Konu
:
Şems-i Tebrizi ve Tasavvuf [ Kaddesallahu Sırrahulaziz ]
Yalnız Mesajı Göster
Şems-i Tebrizi ve Tasavvuf [ Kaddesallahu Sırrahulaziz ]
06-23-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Şems-i Tebrizi ve Tasavvuf [ Kaddesallahu Sırrahulaziz ]
Sanırım 3 yıl önceydi her 2-3 yılda bir olduğu gibi yine Annemi Konyaya mevlanaya götürmüştüm defalarca gitmemize rağmen Şemsi Tebrizinin Kabrine uğramak o yıl nasip olmuştu
ŞEMS-İ TEBRİZİ
[ Kaddesallahu Sırrahulaziz ]
Konya’da eski adıyla güllük mevkiinde Şems Parkı olarak bilinen alanın içinde eski bir cami ve türbe vardır
Yılın her günü ziyaretçilerle dolup taşan Mevlânâ türbesine yaklaşık on dakikalık mesafedeki bu mekânı bilen ve ziyaret edenlerin sayısı ise parmakla gösterilecek kadar azdır
Sözünü ettiğimiz türbe Mevlânâ’yı hakikâtin sırlarına ulaştıran bir zatın adını taşımaktadır
Tahmin ettiğiniz gibi Şems-i Tebrizi’nin adını
Büyük bir arif olduğu bilinen Melikdad oğlu Ali adlı bir kişinin oğlu olan Muhammed Şemseddin 1164 senesinde Tebriz’de dünyaya gelmiştir
Henüz çocukluk ve ilk gençlik yıllarında bile kendi kuşağının çocuklarından bambaşka olduğunu göstermiş anne babasınıyakınlarını hocalarını hayrete düşüren davranışlar ortaya koymuştur
Zamanın ölçülerini aşan bu zat çocukluk dönemine ait bir anıyı şöyle anlatıyor:
“Henüz ergenlik çağına girmemiştim
Aşk deryasına daldım mı otuz kırk gün hiçbir şey yiyemezdim; istekten kesilirdim
Günlerce açlığa susuzluğa katlanırdım
Bir gün babam bana çıkıştı : ’ Oğlum’ dedi ‘ben senin bu halinden bir şey anlamıyorum
Bunun sonu nereye varacak?‘ ben ona şu cevabı verdim:
‘Baba seninle benim babalık ve evlatlık ilişkimiz neye benzer bilir misin? Bir tavuğun altına tavuk yumurtalarıyla bir de kaz yumurtası koymuşlar
Vakti gelip de civcivler çıktığı zaman bunlar hep birlikte analarının ardına düşerler bir göl kenarına gelirler
Kaz yumurtasından çıkan civciv hemen kendini suya atar bunu gören ana tavuk eyvah yavrum boğulacak der
Çırpınmaya başlar
Halbuki kaz yavrusu neşe içinde suda yüzmektedir
İşte seninle benim aramdaki fark da böyledir
”
Muhammed Şemseddin bazı görüşlerin ve Mevlana’nın müridi öğrencisi olduğu yolundaki yaygın inanışın aksine basit bir batıni dervişi değil üstün vasıflarla bezenmiş hatta vasıftan dahi söz edilemeyecek yapıda bir zattır
Mevlana gibi zahir ve batın ilimlerinde yüksek derecelere ermiş müderrislik müftülük yapmış seçkin bir insanı aşk ateşiyle pişirip ona mânâ aleminin pencerelerini açan biri hakkında başka nasıl düşünebiliriz ki?
