Yalnız Mesajı Göster

İslam Ahlakı

Eski 06-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ahlakı



TAKLÎD İLE ÎMÂN



8 - Kalb hastalıklarının sekizincisi, tanımadığı kimseleri (taklîd) etmekdir Ehl-i sünnet âlimi olduğu anlaşılmayan kimsenin sözlerinin, kitâblarının ve kendisinin medh olunmasına, yaldızlı, ateşli propagandalara aldanarak, buna tâbi' olmak câiz değildir Nasıl kimse olduğunu araşdırmadan, onu güvendiği kimselere sormadan, i'tikâdında, sözlerinde ve ibâdetlerinde ona uymak, insanı felâkete götürür Müslimân olmak için, ya'nî Allahü teâlânın varlığını, bir olduğunu, kudretini, sıfatlarını anlamak için, zâten kimseyi taklîde ihtiyâc yokdur Fen bilgilerini iyi öğrenen, aklı başında bir kimse, yalnız düşünmekle, Onun var olduğunu anlar Îmâna kavuşur Eseri görerek müessirin, ya'nî eseri yapanın varlığını anlamamak, ahmaklık olur Her insanın böyle düşünerek îmâna gelmesini dînimiz emr etmekdedir Selef-i sâlihîn, bu emri söz birliği ile bildirmişlerdir Hicretin dörtyüz senesinden sonra meydâna çıkan ba'zı sapık fırkadakiler, nazar [incelemek] ve istidlâl etmeğe [eseri görünce, müessirini anlamağa] lüzûm yokdur dediler ise de, bunların sözlerinin kıymeti yokdur Çünki, sonra gelenlerin hilâfı, sâbıkların icmâ'ını men' etmez Bunun için, anasını, babasını, hocalarını taklîd ederek, doğru i'tikâda kavuşan kimsenin îmânı sahîh ise de, nazarı ve istidlâli terk etdiği için, ya'nî fen bilgilerini kısaca öğrenip, Allahü teâlânın varlığını düşünmediği için, günâh işlemişdir Fen derslerini öğrenmemiş bir kimse, anadan babadan, kitâbdan öğrenerek îmân etdiği, düşünerek kabûl etdiği, aklını kullanarak inandığı için, istidlâli terk etmiş sayılmaz diyenler vardır


Amellerde, ibâdetlerde, ictihâd derecesine yükselmiş olan âlimlerden birini seçerek, her işinde bunu taklîd etmesi lâzımdır Dört mezheb âlimlerinden birini taklîd eder Böyle hakîkî Ehl-i sünnet âlimi bulamazsa, kitâblarını taklîd eder (İctihâd), nasslarda açık bildirilmemiş, kapalı bildirilmiş olan bilgileri anlamak, açıklamak demekdir Âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere (Nass) denir İctihâd yapmak şartlarına mâlik olan derin âlimlere (Müctehid) denir Hicretden dörtyüz sene sonra, müctehid yetişmedi Müctehide ihtiyâc da kalmadı Çünki, Allahü teâlâ ve Onun resûlü Muhammed aleyhisselâm, kıyâmete kadar, hayât şekllerinde ve fen vâsıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şâmil olan ahkâmın hepsini bildirdiler Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladılar Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın, yeni hâdiselere nasıl tatbîk edileceklerini, tefsîr ve fıkh kitâblarında bildirirler (Müceddid) denen bu âlimler kıyâmete kadar mevcûddur (Fen vâsıtaları değişdi Yeni hâdiselerle karşılaşıyoruz Din adamları toplanarak yeni tefsîrler yazılmalı, yeni ictihâdlar yapılmalıdır) diyerek, nasslara ilâveler, değişiklikler yapmak lâzım olduğunu savunanların (Zındık) ve islâm düşmanı oldukları anlaşılır İslâm düşmanlarının en zararlısı, ingilizlerdir (İngiliz Câsûsunun i'tirâfları) kitâbımıza bakınız! Doğru olan dört mezhebden birini taklîde başlayınca, ihtiyâc olmadıkça, başka mezheb taklîd edilmez Fekat, bir işi yapmakda kendi mezhebini taklîd güç olursa, o işi dört mezhebden birini taklîd ederek yapması câiz olur Dört mezhebi (telfîk) etmek, ya'nî bir işi yapmak için, dört mezhebin kolaylıklarını toplıyarak, bu işi bu kolaylıklara uygun yapmak câiz değildir Böyle yapılan iş ve ibâdet sahîh olmaz Hicretden dört yüz sene geçdikden sonra, kıyâs yapabilecek, ictihâd derecesine yükselmiş mutlak müctehid yetişmediği için, bu târîhden sonra gelen âlimleri taklîd etmek câiz değildir Bu târîhden evvel yetişmiş olan bir müctehidin mezhebini öğrenmek için, bu mezheb âlimlerinin sözbirliği ile kabûl etdikleri fıkh kitâblarını okumak lâzımdır Ehl-i sünnet âlimi olan hakîkî din adamlarının kabûl ve tasdîk etmediği kitâblardan ve sözlerden din bilgisi öğrenmeğe kalkışmamalıdır Her din kitâbına uyarak ibâdet yapmak câiz değildir Ehl-i sünnet olmayan din adamlarının kitâblarına ve sözlerine uymamalıdır (Kâdîhân), (Hâniyye), (Hülâsa), (Bezzâziyye) ve (Zahîriyye), (İbni Âbidîn) fetvâ kitâbları, hanefi mezhebinde, (Muhtasar-ı Halîl) mâlikîde ve (El-Envâr li-a'mâli ebrâr) ve (Tuhfet-ül-muhtâc) şâfi'îde ve (El-fıkh-u alel-mezâhib-il-erbe'a) dört mezhebde sağlam ve sahîhdirler İbâdet ve ahkâm bilgileri hadîs kitâblarından kolay anlaşılmaz (Ahkâm), halâl, harâm olan şeyler demekdir Hadîs kitâblarının en sağlamı (Buhârî) ve (Müslim) ve (Kütüb-i sitte) denilen diğer dört hadîs kitâbıdır


