| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Televizyon 
 
              
 
 
 Televizyon, 1928
 
 
 TELEVİZYON sözcüğü, "uzak" anlamundaki Yunanca tele ve "görme" anlamındaki Latince visio sözcüklerinden gelir
  Buna göre, televizyonun sözcuk anlamı "uzaktakini görme''dir  İlk televizyon görüntüsünü 1926'da İskoç mühendis John Logie Baird yayımlamıştır
  Önceleri görüntüler noktalar halinde ve titrekti, ama Baird bunları giderek iyileştirdi  Baird'in sisteminde mekanik olarak döndürülen diskler kullanılıyordu; bunun karşısında, Marconi-EMI sistemi gibi elektronik olarak işleyen rakip sistemler de vardı  
 Resim Oluşturma
 
 Televizyonda ilk sorun, görüntüyü, yani stüdyo ya da bir başka yerdeki sahneden yansıyan ışığı, uzun mesafeleri aşabilecek, katı cisimlerin içinden geçebilecek ve köşeleri dolanabilecek bir biçime dönütürebilmektir
  Elektrik akımı bunlarm hepsini yapabilir ve ışık ta da elektriğe dönüştürülebilir  İkinci sorun, sahnenin görüntüsünü yeniden oluşturmak için, alıcıdaki bir ışık kaynağını bu elektrik akınıyla denetleyebilmektir  
 Üzerine ışık düşen bazı maddelerin degişime uğramaktadır
  Bu tür maddelerden yararlanarak, degişen şiddetteki (parlaklıktaki) ışığı, bu degişimlere karşılık düşen elektrik akımlarına dönüştüren aygıtlar yapılabilir  
 Sahnenin önune bir fotosel yerleştirirsek, bunun üreteceği akım yalnızca yansıyan ortalama ışık miktarı kadardır
  Demek ki, oluşturulacak resmin niteliğine ya da hangi bölümlerinin aydınlık, hangi bölumlerinin karanlık olması gerektiğine ilişkin herhangi bir bilgi bu yöntemle elde edilemez  
 Bu güçlüğün üstesinden gelmek için sahne küçük bölümlere ayrılır ve her bölümden gelen ışık sırayla fotoselin üzerine düşürülür
  Bunu yapmanın en basit yolu (ama en iyisi değil), üzerine sarmal düzende delikler açılmış, disk bigiminde bir obtüratör (örtücü ya da ışık kesici) kullanmaktır  Eger bu obtüratör sahne ile fotosel arasına yerleştirilir ve delikleri sırayla açık kalacak biçimde döndürülürse, her bir deliğin açık kalışında, sahnenin bir başka küçük bölümünden yansıyan ışık fotoselin üzerine düşer  Fotosel her ışık alışında, almış, olduğu ışıkla orantılı bir elektrik vuruşu üretir  Tarama olarak adlandırılan bu yöntemi 1884'te Alman mühendis Paul Nipkow (1860-1940) bulmuş, Baird de uygulamıştır  
 Modern yöntemin temelinde ise, ışığa duyarlı maddeyle kaplanmış, bir yüzeyin kullanılması yatar
  Bu türden iie yarar ilk aygıtı, yani kamera tüpünü, Rus asıllı fizikçi Vladimir Zworykin (1889-1982) geliştirdi  Zworykin, ikonoskop adını verdiği bu aygıtın patentini 1923'te aldı, ama yapım güçlükleri nedeniyle bunu ancak 1929'da gösterime sunabildi  Bugün uygulanmakta olan sistemler çok daha gelişmiş olmakla birlikte, temelde ikonoskop ilkelerine dayanır  
 Kamera tüpü, bir biçimiyle, havası boşaltılmış, ve kutu içine yerleştirilmiş bir cam silindir görünümündedir
  Silindirin bir ucunu düz bir cam yüzey oluşturur ve çekimi yapılan sahnenin görüntüsü merceklerin yardımıyla bu yüzeyin üzerinde odaklanır  
 Bu yüzeyin iç yanı elektrik iletebilen, saydam bir maddeyle kaplıdır; bu katmana sinyal levhası denir