Her sözü sohbeti ve bakışı ile insanları alt üst eden dar sınırlı bir ahlaktan Allah’ın ahlakı anlayışına çeken Şems kendisi için şunları söylüyor :
“Ben bir tarafta dünyanın insanla şenelmiş dörtte bir kısmının halkı da bir tarafta olsabeni sorguya çekse onlara cevap vermekten kaçınmam ve daldan sıçramam
Ne kadar zor şey sorsalar cevap üstüne cevap veririm
Benim bir sözüm onlardan her birisi için on cevap ve hüccet olur
”
Bir gün Baba Kemal’in kendisine Şeyh Fahreddin Iraki’ye açılan sırlardan ve hakikâtlerden yana bir keşif gelip gelmediğini sorması üzerine Tebrizi:
“Ondan daha çok müşahade gelir! Ancak onun bildiği bazı ıstılahlar vardıronun için gördüğünü en sevimli şekilde sunar
Bana gelince bende öyle güç yoktur
” diye cevap verir
Baba Kemal de
“Allah ü Teala sana günlük bir arkadaş versin ki evvellerin ahirlerin bilgilerini hakikâtlerini senin adına izhar etsin
Hikmet ırmakları onun kalbinden diline aksın harf ve ses kıyafetine girsin o kıyafetin rütbesi de senin adına olsun” der
Makalat adlı eserindeki ifadelerinden onun Tebriz’de Ebubekir adlı Şeyhinden feyz aldığı anlaşılır ancak yine kendisinin bildirdiğine göre şeyhi onda olan bir şeyi görememiş başka kimsenin de göremediği bu farkı sadece Hüdavendigârı Mevlana anlayabilmiştir
Zaten şeyhi onu daha fazla olgunlaştırmanın kendi gücünü aştığını anladığı zaman seyahate çıkmasına izin verir
O da diyar diyar gezip Sohbetine dayanabilecek bir dost bir mürşit arar
Fakat aradığını bir türlü bulamaz hiç kimse onu tatmin edemez
Konuştuğu kişileri imtihan eder istediği cevabı alamayınca oradan ayrılır
Kendisini olgunlaştıracak bir şeyh aradığını söyler; ama bütün şeyhleri kendine mürid yapıp arayışına devam eder
Memleketi olan Tebriz’de kendisine manevi kemalinden dolayı “Kamili Tebrizi” durmadan gezdiği yolları tayy ettiği için “Şemseddin-i Perende” (uçan Şemseddin) derler
Bir gün yolu Bağdat şehrine düşer
Orada meşhur sofilerden Şeyh Evhadüddin Kirmani’yi bulup neyle meşgul olduğunu sorar
“Ayı leğendeki suda görüyorum” diye cevap verir Kirmani
Şems Hazretleri bu cevap üzerine:
“Boynunda çıban yoksa neden başını kaldırıp da onu gökte görmüyorsun? Kendini tedavi ettirmek için bir doktor bulmaya bak
Böylece neye bakarsan gerçekten bakılmaya değer olanı onda görürsün” der
Kirmani Hazretleri Şems’in ellerine sarılıp müridi olmak istediğini söyler
Şems’in cevabı kesindir: “Sen benim arkadaşlığıma dayanamazsın!”
Ama Evhadüddin ısrarlıdır
Nihayet Şems Bağdat pazarının tam ortasında birlikte şarap içmek şartıyla kabul edeceğini söyler
Evhadüddin “bunu yapamam” deyince
“O zaman benim için şarap bulup getirir misin?” sorusunu yöneltir
Onu da yapamayacağını bildiren Kirmani’ye “ben içerken bana arkadaşlık eder misin? ”diye sorar
“Edemem” yanıtı üzerine artık Şems Hazretleri “ Erlerin huzurundan ırak ol!”diye bağırır
“Bana arkadaş olamazsın
Bütün müridlerini ve dünyanın bütün namus ve şerefini bir kadeh şaraba satmalısın
Bu aşk meydanı erlerin ve bilenlerin işidir
Ve şunu da iyi bil ki ben mürid değil şeyh arıyorum
Hem de rastgele bir şeyh değil hakikâti arayan olgun bir şeyh!
”
Kirmani teslimiyet ve kabiliyet imtihanını bu nedenle geçememiş onun asıl maksadını idrak edememiştir
Tebrizi arayışları sırasında bir rüya görür
Rüyasında kendisine bir velinin arkadaş edileceği bildirilir
Üst üste iki gece rüya tekrarlanır ve o velinin Rum ülkesinde olduğu haberi verilir
Onu aramak için yollara düşmek ister fakat daha zamanının gelmediği “işlerin vakitlerine tabi ve rehinli olduğu bildirilir
”
Şems ilahi tecellilerle mest olduğu tam mânâsıyla istiğraka daldığı müşahedenin güzelliğine beşer kuvvetiyle tahammül gösteremediği zamanlarda “gizli velilerinden birini bana göster” diyerek niyaz eder ve sabırsızlanır
Üzerindeki o yoğun halleri dağıtmak için başka işlerle oyalanmaya çalışır
Para almadan inşaat işlerinde bile çalışır
Nihayet bir gün;
“Madem ki ısrar ve arzu ediyorsun O halde şükrane olarak ne vereceksin?” diye bir ilham gelir
O da “başımı!
