Yalnız Mesajı Göster

Yemesi ve Kullanılması Haram Olan Şeyler

Eski 06-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yemesi ve Kullanılması Haram Olan Şeyler



HALÂL, HARÂM VE ŞÜBHELİ ŞEYLER



(Kimyâ-i se’âdet)in ikinci rükn, dördüncü asl’ından terceme edilmişdir


Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Halâl kazanmak her müslimâna farzdır) Halâl kazanabilmek için, önce halâli öğrenmek lâzımdır Halâl ve harâm meydândadır İkisi arasında şübheli olanları tanımak gücdür Şübhelilerden sakınmıyan, harâma düşer Bunu tanıtmak geniş bir ilmdir (İhyâ-ül’-ulûm) ismindeki kitâbımızda etrâflı yazdık Burada da, herkese çok lâzım olanları kısaca bildirelim Hepsini dört bâb içinde sıralıyalım: [Burada üç bâb bildirilmişdir]


1 — Halâl kazanmanın üstünlüğü ve sevâbı: Mü’minûn sûresi, elliikinci [52] âyetinde meâlen, (Ey Peygamberlerim “salevâtullahi aleyhim ecma’în” Halâl ve temiz yiyiniz ve bana lâyık ibâdetler yapınız!) buyuruldu Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bunun için, (Halâl kazanmak her müslimâna farzdır) buyurdu Ve buyurdu ki, (Bir kimse, hiç harâm karışdırmadan, kırk gün halâl yirse, Allahü teâlâ, onun kalbini nûr ile doldurur Kalbine, nehrler gibi hikmet akıtır Dünyâ muhabbetini, kalbinden giderir) [Dünyâlık kazanmak için çalışmak günâh değildir Dünyâlık sevgisi, dünyâya gönül bağlamak günâhdır] Sa’d bin Ebî Vakkâs “radıyallahü anh” dedi ki, (Yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem”! Düâ buyur da, Allahü teâlâ, benim her düâmı kabûl etsin!) Cevâbında buyurdular ki, (Düâ kabûl olmak için, halâl lokma yiyiniz!) Bir hadîs-i şerîfde, (Çok kimse vardır ki, yidikleri ve giydikleri harâmdır Sonra ellerini kaldırıp düâ ederler Böyle düâ, nasıl kabûl olunur?) Bir kerre de buyurdu ki, (Harâm yiyenlerin ne farzları, ne de sünnetleri kabûl olmaz) [Ya’nî sevâbına kavuşamazlar] Yine buyurdu ki, (On liralık elbisenin, bir lirası harâm olsa, o elbise ile kılınan nemâzlar kabûl olmaz) Yine buyurdu ki, (Harâm ile beslenen vücûdün ateşde yanması dahâ iyidir) Yine buyurdu ki, (Malın halâlden mi, harâmdan mı geldiğini düşünmiyenler, Cehenneme, neresinden atılırsa atılsınlar, Allahü teâlâ, onlara acımıyacakdır) Yine buyurdu ki, (İbâdet on kısmdır, dokuz kısmı, halâl kazanmakdır) Bir def’a da buyurdu ki, (Halâl kazanmak için yorulup, evine dönen kimse, günâhsız olarak yatar Allahü teâlânın sevdiği kimse olarak kalkar) Yine buyurdu ki, (Allahü teâlâ buyuruyor ki, harâmdan kaçınanlara hesâb sormağa utanırım) Ve buyurdu ki, (Bir dirhem fâiz [almak ve vermek], otuz zinâdan dahâ günâhdır) Ve buyurdu ki, (Harâm maldan verilen sadaka kabûl edilmez Saklanırsa, Cehenneme gidinceye kadar, ona yolluk olur)


