Konu
:
öLmE NOLURSUN...(17 AĞUSTOS DEPREMİNDE YAŞANMIŞ BİR HİKAYE)...
Yalnız Mesajı Göster
öLmE NOLURSUN...(17 AĞUSTOS DEPREMİNDE YAŞANMIŞ BİR HİKAYE)...
06-23-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
öLmE NOLURSUN...(17 AĞUSTOS DEPREMİNDE YAŞANMIŞ BİR HİKAYE)...
öLmE NOLURSUN
(17 AĞUSTOS DEPREMİNDE YAŞANMIŞ BİR HİKAYE)
Karla kaplı kaldırımda kayıp düşmemek için ağır ağır yürürken birkaç gündür diline doladığı Manga&Göksel Dursun Zaman isimli şarkıyı mırıldanıyordu
“Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu
elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu
” ve tekrar başa dönüp “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu
elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu
” ve tekrar başa
tekrar başa
Metro’dan evine kadar olan o mesafede hep aynı bölümü tekrarladı
Gözyaşları öyle güçlü bir şekilde dış dünyaya açılma gayreti içerisinde olsalar da odasına kadar sabredebildi
Odasının ışığını yakmadan koltuğuna oturdu ve sessiz hıçkırıklarla ağladı
En son 1999 yaz mevsiminde bu kadar yoğun ve güçlüydü yanağından süzülen yaşlar
Bir süre sonra odasının soğukluğuyla kendisine geldi
sigarasını yaktı
bilgisayarını açtı ve yazmaya başladı;
“Yıllarca hep O’nu bekledim
mutlaka gelecekti çünkü O’da beni bekliyordu
Biliyorduk bir gün bir şekilde karşılaşacaktık ve ilk karşılaştığımızda bulduk diyecektik
Bu derece emindim ve yıllarca “ acaba O mu? “ diyerek başka ellerde
başka gözlerde
başka dudaklarda onu aradım
Üniversite yıllarımdı ve bir sonbahar gününde O geldi
Muhteşem güzelliğiyle
zekasıyla ve adına da çok yakışan göz alıcı ışıltısıyla “Güneş” bir gün geldi
Öyle derin
öyle sevecen
öyle harikulade bir şekilde geldi ki ve öyle ışık saçıyordu ki gözleri
geçmişimdeki tüm karanlıkları dahi aydınlattı
Artık sabah doğan akşam batan güneşe ihtiyacım yok diye düşünmeye başlamıştım
Güneş’im her şeye yetecekti
beni ısıtacak aydınlatacaktı
Birbirimizi tanımak tanıtmak için hiç uğraşmadık çünkü dediğim gibi biz birbirimizi bekliyorduk
tanıyorduk
Ve her şey o kadar güzeldi ki birlikteyken
biraz ayrı kalsak o muhteşem dakikaları çok özlüyorduk
Artık yetmiyordu birkaç saatlik görüşmeler
bunu anlamıştık
Birlikte uyuyup birlikte uyanmak nedir bunu da yaşamıştık ama bir-iki günle yetinmemiz artık olanaksızdı
Birlikte yaşlanmalıydık
buna inanmıştık
Güneş ve ben
“Birde oğlumuz olsun adını Kurtuluş koyalım” teklifimi öyle tebessümle karşılamış ve o kadar tatlı boynuma sarılmıştı ki o an şu birkaç yıl hemen bitsinde mezun olup sonsuzluğa imza atalım istedim
”
* * *
“1999 baharı her şeyi ile muhteşem bir şekilde Güneş ile birlikte geçti gitti ve sıcaklığı ile bunaltan yaz mevsimi geldi
O zamanları daha çok Beşiktaş ve Ortaköy’deki sahildeki çay bahçelerinde değerlendirdik
Ve asla vazgeçemediğimiz hafta sonu ada turlarımız
fayton
İyi hatırlıyorum çok sıcak bir Pazartesi akşamıydı
Beşiktaş sahilde küçücük taburelerin olduğu salaş çay bahçesinde (Şu sıralar Barbaros Hayrettin Paşa iskelesi olarak adı geçen iskelenin yanı) çaylarımızı yudumlarken bir anda Güneş’e bir şeyler olmuştu
Rengi solmuş
durgunlaşmış
ışıltısı yok olmuştu
-Neyin var Güneş? Bir anda durgunlaştın seni hiç böyle görmemiştim?