Tarîkatı anlatan kitâbların en kıymetlisi (Mesnevî)dir Tarîkati ve islâmiyyeti birlikde anlatan en kıymetli kitâb, imâm-ı Rabbânînin (Mektûbât)ıdır


Âlim görünen ve din adamı denilen herkesin sözüne veyâ kitâbına uyarak amel etmek câiz değildir Yukarıda bildirilen kıymetli kitâblardan toplanmış, terceme edilmiş Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları (ilmihâl kitâbları)nı okumalıdır Böyle terceme edilmemiş, kafadan yazılmış ilmihâl kitâblarını ve uydurma tefsîrleri okumak, insanı dünyâ ve âhıret felâketlerine sürükler [Kazanlı koca moskof Mûsâ Beykiyef kâfiri, kendisine müslimân demekde, Kur'ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere inanmayıp, yeni bir din uydurup, buna islâmiyyet demekdedir Yaldızlı kelimelerle, müslimânlara gerici, Ehl-i sünnet âlimlerine yobaz demekdedir Kur'ân ve hadîsler, bugünkü fen bilgileri ile yetişmiş olan gençlerin uyacakları bir din değildir diyerek, uydurduğu düşüncelerine din demekde, kitâbları ile gençleri aldatmakdadır Buna aldananlar Kazanda Ahmed Yesevî üniversitesi kurdular İçlerinde türk profesörler de var Çıkardıkları aylık türkçe (Haber bülteni) mecmû'asında bozuk, alçak yalanlarla Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmakdadırlar Bunların Ehl-i sünnet kitâblarını okuyarak, doğru yola kavuşmaları için düâ ediyoruz]

Şirkden ya'nî küfrden, ya'nî îmânsızlıkdan sonra, en büyük günâh, bid'at i'tikâdında olmakdır Bu sapık ve bozuk i'tikâdın aksine, (Ehl-i sünnet vel-cemâ'at) i'tikâdı denir Allaha îmândan sonra, ibâdetlerin, üstünlüklerin en kıymetlisi, Ehl-i sünnet i'tikâdında olmakdır Ehl-i sünnet demek, i'tikâdda ve söylemekde ve her işde ve ibâdetlerde ve insanlara karşı yapılan işlerde, Muhammed aleyhisselâmın sünnetine, ya'nî yoluna ve Eshâb-ı kirâma ve Tâbi'înin ve dahâ sonra gelen Ehl-i sünnet âlimlerinin "radıyallahü teâlâ anhüm ecma'în" icmâ'ına, ya'nî söz birliğine uymakdır Bunların yolunu, fıkh ve ilmihâl kitâblarından okuyup öğrenmek lâzımdır Yüzonbirinci sahîfeye bakınız! Hakîkî müslimân, bu yolda olanlardır Müslimânların çoğu nefslerine ve kısa akllarına, kendi görüşlerine ve zemânlarındaki fen bilgilerine uyarak, Ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan ayrılmışlar, (bid'at ehli) olmuşlardır


