|
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye ve Osmanlı Tarihinden İbretlik Olaylar
Osmanlı'nın Adalet Şemsiyesi
Kurtuluş Savaşı'ndan önceki İstanbul'un işgal yılları sırasında, birçok yerli Rum'un taşkınlıklar yaparak Türk düşmanlığını körüklemesine mukabil , İstanbul'da yıllarca Osmanlı'nın adalet şemsiyesi altında huzur içinde hayat sürmüş hakperest bir Rum olan Alerko Mandacı'nın, elinde tesbihi, başında fesi ile dolaşıp :
``Ben bu fesin altında doğdum, bunun altında ölürüm!" diyerek soydaşı diğer Rumlara muhalefet edip onlarla yaka paça mücadele ettiğini (202)
Batıda Kilisenin Serveti
Bugün Avrupa'da kiliseye kayıtlı olan milyonlarca insanın maaş, ücret veya gelir vergilerinden bir bölümünün kiliseye aidat olarak kesildiğini
Bu aidatların 1991 yılı toplamının sadece Almanya'daki karşılığının 15 milyar 700 milyon markı bulduğunu 
Ayrıca Almanya'da aynı yıl kiliseden kaydını sildirenlerin sayısının 300 000 kişiyi bulduğunu (203)
Kadının Ruhu Var mı?
16 Yüzyıl Avrupa'sında, kadınların ruhlarının olup olmadığı ve Cennet'e gidip gidemeyecekleri meselesinin Hristiyan çevrelerde durmadan tartışıldığını 
Yine o dönemde bir üniversite hocasının, kadınların insan türünden olmadıklarını ispat etmek üzere Latince tezler yazdığını ve o dönemin kraliyet fermanlarında, kadınların dövülme meselesi ile alakalı olarak:
"Dövme aletinin ucu keskin demir olmasın ve açılan yara da makul bir cezanın hudutlarını aşmış olmasın" diye hükümler yer aldığını  (204)
Zekanın Böylesi
Bediüzzaman Hazretleri'nin bir lütf-u İlahi olarak çok zeki bir yaratılışa sahip olduğunu 
Bir defasında ikibinbeşyüz alternatifli bir ihtimal hesabını iki saat zarfında zihninden hesap edip çözdüğünü 
Yine gençlik yıllarında giriştiği bir münazaradan sonra misafir kaldığı ev sahibine dert yanarak:
Acem Ağa, bu adamlar benimle münazaraya girişiyorlar Vallahi azim ben, yerden ta asumana kadar, buğday taneleri birbirine binip eklenseler, kaç tane edeceğini zihnim de hemen bulabilir çıkartabilirim" dediğini  (206)
Osmanlı Saray Kadınları
Tarihi hadiselere önyargılı bakan birçok batılı yazarın Osmanlı kadınlarının saray hayatını kendi hayat felsefelerine göre değerlendirip,"kafes edebiyatı" çerçevesinde senaryolaştırmasına mukabil, yıllarca İstanbul'da yaşayan"Muhteşem İstanbul" kitabının yazarı Gerard de Nerval'in Osmanlı saray kadınları hakkında :
"Saray kadınlarına gelince, bunların gerçekten birer alim olduklarını söyleyebiliriz ve bu sözümüzde mübalağa yoktur Çünkü saraya giren her kadın, tarih, edebiyat müzik, resim ve coğrafya konularında çok ciddi bir eğitime tabi tutulur Bu kadınların birçoğu, sanatkar veya şairdirler diye yazdığını (205)
"Sol Kolumuzu Yiyip Sağ Kolumuzla Çarpışırız"
Lid kalesinin İspanyollar tarafından muhasara edilip kale içindeki şehirde açlığın baş göstermesi üzerine, başları sıkışan halkın kale muhafızı Jan Vanderev'e müracaat ettiklerinde, kale muhafızının :
"Sizin elinizden ölmekle, düşman eliyle ölmek benim için aynıdır Eğer benim etim sizi doyuracaksa, beni parçalayıp yiyiniz" cevabını verdiğini 
Jan Vanderev'in bu söz ile yüreklenen halkın sonuna kadar kaleyi muhafaza edip, İspanyolların teslim tekliflerine karşı
Erzakımız bitse bile sol kolumuzu keser yeriz ve düşmana karşı sağ kolumuzla mücadele ederiz" cevabını verdiklerini "(207)
İdeal ve Menfaat
ABD eski başkanı George Bush'un, West Point Askeri Akademisi'nde son yaptığı konuşmada "ideal" ile "menfaat" arasındaki farkı vurgulayıp tam bir makyavelist batılı zihniyete yakışır şekilde :
"Her şiddet hadisesine karşı koymak durumunda değiliz  Bir milletin idealleri menfaatleriyle çatışma halinde olmamalıdır" diyerek maskesinin altındaki gerçek yüzünü gösterdiğini (208)
Batının Pis Parmağı
"Arap Birliği " düşüncesinin, İngilizlerin, Osmanlı Devleti'ni parçalamak için kullandığı bir vasıta olduğunu ve böylece İngilizlerin Arapları, İslam ümmetinden ayırmayı hedeflediklerini 
Nitekim "Baas Arap Milliyetçiliği" fikrinin de bir Hristiyan olan Misel Eflak tarafından ortaya atıldığını 
Yine Osmanlı'yı İslam aleminden koparmak için ortaya atılan "Pantürkizm" düşüncesinin fikir babasının da Vambery isimli bir Avrupalı olduğunu  (209)
Mevlana ve Uğursuzluk
Halk arasında yaygın olan batıl inançların birinin de: Üzerinde dikiş dikilen kimsenin ağzına birşey almamasının uğursuzluk getireceği " olduğunu 
Mevlana'nın hanımı Kira Hatun'un, kocasının feracesini üzerinde olduğu halde dikerken içinden 'Acaba Mevlana'da mübarek ağzına birşey aldı mı?" diye geçirmesi üzerine, Büyük Veli'nin karısına dönerek ibretli bir şekilde: "Bunun ehemmiyeti yok, sen adamakıllı dik İşte ben ağzıma , Kulhuv'allahü ahad (O Allah tekdir)' lafzını aldım ' dediğini (210)
Büyük Musibetin Haberi
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlenin Vandaki Horhor medresesindeki talebelerine ders verdiği esnada bir karınca yuvasındaki karınca kolonisinin,ölülerini dışarı attıklarını görünce:Büyük bir musibet başımızda dolaşıyor Nasıl ki bu karıncalar ölülerini dışarı atıyorlar,aynen öylede bu musibette de millet ölülerini dışarı atıp sahip olamayacak diyerek,cihan harbinin o müthiş musibetini keşfen haber verdiğini  (211)
İstiklal Mahkemeleri
Birinci Büyük Millet Meclisinin unutulmaz imanlı hatibi, Erzurum mebusu Hüseyin Avni Ulaşın,Elazığ İstiklal Mahkemesinde yargılanıp hakkında beraat kararı verilmesi üzerine büyük bir celadetle yerinden fırlayarak:Bu mahkeme çok namuslu insanları asmıştır Bizim namusumuzda bir eksiklik mi gördü ki,bizi asmadı diye haykırması üzerine,Elazığ İstiklal Mahkemesinin Hüseyin Avni Bey i ömür boyu sürgün cezasına mahkum ettiğini   (212)
Dört Kıtada Kerim Devlet
Osmanlı Cihan Devleti hakimiyetinin Orhan Gazi devrinde Asya dan Avrupa ya  Yavuz Sultan Selim devrinde buralara ilave olarak Afrika kıtasına   İkinci Selim tarafından gerçekleştirilen Sumatra seferiyle de Okyanusya ya dayandığını  Bu suretle de Devlet i Aliye yi Osmaniyenin azamet devrinde dünyanın dört kıtasında boy gösterdiğini  (213) Biliyor muydunuz?