-İçime bir sıkıntı saplandı
ilk defa bu denli bir şey oluyor bu yüzden tarif edemiyorum nedenini çözemiyorum
-Kalkalım mı? Yürüyelim ister misin?
-Hayır
sen burayı çok seviyorsun
Kalalım ve sadece beni sevdiğini söyle
-Sen normal değilsin Güneş
öyle ise bende normal olmayacağım
Ayağa kalktım ve her zaman tamamı dolu olan çay bahçesindeki ve çevresindeki insanlara aldırmadan bağırabildiğim kadar bağırdım “SENİ SEVİYORUM
!” Şok olmuştu
Ellerinden tutup ayağa kaldırdım ve sımsıkı sarıldık
Gülenler de oldu alkışlayanlar da
Hiç aldırmadan sarıldık ve sonra yüzüne baktığımda parıl parıl parlıyordu Güneşim
kendine gelmişti
Sonra çay bahçesinden ayrıldık
yolu uzundu
Beşiktaş’tan Avcılar’a gidecekti bu yüzden geç olmadan onu evine uğurladım
Ben de evime gitmek için otobüste bir cam kenarına oturdum
camda onun o hali beliriyor içim ürperiyordu
Ne olmuştu acaba? düşüncesi içinde evime ulaştım
Odamda masamın üzerine O’nun yerleştirdiği ve ikimizin yan yana olduğu resim vardı
Alıp uzun uzun O’na baktım
O’nun o muhteşem tatlılığına daldım ve bir süre sonra telefonum çaldı;
-Ben evime geldim özlediğim
-İyisin di mi?
-Nasıl iyi olmam ki çay bahçesinde yaptığından sonra
Eve gelene kadar düşündüm ve karar verdim
Sen delisin ve ben bir deliyi seviyorum
-Deliyim evet aksini hiç iddia etmedim ki
Sonra birkaç hoş söz ve gülüşmeler eşliğinde telefon görüşmemizi bitirdik
İçim rahatlamıştı ve neşeli şekilde salona geçtim
Neşeli halim televizyona konsantre olmuş ev arkadaşımın da gözünden kaçmamış olacak ki sordu;
-Hayırdır yüzünde güller açmış
-Güller güneşi severler bilirsin
-Ha o mesele
bu arada benim yarın doğum günüm bilesin
-Nasıl yarın?
-Eee 17 Ağustos işte
-Tamam yapacakların belli
Pasta
kola
mum falan al
akşam sen mumları üflerken resmini çekerim
sonra doğum günün kutlu olsun derim
Nasıl ama?
Salonda bu neşeli sohbet ile saat baya ilerlemişti
Odama gidip yatağıma uzandığımda saat 00:30 civarıydı
Karışık düşünceler içerisinde uykuya daldım
Derken gecenin sessizliğini yırtan telefonumun sesi ile ansızın uyandım
arayan O idi;
-Bilirsin sana kıyamam
bu saatte asla aramam uyandırmam seni ama sesini duymak istedim
-Güneş
bak bana doğruyu söyle neyin var?
-Yemin ederim bilmiyorum
tek bildiğim uyuyamadığım
Ve bir de sesini duymak zorundaydım
-Nasıl zorundaydım? Nedir bu? Ne olur söyle? Neyin var Güneş?