  Bu katmanın iç yanı da, ışığa duyarlı, ışıliletken (fotoiletken) bir maddeyle kaplıdır  "Hedef" olarak adlandırılan bu katman, her biri minik bir fotosel işlevi gören milyonlarca tanecikten oluşur  Görüntüden gelen ışık sinyal levhasından geçer ve hedefin üzerine düşer  Bu durum her tanecigin üzerine düşen ışığın şiddetiyle belirlenen bir miktarda artı yüklu hale gelmesine yol açar  Böylece hedefin üzerinde, çekimi yapılan sahnenin, degişken elektrik yükü dagılımıyla belirlenen bir gorüntüsü oluşur  
 Silindirin öbür ucunda, hedefe elektron demeti salan bir elektron tabancası vardır
  Silindirin dışına da, üzerlerinden elektrik akımı geçirilen bobinler yerleştirilmistir  Bu elektrik akımı, tarama üreteci denen devrelerce üretilir ve elektron demetini denetlemeye yarar  Bu denetimin yardımıyla elektron demeti, üst köşesinden başlayarak hedefi bir uçtan öbür uca yatay olarak tarar; sonra ikinci satırı taramak için yeniden başa döner ve hedef bütünüyle taranıncaya kadar bu böylece sürüp gider  Sizin gözleriniz de bu sayfayı buna çok benzer bir biçimde taramaktadır  Elektron demeti hedefin dibine ulaştıgında akım değişir ve demeti tekrar baslangıç noktasına taşır  Tarama işlemi sürekli olarak yinelenir  
 Elektronlar eksi yüklü olduğundan, hedef üzerindeki fotoseller "mozaiği"ni bir baştan bir başa taranan demet, taneciklerdeki artı yüklerin etkisini ortadan kaldırır, yani onları nötrleştirir
  Bu, bir elektrik akımının oluşmsına yol açar  Eğer sahnenin görüntüsü belirli bir noktada parlaksa yük de büyük olacağından, sonuçta oluşan akım da büyük olur  Görüntüdeki karanlık bir nokta yalnızca küçük bir akım yaratır  Böylece, elektron demeti hedefi taradıkça değişken bir sinyalin doğmasına neden olur  Resim ya da görüntü sinyali denen bu değişken sinyal, resimdeki ışık ve gölgelerin elektriksel karşılığıdır  
 Elektron demeti herhangi bir tanecik üzerindeki yükün etkisini yok edip o noktayı geçer geçmez yük yeniden doğar ve demet aynı noktayı yeniden tarayıncaya kadar da varlığını sürdürür
  Bütün kamera tüplerinde görülen bu depolama etkisi, modern sisteme, Nipkow diskini kullanan eski mekanik tarama yönteminde bulunmavan bir duyarlılık sağlar  
 Demetin bir satırın ya da alanın sonuna her gelişinde, kameraya bağlı bir aygıt özel eşzamanlama (senkronizasyon) vuruları uüretir
  (Bunun neye yaradığı daha sonra anlattlacaktır  ) Demek ki, stüdyodan gelen iki ayrı sinyal dizisi (resim sinyalleri ve eşzamanlama vuruşları) ile stüdyo mikrofonlarından gelen ses sinyallerini de sayarsak, üç ayrı sinyal dizisi bulunmaktadır  
 Dünyanın farklı yerlerinde, özellikle televizvon resmini oluşturmak üzere taranan satır sayısı açısından farklı standartlar uygulanır
  ilk günlerdeki Baird sisteminde, seçiklik derecesi düsük, yani ayrıntı sayısı görece az olan resimleri üretmek için 30 satır taranırdı  Eğer bir tam taramada kullanılan satır sayısı arttırılırsa, ayrıntı sayısı da artar ve resim daha net hale gelir  Avrupa standardı 625 satırdır; tamamlanan 625 satırlık her dizi bir resim olusturur  Aynı standarda göre, bir saniyede oluşturulan resim sayısı 25'tir ama, geçmeli tarama denen ve resimdeki titrekliği azaltan bir yöntemde (önce tek sonra çift satırlar tarandığından), her saniye 50 kez yarım resim taranmış olur  ABD'de ise 525 satır taranarak saniyede 30 resim olusturulur  
 Resim Gönderme
 
 Mikrofondan gelen ses sinyalleri bir taşıyıcı dalga üzerinde taşınır (bu, ses sinyallerinin radyo dalgalarıyla taşınmasına benzer)
  Resim sinyalleri ile eşzamanlama vuruları için ise ikinci bir taşıyıcı dalga kullanılır  
 Uzaya yayılan sinyaller, evlerdekı alıcılar tarafından toplanır, yükseltilir ve ayrılır
  Ses taşıyıcı dalga işlevini tamamladığında bir kenara ayrılır  Ses sinyalleri ayrı bir yükselteçten geçirilerek hoparlöre gönderilir  Resim sinyalleri ile eşzamanlama vurularını getiren taşıyıcı dalga da bir yana ayrılır  
 Televizyon alıcısı kapalıyken ekranı grimsi beyazdır
  Bu renk, alıctdaki katot isimli tüpün (lambanın) on yüzündeki camın içini kaplayan fosforışıl maddeden kaynaklanır  Bu kaplamanın herhangi bir noktasına bir elektron demeti çarptıgında, bu noktada ışıklı bir benek oluşur, elektron demetinin şiddeti ne kadar büyükse, bu nokta o kadar çok ışıldar  
 Tüp ekranın hemen ardında daralır ve silindir biçiminde bir boyun oluşturur
  Boynun iç yanında, ekranın üzerine elektron demeti salan bir elektron tabancasi vardır  Elektron demeti ekranı tarar; bu, kamera tüpünde olduğu gibi, tarama üreteçlerinde üretilen ve tüpun boyun çevresine yerleştirilmiş bobinlerden geçirilen akımlarla saglanir  Eşzamanlama vuruları tarama üreteçlerine beslenir ve boylece üreteçler denetim altında tutularak alıcıdaki tarama ile verici kameradaki tarama arasında eşzamanlama sağlanır  Elektron demeti hareketsiz haldeyken fosforışıl kaplama üzerinde parlak bir benek oluşturur; ama tarama hareketi çok hızlı olduğundan göz aldanır ve bu benekler, topun yüzünde bir uçtan bir uca uzanan, alt alta sıralanmış yatay çizgiler (satırlar) halinde görülür  Resim sinyali elektron tabancasını denetleyerek, demetteki elektron sayısını, dolayısıyla da beneğin parlaklık derecesini belirler  Örneğin, kameradaki demet sahnedeki beyaz bir noktayı tarıyorsa, üretilen sinyal büyük olur  
 
 Bu resim sinyali alıcıya ulaştığında elektron tabancasının -daha fazla elektron salmasina neden olur ve sonuçta ekranın üzerinde beyaz bir benek oluşur
  Ama kamerayla taranan siyah bir noktaysa, üretilen resim sinyali atıcının elektron tabancasmdan herhangi bir elektron çıkışı sağlamaz ve ekran üzerinde bu noktada hiçbir ışıkk gözükmez  Böylece ekranda resim, hızla hareket eden ve parlaklığı değişen tek bir benek tarafından oluşturulur; ama benek son derece hızlı hareket ettiğinden, insan gözü bunu bütün bir resim olarak algılar  Hareket etkisi sinema filmlerinde olduğu gibi, birbirinden biraz farklı sabit resimlerin hızla gösterilmesi yoluyla oluşturulur  
 Renkli Televizyon Sistemleri
 
