06-25-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Hangi Kilisede Padişah İsmi Yazıyor
Katoliklere ait olan bu kilisenin adı, Sen Antuvan Kilisesi’dir Bu daha fazla bilinir ve sanıyorum içinde İstanbul’da Müslüman “turist”e en bol rastlanan kilise unvanını açık farkla elinde tutmaktadır
İkincisi ise Tünel’e daha yakındır ve görülmesi biraz dikkat ve marifet ister Yine sol kolda, cephesi demir parmaklıkla kapalı, dik bir merdivenle inilen ve bu yüzden görmek ve ziyaret etmek için özel bir çaba sarf edilmesi gereken bir kilisedir
Adı, Santa Maria Draperis Kilisesi’dir ve yine Katolik cemaatine aittir
Ancak bu kilisenin tarihimiz açısından farklı bir özelliği var (zaten bu yüzden burada gündeme getiriyorum ya)
Gelip geçenler pek farkında değildirler ama kilisenin İstiklal Caddesi üzerindeki üç kemerli girişinin sağdaki kemerinin üzerinde mermer plakaya yazılı bir kitabe meraklıların dikkat nazarlarını çeker Burada bir Osmanlı padişahının ve bir İstanbul belediye başkanının adı yazılıdır
Peki kimlerdir bunlar?
Kilisenin yapımına izin veren padişah, Sultan II Abdülhamid’dir
Kilisenin yapımında yardımları dokunan İstanbul Şehremini, yani Belediye Başkanı ise sonradan Bedirhaniler tarafından düzenlenen bir suikastle öldürülecek olan Rıdvan Paşa’dır
Mermer kitabede Santa Maria Kilisesi’nin yapım tarihi olarak 1904’ü görmekteyiz
Lübnanlı bir Hıristiyan olan Said Naum Duhanî, hatıralarında Santa Maria Kilisesi’nin, yeryüzünde kapısının üzerinde bir Padişah-Halifenin adının yazıldığı Vatikan’a bağlı tek kilise olduğunu belirtir
Şimdi bunları yazdım ya, bazıları kalkıp, ‘Sen kim oluyorsun da Abdülhamid Han gibi muhterem bir Osmanlı hükümdarının siciline leke sürüyorsun’ diyecek Bunun lekeyle, hakaretle, aşağılamayla ne alakası var?
Yani padişahlar zamanında kilise yaptırmak yasak mıydı? Hayır Peki uluorta herkes kilise yapabilir miydi? Hayır Her şey düşünülüp taşınılır ve ona göre karara varılırdı
Öyleyse bir kilisenin padişahın izniyle yapılması neden leke olsun?
İnsanların kafasında şöyle bir tasavvur var: Padişah Müslümandı, dolayısıyla öz evlatları Müslümanlar ve Türklerdi, öbürleri üvey evlattı
Oysa bu görüşü çürüten binlerce örnek bulmak mümkün Osmanlı tarihinde
Bizzat Fatih’in 1461’de Ermenilere İstanbul’da patrikhane tesis ettiğinden başlayın, 1904’de Santa Maria Kilisesi’nin yapımına kadar gelin
Padişahların, bir Müslüman hükümdarın zimmî, yani gayrimüslim teb’anın dinî ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olduğunu bizden iyi bilecekleri kuşkusuzdur
Kaldı ki, Sultan II Abdülhamid’in Katoliklerle iyi geçinmeye özel bir önem verdiğini yakinen biliyoruz Abdülhamid Han’ın Vatikan’ın Avrupa’daki Katolik ülkelerin devlet başkanları ve kamuoyları üzerinde sahip olduğu büyük nüfuzu kullanmaya çalıştığını, dolayısıyla Katolik kiliselerinin açılmasının, hatta Papa’ya hediyeler göndermenin bu devletlerle sıkıntılı anlarında işe yarayacağını bilerek hareket ettiğini görmekte fayda var
Hatta bu siyasî gerekçeyle Vatikan’da yapılmakta olan bir kiliseye (San Gioacchino in Prati Kilisesi) nakdî yardımın yanı sıra inşaat malzemesi de gönderdiğini daha önce yazmıştım
Bundan sonra Beyoğlu’nda gezerken başınızı kaldırıp Santa Maria Kilisesi’nin giriş kapısı üzerindeki mermer levhaya atf-ı nazar edin ve Sultan’ımızın ismini orada görerek bir zamanlar büyük düşünen devlet adamlarımızın varlığına bir kere daha şahit olun derim
Ve üzerinde derin derin düşünün
Zaten Abdülhamid Han, üzerinde bir asır düşünsek bize malzeme kısıntısı uygulamayacak muazzam bir antrepo gibidir Yeter ki, isteyin…
Mustafa ARMAĞAN
|
|
|