-Bilmiyorum
bilmiyorum
bilmiyorum…
-Bak aklından tüm kötü düşünceleri at ve uykuya dal
yarın bu konuyu mutlaka konuşacağız
-Tamam hayatım
seni seviyorum
iyi uykular
-Bende seni seviyorum Güneşim
iyi uykular
Aklım iyice karışmıştı
yarın ne olduğunu mutlaka öğrenmeliydim
15-20 dakika tavana bakarak düşüncelere daldım
Derken ondan bir mesaj geldi
“Beni hiç bırakmayacaksın di mi? Hiç bir şey bizi ayırmayacak di mi?” “O nasıl söz Güneş’im
sen bir sabah doğmasan zifiri karanlıkta ben yaşayabilir miyim sanıyorsun? Seninleyim ve bizi ancak ölüm ayırabilir
başka bir neden asla olamaz
”
Mesajı gönderdiğimde O’nun artık rahatça uyuyabileceğini düşünürken o da neydi??? Çok derinden çok garip bir gürültü
Nedir bu?? Yataktan kalkamıyorum
Olağandışı bir sarsıntı
Nedir bu Allah’ım!! Neler oluyor? Güneş
Güneş
Deprem
!?!?!?! Nasıl bir şeydir bu
kendimi sokağa atmalıydım
Yatağımın yanındaki telefonu iradem dışında alarak kapıya doğru yöneldim
Yürüyemiyordum
her yer sallanıyor durmuyordu
Apartman boşluğuna ulaştığımda herkeste bir panik
ev arkadaşımın gözlerindeki dehşet
bağrışmalar
çocukların ağlamaları
Merdivenlerde korku dolu gözler
anında kesilen elektrik
her yer kapkaranlık
Uzun süren sarsıntı yeni durmuştu ve caddeye fırladığımda herkes oradaydı
Ailem?? Güneş
?? Güneş’i aramalıydım
ailem uzaktaydı
orada hissetmemişlerdir bile diye düşünerek Güneşi aramalıyım dedim
Güneş
Güneş
Aç telefonu!! Lanet olsun! Güneş aç telefonu! Sonra lanet olası şebeke problemleri
Güneşe ulaşmalıydım
komşumuz Kemal Abi
arabasını istediğimde o korku-panik halinde hiç düşünmeden “Al ama anahtar yukarıda kaldı” dedi
İçimdeki o korku öylesine yok olmuştu ki
direk herkesin uzak durduğu apartman boşluğundan Kemal Abinin dairesine ulaştım
Aşağıya fırladığımda herkesin yüzünde o kapkara korkuyu yeniden gördüm
Arabaya bindim ve gidebileceğim en kestirme yollardan Avcılar’a doğru yola çıktım
Ne kadar sürdü bilmiyorum sonunda Güneş’in oturduğu evin sokağına ulaştım
Sokağın başında bir panik
Arabadan indim ve kalabalığı yararak o sokağa girdim
Sokağın diğer ucuna yakın
açık mavi mozaiklerle kaplı bir binaydı
Koştum
Olamazdı
bina yoktu
vardı ama yoktu
Yedi katlı bu bina yıkılmış beton enkazına dönmüştü
Çıldırmak üzereydim
Güneş diye haykırıyordum
Hiçbir yerden O’nun sesi gelmiyordu
Etraftaki insanların içinde onu aradım
Yoktu
hayır o enkazın altında olamazdı
Güneşim orada olamazdı
! Panik içinde bağırmaya devam ettim
Enkaz üzerine doğru çıkarak elime geçen tüm taş parçalarını
kiremitleri sokağa doğru fırlatıyordum
Bir polis memuru yanıma yaklaşarak “Sabaha doğru kurtarma ekipleri gelecek
onlar gelene dek enkazın üzerinde yapacağınız bilinçsiz hareketler enkaz altında yaşama şansı olanların bu şanslarını azaltabilir
” diyerek koluma girdi ve beni enkazdan 10 metre uzakta bir kaldırım üzerine oturttu
Hayır Güneş’e bir şey olmuş olamazdı
Yaşayacaktı
o muhteşem güzelliği ile karşıma oturup gülümseyecekti bana
* * *
Sabah kurtarma ekipleri geldi
Güneş’i kurtaracaklardı
