Yalnız Mesajı Göster

Gönül Huzurumuz Dua

Eski 06-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gönül Huzurumuz Dua



Mukaddime



Yüce Rabbimiz'in, Kitab-ı Hakîm'inde, Peygamberimiz Efendimiz'in, hadîs-i şeriflerinde, selef-i sâlihîn hazerâtının da güzîde eserlerinde en çok teşvik edilen, üzerinde ısrarla durulan ve en fazla tahşîdat yapılan hususlardandır zikir ve dua Bilindiği üzere zikir, Cenab-ı Rabbü'l-âlemîni esma-i ilâhiyesi ve sıfât-ı sübhaniyesi ile anma demektir Sohbet-i Cânân çerçevesine giren bilumum söz ve fiiller zikir kavramına dahil olurlar Zâkirler zikirlerini ibadet kasdıyla yapar ve bununla da kalb ve ruhun derece-i hayatında terakki etmenin yollarını ararlar Bunun da ötesinde, zikir, Cenab-ı Hak'tan bir lahza bile gafil olmamak, O'nun varlığını ve her hâlimize nigehbân oluşunu hatırdan çıkarmamak demektir Nitekim Allah'ın sadık kullarından birisi bu manaya işaret etmek üzere “ Allah biliyor ki ben O'nu şimdi anmıyorum, anmak ne demek, ben O'nu hiç unutmadım ki! ” demiştir Bundan da anlaşılacağı üzere zikrin zıttı Hak'tan gaflettir ki, Cenab-ı Allah, “Sabah ve akşam Rabbini, içinden yalvararak, ürpererek ve yüksek olmayan, kendinin işitebileceği bir sesle zikret, gafillerden olma!” mealiyle verilebilecek âyet-i celîlede zikirden dûr olmayı gaflet saymıştır İşte bu en büyük hakikatı, yani Hakîkatü'l-Hakâik'ı hep hatırda tutmadır ki, insanı dosdoğru ve neticesi itibariyle de gidip Firdevs cennetlerine dayanan bir hayat sürmeye teşvik hatta mecbur eder Zararı en büyük düşmanımız olan nefsimize dokunan, faydası da ruhumuza ve gönlümüze akan bu mecburiyet ne güzel bir mecburiyettir!

Bilindiği üzere Allah ü Azîmüşşân, dua ve zikirle alakalı yüzlerce beyanından sadece ikisi olarak, “Dua etmezseniz ne ehemmiyetiniz olabilir ki!” ve “Siz beni anın, Ben de –şânıma yakışır şekilde- anayım sizi” demiş ve insanın gerçek değerini Rabbine yalvarıp yakarmasıyla, daima O'na (celle celâlühû) içini döküp, O'nu hatırda tutmasıyla kazanabileceğini ifade etmiştir Serzâkirimiz, Serduahanımız, Efendimiz (aleyhisselam) da, “Dua ibadetin özüdür”, “Allah katında duadan daha hayırlı bir şey yoktur” gibi lâl ü güher beyanlarıyla, Kendi hayat-ı seniyyelerinde bizzat yaşayarak en güzel şekilde tatbik ettiği çok önemli bir kulluk vazifesini ümmetine de ısrarla tavsiye etmiştir Efendimiz bir başka hadis-i şerifinde, “Dua ibadettir” buyurmuştur ki, bu, “Hac Arafattır” demek gibidir Yani nasıl arefe günü Arafat'a çıkmak, Hac ibadetinin en önemli rüknü ise dua da ibadetin en önemli rüknüdür, en büyük ibadettir

Cenab-ı Rabbü'l-âlemîn'in, Rasûl ü zîşân'ı vasıtasıyla gönderdiği yüce dinimizi bizlere ulaştıran seleflerimizin, âbâ ü ecdâdımızın, hayallerimizin sınırlarını bile zorlayacak derecedeki bereketli hayatları da hep Cenab-ı Mevlâ'yı zikir, tesbih ve O Rahmet Sultanı'na dua ve niyazla geçmiştir Zaten hayatlarına akılları hayrette bırakacak kadar yüklü yümün ve bereketi getiren de onların Cenab-ı Hak'la bu ölçüdeki irtibatlarıdır Bu irtibat adeta onların hayata bağlayan biricik bağdır Nitekim, Allah dostlarının en fazla korktukları hususlardan birisi, açlığa, susuzluğa, esarete, zulme maruz kalmak değil, bilakis Cenab-ı Hakk'a dua ve tazarruda bulunma aşk u iştiyaklarının azalması olmuştur Böyle bir endişeyle tir tir titremişler ve onlardan bazıları bu istikametteki hislerini, “İster kahır ister lütuf, Allah'ın hakkımızdaki her türlü muradına razıyız, yeter ki Cenab-ı Allah içimizdeki, Kendi kapısına teveccüh arzu ve iştiyakını eksiltmesin!” diyerek dile getirmişlerdir Evet, Cenab-ı Hakk'ı unutana ve kendi heveslerini Hakk'ın emirlerinin önünde tutanlara, Allah da unutma mukabelesinde bulunur ve öylelerini evvela münacaat hislerinden mahrum eder Böyle bir mahrumiyete maruz kalan kişi de Allah'tan uzaklaşmaya hatta kopmaya başlar ve ekstradan bir inayetle imdadına yetişilmediği müddetçe de bir ‘kopuk' olarak ölüp gider Cenab-ı Allah böyle elîm bir akıbetten bizleri muhafaza buyursun! Amin!

Büyüklerin ayak izlerine basarak yürümek

Burada önemli bir hususu zikretmekte fayda var: Selef-i sâlihîn münacaatlarında, Kur'an-ı Kerim'de ve Efendimiz'in mübarek ifadelerinde geçen dua ve zikir cümlelerini (me'sûrât) kullanmanın yanında, bazen de özünü, usaresini bu iki zülâl menbaından aldıkları ve içinde yaşadıkları şartlara, hâlet-i rûhiyelerine, meşrep ve mezaklarına göre içlerine akan kendilerine ait sözleri de kullanmışlardır Hakk'ın mukarreb kulları olmaları hasebiyle onların virdleri, zikirleri ve dualarında seçtikleri kelime ve terkipler de çok önemlidir Hiç şüphe edilmemelidir ki, başta Kur'an ve hadis-i şeriflerdeki dualar, daha sonra da Allah'ın, yüce katında makbuliyet ve mukarrebiyet lutfettiği evliyâullahın kullandığı şifreli kelimelerle Allah'a yalvarmak maksadın daha çabuk gerçekleşmesine ve hedefe daha çabuk varılmasına vesile olur Bununla beraber herkes -huzurun âdâbına muhalif düşmemek kayd ü şartıyla- dilediği vakitte, içinden geldiği şekliyle Rabbi'ne yalvarabilir ve içini dökebilir İslamiyet'in sayılamayacak kadar güzelliklerinden birisi de işte budur Yani, kul Rabbiyle irtibata geçmek için hiç bir aracıya muhtaç değildir Ne var ki, az önce de geçtiği gibi, Allah dostlarının yürüdüğü şehrahlarda, onların ayak izlerine basarak yürümek insanı hedefine daha çabuk ulaştırır Bu mücerreb (tecrübe edilmiş) bir hakikattir ve bu gerçeği görmezden gelmek Allah yolcuları hesabına en büyük kayıplardan biri sayılır/sayılmalıdır

İşte Allah dostlarının Cenab-ı Hak'tan muradlarını niyaz için biraraya getirdikleri bu dualara tasavvuf dilinde ‘hizb' denmektedir Hizbler umumiyet itibariyle kısa ve secîli cümlelerden oluşan, edebî değerleri yüksek, derin hikmetler içeren metinlerdir Bu hal hizbin okunmasını, dinlenmesini ve ezberlenmesini kolaylaştırır Ayetlerden oluşan hizbe “hizbü'l-âyât” denir Diğer hizbler de, yazan Allah dostuna, hizbin muhtevasına ve yazılış gayesine göre isim alırlar; “hizbü'l-hamd”, “hizbü'n-nasr” gibi Hadis-i şeriflerden, sahabe, velî ve âlimlerin sözlerinden derlenen hizbler de vardır Hizblerde esma-i hüsnaya, Cenab-ı Hakk'ı medh ü senâ eden, nimetlerini dile getiren, kulluk vazifelerini anlatan ifadelere ve dua cümlelerine geniş yer verilir Abdülkâdir-i Geylânî, Muhyiddîn İbnü'-l-Arabî, Ebu'l-Hasan eş-Şâzelî, İmam Gazzâlî, Şehâbeddin es-Sühreverdî, İmam-ı Azam Ebû Hanife, Ahmed el-Bedevî, İbrahîm ed-Desûkî, Ahmed er-Rifâî gibi –ekserîsi meşayihten olmak üzere- pek çok İslam büyüğünün hizbleri vardır Bütün dualarda olduğu gibi hizbler de sadece sıkıntı ve ihtiyaç hallerinde değil, ibadet ü taat kasdıyla ve Cenab-ı Allah'a kurbet maksadıyla da okunur Aslında ne zaman ve ne için okunurlarsa okunsunlar esas maksat ve asıl gaye her zaman Allah'a ibadet olmalıdır Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle söyleyecek olursak duanın semereleri uhrevîdir; dünyevî maksatlar ise duanın vaktidir; gayeleri olamazlar

Mecmu'atü'l-Ahzab ve el-Kulûbü'd-Daria

Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerinden birisi olan, Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevî hazretleri de Mecmuatü'l-Ahzâb isimli eserinde yüzlerce hizbi biraraya getirmiştir Gümüşhanevî hazretleri 1813 yılında Gümüşhane'de doğmuş olup hayatını ilim ve irşada adamış bir hakîkat eridir Sadece zâhirî ilimlerle meşgul olmamış aynı zamanda bâtınî ilimleri de okumuş ve her iki dalda da icazet almıştır Böylece dersiâm unvanı*nı kazanmış, arkasından da ilim yaymaya ve kitap tasnif etmeye başlamıştır Osmanlı-Rus harbinde müridleri ile birlikte harbe katılmış, cephenin en kritik noktasında mücadele etmiş, asker ve kumandanların cesaretlerini kuvvetlendirmiştir 1893'te İstanbul'da vefat eden bu İslam büyüğünün kabri Süleymâniye hazîresinde olup ziyaretçilerini beklemektedir

Mecmu'atü'l-Ahzab yaklaşık ikibin sayfalık bir eserdir ve Gümüşhânevî hazretleri, eserini talebeleriyle beraber dikkat ve itina ile hazırlamıştır Mecmuada her bir hizbin müellifi, ismi, ne zaman ve ne şekilde okunacağı da yazılmıştır Bizim, büyüklerimizden, onların da, Üstad'ın talebelerinden işittiklerine göre, Bediüzzaman hazretleri yaklaşık üç mushaf-ı şerif hacmindeki bu kıymetli eseri her on beş günde bir hatmedermiş Üstad hazretlerinin hem de hiç ara vermeden eserdeki hizipleri vird edinmesi, hiç şüphesiz, nurlu İslam yolunun yolcuları için bu mecmuayı daha önemli hale getirmektedir

Yazının başlığında ismi geçen el-Kulûbü'd-Daria da (yaklaşık manasıyla ‘yanık sineler' demek olup, Kur'an-ı Mübîn'de geçen ‘tazarru/içi yanarak yalvarıp yakarma' ifadesini hatırlatmaktadır) tamamen bize râcî bir vefasızlık örneği olarak okunmaya okunmaya artık unutulmaya yüz tutmuş Mecmuatü'l-Ahzab'ı bir kere daha, özellikle de yeni nesillere sevdirmek ve onların da bu nadîde eserden istifade etmelerini sağlamak amacıyla, Muhterem F Gülen Hocaefendi tarafından bu mecmuadan seçilen ve herkesin rahatlıkla okuyabileceği bazı duaları ihtiva eden çok kıymetli bir eserdir Eser sekizyüz sayfa civarındadır ve sonunda bizzat Hocaefendi tarafından yazılan uzunca bir salât ü selam da yer almaktadır Cenab-ı Hakk'a sayısız hamd ü senalar olsun ki, bu ter ü taze eser bir-iki sene içerisinde yüzbinlerce basılmış ve dağıtılmıştır

Biz bu küçük çalışmada, el-Kulûbü'd-Dâria'dan seçtiğimiz birkaç tane vecîz duayı tercümesiyle beraber okurlarımıza vermek, dolayısıyla da bu kıymetli eserin daha fazla yaygınlaşıp her yerde okunmasına mütevazi bir katkıda bulunmak istiyoruz Dileriz, eserin tamamı en kısa zamanda işin ehli olan insanlar tarafından Türkçemiz'e de kazandırılır; böylece de bu evrâd ü ezkâr mecmuası daha fazla insanın eline ulaşmış ve daha fazla insan tarafından anlaşılarak okunmuş olur

Evet, unutmayalım ki, inanan insanlar Rabbilerini zikrettikleri sürece Allah da teveccühünü onlardan asla kesmeyecek, bütün bir kâinatın zikrini terdâd ile mütemadî bir cûşiş içinde olduğu Hazreti Mezkûr'u (celle celâlühû) unutanlar da âdet-i ilâhiye gereğince unutulma muamelesine maruz kalacaklardır

Yüce Mevlâmız'ın bizleri ağzı dualı, dualarında gaflete düşmeyen, niyazları makbul kullarından eylemesini diliyor ve bu faslı sûfî şairimiz Niyazî Mısrî'nin bir beytiyle noktalamak istiyoruz:


“Gönülden zikre eyle iştigali

Zikirden gayrı işgali nidersin?!”


Alıntı Yaparak Cevapla