” cevabını verir
Bu cevaba karşılık olarak
Bütün kâinatta Mevlana-yı Rumi Hazretlerinden başka senin şerefli arkadaşın yoktur
” haberi gelir
Artık Rum ülkesine gitmek o sevgili ile görüşmek ve yolunda başını feda etmek üzere yola çıkacaktır
Uzun bir yolculuğun ardından Şemseddin Muhammed M
1244 yılının Ekim ayında Konya’ya gelir
Kaldığı han odasının anahtarını boynuna zamanın tüccarları gibi asıp çarşıda dolaşmaya başlar aşk ve ilmin tüccarı olduğuna işaret ederek
İkindiye doğru ana caddede katıra binmiş talebeleri etrafında dört dönen bir müderris görünür
Şems aradığı dostun o olduğunu anlar
Önüne geçerek katırın dizginlerini tutar ve keskin bakışlarıyla:
“Sen Belhli Baha Veled’in oğlu Mevlana Celaleddin misin?” diye sorar
Mevlana “evet” diye cevap verir
Şems:
“Ey müslümanların imamı! Bir müşkülüm var
Hz
Muhammed mi büyük Bayezid-i Bistami mi?
Sorunun heybetinden kendinden geçen Mevlana kendini toplayınca;
“Bu nasıl sual böyle? Tabi ki Allah’ın elçisi Hz
Muhammed bütün yaratıkların en büyüğüdür
”
O zaman Şems:
“O halde neden Peygamber bu kadar büyüklüğü ile Ya Rabbi seni tenzih ederim biz seni layık olduğun vechile bilemedik” buyururken
Bayezid “Ben kendimi tenzih ederim! Benim şanım çok yücedir
Zira cesedimin her zerresinde Allah’tan başka varlık yok!
” demekte?
Mevlana:
“Hz
Muhammed müthiş bir manevi susuzluk hastalığına tutulmuştu’biz senin göğsünü açmadık mı?’ şerhiyle kalbi genişledi
Bunun için de susuzluktan dem vurdu
O Her gün sayısız makamlar geçiyor her makamı geçtikçe evvelki bilgi ve makamına istiğfar ediyor daha çok yakınlık istiyordu
Bayezid ise bir yudum suyla susuzluğu dindi ve suya kandığından dem vurdu
Vardığı ilk makamın sarhoşluğuna kapılarak kendinden geçti ve o makamda kalarak bu sözü söyledi
”
Şemsi Tebrizi bu cevap karşısında “Allah”diyerek yere yuvarlanır
Mevlana hemen atından inip yanındaki adamların da yardımıyla onu yerden kaldırıp medresesine götürür
Artık bu medresede iki âşık hiç dışarı çıkmadan yanlarına kimsenin girmesine izin verilmeden aylarca sürecek sohbetlere dalacaktır
Mevlana bunca zaman kitapların sayfaların arasında aradığı ve Şeyhi Seyyid Burhaneddin’in yıllarca önceden müjdelediği sevgilisine gönül dostuna kavuşmuşo andan itibaren de bütün yaşamı değişmiştir
Şems önce onu çok değer verdiği zatların hatta babasının bile eserlerini okumaktan men eder değer verdiği bütün kitaplarını birer birer havuza atar
Daha sonra hiç kimseyle konuşmasına izin vermez
Medresedeki derslerini vaazlarını terk etmek zorunda kalır
Şimdi sıra imtihanlardadır
Bir gün Şems-i Tebrizi Mevlana’yı denemek maksadıyla güzel bir sevgili ister ondan
O da güzellikte eşi bulunmayan karısını getirir tereddüt etmeden
Şems “bu benim can kız kardeşimdir
Bu olmaz
Bana hizmet edecek bir erkek çocuğu bul” der
Mevlana Oğlu Sultan Veled’i ona kul olsun diye getirir
Şems “bu kalbimi bağlayan oğlumdur
Şimdi şarap olsaydı su yerine onu içerdim
Ben onsuz yapamam” deyince Mevlana hemen gidip Yahudi mahallesinden bir testi şarap getirir
Şems bu teslimiyet ve itaatten hayrete düşüp