Gücümün sonuna dek kurtarma ekiplerine yardım ettim ama olmuyordu
Yedi katlı binanın ikinci katında yaşıyordu Güneş ve bina olduğu yere çökmüştü
Kurtarma ekibi olağanca hızıyla çalışıyordu
Saatler ilerledikçe herkes umudunu yavaş yavaş yitiriyordu
Ben ise O’nun beni asla bırakmayacağını biliyordum
Ellerim beton kütlelerini kaldırmaya çalışmaktan parçalanmıştı ama yorgunluk hiç hissetmiyordum
Sesimin kısılmış olmasına rağmen tüm gücümle bağırmaya çabalıyordum
Ve bu çabalar içerisinde çok uzun saatler geçti
Tehlikeli saatler gelmişti ve artık herkes bu saatten sonra yaşaması mucize olacaktır şeklinde mırıldanıyordu
Ve yaklaşık 40 saat sonra bir hareketlenme oldu enkaz çevresinde
Kurtarma ekipleri elleriyle birbirlerine işaretler yapıyorlar
ben ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordum
Hemen enkazın üzerine gittim
Oradaydı
! Güneşim oradaydı
! Sadece saçı ve biraz da sırtı görünüyordu ve üzerinde geçmişte benim olan ve bundan bir ay önce o istediği için ona hediye ettiğim t-shirtüm vardı
Hiç sesi çıkmıyordu
kimseye yanıt vermiyordu
O sıra birkaç makine ile onu çıkartmak için betonları kaldırdılar
beton demirlerini kestiler
Bu iş 1-2 saat sürdü ve sonunda ekipten birkaç kişi sakince O’nu yukarı doğru çekip bir sedyeye yatırdılar
Güneşim diye haykırarak eğildim O’na doğru
Gözleri kapalıydı
hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu ama hala o ilk gördüğüm günkü parıltısını saçıyordu
hiçbir yara izi yoktu
Ekipten doktor olduğunu söyleyen adam O’na doğru eğildi
Ve kısa bir süre sonra adamın yüzü bir anda beton griliğine büründü
Hayır kötü bir şey söylememeliydi
Hayır Güneş’im ölmüş olamazdı
Adam titreyen sesi ile bir elini omzuma koyarak “O’nu kurtaramadık evladım
” dediğinde Güneş’e doğru eğilip sımsıkı sarıldım bir eli kolyesine kenetlenmiş cansız bedenine
Sonrasını ise hatırlamıyor belki de hatırlamak istemiyordum
”
* * *
Geçen 6
5 senenin birikimini ilk defa yazıya döküyordu adam ve gözyaşlarının ıslattığı yanağı parlıyordu florasan ışığında
Şarkının şu sözleri ise her şeyi ile O’nu yaşatıyordu odasının her tarafında
“Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu
Elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu
” “Giderken bıraktığın bütün renkler siyah oldu
” Ve yeniden O’nu son gordüğü anı hatırlıyordu ; Güneş’in cansız bedenine sarıldığında
Güneş’in bir eli kolyesine kenetlenmiş
diğer eli ise sımsıkı cep telefonunu sarmıştı
Cep telefonunu Güneş’in avucundan çekip aldığında telefonun ekranındaki
Güneş’in o felaket gecesinde sevdiğine cevap olarak yazdığı ama belli ki göndermeye fırsat bulamadığı “Bizi ölüm bile ayırmasın
” cümlesine cevap verircesine “Güneş’im
bizi ancak ölüm ayırır demiştim
Yanılmışım Güneş’im
! Yanılmışım
! Hala bendesin Güneş’im
” diye bağırarak hıçkırıklarla ağlıyordu
17 Ağustos 1999 Saat 03:02’deki büyük depremde doğa
bir bedeni diğer bedene işte bu şekilde taşıyordu
AŞK bir kere sevmektir
SEVMEK aşkın kendisi olmaktır
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul