tersinim
|
Cevap : Kuran'ın Işığında Kainatın Yaratılışı
Kainatın Yaratılışı-2
Kâinat, yaratılmasının ilk aşamasında; gaz ve buhar şeklinde, saf enerjinin yoğunlaşmasından oluşmuş esîr denen basit bir madde, bir nevi dûhan halindeydi ve her yeri kaplamıştı (Fussilet-11) (Enbiya-31)
Esîr; önce en basit madde olan hidrojene dönüştü Muazzam büyüklükteki hidrojen bulutları kâinatı oluşturdu
Bu bulutlar kendi aralarında milyarlarca parçalara bölündü
Her parça kendilerine ait merkezler etrafında bir top gibi birleştiler ve büyüdüler
Zamanla merkezlerindeki basınç öylesine arttı ki ortaya çıkan ısı hidrojeni tutuşturdu
Hidrojen büyük bir ısı ve ışık vererek helyuma dönüşmeye, yanmaya ve ilk yıldızlar olarak ışımaya başladılar
Zamanla hidrojeni biten bu yıldızlar söndü
Sönmüş helyum yıldızlarının ağırlaşan kütleleri içe doğru çökmeye başladı
Çekim gücüyle bazı yıldızlar birbirleriyle birleştiler, kütlelerini büyüttüler Ve yine merkezlerinde büyük bir basınç oluştu
Bu basıncın ortaya çıkardığı ısı enerjisi helyumu tutuşturdu
Helyum yine büyük bir ısı ve ışık enerjisi vererek karbona dönüşmeye başladı
Böylece sıra ile bütün elementler oluştu
Sonra bu elementler kendi aralarında birleşmeye, bileşikleri oluşturmaya başladılar
Bunlar, önceleri sıvı ve gaz hâlindeydiler Bir kısım gaz sıvıya, bir kısım sıvı da katı hâle dönüştü Onlardan da yedi kat sema ve yıldızlar oluştu
Onlar gaz, sıvı ve katı maddelerin bir düzen içinde karışımı, birleşimi şeklindedirler
Kâinat ezelden gelip, ebede gitmemektedir
Kâinattaki madde miktarı sınırlıdır Bir başlangıcı olduğu gibi bir bitişi de olacaktır
Belirli bir ömürden sonra her yaratık gibi yok olacak, kendi özüne dönecektir
= = =
Yaratılışla beraber Yüce Allah’ın (c c ) sonsuz ilim ve kudretiyle yaratılanlar arasında eşsiz ve muhteşem bir düzen kuruldu
Bu düzen içinde kâinattaki yıldız cinsi her varlık devamlı hareket hâlindedirler ve birbirlerine çekim güçleriyle bağlıdırlar (Bakara 29)(Yasin 38-40)
Her yıldız uydularıyla birlikte bağlı olduğu diğer bir yıldızın, oluşan yıldız grupları da bir başka yıldız gruplarının etrafında dönmektedirler Her galaksi de bağlı olduğu bir başka galaksiye ya da galaksi grubuna tabidir
Her birinde iki yüz milyar yıldız bulunan iki yüz milyar galaksi devamlı hareket ettikleri hâlde çarpışmamakta, birlikte kün emrinin vuku bulduğu merkezin etrafında dönmektedirler
Bu gün kâinat yüz elli altı milyar ışık yılı çapında dev bir küre halindedir ve devamlı genişlemektedir
Bu genişleme; evrendeki bütün galaksiler için geçerli olduğu gibi güneşimizin ve onun bir gezegeni olan dünyamızın da içinde bulunduğu Samanyolu galaksisi içinde geçerlidir İnanılmaz bir hızla dışa doğru itilmekteyiz
Merkezin, galaksilerin ve galaksiler içindeki yıldızların arasındaki bağ; aralarındaki manyetik çekim ile birlikte, birbirlerinin etrafında dönmelerinin meydana getirdiği merkezkaç kuvvetidir Genişleme durduğunda denge bozulacaktır
Kâinat; tıpkı ağır, ağır şişen bir balonun aniden sönmesi gibi birdenbire içe doğru çökecek; çöküş, hızı yükseltecek, madde enerjiye dönüşecek, sonunda ilk yaratılışındaki nur zerresinin zerresi hâline gelecektir
Rabbimiz bundan sonra murat ettiği şekilde kıyametten sonraki kâinatı yaratacaktır
= = =
İlginçtir ki bu gün en küçük madde olan atomlarda tıpkı kâinat gibidir ve ona benzemektedirler
Atoma ait elemanlar çeşitli parçalardan, kısımlardan oluşmuştur; devamlı hareket hâlinde olup, çekim güçleriyle birbirlerine bağlıdırlar ve tek bir merkez etrafında dönmektedirler
Bu eşsiz düzen içinde evrenin tümüyle yaratılmasının ardından Cenab-ı Hak (c c ); sadece kendine mahsus o büyük ilminin gereği olarak, bu kâinatın içinde bazı özel dünyalar daha yaratmayı murat etti
Milyarlarca galiksinin içindeki milyarlarca yıldızlardan bazılarına tekrar:
-Kün (Ol) buyurdu (Yasin 82)
Bu yıldızlardan biri de güneşti Güneş denen bu yıldızdan bir patlama sonucu bazı parçalar koptu ve dört bir yana dağıldılar
Bu parçalar zamanla, patlayarak dört bir yana dağılan diğer yıldız parçalarıyla birleşip güneşin etrafında dönen gezegenlere dönüştüler
Bu gezegenler içinde öyle birisi vardı ki yüce Allah (c c ) ona sonsuz ilmiyle özel bir görev, özel bir işlev vermişti Bu gezegen Dünya idi
O özeldi Yaratılışı Yaratıcının sonsuz ilmi, bilgisi ve gücü üzerineydi Onların birer âyeti, yansımasıydı
Dünya, kâinatın yaratılmasından sonra iki devirde (Fussilet-9) halk edildi
Katı, sıvı ve gaz maddelerinin bir arada bulunduğu hârika bir yapıdaydı
Hayat kaynağı olan güneşe uzaklığı, yörüngesinin elips şeklinde oluşu, 23½ derece eğikliği gibi özelliklerin hepsi de ince hesaplar ürünüydü O her şeyiyle büyük bir görev için özel yaratılmıştı (Hıcr 19)
Dü
nyanın üzeri kalın bir gaz tabakasıyla kaplanmıştı Atmosferin içinde bol miktarda bulunan hidrojen ve oksijen gazlarının bir kısmı birleşerek suyu oluşturdu
Zamanla kar, yağmur, rüzgâr gibi atmosfer olayları bin bir çeşit maddenin bir arada bulunduğu toprağı meydana getirdi Dünyanın bir kısmı bu verimli, el değmemiş toprakla kaplandı
Cenab-ı Hak, (c c ) bu el değmemiş, münbit topraklara ilk önce bitkilerin tohumlarını serpiştirdi
Dünya yüzeyinde ilk yaratılan canlılar topraktan doğrudan gıda alabilen, toprakla beslenebilen, topraktan aldıklarını işleyerek diğer canlıların faydalanabilecekleri besinlere dönüştüren bitkiler oldu
Bitkiler topraktan aldıklarını kendilerinden sonra yaratılacak canlıların sağlıklı yaşaması için gerekli olan maddelere dönüştürmekle görevliydiler Bu ilâhi programa göre yaratılmışlardı (Hıcr 19)
Yüce Yaratıcı bitkileri, dünya ve dünyada oluşturulacak hayat üzerinde, hayatın oluşması ve devamı için çok büyük ve hayatî önemi olan üç büyük görevle vazifelendirmiştir
Bitkilerin birinci görevi yaratılacak diğer canlı türlerinin içinde bulundukları gıda zincirinin en büyük halkası ve temeli olmasıdır
Otçul hayvanlar bitkilerle, etçillerde otçullarla beslenirler, sonuçta her canlı gibi ölünce hepsi tekrar toprağa dönüşürler
Topraktan da bitkilere geçerler Bu, Yaratıcının sonsuz ilmiyle takdir ettiği, düzenlediği hârika bir besin zinciridir
Bitkilerin ikinci görevi ise canlıların yaşaması için elzem olan oksijenin devr-i dâimidir
Bitkiler, canlıların kullanarak karbondiokside çevirdikleri oksijeni, fotosentez yoluyla karbondan ayrıştırarak tekrar doğaya verirler
Bitkiler bu düzenle hem kendileri beslenirler, hem de diğer canlılar için hayatî bir öneme sahip olan oksijeni yenilerler
= = =
Bitkilerin üçüncü göreviyse dünya yüzeyinde yaşama uygun, mutedil bir iklim oluşturmalarıdır
Dünya yüzeyinde hayatın devamı için şart olan su miktarı bellidir Azalıp ya da çoğalmaz
Suyun bir kısmı atmosfer olaylarıyla devr-i dâim halindedir
İşte bitkiler, suyun önemli bir kısmını içlerinde tutarak devr-i dâim eden su miktarını dengelerler
Bitkilerin olduğu yerlerde aşırı atmosfer olayları oluşmaz Eğer bitkiler olmasaydı atmosfer olaylarına karışan su miktarı aşırı çoğalacak, dünyamız; sellerle, tufanlarla yaşanmaz bir hâle gelecek, belki de hayat kaynağı olan toprak yok olup, gidecekti
Bitkiler dışındaki canlıların bitkiler olmadan yaşaması, hayatlarını devam ettirmesi mümkün değildir
Darwincilerin iddia ettikleri gibi tek bir canlı hücresi rastlantılar sonucu sıcak su havuzlarında meydana gelmemiştir
Olasılık hesaplarına göre bu mümkün değildir Oluşsa bile tek ya da çok hücreli bir canlının bitkilerin olmadığı bir dünyada yaşamını devam ettirmesi, üremesi, evrimleşmesi akıl, mantık ve bilim dışıdır
Kaldı ki zaman, canlıları evrimleşme yoluyla geliştirmez Gerçek bunun tam tersidir
Zaman, yeninin eskimesi gibi canlıların sahip oldukları mükemmel özelliklerinden bazılarını yitirmelerine, bunun sonucu zayıflamalarına neden olur
Zayıflayan her canlı da ağır, ağır yok olup gider Bunun en büyük kanıtı ise zamanla yok olup gitmiş, nesli tükenmiş binlerce canlı türüdür
Devamı var
|