Ebû Bekr “radıyallahü anh”, hizmetcisinin getirdiği sütü içdi Sonra halâlden olmadığını anlayınca, parmağını buğazına sokarak kay etdi O kadar zahmetle çıkardı ki, ölüyor sandılar Sonra, (Yâ Rabbî! Elimden geleni yapdım Mi’demde ve damarlarımda kalan zerrelerden sana sığınırım!) diye yalvardı Ömer “radıyallahü anh” da, Beyt-ülmâla âid zekât develerinin sütünden, yanlışlıkla verilip içdiği zemân, böyle yapmışdı Abdüllah bin Ömer “radıyallahü anhümâ” buyurdu ki, (Kanbur oluncıya kadar nemâz kılsanız ve kıl gibi oluncıya kadar oruc tutsanız, harâmdan kaçınmadıkca, kabûl edilmez, fâidesi olmaz) Süfyân-ı Sevrî buyuruyor ki, (Harâm para ile sadaka veren, câmi’ yapdıran, hayrât yapan kimse, kirlenmiş elbiseyi idrâr ile yıkıyan kimseye benzer ki, dahâ çok pislenir) Yahyâ bin Mu’âz buyuruyor ki, (Allahü teâlâya itâ’at etmek, bir hazîneye benzer Bu hazînenin anahtarı düâ, anahtarın dişleri de halâl lokmadır) Sehl bin Abdüllah-i Tüsterî buyuruyor ki; (Hakîkî îmâna kavuşmak için, dört şey lâzımdır: Bütün farzları edeble yapmak, halâl yimek, görünen ve görünmiyen bütün harâmlardan sakınmak ve bu üçüne, ölünciye kadar devâm etmeğe sabr etmek) Büyükler buyuruyor ki, (Kırk gün şübheli lokma yiyenin kalbi kararır ve lekelenir) Abdüllah ibni Mübârek buyuruyor ki, (Şübheli olan bir kuruşu sâhibine geri vermeği, bin lira sadaka vermekden dahâ çok severim) Sehl bin Abdüllah Tüsterî buyuruyor ki, (Harâm yiyenlerin yedi a’zâsı, istese de, istemese de günâh işler Halâl yiyenlerin a’zâsı, ibâdet eder Hayr işlemesi kolay ve tatlı gelir) Halâl kazanmanın ehemmiyyetini gösteren dahâ nice hadîs-i şerîfler ve büyüklerin sözleri vardır Bunun içindir ki, vera’ sâhibleri harâmdan çok sakınmışlardır Bunlardan biri Veheb ibni Verd “rahmetullahi teâlâ aleyh” idi ki, nereden geldiğini anlamadan birşey yimezdi Birgün annesi, buna bir bardak süt vermişdi Sütü nereden aldığını ve parasını nereden verdiğini ve kimden aldığını sordu Hepsini anlayınca, bu koyun nerede otlamış dedi Müslimânların hakkı bulunan bir yerde otlamışdı Sütü içmedi Annesi, oğlum! Allah sana rahmet etsin, iç! dedi Ona günâh işlemekle rahmetine kavuşmak istemem, dedi ve içmedi Bişr-i Hâfîye “kuddise sirruh”, ne yiyip, nereden geçiniyorsun? dediklerinde, (Herkesin yidiği yerden Ammâ, yiyip de gülen ile, yiyip de ağlıyan arasında çok fark vardır) buyurdu


2 — Halâl ve harâmda vera’ın dereceleri: Halâlin ve harâmın dereceleri vardır Ba’zı şey halâldir, ba’zısı halâl ve güzeldir Ba’zısı da dahâ güzeldir Harâmların da ba’zısı çok fenâ, bir kısmı ise az fenâdır Nitekim hastalığın dereceleri de çeşidlidir İnsanların harâmdan ve şübhelilerden kaçınmaları, beş derecedir:


Birinci derece — Bütün müslimânların vera’ıdır ki, islâmiyyetin harâm dediği şeylerden kaçınmakdır Bu en aşağı derecedir Bu derece vera’dan da nasîbi olmıyanların adâleti yokdur Bunlara, (Âsî) ve (Fâsık) [kötü kimse] denir Bunların da dereceleri vardır Meselâ, birinin malını, fâsid bey’ ile, gönül rızâsı ile satın almak harâmdır Fekat, zorla gasb etmek, dahâ harâmdır Yetîmden, fakîrden almak ise, dahâ şiddetli harâmdır Fâiz ile satın almak, hepsinden ziyâde harâmdır Harâmın şiddeti ne kadar fazla ise, cezâsı da, o kadar çok olur Afv olmak ihtimâli de, o derece az olur Nitekim, diyabet hastasına bal zarar verir Fekat şeker dahâ çok zararlıdır Şekeri çok yimek, az yimekden dahâ zararlıdır Halâllerin, harâmların hepsini, fıkh okuyanlar bilir Bütün fıkhı okumak ise, herkese vâcib değildir Meselâ, ganîmet malından ve cizye parasından hissesi olmıyanların ganîmet ve cizye ilmlerini okuması lâzım değildir Fekat, buna muhtâc olanların, bu ilmleri okuması vâcib olur Esnâfın, tüccârın, bey’ ve şirâ’ ilmlerini öğrenmesi lâzımdır İşçi olanın ise, ücret, kirâ kısmlarını da bilmesi vâcib olur Her san’atin bir ilmi vardır Herkese, san’atinin ilmini öğrenmesi vâcibdir


İkinci derece — Sâlihlerin [iyi insanların] vera’ıdır ki, harâmlarla berâber, şübhelilerden de kaçınmakdır Şübheliler de, üç kısmdır: Ba’zısından sakınmak vâcibdir Ba’zısından, müstehabdır Ba’zısından sakınmak ise, vesvesedir, kuruntudur ve fâidesizdir Meselâ, belki birinin mülküdür diye av eti yimemek [ve belki Besmelesiz kesilmişdir veyâ kitâbsız kâfir ve mürted tarafından kesilmişdir diyerek, kasabdan et almamak] ve belki sâhibi ölüp vâris eline geçmişdir diye, âriyet, ya’nî ödünc aldığı evden çıkmak, hep kuruntudur Bu şübheleri gösterecek bir nişân, alâmet olmadıkca, kuru düşünce, vesvese olup, hiç fâidesi yokdur


Üçüncü derece — Müttekîlerin vera’ıdır ki, harâm ve şübheli olmayıp, halâl olup, fekat şübheli veyâ harâma sebeb olmak korkusu olan şeylerden sakınmakdır Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir müslimân, tehlükeli olan şeyin korkusundan dolayı, tehlükesiz şeyden sakınmadıkca, müttekî olamaz!) Ömer “radıyallahü anh” buyurdu ki, (Bizler harâma düşmek korkusu ile, halâllerin onda dokuzundan kaçındık) Bunun içindir ki, yüz dirhem gümüş alacağı olan bir kimse, doksandokuz dirhem alırdı Ağır gelmek korkusundan, temâmını alamazdı Alî bin Ma’bed diyor ki, bir evde kirâcı idim Birgün, birisine mektûb yazmışdım Mektûbu dıvarın tozu ile kurutmak hâtırıma geldi Sonra dedim ki, bu dıvar, benim malım değildir, kurutmamalıyım Fekat, yine dedim ki, bu kadarcık şeyin zararı olmaz Dıvârdan toprak alıp mürekkebi kurutdum O gece rü’yâda, birisi dedi ki, (Dıvâr toprağının zararı olmaz diyenler, yarın kıyâmet gününde anlarlar) Bu derecede olanlar, en küçük şeyden sakınırlar Belki, bu şey, büyük şeylere yol açar derler Yâhud, âhıretde müttekîlerin derecesinden düşmemek için sakınırlar Bunun içindir ki, Hasen bin Alî “radıyallahü anhümâ” çocuk iken zekât malından ağzına bir hurma koymuşdu Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Pis pis, onu at!) buyurmuşdu Halîfe Ömer bin Abdül’azîzin yanına ganîmet eşyâsından misk getirdiler Burnunu tıkadı Bunun fâidesi kokusudur Bu ise, müslimânların hakkıdır dedi Büyüklerden biri, bir gece, bir hastanın başında bekliyordu Hasta ölünce kandili söndürdü Kandilin yağı, şimdi vârislerin hakkı oldu dedi Halîfe Ömer “radıyallahü anh” ganîmet malından bir parça miski evine bırakmışdı Birgün eve gelince, âilesinin baş örtüsünden misk kokusu duydu ve sordu Miski yerine koyuyordum, elim kokdu Elimi baş örtüme sürdüm deyince, Ömer “radıyallahü anh” baş örtüsünü alıp iyice yıkadı, kokusu kalmayınca geri verdi Bunun zararı yok idi Lâkin Ömer “radıyallahü anh”, âdet olmasını önlemek istedi Harâm korkusu ile halâli terk ederek, müttekîler sevâbına kavuşmak istedi Ahmed bin Hanbelden sordular ki, hadîs-i şerîf yazılı bir kâğıd bulan kimse, sâhibine sormadan, bunun kopyasını alabilir mi? Hayır dedi


İnsan, mubâh olan dünyâ işlerine çok dalarsa, şübheli olanları yapmağa başlar Belki, halâlden çok yiyen, müttekîlerin derecesine eremez Çünki, mi’de halâl ile dolunca, şehvet harekete gelir Câiz olmıyan şeyler yapılabilir Kadınlara, kızlara bakmak tehlükesi baş gösterir Zenginlere, mal, mülk, mevkı’ sâhiblerine imrenerek bakmak da, dünyâ hırsını artdırır Onlar gibi olmak ister Harâm toplamağa başlar Bunun içindir ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Dünyâya gönül bağlamak, günâhların başıdır) buyurdu Ya’nî mubâh olan şeylere düşkün olmak, kalbi dünyâya çevirir Çok mal toplamak ister Bunu da, günâh işlemeden yapamaz Mal toplamağı düşündükce, Allahü teâlâyı unutmağa başlar Bütün kötülüklerin başı, kalbin Allahü teâlâdan gâfil olmasıdır Süfyân-ı Sevrî, birisi ile birlikde evin kapısında duruyordu Önlerinden, süslenmiş bir adam geçdi Arkadaşı, bu adama bakarken, Süfyân mâni’ olup, eğer sizler bakmamış olsanız, böyle isrâf yapmaz idi Bunun isrâf günâhına, siz de ortak oluyorsunuz buyurdu [Kur’ân-ı kerîmi, mevlidleri mûsîki ile, gazel okur gibi okuyan hâfızların da, günâha girmelerine sebeb, onları dinliyenlerdir Günâha sebeb olanlar, işliyenler gibi azâb görecekdir]


Dördüncü derece — Sıddîkların vera’ıdır Sıddîklar, harâma sebeb olmak korkusu bulunmıyan halâllerden de sakınır Bunları meydâna getiren sebeblerden birine harâm karışmış olmasından çekinirler Meselâ, Bişr-i Hâfî “kaddesallahü teâlâ esrârehül’azîz”, sultânların veyâ adamlarının yapdırdığı çeşmelerden su içmezdi Ba’zıları, hacca giderken, sultânların yapdırdığı su kanallarından sulanmış bağların üzümlerini yimezdi Birinin yolda, na’lını kopmuşdu Sultân geçiyordu Gece, onun ışığı ile, na’lınını bağlamadı Bir gece, bir kadın iplik iğriyordu Sultân geçdi İpliğini sultân ışığı ile bükmemek için, sultân geçinceye kadar işlemedi Zünnûn-i Mısrîyi habs etmişlerdi “kaddesallahü teâlâ esrârehül’azîz” Günlerce aç kalmışdı Bir kadın, iplik parası ile hâzırladığı yemekden gönderdi Yimedi Kadın işitince, üzüldü Halâl para ile yapdığımı biliyorsun, niçin yimedin dedi Evet yemek halâl idi Fekat, zâlimin tabağı içinde getirdiler buyurdu Yemeği zindâncıların tabağında getirmişlerdi


Sıddîkların vera’ı, en yüksek derecededir Fekat, bu derecede olmıyanlar, vesveseye düşer Fâsıkların elinden birşey yimezler İş böyle değildir Fâsıkdan değil, zâlimden kaçınmak lâzımdır Zâlim, başkasının hakkını kullanandır Harâm yimekdedir Fekat, meselâ zinâ yapan kimsenin kazancı zinâdan değildir ki, harâm olsun Harâmdan sakınmak vera’dır Yoksa çamaşır yıkarken, su kullanırken, acabâ temiz mi diye vesvese etmek, vera’ değildir Sıddîklar, böyle vesvese yapmazdı Her buldukları su ile abdest alırlardı Elbisenin, suyun temizliğinde vesvese etmek, gösteriş yapmağa yaklaşır ve nefsin hoşuna gider Hâlbuki, Sıddîkların vera’ı, kalb temizliğidir Bunu insanlar görmez Bunun için nefse güc gelir


Beşinci derece — Mukarrebler ve muvahhidler vera’ı olup, Allahü teâlâ için olmıyan herşeyden, yimekden, içmekden, yatmakdan, söylemekden sakınırlar Yahyâ bin Mu’âz “kaddesallahü teâlâ esrârehül’azîz” ilâc içmişdi Zevcesi, odada biraz dolaş dedi Gezmeğe bir sebeb göremiyorum Otuz senedir hesâb ediyorum Allah rızâsı için olmıyan bir hareketde bulunmadım dedi Bunlar, din için niyyet etmedikce hareket etmezler Yimeleri, ibâdete lâzım olan aklı ve kuvveti bulmaları niyyeti iledir Her sözleri, Allah içindir Başka niyyetleri harâm bilirler


