Prof. Dr. Sinsi
|
Keşke'ler ve İyi'kiler
İnsan 5 yaşına gelmeden anlıyor;
açlığın öldürdüğünü, soğuğun dondurduğunu, ateşin yaktığını  
Sevgisizliğin insanın canını acıttığını  
Duyguları, nesneleri, kişileri, çevresini tanıyor
Her şey ona çok büyük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba 
10'una gelmeden oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor Azgın bir iştahla öğreniyor Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor Dünyanın evde, okulda kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına varıyor
15'inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilcelenen yüzünden, değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor
Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile bilmediği odaları olduğunu, açıldıkça o odalardan devasa bahçelere çıkıldığını hissediyor, büyüleniyor
Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini, şiirin her türden hasreti dindirdiğini anlıyor Aşk acısını öğreniyor Yine de seviyor; ille seviyor, inadına seviyor
20'sinde putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor
Her şey ona küçük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba  
"Dünya küçükmüş; büyük olan benim" efelenmeleri başlıyor
Lakin dünya bunu bilmiyor
O yüzden 20'ler çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla geliyor
25'inde ayaklar biraz yere değiyor
Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor
Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp grileşiyor
Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden vurularak evleniyor genelde  
5 yıl önce uzak bir ülke olan "istikbal", daha yakına geliyor
"Bir denizde yangın çıkarma" hayali erteleniyor
"Dünya zor"laşıyor
35, yolun yarısı  
Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir çadırda uyanmadan 20'sine gelenler için gecikmiş telafi çağları  
Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak kabartılan yaşlar 
Olgunluğun karasuları  
40'ında eski kotlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri yaşlanıp ölmeye başladığında bocalıyor insan  
Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine; ve ikisini birden yeni sevda hayallerine  
Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı arabalarla çare aranıyor
45'inde "istikbal" denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan 
Hem ölüm yarınmış gibi, hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor
Eski dostlar, hatıralar kıymete biniyor
Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini merhamet alıyor
"Keşke"ler "iyi ki"lerle, hırslar hazlarla yer değiştiriyor
Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara sıra 
|