 İlk renkli televizvon gösterisini 1928'de John Logic Baird gerçekleştirdi, ama ticari amaçlı renkli televizvon sistemlerinin geliştirilmesi için bunun üzerinden 25 yıl geçmesi gerekti
  Bunlardan ilki 1954'te ABD'de geliştirilen ve bugün ABD'nin yarı sıra Kanada, Meksika ve Japonya'da hala kullanılmakta olan NTSC'dir ("Ulusal Televizyon Sistemleri Komitesi" anlamına gelen ingilizce National Television Svstems Committee sözcüklerinin başharflerinden)  PAL sistemi ise ("Satır Atlamalı Faz" anlamına gelen Phase Alternation Line sözcüklerinin başharflerinden) NTSC"nin değisik bir biçimidir ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nde geliştirilmiştir  Türkiye'de ve Fransa dışındaki öbür Avrupa ülkeleri ile Avustralya'da bu sistem kullanılmaktadır  Fransa, Rusya, Macaristan ve Cezayir'de ise SECAM ("Bellekli Elektronik Renk Sistemi" anlamına gelen Fransızca Systeme Electronique Couleur Avee Memoire sözcüklerinin başharflerinden) sistemi kullanılmaktadır  
 Renkli Televizyon
 
 Beyaz da içinde olmak üzere hemen her renk, uygun miktarlardaki kırmızı, yeşil ve mavi rengin karıştırılması yoluyla elde edilebilir
  Renkli televizyon işte bu ilkeye dayanır  
 Renkli televizyon kamerasrnda üç kamera tüpu vardır
  Bunlardan birinde yalnızca kırmızı rrngi geçiren bir filtre, ikincisinde yalnızca yeşil rengi geçiren bir filtre, üçüncüsünde de yalnızca mavi rengi geçiren bir filtre vardır  
 Stüdyo sahnesinin görüntüsu aynalar aracılığıyla her iki tüpün üzerine düsürülür
  Tüpler, yukarıda anlatılan siyah-beyaz televizyon kamerası tüpleri gibi çalışır ve her tüp bir resim sinyali ve eşzamanlama vuruşu üretir  Kırmızı filtreli kamera tüpünden gelen sinyal, sahnenin kırmızı bölümlerini: öbür ikisinden gelen sinyaller de yesil ve mavi bölümlerini temsil eder  Modern kameralarda, özellikle de ucuz olanlarında daha az tüp vardır  Sivah-beyaz kameralardakine benzeven ışığa duyarlı kaplama, ayrı renk sinvallerinin üretilebilmesini sağlayan bir renkli filtreler mozaiğivle örtülmüştür  
 Eger üç kamera tüpünden alınan sinyaller yükseltilir ve birinin ekranı kırmızı, birininki yeşil, birininki mavi renkte ışıvan fosforışıl maddeyle kaplı üç katot ışınlı tüpe beslenir ve sonuçta elde edilen resimler aynaların yardımıyla üst üste düşürülürse, ekranda yalnızca kırmızılar, yeşiller ve maviler değil, özgün sahnenin bütün renkleri görülür ya da bir başka deyişle ekran tam renkli hale gelir
  Renkli televizyon göstericileri böyle çalırşır  
 Üç ayrı renk sinyalinin iletimi için kullanılan frekans bandı genişliği, bir siyah-beyaz verici istasyonun frekans bandı genişliğinin yaklaşık üç katıdır ve bu nedenle de üç ayrı renk sinyali gönderilmesi ekonomik değildir
  Bu sorun, seçiklik derecesi (ayrıntı miktarr) yüksek siyah-beyaz bir resim gönderilip bunun içinin, çok daha az ayrıntrıya inmek koşuluyla, renkle doldurulması yoluyla çözülür  Bu, insan gözu açısından da kabul edilebilir bir çözümdür  Renge ilişkin bilgi, "siyah-beyaz" görüntü sinyaline eklenen bir alt taşıyıcı dalgayla taşınır, böylece ek bir bant genişliğine gerek kalmaz  Bu alt taşıyıcı dalga, siyah beyaz bir alıcıda hemen hemen hiç fark edilmediği için sistem bu açıdan da uygundur  Bu yöntemle, her üç renge ilişkin bütün bilgi, bir siyah-beyaz verici istasyonunun kullandğı frekans bandından daha geniş olmayan bir frekans bandına sıkıştırılabilir  
 Basit sistem için anlatılan üç ayrı katot ışınlı tüp, alıcıda tek bir tüp halinde birleştirilmiştir
  Bu tüpün izleme ucu, üzerinde minik üçgenler biçiminde düzenlenmiş yaklaşık 1,7 milyon fosforışıl nokta bulunan bir ekran oluşturur  Üçgen gruplarından birinin üzerine bir elektron demeti çarptığında, üçgendeki noktalardan biri kırmızı, öbürü yeşil, üçüncüsü de mavi renkte ışır  Tüpün öteki ucuna üç elektron tabancası yerleştirilmiştir  Üzerinde küçük, yuvarlak delikler bulunan ve elek denen bir metal levha, elektron demetinin başka bir renkten fosforışıl nokta üzerine düşmesini önler; yani, örneğin yeşil tabancadan çıkan elektron demeti her üçgende yalnızca yeşiil renkte ışıldayan noktanın üzerine düşer  Eger bir üçgendeki her üç nokta üzerine de aynı anda kendi elektron demetleri düşmüşse, üçü de ışıldar, ama bu noktalar birbirine o kadar yakındır ki, göz bunları tek bir beyaz ışık noktası olarak algılar  
 Japonya'da geliştirilmiş olan Trinitron tüpünde, sıra halinde üç demet üreten tek bir elektron tabancası bulunur
  Bunun perdesi yarıklıdır ve tüpün yüzeyindeki üç renkli fosforışıl katman noktalarından degil, yüzey boyunca yan yana sıralanmış çok sayıda ince şeritten oluşur  Bu düzenleme son derece net resimler verir  Bu tüpler günümüzde hızla eski elekli tüplerin yerini almaktadır  Katot ışınlı tüplerin yerine de, yariletken tekniklerinin uygulandığı düz panel ekranlar geliştirilmiştir  Minyatur televizyon aygıtlarında ise, hesap makinelerinde ve sayısal (dijital) saatlerde kullanılan türden sıvı kristalli göstericilerden yararlanılmaktadır  
 Herhangi bir renk üç özelliğe göre tanımlanır
  Bunlar, rengin koyuluğunu ya da açıklığını gösteren parlaklık ya da seçiklik; rengin siyah ve beyaz katılmadan önceki halini belirten ton; rengin içinde bulunan katışıksız renk oranını veren doymuşluktur  Televizyona gelen sinyalden bu özellikler yeniden oluşturularak, aslına uygun bir resim elde edilebilir  
 Kablolu Televizyon
 