Bu dereceleri bildirmekden maksadımız, bunları okuyarak, duyarak, kendimizi anlıyalım Birinci dereceden de ne kadar uzağız Lâfa gelince, durmadan söyleriz Meleklerden, göklerden, kıyâmetin nasıl olacağından, Allahü teâlânın sıfatlarından sorarız, konuşuruz Halâle, harâma, islâmiyyetin emrlerine gelince, susarız Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (İnsanların en kötüsü, köşkler, çeşidli yemekler, renkli elbiseler içinde, boş oturup, herkese hoş gelen, lüzûmsuz sözlerle vakt geçirenlerdir)


3 — Halâl ve harâmlar: Çok kimseler, dünyâ malını, hep harâm sanır Ba’zısı da, dünyâdaki şeylerden çoğu harâmdır der Burada, insanlar üç dürlüdür: Bir kısmı vera’da ileri gidip, yalnız meyve, balık, av eti gibi şübheli olmıyan şeyleri yiriz der Bir kısmı da, tenbel, miskîn oturup, her istediğimizi yiriz, hiçbirşey ayırd etmeyiz der Üçüncü kısm, herşey yimeli ammâ, lüzûmu kadar, der Bunların üçü de yanılmakdadır Doğrusu şöyledir ki; (Halâl meydândadır Harâm meydândadır Şübheliler ikisi arasındadır Kıyâmete kadar böyledir) Nitekim, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” böyle buyurmuşdur


Dünyâ malından çoğu harâm diyen yanılıyor Evet, harâm çokdur Fekat, dahâ çok değildir Çok başkadır, dahâ çok, başkadır Nitekim, hasta çokdur, tüccâr çokdur, asker çokdur Fekat, insanların çoğu değildir Zâlimler çokdur Ammâ mazlûmlar dahâ çokdur (İhyâ) kitâbımızda, bunu uzun bildirdik


Şunu iyi bilmelidir ki, insanlara, (Muhakkak halâl olan, Allahü teâlânın halâl bildiği şeyleri yiyiniz!) diye emr olunmadı Bunu kimse yapamaz Belki, (Halâl olduğunu bildiğinizi yiyiniz!) denildi Harâm olduğu meydânda olmıyan şeyleri yiyiniz denildi ki, bunu herkes yapabilir Nitekim, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bir müşrikin destisinden abdest aldı Ömer “radıyallahü anh”, hıristiyan kadının destisinden abdest aldı Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân”, kâfirlerin verdiği suyu içerlerdi Hâlbuki, pis, necs olan şeyleri yimek harâmdır Kâfirler ise, çok kerre pis olur Elleri ve kapları şerâblı olur Hepsi leş yir [Ya’nî, Besmelesiz kesilen veyâ kesilmeyip başka sûretle öldürülen hayvânları yirler] Fekat, pisliği görülmedikce, temiz deyip yirlerdi Aldıkları kâfir şehrlerinde, kitâblı kâfirlerden et, peynir satın alır, yirlerdi Hâlbuki, o şehrlerde müslimân olmıyanlar arasında içki satan, fâiz alıp veren ve dünyâya gönül bağlıyan yok değildi Bu bakımdan insanlar altı kısmdır:


Birinci kısm — Yabancıdır Sâlih mi, fâsık mı belli değildir Meselâ, bir köye gidince, herkesle alış veriş etmek câizdir Herkesin elinde bulunanın, kendi malı olduğunu kabûl etmelidir Harâm olduğunu gösteren bir nişân bulunmadıkca, halâl bilmeli ve satın almalıdır Böyle kimselerle alış veriş etmeyip, sâlih bildiği birisini aramak vera’ olur Fekat vâcib değildir


İkinci kısm — Sâlih bildiğin kimselerdir Bunların malını yimek câizdir Yimemek vera’ olmaz Belki vesvese olur Yimediğin için, o kimse incinirse, yimemek günâh olur Sâlih kimselere sû’i zan, ya’nî kötü gözle bakmak günâhdır


Üçüncü kısm — Zâlim kimselerdir Yol kesiciler, hırsızlar, sultân adamları gibi kimselerden, malının hepsi veyâ çoğu harâmdan olan kimselerden birşey almak câiz değildir Ancak, halâl olduğu bilinen veyâ halâl alâmeti bulunan kimsenin malını satın almak câiz olur


Alıntı Yaparak Cevapla