[Kötü kimse [Fâsık] ile arkadaş olmanın sonu felâketdir Kötü insan, islâmiyyeti beğenmiyen kimse demekdir Muhammed aleyhisselâmın emrlerine ve yasaklarına (İslâmiyyet) ve (Ahkâm-ı ilâyiyye) denir İnsanların en kötüsü (Zındık)lardır Bunlar, müslimân ismini taşır, büyük sarık, eski cübbe içinde gizlenirler Peygamberimizi ve islâmiyyeti medh ederler Fekat Kur'ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere yanlış ma'nâ vererek, islâmiyyeti istedikleri şekle sokarlar Bunlar, ingiliz uşaklarıdır Londradaki mason merkezinden aldıkları bol para, sahte diploma, şöhret ile, kâfirlere satılmış ahmaklardır Aklı olan, Ehl-i sünnet kitâblarını okumuş olan, bunlara aldanmaz Peygamberimiz, bu münâfıkların geleceğini ve Cehennemin dibinde çok acı azâbda sonsuz yanacaklarını haber verdi Genç kardeşlerimizi bu sinsi düşmanlara aldanmakdan korumak için, bu satırları yazıyoruz Bu nasîhatımız, aklı olana çok fâideli olacakdır (Aklı olana nasîhat dinlemek saz, aklı olmıyana davul, zurna caz) sözü meşhûrdur Bu bilgiler, (Kıyâmet ve Âhıret) kitâbımızın 18ci ve sonraki maddelerinde uzun yazılıdır]

RİYÂ



9 - Kalb hastalıklarının, ya'nî kötü huyların mühimlerinin altmış aded olduğunu bildirmişdik Bunlardan dokuzuncusu riyâdır Riyâ, birşeyi olduğunun tersine göstermekdir Kısaca, gösteriş demekdir Âhıret amellerini yaparak âhıret yolunda olduğunu göstererek, dünyâ arzûlarına kavuşmak demekdir Kısaca, dünyâ kazancına dîni âlet etmekdir İbâdetlerini göstererek, insanların sevgisini kazanmakdır [Sözleri veyâ ibâdetleri riyâ ile olan kimsenin, din bilgisi varsa, buna (Münâfık) denir Din bilgisi yoksa, buna (Din yobazı) denir Fen bilgisi olmayıp da, kendisini fen adamı tanıtıp, kendi görüşlerini, fen bilgisi olarak söyleyip, müslimânları aldatmağa, bunların dinlerini, îmânlarını bozmağa çalışan islâm düşmanlarına (Zındık) veyâ (Fen yobazı) denir Din yobazlarına ve fen yobazlarına aldanmamalıdır] Riyâ, ancak mülci' olan ikrâh yapılınca câiz olur (İkrâh), bir kimseyi istemediği şeyi yapmağa zorlamak demekdir Ölümle veyâ bir uzvunu yok etmekle zorlamağa (Mülci' ikrâh) denir [Zâlimlerin, eşkiyânın işkence yapmaları da, mülci' ikrâh olur] Bu zemân, zorlanan işi yapmak zarûret olur Habs etmekle ve dövmekle zorlamağa hafîf ikrâh denir Hafîf ikrâh karşısında kalan kimsenin riyâ yapması câiz değildir Riyânın zıddı, aksi (İhlâs)dır (İhlâs, dünyâ fâidelerini düşünmeyip ibâdetlerini yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapmakdır) İhlâs sâhibi, ibâdet yaparken başkalarına göstermeği hiç düşünmez Bunun ibâdetlerini başkalarının görmesi ihlâsına zarar vermez Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet et! Sen görmüyor isen de, O, seni görmekdedir) buyuruldu