 Fazlaca yaklaşılamayan ortarmların gözlenebilmesi için televizyon kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır
  Örnegin bir enerji santralındaki kazanlar ve basınç göstergeleri, bunların görüntüsünü denetim merkezine ileten bir televizyon kamerasi aracılığıyla sürekli izlenebilir  Radyoaktif maddelerin hareketini ve dökumhanelerde büyük parçalarin izlemek ve denetim altında tutmak için de televizyon kullanılabilir  Denenmekte olan roket ve jet motorlarının durumu ya da batmış bir gemiyi kurtarma işlemleri de televizyonla izlenebilir  Tıp öğrencilerine hastanenin bir başka yerinde yapılmakta olan ameliyatin yakın çekimlerini sınıflarindayken izletmek ve bilimsel araştırmalarda pek çok iş için televizyondan yararlanılabilir  Güvenlik merkezindeki aygıtlara baglı kameralar da elektronik "bekçi” görevi görebilir  
 Kapalı devre" televizyon olarak adlandırıIan bu tür televizyon sistemleri kısa mesafeler için yararlıdır
  Kamera ile alıcı arasındaki bağlantı kabloyla sağlanır  Bazı büyük mağazalardaki televizyon sistemi bu türdendir  
 Kablolu televizyon evde çeşitli programları izlemek için de kullanılabilir
  Bir kablo ağı aracılığıyla uydu-yer istasyonlarına baglanılarak bütün dünvadaki televizyon programları izlenebilir; ama seçilen kablo kanalının ücretinin de ödenmesi gerekir  
 Televizyon programlarını uzun mesafelere göndermek için, televizyon sinyallerinin belirli aralıklarla yerleştirilmiş aktarıcı (role) istasyonlarında güçlendirilmeleri gerekir
  Eger verici istasyona 80 kilometreden daha uzaktaysanız, aldığınız resimler oldukça kötü olabilir  Bunun nedeni, televizyon sinyallerinin bir doğru boyunca yol alması ve Dünya'nın yuvarlak olması nedeniyle de giderek yeryüzünden uzaklaşıp uzay boşluğunda kaybolmalarıdır  
 Dünya Çapındakı Televizyon Ağları
 
 İzlevicilerin uzak ülkelerdeki olayları anında izleyebilmeleri için, uzaya Wçok sayıda güçlü haberleşme (iletişim) uydusu gönderilmektedir
  ABD ile Avrupa arasında gerçekleştirilen denizaşırı, düzenli yayınlar vardır; bütün Avrupa'yı kapsavan mikrodalga radyo ve kablo ağı Eurovision adıyla anılır  Televizyon yayınlarının bir uydu aracılığıyla doğrudan evlere iletilebilmesini sağlayan DBS ("Uvduyla Doğrudan Yayın" anlamına gelen İngilizce Direct Broadcasting by Satellite sözcüklerinin başharflerinden) sisteminden çeşitli ülkelerde yararlanılabilmektedir  
 TV Oyunları ve Bilgi
 
 Videonun bulunmasi televizyon için yeni kullanım alanları yaratmıştır
  Videobant kaydının kullanılması, resimlerin ve seslerin saklanarak istenilen sıklıkta yeniden üretilebilmesine olanak verir  Futbol maçlarının verildiği canlı yayınlarda, heyecanlı anların "anında yeniden gösterilmesi" de bu yöntemle olanaklı olmaktadır  Dahası, bir kanal izlenirken bir başka kanaldan yayımlanmakta olan program videovla kaydedilebilmektedir  
 Televizyonlarda elektronik oyunlar oynanabildiği gibi, bir bilgisayar veri tabanıyla sağlanan bilgileri gözden geçirmek için gene televizyondan yararlanilabilir
  Bilgisayar veri tabanının sagladıgı bilgiler ya da daha genel bir anlatımla bir teletekstin (telemetin) *elektronik sayfaları" televizyon sinyalleriyle gönderilir ve resim için kullanılmayan yedek hatlarda kodlanmış olarak görünür  Gerekli kod çözücüleriyle donatılmış alıcılarda, izleyici uzaktan kumanda aygıtındaki bir düğmeye basarak bilgi isteyebilir ve bu bilgiyi televizyon ekranından izlevebilir  İlk teletekst sistemleri İngiltere'de 1976'da geliştirilen Ceefax sistemi ile 1978'de geliştirilen Oracle sistemidir  Daha sonraları ABD'de Infotext, Kanada'da Telidon ve başka birçok ülkede farklı sistemler geliştirilmiştir  Türkiye Radvo Televizvon Kurumu da 1990'da teletekst hizmeti sunmava başlamıştır  
 Viewdata ya da videotex çok daha gelişmiş, bir sistemdir ve daha geniş bir veri tabanını kapsar
  Televizvon veri va da bilgi bankasına telefonla bağlanır ve sayfalar telefon hatlarıyla gönderilir  Bu iki yönlu olarak işleyen bir sistemdir: Kullanıcılar istedikleri bilgiyi alabildikleri gibi, başka kullanıcılar için mesajlar da bırakabilirler  Ayrıca yer ayırtma ve mal siparişi gibi hizmetler için de bu sistemden vararlanabilirler  
 Televizyon evlerde izlenen bir eğlence aracı olarak başlamış, ama gün geçtikçe gelişen ve çogalan kullanım alanlarıyla bugün artık hemen hemen herkes için yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir
  John Logie Baird'in 1926'da ilk titrek göruntuleri "küçük ekranda" göstermesinden bu yana televizyon teknolojisinde gerçekten çok önemli gelişmeler olmuştur  
 
  
 İlk Televizyon reklamlarından birisi 1932
 
 
 
 |