 –Boya da değil!
 
 –Söylesene oğlum, ne oldu ellerine?
 
 Mustafa, usulca kaldırdı yüzünü
  Güzel kahverengi gözleri, bir bana, bir öğretmen hanıma baktı  O gözlerde akan nehir sanki birden durmuştu  Dudağının kenarı büzülmüş, nefes almadan öylece kalakalmıştı  Bir şeyler gizlemeye çalışan küçük bir çocuk gibiydi  Alnı terlemişti  Kaşının kenarından süzülen küçük damlayı, parmağının ucuyla yakalayıp belli belirsiz mırıldandı: 
 –Boya ya da kan değil Metin Ağabey, avuçlarımdaki; “Kına!
   ” 
 Mendilini çıkardı
  Alnının terini sildi  Koltuğuna doğru yaslandı  Gözleri bilinmez bir noktaya takıldı  Kına demiş, rahatlamıştı  Bunca sıkılmasına anlam veremeyip, gülümsedim  Daha sonra pişman olacağım bir soru sordum ona: 
 –Sen gelinlik kız mısın da, ellerine kına yaktın Mustafa?
 
 Sayfa 11( Arkası yarın)
 
 
 
 | 
	|  |   |