Ben Bu Tefsiri Yazmazdım
Cumhuriyet hükümetlerinin ilk Şer'iyye Vekili 'Hülasa tül Beyan" isimli Kur'an tefsiri yazarı Konyalı Mehmed Vehbi Efendi'nin, Bediüzzaman Said Nursi'nin İhlas Risalesini okuduktan sonra, kendisine bu eseri veren Konyalı Hacı Sabri Halıcı'ya:
"Sabri Bey, Allah'a kasem ederim ki, sen bu eseri bana tefsirimi yazmadan evvel verseydin ben bu tefsiri yazmazdım " dediğini (214)
Paramparça Olan Kalp
Hayatını, memleket gençliğinin ebedi hayat prensiplerinin rehberliğinde yetiştirilmesine adamış büyük dava adamı rahmetli Zübeyr Gündüzalp'in, asılsız ithamlarla çıkarıldığı bir mahkemede :
"Teessür ve ızdırap karşısında kalpten bir parça kopsa idi, bir genç dinsiz olmuş' haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince paramparça olması gerekirdi" diye haykırdığını (215)
Sünnetdaşlık
Osmanlı'nın çok güzel sünnet geleneklerinden birinin de varlıklı ailelerin, çocuklarını sünnet ettirecekleri zaman kendi çocuklarının sünnet düğününe fakir aile çocuklarını da davet ederek onları da sünnet ettirdiklerini 
Böylece sünnet edilen çocuklar arasında hayat boyu sürecek bir kardeşlik bağı(sünnetdaşlık) tesis etmiş olduklarını   (21 6)
Bir Mandaya Değişilen Devlet
İstanbul'un batılı emperyalistlerce işgal edildiği yıllarda "manda" fikrinin hararetli bir şekilde tartışıldığı günlerin birinde , o devrin Zaman gazetesinin baş yazarlığını yapmakta olan şair Yahya Kemal'in, kendi köşesinde bir arkadaşının ifadesi
olan "Bu şehre girmek için Fatih Sultan Mehmed'in her topuna doksan manda koşmuştuk Koca saltanatı bir mandaya değişeceğiz" diye yazması üzerine bu makalesinin sansüre uğrayarak köşesinin beyaz çıktığını  (217)
"Onların Herşeyini Berbad Ettik"
Haçlı seferlerinin başarısızlıkla neticelenmesinden sonra batı sömürgeciliğinin İslam ülkelerine yerleştirmenin başka yollarını arayan kilisenin, geliştirdikleri Oryantalizm metodlarıyla yılarca sabırla çalışarak İslam alemini ne hale getirdiklerini, yine bir batılı olan Louis Massignon'un
"Onların herşeyini berbad ettik felsefelerini, dinlerini berbad ettik Şahsiyetlerinde büyük bir boşluk meydana getirdik Artık anarşiye ve intihara hazır haldedirler Ruhlarını kaybettiler" sözleriyle ifade ettiğini  1218)
Bir Dinsizin Papaz Olan Oğlu
"Beşerin böyle dalaletleri var
Putunu kendi yapar kendi tapar
diyen bir dönemin edebiyat dünyasının önemli simalarından biri, inançsız şair Tevfik Fikret'in(1867-l915): "Sen bize bol bol ışık kucakla getir diyerek elektrik mühendisi olmak üzere İngiltereye gönderdiği oğlu Haluk'un, dininden ve vatanından tamamen koptuğunu ve içindeki inanma ihtiyacından dolayı önce bir Hristiyan, daha sonra da bir kilisede papaz olduğunu 
Yıllar sonra Amerika'da izini bulup kendisiyle görüşmek isteyen birine de:
Siz Türk veya Türkiyeli olabilirsiniz bu beni ilgilendirmez Ben Amerikalıyım Amerikan vatandaşıyım Türkiye ile iyi-kötü bir ilişkim yoktur , diyebilecek kadar tefessüh ettiğini
Nihat Sami Banarlı'nın bu hadise üzerine: "Fikret ailesinin talihsizliği galiba 'mendel kanununun tezahürüdür, Bu soya çekim' kanunu, Fikretin ruhuna belki hüsran duygusunun acısın! tattırdı Çünkü Fikret'in ailesi henüz Müslüman olmuş bir Rum ailesinin kızıydı ve bu ailenin tarihinde sağa veya sola doğru birtakım iman ve ideal değişimleri 0lmuştu
Haluk'un Müslümanlıktan yedi asır eski bir dine geri dönmesi, belki de böyle bir kan mirasının tecellisidir" diyerek enteresan bir yorum getirdiğini  (219)
Tito' dan Müthiş İtiraflar
Ömrünün elli yılını komünist ideoloji yolunda harcayarak bu davasında şöhreti yurt dışına taşmış bir insan olan Salih Gökkaya'nın, daha sonra İslam'la müşerref olarak Hakk'a rücü ettiğini
Komünizm fırtınalarının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bu günlerin birinde Salih Gökkaya'nın "Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı Başkanı" sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Tito'nun şeref misafiri olarak Belgrad'a gittiğini 
Ömrünün son günlerini geçirmekte olan Tito'yu ziyaret ettiklerinde , hayatını komünizme adayan bu ihtiyar liderin büyük bir pişmanlık içinde:
"Yoldaş, ben ölüyorum artık  Ölümün ne derece korkunç birşey olduğunu size anlatamam Anlatsam bile sıhatli ve genç olan sizler, bu yaşta bunu anlayamazsınız Düşünün ölmek, yok olmak  Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş  İşte bu çıldırtıyor beni  Dostlarımızda sevdiklerimizden, ünvan ve makamlardan ayrılmak  Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek Ne korkunç birşey anlamıyor musunuz?
Yoldaşlarım, sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum: Ben öldükten sonra, toprak olacaksam, diriliş, ceza veya mükafat yoksa, benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana? Ha yoldaşlarımın kalbine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım veya alkışlanacakmışım neye yarar?
Ben mahvolduktan sonra, beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor
İtiraf etmek zorundayım
Ben Allah'a, peygambere ve ahirete inanıyorum artık Dinsizlik bir çare değil Düşünün, şu kainatın bir Yaratıcısı şu muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır  Bence ölüm de son olmamalıdır,mazlumca gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır Hakkını almadan, cezasını görmeden gidiyorlar Böyle keşmekeş olamaz Ben bunu vicdanen hissediyorum Öyle ki, milyonlarca suçsuz insanlara yaptığımız eza ve zulümler, şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı  Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı Marks bu mevzuda halt işlemiş Uyuşturmuş beynimizi
Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor Ben bu inançtayım yoldaşlarım, sizler de ne derseniz deyin!" diyerek müthiş bir itirafta bulunduğunu  (220)
"Asrın Müceddidinin Büyük Bir Talebesi Geçiyor"
Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden Albay Hulusi Bey'in tayininin Kars'a çıkması üzerine, bindiği tren Erzurum Alvar köyünün yakınlarından geçerken Şeyh Muhammed Lütfi Efendi'nin kerametkarane ayağa kalkıp:Asrın müceddidinin büyük bir talebesi geçiyor" deyip takdir ve ta'zimde bulunduğunu (221)
Çatırtı
Fransa İmparatoru III Napolyon'un, o sırada Paris'te Osmanlı Büyükelçisi olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa'ya:"Paşa, işitiyorum, Osmanlı Devleti çatırdıyor" demesi üzerine, Vefik Paşa'nın gayet vakur bir şekilde:
"İstanbul buraya uzaktır , ses duyulmaz  O duyduğunuz sizin imparatorluğunuzun çatırtısıdır" cevabını verdiğini (222)
Şarap İmalatçısı Elçilerimiz
Eski Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Vural Arıkanın Tahran Büyükelçiliği'nde diplomatlık yaparken, memleketimizin dış politikası ile alakalı meseleleri üzerinde oldukça faydalı (!) faaliyetlerde bulunduğunu ,
Bu faydalı(!) faaliyetler arasında, içkinin yasak olduğu İran'da, dışarıdan iki kamyon üzüm getirterek büyükelçiliğin mahzeninde bizzat üzümlerin üzerinde tepinerek şarap imal etmenin de bulunduğunu  (223)
İzmir'de Vahşet
15 Mayıs 1919 tarihinde, İngilizlerin kışkırtmalarıyla Ege bölgemizin incisi İzmir'i işgal eden Yunan askerlerinin Kordon boyu'nda genç-ihtiyar, çoluk-çocuk demeden yüzlerce insan vahşice katlettiklerini , ,
Sahil kıyısındaki askeri gemilerde beklerken, olanları gören ve Türk düşmanlığı ile şartlandırılmış İngiliz askerlerinin dahi yapılan insanlık dışı vahşete tahammül edemeyerek gemide isyan alametleri göstermeleri üzerine, gemilerin denize açılmak mecburiyetinde kaldığını (224)
Abdest Suyu
Otuzikinci şehit Osmanlı Padişahı Abdülaziz Han'ın çok dindar bir padişah olduğunu ve ömrü boyunca hiç namazını hiç terketmediğini 
Fransa Kralı ve İngiltere Kraliçesi'nin daveti üzerine çıktığı Avrupa seyahatinda -Frenklere itimat etmeyerek abdest suyunu dahi beraberinde götürdüğünü (225/a)
Daha sonraları bazı menfaati zedelenenlerce, cinayet şebekesi kurdurularak hunharca öldürülüp hadiseye intihar süsü verildiğini 
Abdülaziz'in vefatını öğrenen İstanbul halkının çok sevdikleri padişahları için "Babamız öldü!" çığlıklarıyla sokaklara döküldüklerini , , (225/b)
Biliyor muydunuz ?
İnönü ve Karabekir
Başvekil İsmet İnönü'nün, eski silah arkadaşlarından Kazım Karabekir Paşa'nın Erenköy'deki evini polis kuvveti ile bastırıp, Paşa'nın "İstikIal Harbinin Esasları" isimli hatıralarını gasbettiğini ,
Bu hadise üzerine Cafer Tayyar Paşa ile dertleşen Kazım Karabekir'in teesürünü ifade ederek:
"Ah İsmet! Her türlü insanlık hissinden sıyrılacak kadar haris olacağına, biraz ileriyi görmek hassasına sahip olsaydın, ne olurdu?" dediğini  (226)
Şapkanın Serencamı
Falih Rıfkı Atay'ın ifadeleri içinde: "Müslümanlar, Hristiyanların iyisine 'makul kefere', kötüsüne 'gavur', beterine şapkalı gavur' "denildiği bir dönemde, 25 Kasım 1925 tarihinde şapka inkilabının yapıldığını ve bu inkılaba karşı geldikleri için 57 kişinin idam edildiğini, (227 /a)
İngiliz araştırmacı yazar Paneth'in, "Turkey at the Gross roads "ın (Türkiye Yol Ayrımında) , , isimli kitabında o günler ile alakalı olarak:
"Avrupa şapka imalatçıları altın günler yaşadılar Gemiler dolusu fötr panama, kasket,ne varsa İstanbul'a gönderildi İtalyan Borsalino kardeşlerin şapka yüklü gemisi İstanbul limanında idi zaten Şapkanın gündeme gelmesi ile birlikte, geminin yükü alelacele gümrükten geçirildi Borsalino kardeşler bu işten büyük kar elde ettiler  İstanbul'da erkeklerin kafalarında kağıt şapkalar hatta kadın  şapkaları bile vardı, ," diye yazdığını 
Şapka almakta zorluk çeken memurlara hükümetin taksitle borç para verdiğini ve bu ilk devrim hareketini, yine devrimlerin savunucularından biri olan Halide Edip Adıvar'ın:
"Şapka kanunu, devrimlerin en beyhude ve en sathisidir, Bu kanuna sokaktaki adamın karşı çıkması, onu yapanlardan daha batılı bir davranıştır" diye tepki gösterdiğini, , ,(227/b)
Kaskete Hakaret
Mahkum olarak Ankara'dan Denizli'ye sevkedilen Bediüzzaman Hazretleri'ne mahkeme celsesi devam ederken başına takması için bir kasket verdiklerinde, Üstad'ın kasketi alıp sandalyenin üzerine koyarak üzerine oturduğu  Bunun üzerine savcının "Said Nursi şapkamıza hakaret ediyor" diye bağırması üzerine Bediüzzaman'ın: "Ben zayıfım bu sandalye de çok kurudur onun için altıma koydum" cevabını verdiğini (228)
Ciğercilik Mesleği
Ecdadımızda "ciğercilik " diye bir mesleğinin bulunup bu meslek erbabının, uzun bir sırığın ucuna taktıkları ciğerleri mahalle ve çarşılarda dolaştırdıklarını ,
Yolda bu ciğerciye rastlayan hayırsever insanların ciğerleri satın alarak etraftaki aç kedi ve köpeklere dağıtıp sevap kazanmayı gaye edindiklerini,,  (229)
Ürpertici ifadeler
Küfür ateşinin alevlerinin göklere yükseldiği bir asırda iman suyuyla onu söndürmeye koşan, büyük çile insanı Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin, bu meşakkatli iman hizmeti esnasında defaatle zulümlere maruz kalıp öldürülmek istenildiğini ve kendisine bu zulüm silahını kullananlara karşı:
",, Dünyamızı, dinimiz uğrunda ve ahiretimize her vakit feda etmeye hazırız, Sizin zalimane ve vahşiyane hükmünüz altında bir iki sene zelilane geçecek hayatımızı, kudsi bir şehadeti kazanmak için feda etmek, bize ab-ı kevser hükmüne geçer, Fakat Kur'an-ı Hakim'in feyzine ve işaratına istinaden, sizi titretmek için, size kat'i haber veriyorum ki Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız! Kahhar bir el ile, cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardedilip ebedi zulümata çabuk atılacaksınız!
Arkamdan pek çabuk sizin Nemrutlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma gönderilecek Ben de huzur-u İlahi'de yakalarını tutacağım, Adalet-i İlahiye, onları esfel-i safiline atmakla intikamımı alacağım! " diye seslendiğini
Ve bu büyük Hak Eri'nin vefat ettiğinde geriye maddi varlık olarak sadece ve sadece bir cübbe, bir sarık, bir cep saati ve yirmi lira para bıraktığını  (230)
İstiklal Mahkemelerinin Adaleti(!)
Cumhuriyet'in ilanından sonra ikinci defa kurulan ve 1925-1927 döneminde faaliyet gösteren İstiklal Mahkemeleri hakkında Araştırmacı Ergün Aybars' ın:"Kararların temyizi yoktu Mahkemeler kararlarını vicdanı kanaatlerine dayanarak verirlerdi, Kararın verilmesi için delile gerek yoktu dediğini 
Bu konu ile alakalı olarak mahkeme üyelerinden Lütfi Müfit Beyin Savcı Süreyya Bey'e:
"Bizim milli bir gayemiz var O gayeye Varmak için asıra kanunun üstüne çıkarız diyerek ne kadar adilane(!) hükümler vererek yüzlerce insanın ölümüne imza koyduklarını (231)
HaIkın Hizmetinde Olan Devlet
Devletin, o ülke vatandaşının hizmetinde bir müessese olarak çalıştığı İngiltere'de en üst seviyedeki bir kamu görevlisinin dahi, en sade vatandaşa yazdığı bir yazıda veya dilekçesine verdiği cevapta: "Sadık Hizmetkarınız-your obedient servant diye imza attığını (232)
Amerikan Mandası
İsmet İnönü'nün, memleketimizin dört bir yandan düşman tarafından işgal edildiği günlerde kendisinin de Milli Mücadeleci olduğunu ilan etmesine karşılık gerçekte ise Milli Mücacdele'ye inanmayıp mandacılık taraftarı olduğunu 
27 Ağustos l9l9'da Kazım Karabekir Paşa'ya yazdığı mektupta :
"Bütün memleketi parçalanmadan ancak bir Amerikan mandasına tevdi etmek yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir diye yazdığını  (233)
Şark ve Garpta Temizlik Kültürü
Orta Çağ Fransa'sında saray ve tiyatrolarda bile umumi helaların bulunmadığı bir zamanda, su medeniyetinin başşehri İstanbul'da 1400'ün üzerinde umumi hela bulunduğunu
Yine aynı dönem Avrupa'sında akan su ile temizlenmenin bilinmeyip bir kaba doldurulan su ile tekrar tekrar el yüz yıkandığını 
Buna karşıIık Osmanlı şehirlerinin, herbiri bir sanat şaheseri olan çeşmelerle donatılmış olduğunu  (234) Biliyor muydunuz?
Haysiyetli Bir Haykırış
İzmir Valisi İzzet Bey'in, Yunanlıların İzmir'i işgal etmesi ne karşı çıkılmamasını söylemesi üzerine il müftüsü Rahmetullah Efendi'nin:
Vali Bey! Bu sakalım kanımla kızarabilir ama, bu alına, Yunan alçağını sükunet ve tevekkülle selamlamış olmanın karasını sürerek huzur-u İlahiye çıkamam!" diyerek haysiyetli bir çıkış yaptığını  (235)
Selahaddin Eyyübinin Serveti
Hayatı İla-yı kelimetullah adına hep at sırtında geçmiş Kudüsün Haçlıların elinde olmasından dolayı gülmeyi kendisine haram kılmış olan büyük İslam mücahidi Selahaddin Eyyübi'nin, vefat ettiği zaman yanında bulunan komutanlarda Mahmut Han'ın elinde tuttuğu kılıcı havaya kaldırıp "Ey Cemaat-i Müslimin! İşte hükümdarınızın bütün serveti bu kılıçtan ibarettir" diye haykırdığını  (236)
Adüvvullah Cevdet
Dr Abdullah Cevdet'in(1869/l932) (Adüvvullah Cevdet) çıkarmış olduğu dergilerindeki yazılarıyla hayatı boyunca İslami değerlere hücum ettiğini 
En büyük hedefinin, "halk arasında dinin nüfuzunu kırmak olduğunu söyleyen bu ateist adamın ölüp de" cenazesinin Ayasofya Camisi'ne getirildiğinde cemaatin cenaze namazın kılmadığını ve bunun üzerine cenazesinin götürülmek istendiğini  Cenaze arabası bulunmaması üzerine Fener Rum Patrik hanesi'nden bir cenaze arabası istenip haç işaretli bu cenaze arabasına konularak götürüldüğünü  (237)
Misk ü Amber
Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden Zübeyr Gündzalp'in bir defasında bir Nur talebesi ile münakaşa ederken muhatabının nefsine mağlup olup, Zübeyr Gündüzalp'in yüzüne tükürdüğünü
Bu menfi ve nahoş harekete o büyük insanın: "Elhamdülillah, Nur talebesinin tükürüğü misk ü amberdir" sözüyle mukabele ederek olgunluğunu gösterip ve muhatabına ders verdiğini (238)
"Öl de Köye Dönme"
l Cihan Harbi'nin bütün cephelerde devam ettiği, vatanı her tarafından barut ve kan kokusunun yayıldığı 1915 senesi sonbaharının serin ve yağışlı günlerinin birinde, ak saçlı beli bükülmüş, soluk benizli ihtiyar bir ananın Bilecik İstasyonundan "Söğüt'ün Akgünlü Köyünden Mehmed oğlu Hüseyin namlı tazecik oğlunu cepheye uğurladığını 
Uğurlarken de: "Hüseyinim yiğit oğlum benim! ,Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağabeylerin Çanakkale'de şehit düştüler, Bak, son yongam sensin Eğer minarede ezan sesi kesilecekse camilerin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun Öl de köye dönme!
Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir fatiha okumayı unutma, Haydi oğul! Allah yolunu açık etsin " diyerek bağrına basıp uğurladığını (239)
Çok Şükür Sol Kolum Yerinde Duruyor"
Fransız ordusunun meşhur kumandanlarından General Guro'nun Çanakkale Savaşı' ndan sonra İstanbula gelip , karşılaştığı ilk Türk kumandanına, Çanakkale'de Türklerin gösterdiği destansı mücadelenin tesirinin bir ifadesi olarak:
"Sağ kolumu Çanakkale'de verdim ama bir Türk generalini selamlayabilmek için çok şükür sol kolum yerinde duruyor" diyerek hayranlığını ifade ettiğini (240)
Şark ve Garpta Hayat Felsefesi
Batıda herşeyin "ferdiyetçilik" üzerine bina edilip, her insanın yaptığı bir eserle övündüğünü ve hatta daha da ileri giderek onu propaganda vasıtası yaptığını 
Buna karşılık doğuda "toplumculuk" düşüncesinin yaygın olduğunu ve doğu toplumlarında kişinin eseriyle övünmesinin ayıp sayıldığını 
Bu felsefenin neticesi olarak, birinin güreşte rakibine galip gelmesi halinde bunu muhakkak "Allah'ın sayesinde ve büyüklerinin nasihatlarıyla" olduğunu düşündüğünü Nefis bir hat şaheseri ortaya koyan bir hattatın,eserinin altına imzasını adeta utanarak: Allah günahlarını bağışlasın filanca"diye attığını
18 yüzyılın büyük Tarihçilerinden Evliya Çelebi'nin, eserlerinde kendisini anması gerektiği zaman: "Fakiri Pürtaksir diyerek adeta tevazudan yerle bir olduğunu  (241)
Şahit Ol Ya Rab!
Denizli hapishanesine götürülen Nur kafilesinin içinde bulunan, vücutça alil, sakat bir zatın, ellerinin Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte kelepçelenip beraberce görülmesi üzerine fakir fakat izzetli, mazlum fakat celadetli insanın, ellerini gök yüzüne kaldırıp olanca gücü ile bağırarak: "Şahit ol Ya Rab! Şahid ol! Bu dünya hapishanesine beni Bediüzamanla götürüyorsun Huzuruna da böyle gitmek isterim" diye haykırdığını (242)
İhtisab Ağası
Bugünkü belediye başkanı karşılığı olarak, Osmanlı Devleti'nde de "İhtisab Ağası"nın bulunduğunu ve bu zatın bizzat çarşıları teftişe çıkıp en ufak bir uygunsuzluğa göz açtırmadığını
Osmanlı'nın son dönem ihtisab ağalarından biri olan Hüseyin Bey'in, Edirnekapı civarında çıktığı teftişlerden birinde üzeri ağır yüklü vaziyette, bağlanmış bir merkebi görmesi üzerine, sahibini arattırıp onu bir kahvehanede kahve içerken bulduğunu ve hayvanı yüklü olarak bırakıp eziyet verdiğinden dolayı, çuvalları hayvandan indirtip adamın sırtına yükleterek bir müddet beklettiğini (243)
Geçmiş Zaman Olur ki
Eski Osmanlı kültüründe bir incelik örneği olarak, çarşıya inerken veya eve dönerken, büyüklere hürmet sadedinde bir yaşlı zatın yanından geçip gidilemediğini, ancak onun:"Geç oğlum ben yavaş yürüyorum   deyip müsaade etmesinde sonra önünde geçilip gidilebildiğini (244)
Necip Fazıl ve Adnan Menderes
Büyük şair Necip Fazıl Kısakürek'in mecmua çıkarmak gayesi ile Ankara'da Adnan Menderes ile görüşmek istediğini ve uzun bürokratik engelleri aştıktan sonra sabaha karşı Başvekil Adnan Menderes ile görüştüğünde ona:
"Sizin başvekil olduğunuz bir ülkede, ben şu kadar eserin sahibi olarak, omuzuma bir boyacı sandığı atarak Eminönü meydanında karnımı doyurmak için boyacılık yapsam bu sizin için bir şeref midir?! , diye oldukça sitemli konuşması üzerine, merhum Menderes'in büyük bir inkisar içinde:
"Necip Fazıl Bey, ben herşeyi biliyorum   Fakat bilsen ne haldeyim Üstümde Celal Bayar altımda Medeni Berk:iki mason arasında, iki değirmentaşı arasındaki tane gibiyim Al şu parayı da git mecmuanı çıkart! Arada bir de bana çat ki onu Menderes besliyor demesinler! " dediğini (245)
Şefkatin Böylesi
18 yüzyılda Osmanlı ülkesine gelen Pere Jehammot isimli bir rahibin yazmış olduğu seyahatnamesi hayvan hakları ile alakalı olarak:
"Türkler, murdar saydıkları için hiçbir zaman evlerine sokmadıkları sokak köpeklerinin açlıktan sıkıntı çekmelerine yahut telef olmalarına meydan vermemek üzere hergün bu hayvanlara bir miktar et dağıtılması için vasiyetnamelerinde kasaplara bir miktar para tahsis ederler,, diye yazdığını  (246)
Sen Çağımızın Peygamberisin(!)
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile Anadolu'nun parçalanmasının söz konusu olduğu günlerde Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'un: Türkler haritadan silinmelidir!" hezayanını savunduğunu
Wilson böyle söylerken gazeteci Yunus Nadi'nin bu adama gönderdiği mektupta Siz çağımızın peygamberisiniz" diyebildiğini (247)
Lenin ve Emanete Hıyanet
Milli Mücadele yıllarında Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı Feyzullah Hoca'nın gayretleriyle halktan Türkiye'ye gönderilmek üzere 100milyon altın ruble toplandığını
Bu paranın Türkiye'ye ulaştırılmak üzere Lenin'e teslim edildiğini, fakat Lenin'in bu paranın sadece 11 milyon altın rublelik bir kısmını Anadolu'ya gönderip kalanını gasbettiğini (248)
Havlayanlar ve Kuyruk Sallayanlar
Meşhur İrlandalı yazar Bernard Shaw'ın, devrinin bütün mevcut siyasi partililere kızıp onlar hakkında oldukça ağır bir şekilde :
"Bunlar arasında hiçbir fark yoktur, hepsi köpektir Yalnız şu var ki, muhalif olanlar havlar, muvafık olanlar da kuyruk sallar! diye hakaret ettiğini  (249)
Binlerce Aleme Açılan Kapılar
Muhtelif konularda 16 kitap yazmış bulunan bir İtalyan yazar tarihçi ve sosyoloğunun, önceleri Osmanlı aleyhinde birçok şeyler yazmasına karşılık, l983 yılında bir sempozyum vesilesi ile İstanbul'a geldiğinde, gördükleri karşısında hayretler içinde kalıp:
İstanbul'un sadece Eyüp semtinde bir çıkmaz sokağı ve Eyüp Camii'ni gezdim Ne yazık ki bütün seyahatimi yarım saate sığdırmak mecburiyetindeyim Ama Osmanlı'nın o çıkmaz sokağından belki binlerce aleme çıkan kapılar gördüm Şu anda muhayyilem allak bullak Keşke İstanbul'un tamamını gezebilsem  diye yazdığını  (250) Biliyor muydunuz?
Uyumayan Konsüller
Roma İmparatorluğu'nda konsüllük makamına sabahleyin seçilip, akşamki toplantıda azledilmiş olan Kreante için meşhur hatip Çiçeron'un :
"Roma'da öyle gayretli devlet adamlarımız vardır ki
konsüllüğü zamanında asla gözlerini kapayıp uyumadı diyerek sistemi istihza ederek eleştirdiğini  (251)
Asalet Tesbiti
Fransa Kralı XIV Lui'nin bir bilim adamını memuriyete tayin etmeye karar vermesi üzerine önce onun asaletini öğrenmek isteyip soyunu sorduğunda, bilim adamının gayet veciz bir şekilde:
"Efendimiz ! Kitap okuyup ilim öğrenmekten aile şeceremin adlarına hafızamda yer ayıramadım Fakat muhakkak ki Nuh'u n Oğlundan birisinin torunuyum!" cevabını verdiğini  (252)
Şehit Oldu İki Gazi
Hasırcızade Mehmet Ağa ismindeki Antepli bir şairin beldesinde Müslümanlığı yeni kabul eden fakir bir Hristiyan için iane (yardım) topladığını ve kendisinin de bu fakir Hristiyana o devirde "Gazi" adı verilen altınlardan iki tane verip ardından da:
"MüsIüman oldu bir kafir, şehit oldu iki gazi  "
mısrasını söyleyerek oldukça hoş bir latife yaptığını  (253)
Vatan İçin Öldürmek
İron Mike, yani "Demir Mayk" olarak bilinen dört yıldızlı general J H Michaels' ın, Kore Savaşı sırasında emrine verilen 27 piyade tümenini cepheye sürerken:
"Arkadaşlar, siz buraya vatanınız için ölmeye gelmediniz Siz burada karşı taraftakilerin vatanları için ölmelerini sağlamak üzere bulunuyorsunuz  " diye haykırarak askerleri moralize ettiğini (254)
Mevlana ve Atom
Büyük İslam mütefekkiri Mevlana Hazretleri'nin, kendisi fizikle hiç iştigal etmemesine rağmen, kalp gözü ile alemi seyreden bir mutavassıf olarak, yıllar önce bize atom parçacıklarının varlığını ve atomun parçalanabileceğini:
"Bir zerreyi kesersen, içinde bir güneş Ve güneş etrafında dönen gezegenler bulursun şeklinde sembolik ifadelerle haber verdiğini (255)
Elmadağı Suyu
Mevlana' nın Mesnevi'sinin şarihi Ankara Valisi Abidin Paşa'nın, Ankara yakınlarındaki Elmadağının şifalı ve leziz suyunu şehre getirmek için teşebbüse geçerek projesini yaptırıp parasını da hayırsever vatandaşlardan topladıktan sonra Sultan ll Abdülhamid'den mektupla iradei şahane (müsaade) istediğini
Sultan Abdülhamid Han'ın ise Abidin Paşa'ya verdiği cevapta:
"Çok hayırlı bir işe teşebbüs etmişsiniz, tebrik ederim
Dinimizde bir canlıya, bir insana,hele bir Müslümana su vermek çok sevaptır Fakat!  Bunun sevabını ben almak isterim Paraları sahibine iade edin ve hemen işe başlayın Masraflarını ben kendi özel mülkümden karşılayacağım', diye yazdığını (256)
Abdülhamid'in Ruhaniyatından İstimdat
31 Mart ihtilalinin ideologluğunu yapan Rıza Tevfik'in, Abdülhamid Han'ın tahttan indirilmesinden kısa bir müddet sonra, koca Devlet-i Aliye'nin, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi darmadağınık olduğunu görüp bin pişmanlık içinde
"Nerdesin şevketli Abdülhamid Han?
Feryadım varır mı barigahına? Ölüm uykusundan bir lahza uyan şu nankör bak günahına Tarihler adını andığı zaman Sana hak verecek, hey koca Sultan; Bizdik utanmadan iftira atan, Asrın en siyasi Padişahına "diye "Abdülhamid'in Ruhaniyetinden İstimdat şiirini yazdığını (257)
Abdüihamid Han 'ın Kültür Hizmetleri
Ulu Hakan Abdülhamid Han'ın Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed'den sonra eğitim ve kültüre en fazla ehemmiyet veren padişah olduğunu 
Varlığından yeni haberdar olan Yıldız Sarayı Kütüphanesi'ndeki bir albümden öğrenebildiğimize göre, Abdülhamid Han'ın İstanbul'da büyük bir kültür projesi gerçekleştirmek istediğini
Bu projeye göre Abdülhamid Han, Sultanahmet meydanına muhteşem bir kültür sitesi kurmayı düşünüp, bunun mimari projesini hazırlatmak üzere Fransa'dan şehircilik mütahassıslar getirttiğini Albümde sayfa sayfa resimleri görülen bu projeye göre Sultanahmet Camii'nin karşısına Osmanlı Ulum Akademisi Sol tarafa Milli Kütüphane ve Ayasofya'ya yakın noktaya da yepyeni bir Darülfünun binası düşünüldüğünü  (258)
Kitaplardan Baraj
Büyük İslam seyyahı İbn-i Batuta'nın yazdığına göre 1258'de Moğolların Bağdat'da 24 000 ilim adamını öldürdüğünü
Şehirdeki kütüphanelerdeki yüzbinlerce kitabı çıkartıp Dicle nehrine attığını ve bunların çokluğundan dolayı adeta nehrin önünde bir baraj oluştuğunu
Bunun üzerine Moğolların, ırmağın taşmasından korkup geri kalan kitapları cayır cayır yaktıklarını  (259)
Tarihteki Korkunç Sahtekarlık
Tarihteki en büyük bilim skandallarından birisinin de Piltdown adamı olduğunu 
1908 de çıkartılan, maymun ve insan arasındaki zinciri tamamlayan halka olduğu iddia edilen kafatasının sahte olduğunu
Maymun çenesine kafatasının eklenip, kemiklerin kimyevi yollarla eskitilerek yapılan bu sahtekarlığın ancak 1950 yılında ortaya çıkartılabildiğini   (260)
Hayalperest Emeller
Sultan Abdülhamid Hanı iktidardan uzaklaştırdıktan sonra başa geçen İttihatçıların, hayalperest emellerle Osmanlı ordusunu cephelerde kırdırıp tükettiğini 
Pervadi'de bulunan ordumuza Başkumandanlıktan gelen bir şifrede:
Türk ordusu Kafkasyaya girdiği zaman 300 bin silahı Türkle ordumuza katılacağını bize söylemiş olan Batumlu Aslan Beyi bulunuz ve behemahal Kafkasyaya girmeyi sağlayınız ``diye yazdığını 
Ordunun başında bulunan Halil Bey'in de Başkumandanlığa gönderdiği cevabi şifrede:
Batumlu Aslan Bey karargahımızda misafirdir Ancak on adamı vardır ve canını kurtarmak için bize sığınmıştır diye cevap verdiğini  (261)
Huzur Beldesi
1835 yılına kadar dünyanın en büyük şehri kabul edile Osmanlı Devleti'n payitaht merkezi İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık yaptığı 46 yıl boyunca (1520 1566)yılda ortalama sadece 1 (bir) cinayet vakasının kaydedildiğini  ! (262)
Bir Dahinin Endişeleri
l908'de ilan edilen İkinci Meşrutiyet'ten sonra açılan Meclis-i Mebusan da 127 Türk milletvekilinin bulunmasına karşılık 139 diğer etnik gruplardan(Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, Arnavut vs ) milletvekili bulunduğunu 
O zamanın anayasasına göre Padişah'ın ancak sadrazamı (Başbakan) ve şeyhülislamı tayin etme yetkisinin bulunduğunu
Otuzüç yıl devleti dahice idare eden ve Meşrutiyet"in ilan edilmesiyle birlikte yetkileri elinden alınan Sultan Abdülhamid Han'ın, Meclis-i Mebusan'ın bu tehlikeli durumunu görüp devletin sürüklendiği uçurumu farkederek henüz daha sadrazam olmayan Talat Paşa'yı çağırıp, büyük bir teessürle:
'  Görüyorsunuz mecliste Türk mebuslarının sayısı, meclisin yarısı kadar bile değildir Bu Türk mebusları arasında da elbette muhalifler bulunacaktır Türk olmayanlar, sayılarını artırmak için ellerinden geleni yapacaklardır, Böylelikle ekseriyet onların eline geçince, Harbiye Nazırı Artin, Bahriye Nazırı Dimitri  olabilir
Ermeni bir başkumandan ile Rum bir amiralle bu devleti nasıl idare edebilirsiniz? Hiç olmazsa, bu iki hayati makamı, devletimizin mahvolmasını isteyen bu insanlara, benim emrim olarak bırakmayınız  " diyerek yapılan çok önemli bir yanlışı düzeltmeye çalıştığını  (263)
Gaspedilen Gemilerimiz
Osmanlı Devleti'nin 1913 yılında İngiltere'ye parasını peşin olarak yatırarak iki adet büyük zırhlı ısmarladığını 
Sultan Osman" ve "Reşadiye" ismi verilen bu zırhlılar için büyük bir kısmı halktan toplanarak yaklaşık 6 775 000 altın lira ödendiğini 
Fakat l Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla birlikte İngilizlerin bize bu zırhlıları teslim etmeyip paramızı da geri vermediğini
Bugün zırhlıların karşılığı olarak İngiltere'den alacağımız olan bu paranın, tazminatıyla birlikte yaklaşık 32 trilyon lirayı bulduğunu yani 1992 yılı bütçe açığımıza tekabül ettiğini (264) Biliyor muydunuz?
Padişah Bazusu
Orta Çağ savaş silahlarından küre biçimindeki ağır vurucu silahlara 'topuz" dendiğini ve bunun da özelliklerine göre Bozdoğan', Sepşer ve Salık" diye üç kısma ayrıldığını
Topkapı Sarayı'nda sergilenen ve bugünün insanının havada sallaması oldukça zor olan Sultan III Mehmed'e ait olan bir salığı, Sultan Mehmed'in bir defada tam 300 kere salladığını (265)
Geleceğin Bediüzzaman'ı Nasıl Yetişir?
Seyyid Hüseyin Arvasi'nin, müridelerinden olan geleceğin " Bediüzzaman"ı küçük Saidin annesi Nuriye Hanım'a: Senin bütün çocuklarının bu kadar zeki olmalarında, senin onları
terbiye sistemindeki metodun nedir?" diye sorması üzerine bu mübarek ananın:
'Hayatımda, kadınlığa mahsus şer'i mazeretler dışında, hiçbir vakit teheccüd kaçırmadım ve çocuklarımı abdestsiz emzirmedim" cevabını verdiğini  (266)
Haçlı Katliamı
İnsanlık tarihinin en kara lekelerinden biri olan I Haçlı Seferi (1099) sırasında Frank lider Raymondıun, Maaratün Numan şehrini işgal ederek 100 binden fazla Müslümanı kılıçtan geçirdiğini ve ardından şehri yıktığını 
Aynı ordunun kısa bir müddet sonra bir salgın ve açlık illetine tutulduklarını ve o günleri yaşayan bir şahidin yapılanların korkunçluğunu :
Öylesine kıtlık vardı ki, adamlarımız bir süre önce öldürdükleri kimselerin butlarından parçalar kopartıp; ateşte kızartıyor ve daha tam pişmeden vahşi ağızlarıyla eti silip süpürüyorlardı" diye yazdığını  (267)
Köpekler İçin Vakıflar
İtalyan kökenli Dominik papazı Ricoldo de Monte Croce'nin, doğuyu Hristiyanlaştırmak gayesi ile 13 yüzyılın ikinci yarısında çıktığı seferde İslam alemini dolaştığını ve Türk topraklarında gördükleri karşısında hayretler içinde kalıp:
"Müslümanlar vakıf kurmada çok cömerttirler Hatta hayır işlemek için Hristiyan esirlerin de özgürlüklerini satın alırlar Ve sevaplarını ölmüş ana ve babalarının ruhlarına bağışlarlar
Müslümanlar, köpeklerin doyurulması için bile mal varlıklarından pay ayırırlar Türkiye'nin ve İran'ın birçok kentinde köpeklerin doyurulmasını vasiyet etmiş olanların, vasiyetlerinde köpeklere ayırdıkları payın gayesine uygun kullanılmasını sağlayan köpek bakıcıları vardır" diye yazdığını (268)
İslamoğlu Selman
Sahabelerin bulunduğu bir mecliste, oradakilere atalarının, dedelerinin kim olduklarının sorulması üzerine sıra İran asıllı bir sahabe olan Selman-ı Farisi Hazretleri'ne gelince onun:
Ben İslam'a girdikten sonra soy sop aramam Ben İslam oğlu Selman'ım " cevabını verdiğini
Bu güzel cevaptan son derece etkilenen Hz Ömer, ın de
"Bütün Kureyş bilir ki babam Hattab, Kureyşin önde gelenlerinden biriydi Böyle iken ben İslamoğlu olan Selmanın kardeşi İslamoğlu Ömerim " dediğini (269)
Batının Bilim Hileleri
Batının birçok şeyde öncü olduğu gibi bilime hile karıştırmakta da öncü olduğunu 
Modern astronominin babası olduğu iddia edilen Kepler'in(l571-1630), gezegenlerin dairesel değil eliptik yörüngelerde dolaştığı tezini desteklemek için hesaplarında tahrifat yaptığını
Newton'un(1642-1727) kendi evrensel çekim teorisini desteklemek için ses hızında değişiklik yaptığını 
19 yüzyılın büyük kimyageri John , Dalton un( 1 804- 1805) yaptığı deney sonuçlarında hile yaptığını 
Aynı zamanda bir papaz olan modern genetiğin kurucusu Gregor Mendel'in de deney sonuçlarında değişiklik yapıp hile karıştırdığını (270)
Haya Abidesi
21 Eylül 1520 cuma akşamı Hakk'ın rahmetine kavuşan Yavuz Sultan Selim Han'ın naşının yıkanması hadisesini, Reisü'l Küttab Hüseyin Bedayiul-Vakayi " adlı eserinde:
"Naşı yıkarken sağ eli ile iki kere setr-i avret ettiğini müşahede ederek her biri hayret edip tekbir ve salavat getirdiler " diye yazdığını  (271)
SuItan Ahmet Resim Galerisi ( ! )
Ressam İbrahim Çallı'nın(1882- 1 960) , 1926 yılında devrin Maarif Vekili Mustafa Necati'ye müracaat edip, İstanbul'da ressamların resimlerini sergileyebilecekleri büyük bir yerlerinin olmadığını söyleyerek ondan, ecdadın muhteşem eseri Sultanahmet Camii'ni resim galerisi olarak kendilerine tahsis etmesini istediğini 
Ayrıca caminin içinin loş olup resimleri iyi göstermeyeceği düşünülerek kubbelerinde delikler açılmasını teklif ettiğini
Maarif Vekili' nin bu teklifi kabul ettiğini fakat gelen tepkilerden dolayı bu akıllara durgunluk veren tasarıdan vazgeçildiğini (272)
Biliyor muydunuz ?
İnönü ve Masonluk
Daha önce kapatılan mason derneklerinin, İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı olduğu dönemde serbest bırakılıp yeniden teşkilatlanmasına izin verildiğini ve hatta eski mallarının iade edildiğini fakat aynı muamelenin Türk Ocağına yapılmadığını 
Alınan izinle masonların l948'de Tepebaşı'ndaki binasın da Türk Mason Derneği" adıyla yeniden faaliyete başladığını  (273)
Marks ve Türkler
Komünizmin fikir babası Karl Marks'ın 16 Eylül 1853 de arkadaşı Engels e yazdığı mektupta Türkiyede toplum yapısını değiştirmek için halkın şurunda devlet' diye şekillenmiş o sosyal hayat inancı ve kısaca manevi değer olarak ne varsa öncelikle silmek şarttır" diye yazdığını  (274)
Çin İşkencesi
Çin idaresinde bulunan Doğu Türkistan'da Müslümanlara istediği gibi evlat edinme hakkının verilmediğini 
Kırk haneli bir köy halkını, bir yıl içinde sadece üç çocuk doğurma izninin verilip bunların da kimler olacağının daha önceden isim alınarak tesbit edildiğini 
Bunlar haricinde birinin hamile kalması halinde zorla kürtaj yaptırıldığını veya bir insanın dört yıllık kazancına tekabül eden altından kalkılamaz bir cezaya razı olmak zorunda kalındığını (275)
Batıda Kelp Kültürünün Hükümranlığı
Sadakat, vefa ve sevgi hissinin yok denecek kadar azaldığı batıda yapılan bir araştırmaya göre, ortalama yüz aileden altmışının , beslediği hayvanını karısından veya kocasından daha çok sevdiğini ortaya koyduğunu 
Bugün batıda, köpekler için özel mezarlıkların, özel şampuan ve kremlerin, özel sağlık sigortalarının ve üye kartlı öze kulüplerin bulunduğunu (276)
1924 Türkiyesi'nin Manzarası
1924 Türkiyesi'nde devrin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin bütün eğitim meselelerini hallettikten sonra(! ) Avrupa'ya gidip vızır vızır Atatürk'ün resmini yapacak ressam aradığını 
A Kamp isimli bir ressama, ortalama memur maaşlarının 50 liraya olduğu bir dönemde 10 000 liraya Mustafa Kemal'in resminin yaptırldığını  (277)
"Anneni Çöpe Attık"
Şimdilerde milletvekilliği yapmakta olan Mümtaz Soysal' ın karısı vefat ettiğinde, çocuğunun: Babacığım anneme ne oldu, ona ne yaptılar?" diye sorması üzerine, Soysal'ın: 'Yavrum' annen bir çorap gibi eskidi ve onu çöpe attık  " diyerek o şefkate muhtaç çocuğunun kalbinde derin yaralar açtığını (278)
Sebil Gibi Türk Kanı
5 Mayıs l9l9'da İzmir'i işgal etmek için çıkartma yapan Yunan askerlerini karşılayan metropolit(papaz) Chysosto mos'un askerlere hitaben:
Asker evlatlarım, Elen çocukları! Bugün ecdad topraklarının yeniden fethetmekle İsa'nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz Bu uğurda ne kadar Türk kanı döküp içseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız Ben de bir bardak Türk kanı içmekle onlara karşı olan kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım" diye tam bir barbara yaraşır şekilde konuşarak binlerce masumun kanının dökülmesine öncülük ettiğini (279)
|