Başkalarının sevgisine ve medh etmelerine kavuşmak için, dünyâ işleri ile, onlara iyilik yapmak, riyâ olur İbâdet ile olan riyâ bundan dahâ fenâdır Allahü teâlânın rızâsını hiç düşünmeden yapılan riyâ, hepsinden dahâ fenâdır İbâdet yaparak Allahü teâlâdan dünyâ menfe'atlerini istemek, riyâ olmaz Yağmur düâsına çıkmak böyledir İstihâre yapmak da, böyledir Ücret ile imâmlık, hatîblik, mu'allimlik yapmak, sıkıntıdan, hastalıkdan ve fakîrlikden kurtulmak için âyet-i kerîmeler okumak da, böyledir denildi Bunlarda hem ibâdet, hem de menfe'at niyyetleri bulunmakdadır Ticâret maksadı ile hacca gitmek de böyledir İbâdet niyyeti hiç bulunmazsa riyâ olurlar İbâdet niyyeti çok olursa, sevâb hâsıl olur İbâdetlerini başkalarına göstermek, onlara öğretmek ve teşvîk etmek niyyeti ile olursa, yine riyâ olmaz ve çok sevâb olur Ramezân orucunu tutmakda riyâ olmaz Allahü teâlânın rızâsı için nemâza başlayıp, sonradan hâsıl olan riyânın zararı olmaz Riyâ ile yapılan farzlar sahîh olur İbâdet borcu ödenmiş olur ise de, sevâbı olmaz Et ihtiyâcını karşılamak niyyeti ile, kurban kesmek câiz olmaz Allahü teâlâ için ve bir insan için birlikde niyyet ederek kurban kesmek câiz değildir Allahü teâlânın rızâsı için olmayıp, yalnız hacdan, gazâdan gelen için ve gelen emîri, reîsi karşılamak için kesilen hayvân leş olur Kesmesi ve yimesi harâm olur Riyâdan korkarak ibâdeti terk etmek câiz değildir Allahü teâlânın rızâsı için nemâza durup, nemâzı bitirinceye kadar hep dünyâ işlerini düşünürse, nemâzı sahîh olur Şöhrete sebeb olacak şeklde giyinmek de riyâ olur Din adamlarının, temiz, kıymetli elbise giymeleri lâzımdır Bunun için, imâmların, Cum'a ve bayram günleri zînetli elbise giymeleri sünnetdir


Şöhret için va'z vermek, nasîhat etmek, kitâb yazmak da riyâ olur (Va'z), emr-i ma'rûf ve nehy-i münker demekdir Münâkaşa etmek, başkalarından üstün görünmek ve övünmek için ilm öğrenmek de, riyâ olur Dünyâlık elde etmek, ya'nî mal, mevkı' elde etmek için ilm öğrenmek de, riyâ olur Riyâ harâmdır Allahü teâlâ için olan ilm, Allahü teâlâdan korkmağı artdırır Kendi ayblarını görmeğe sebeb olur Şeytânın aldatmasına mâni' olur İlmini dünyâ kazancına, mâla ve mevkı'e kavuşmağa vâsıta eden din adamlarına (ulemâ-i sû'), ya'nî kötü din adamları denir Bunların gideceği yer, Cehennemdir Herkesin yanında sünnetlere uygun olarak, yalnız iken ise, edeblere uymıyarak yapılan ibâdetler, riyâ olur Onbirinci maddenin sonuna bakınız!


Yapılan ibâdetin sevâbını, ölü veyâ diri başkasına hediyye etmek câizdir Hac, nemâz, oruc, sadaka, Kur'ân-ı kerîm, mevlid okumak, zikr ve düâ okumak sevâblarını başkasına hediyye etmek, hanefî mezhebinde câizdir Bu ibâdetleri ücret karşılığı, pazarlık ederek yapmak câiz değildir Allahü teâlâ için Kur'ân okuyup, verilen hediyye kabûl edilir Mâlikî ve şâfi'î mezheblerinde, sadaka, zekât ve hac gibi mâl ile yapılan ibâdetlerin sevâbını hediyye etmek câiz olup, nemâz, oruc ve Kur'ân-ı kerîm okumak gibi beden ile yapılanları câiz değildir Hadîs-i şerîfde, (Kabristândan geçen kimse onbir ihlâs sûresi okuyup, sevâbını kabrdekilere hediyye ederse, meyyitler adedince sevâb verilir) buyuruldu Hanefî olan, sevâbını hediyye eder Mâlikî ve Şâfi'î ise, meyyitin afvı için düâ eder


İbâdetlerin sahîh olması için, Allahü teâlânın rızâsı için yapmağa niyyet etmek lâzımdır Niyyet, kalb ile olur Yalnız söylemek ile niyyet edilmiş olmaz Kalb ile birlikde olmak şartı ile söyliyerek niyyet etmek câiz olur denildi Kalb ile niyyet, söz ile niyyete benzemezse, kalbdeki niyyete bakılır Yalnız yemîn etmek böyle değildir Yemîn etmekde, söz esâsdır İbâdetlerde niyyetin söz ile yapılacağını bildiren hiçbir hadîs-i şerîf ve haber mevcûd değildir Dört mezhebin imâmları da bildirmemişdir Niyyet, ibâdet yapmağı kalbe getirmek, hâtırlamak değildir Allahü teâlâ için yapmağı irâde etmek, istemek demekdir Niyyet, ibâdete başlarken yapılır Dahâ önce, meselâ bir gün önce yapılırsa, niyyet olmaz Buna emel, arzû, va'd denir Meselâ, hanefî mezhebinde oruca niyyet etmek zemânı, bir gün evvel, güneşin batmasından başlayarak, ertesi gün, (Dahve-i kübrâ) vaktine kadardır


Başkalarının günâha girmemeleri için, bir kimsenin mubâhları terk etmesi iyi olur Fekat sünnetleri, hattâ müstehabları terk etmesi câiz olmaz Meselâ gîbet yapmamaları için, misvâk kullanmağı, sarık sarmağı, başı açık gezmeği, merkebe binmeği terk etmek iyi olmaz Misvâk, misvâk ağacının veyâ zeytin, dut ağaçlarının dalından kesilen bir çubukdur Bir parmak kalınlığında, bir karış uzunluğundadır Kadınların misvâk yerine sakız çiğnemeleri de câizdir Misvâk bulamayan, baş ve şehâdet parmaklarını dişlerine sürer Bişr-i Hâfî, sokakda başı açık yürürdü


Günâh işleyecek kimsenin, bu günâhdan vaz geçmesi, Allahü teâlâdan korkduğu için veyâ insanlardan hayâ etdiği için, yâhud başkalarının yapmasına sebeb olmamak için olur Allahü teâlâdan korkarak terk etmenin alâmeti, o günâhı gizli olarak da işlememekdir İnsanlardan hayâ etmek, onların kötülemelerinden korkmak demekdir Başkalarının günâh işlemelerine sebeb olmak, yalnız yapmakdan dahâ çok günâhdır Başkalarının bu günâhı işlemelerinin günâhları da, kıyâmete kadar bunlara sebeb olana yazılır Bir hadîs-i şerîfde, (İnsan günâhını dünyâda gizlerse, Allahü teâlâ da, kıyâmet günü, bu günâhı kullarından saklar) buyuruldu Herkese vera' sâhibi olduğunu bildirmek için, günâhını saklamak ve gizli olarak devâm etmek, riyâ olur


İbâdetlerini başkalarına göstermekden hayâ etmek câiz değildir (Hayâ), günâhlarını, kabâhatlerini göstermemeğe denir Bunun için, va'z vermekden ve emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yapmakdan [din kitâbı, ilmihâl kitâbı yazmakdan ve satmakdan] ve imâmlık, müezzinlik yapmakdan, Kur'ân-ı kerîm ve mevlid okumakdan hayâ etmek câiz değildir (Hayâ îmândandır) hadîs-i şerîfinde hayâ, kötü, günâh şeyleri göstermekden utanmak demekdir Mü'minin, önce Allahü teâlâdan hayâ etmesi lâzımdır Bunun için, ibâdetlerini sıdk ile, ihlâs ile yapmalıdır Buhârâ âlimlerinden birisi, sultânın oğullarının sokakda abes oyun oynadıklarını gördü Elindeki asâ ile bunları dövdü Kaçdılar Babalarına şikâyet etdiler Sultân, bunu çağırıp, sultâna karşı çıkanın habs olacağını bilmiyor musun dedi Âlim, cevâb olarak, Rahmâna karşı çıkanın Cehenneme gideceğini bilmiyor musun dedi Sultân, emr-i ma'rûf yapmak vazîfesini sana kim verdi dedi Âlim, seni kim sultân yapdı cevâbını verince, beni halîfe sultân yapdı dedi Beni de, halîfenin Rabbi vazîfelendirdi dedi Sultân, sana Semerkand şehrinde emr-i ma'rûf yapmak vazîfesini veriyorum dedikde, ben de kendimi bu vazîfeden azl etdim cevâbını verdi Bu cevâbına hayret etdim, emr olunmadan, izn verilmeden vazîfe yapdığını söyledin İzn verilince de, azl olunmanı istiyorsun dedi Sen izn verince, sonra azl edersin Rabbimin verdiği vazîfeden beni kimse azl edemez dedi Bu söz üzerine sultân, dile benden istediğini vereyim dedi Gençlik hâlimi bana getir dedi Bu iş elimden gelmez deyince, bana bir fermân yaz da, Cehennemdeki meleklerin reîsi olan Mâlik, beni ateşde yakmasın dedi Bunu da yapamam deyince, benim öyle bir sultânım var ki, herşeyimi Ondan istiyorum Her dilediğimi ihsân etdi Bunu yapamam hiç demedi, dedi Sultân, beni düâdan unutma diyerek serbest bırakdı