“Başlangıcı olmayan başlangıcın ve sonu olmayan sonun hakkı için diyorum ki dünyanın başından sonuna kadar senin gibi gönül yutan bir Muhammed yürekli bu aleme ne gelmiş ne de gelecektir
” dedi
Ben Mevlana’nın hilminin derecesini anlamak için bu imtihanları yaptım
Onun iç alemi o kadar geniş ki rivayet ve hikaye çerçevesine sığmaz
” der
Kendisine hürmetle sevgiyle yaklaşan diğer insanlara da çeşitli imtihanlar uygulamış örneğin kendisinden para isteyince bütün parasını malını mülkünü ayaklarına seren Hüsameddin Çelebi’ye Velilerin gıpta ettiği bir makamı müjdelemiştir
O servetin içinden de sadece bir dirhem alır
Geri kalanını Hüsameddin’e bağışlar
Mevlana ve Şemsi Tebrizi’ye gönül verenler bu haldeyken sohbetlerden ve bu sofradaki zenginlikten mahrum kalanlar Şems’ten kendilerine bir gönül hoşluğu gelmediğini öne sürüp kıskançlık içinde fitne tohumlarını atmaktadırlar
Dedikodularla atılan düşmanlık tohumları iyice olgunlaştığında Şems bir gece aniden Konya’yı terk ederek kayıplara karışır
On altı ay boyunca hiçbir haber alınamaz
Bu ayrılık süresince Mevlana tekrar eski haline gelmek halka ve derslerine dönmek şöyle dursun kimseyle görüşmez konuşmaz medresesini büsbütün bırakır keder içinde yalnızlığa çekilir
Hastalanır
Artık neredeyse can verecekken Şam’dan gelen mektupla canlanır
Şems ikinci kez Konya’ya gelir
Birkaç ay süren sohbetler görüşmeler neticesinde yine fitneler düşmanlıklar baş gösterir
Bunun üzerine Şems tekrar kayıplara karışır
Mevlana için yine ayrılık başlamıştır coşkun bir aşk ve cezbe halinde aylarca gözyaşı döker gazeller söyler her gelenden onu sorar yalan haber getirenlere bile üstünde ne varsa verir doğru haberi verene canını teslim edeceğini söyleyerek
Bu arada fesat ve dedikodu çıkaranların çoğu bu yolla Mevlana’yı kendilerini döndüremeyeceklerini anlar bazıları da Şems’in kıymetini fark ederek pişmanlık içinde özür dilerler
Birkaç ay sonra Şems-i Tebrizi’nin Şam’da olduğu haberi gelince Mevlana halini anlatan mektuplar gönderir yalvarır dualar eder
Nihayet üçüncü mektuba aylar süren bekleyişten sonra karşılık gelir
Şems de aynı coşkunlukla ona cevap gönderir
Mektubu alan Mevlana hemen oğlu Sultan Veledi çağırıp eline dördüncü mektubu vererek şunları söyler:
“Birkaç arkadaşınla Mevlana Şems’i aramaya git
Giderken şu kadar gümüş ve altın parayı da beraberinde götür
Bu paraları Şam’da O Tebriz Sultanının ayakkabısı içine dök ve onun mübarek ayakkabısını Rum tarafına çevir
Benim selamımı ilet ve âşıklara yaraşır secdemi O’na arz et
Şam’a ulaştığın vakit Cebel-i Salihiye’de meşhur bir han vardır doğru oraya git
Orada Mevlana Şemseddin’in güzel bir Frenk çocuğuyla satranç oynadığını görürsün
Sonunda oyunu Şems kazanırsa Frengin malını alır
Frenk çocuğu kazanırsa Şems’e bir tokat vurur
Sen onun vurduğunu görünce hata edip kızmayasın
Çünkü o çocuk kutuplardandır
Fakat o kendini iyi tanımıyor
Şems’in sohbetinin bereketi ve inayeti ile halinin olgunlaşması lazımdır
”
Sultan Veled babasının dediklerini aynen yaparak yanındaki adamlarla birlikte yola çıkar
Şam’a varınca hemen hana gider
Şems Mevlana’nın söylediği gibi bir frenk çocuğuyla satranç oynamaktadır