Hadîs-i şerîfde, (Başkalarına gösteriş için nemâzını güzel kılan, yalnız olduğu zemân böyle kılmıyan, Allahü teâlâyı tahkîr etmiş olur) ve (Sizde bulunmasından en çok korkduğum şey, şirk-i asgara yakalanmanızdır Şirk-i asgar, riyâ demekdir) ve (Dünyâda riyâ ile ibâdet edene, kıyâmet günü, ey kötü insan! Bugün sana sevâb yokdur Dünyâda kimler için ibâdet etdin ise, sevâblarını onlardan iste denir) ve (Allahü teâlâ buyuruyor ki, benim şerîkim yokdur Başkasını bana şerîk eden, sevâblarını ondan istesin İbâdetlerinizi ihlâs ile yapınız! Allahü teâlâ, ihlâs ile yapılan işleri kabûl eder) buyuruldu İbâdet, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yapılır Başkasının muhabbetine, ihsânına kavuşmak için yapılan ibâdet, ona tapınmak olur Allahü teâlâya ihlâs ile ibâdet etmemiz emr olundu Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlânın birliğine îmân edenden ve nemâzı ve zekâtı ihlâs ile yapandan Allahü teâlâ râzı olur) buyuruldu Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" Mu'âz bin Cebeli "radıyallahü teâlâ anh", Yemene vâlî olarak gönderirken, (İbâdetlerini ihlâs ile yap İhlâs ile yapılan az amel kıyâmet günü sana yetişir) ve (İbâdetlerini ihlâs ile yapanlara müjdeler olsun Bunlar hidâyet yıldızlarıdır Fitnelerin karanlıklarını yok ederler) ve (Dünyâda harâm edilmiş olan şeyler mel'ûndur Ancak Allah için yapılan şeyler kıymetlidir) buyuruldu Dünyâ ni'metleri geçicidir Ömrleri pek kısadır Bunları ele geçirmek için dînini vermek ahmaklıkdır İnsanların hepsi âcizdir Allahü teâlâ dilemedikce, kimse kimseye fâide ve zarar yapamaz İnsana Allahü teâlâ kâfîdir


Allahü teâlâdan korkmalı, Onun rahmetinden ümmîdi kesmemelidir Ümmîd, recâ, korkudan çok olmalıdır Böyle olanın ibâdetleri zevkli olur Gençlerde korkunun dahâ fazla olması, ihtiyârlarda recânın dahâ fazla olması lâzımdır denildi Hastalarda recâ fazla olmalıdır Korkusuz recâ ve recâsız korku câiz değildir Birincisi emîn olmak, ikincisi ümmîdsiz olmakdır Hadîs-i kudsîde, (Kulumu, beni zan etdiği gibi karşılarım) buyuruldu Zümer sûresindeki elliüçüncü âyet-i kerîmesinde meâlen, (Allah bütün günâhları afv eder O gafûrdur, rahîmdir) buyuruldu Bunlardan, recânın fazla olması lâzım geldiği anlaşılmakdadır (Allah korkusundan ağlayan, Cehenneme girmez) ve (Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız) hadîs-i şerîfleri de, havfın, korkunun fazla olması lâzım geldiğini göstermekdedir


Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben hâlime,

titrerim mücrim gibi, bakdıkca istikbâlime!


Alıntı Yaparak Cevapla