Sultan Veled babasının mektubunu armağanlarını Şems’e teslim ettikten sonra bütün dostların yaptıklarından pişman olduklarını kendisini saygı ve hasretle Konya’da beklediklerini anlatır
Yalvarıp türlü niyaz ve ricalarla onu dönmeye ikna eder
Birlikte yola çıkarlar
Şemsi kendi atına bindiren Sultan Veled aşk ve neşe içinde Konya’ya kadar yayan olarak gelir
Şems onun gösterdiği bu saygı ve bağlılıktan çok hoşnut kalır ona övgü dolu sözler söyler
Uzun bir yolculuktan sonra Konya’ya yakın Zencirli Hanı’na geldiklerinde babasına müjdelemek için şehre bir derviş gönderir
Mevlana bu müjdeyi duyunca üstünde ne varsa çıkarıp dervişe verir
Konya halkına haber salıp emirlerden bilginlerden fakirlerden ve ahilerden onu karşılamak isteyenlerin toplanmasını ister
Kendisi de ata binerek bütün Konya ileri gelenleri ve ahalisiyle birlikte Şems’i şehre getirir
Bu defa da altı ay boyunca medresedeki bir hücrede baş başa kalırlar
Yanlarına kuyumcu Selahaddin ve Sultan Veled’den başkası girememektedir
Mevlana’nın Şems’e bağlılığı bu son gelişte daha da artmıştır
Öylesine kaynaşmışlardır ki artık ayrılık mümkün görünmemektedir
Şems himmet ve teveccühleriyle Mevlana’yı daha da olgunlaştırmış aşk ateşiyle pişirip Hakk’a vuslatı sağlamıştır
Daha önce Şems’e muhalefet edenler de gelip birer birer özür dilerler
Onun rahat edebilmesi ve hizmetinin görülmesi için evde evlatlık olarak yetiştirilmiş Kimya adındaki genç ve güzel kız Şems’e nikah edilir
Ama bu sefer de müritler arasında kıskançlık başgösterir
Mevlana’nın diğer oğlu Alaeddin Çelebi bile edebi aşan birkaç davranışıyla kıskançlığını dile getirir
Bu arada Şems’i sevmeyenler de her fırsatta muhalefete hakaret iftira ve düşmanlık dolu hareketlere yönelirler
Şems ile Mevlana sohbet ve irşadın son merhalelerini en güzel dönemlerini yaşarken onlar da dışarda kaynamaya taşkınlık etmeye başlarlar
Artık Mevlana istenen mertebeye gelmiş Şems’in irşad vazifesi tamamlanmış daha önce kendisine bildirilen hüküm gereğince başını feda etme zamanı gelmiştir
Hanımı Kimya Hatun da rahatsızlanıp vefat etmiştir
Bu haberin şehre yayılmasından sonra onu ne pahasına olursa olsun uzaklaştırmak ve Mevlana’yı elinden kurtarmak(!) isteyenler bir plan kurup bu iş için yedi kişi seçerler
1247 yılının Aralık ayında aralarında Mevlana’nın oğlu Alaeddin Çelebi’nin de olduğu rivayet edilen bu yedi kişi medresenin avlusunda pusuya yatar
Bir derviş kapıdan seslenerek Şems Hazretlerini dışarı çağırır
Şems derhal yerinden kalkıp çıkarken Mevlana’ya:
“Görüyormusun beni dönüşü olmayan bir davetle dışarıya çağırıyorlar!” diyerek vedalaşıp çıkar
Sonra bir “Allah “ feryadı yankılanır gecede
Kapı açıldığında ise ortalıkta kimseler yoktur
Sadece birkaç damla kan lekesi görülür yerde
Başka da bir iz bulunamaz
Bu son ayrılıktır
Mevlana yine aylarca süren bekleyişe diyar diyar gezip aramaya başlar
Ama onu maddeten olmasa da manen kendinde bulduğunu şu dizelerle dile getirir:
“Beden bakımından ondan uzağız amma;
Cansız bedensiz ikimiz de bir nuruz;
İster O’nu gör ister beni
Ey arayan kişi! Ben O’yum O da ben”
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul