tersinim
|
Kuran'ın Işığında Kainatın Yaratılışı
Yüce Allah (c c ); bilinmeyen, üzeri örtülü, sonsuz ve gizli hazineler idi O sonsuz bir bilinmezlikti Her şeyi kuşatmıştı; her şey Ondaydı; bilgisi, ilmi içindeydi Ne kâinat, ne de madde yaratılmıştı O yalnız ve Tekti
O Bir idi O Tek idi Zamanla Onda bir tanınma iradesi belirdi O, Zatını yarattıklarına tanıtmak, bildirmek istedi
Önce Nur-u Habib’i yarattı Buna sevgi belirtisi dendi Bu belirti gerçek bir nur ve gerçek bir ışık halinde olduğundan Hakikat dendi Ona Nur-ul Envar adı verildi
İlk yaratılan bu nur gelmiş geçmiş ve gelecek en büyük insan olan peygamberimiz Muhammed’in (a s v) nurudur O Nur ki bütün kâinatın yaratılma vesilesidir
Ardından melek cinsi diğer varlıklar yaratıldılar
Yüce Allah’ın (c c ) peygamberimizin nuru dışında o zamana kadar yarattıkları melek cinsindendiler ve Ona devamlı tespih ve tehlil durumundaydılar
Onlardaki iman, yaratılışlarındaki öz ve hikmette vardı Bunun için yaratılmışlardı Seçim hakları yoktu Başka türlü davranmaları mümkün değildi
Bu nedenle onların imanları bir bakıma iradesizdi, bilinçsizdi Onlar yaptıkları her hareketle ister istemez Allah’a (c c ) secde ve tespih hâlindeydiler
Şanı yüce Allah (c c ) bilinçli olarak bilinmeyi, tanınmayı murat etti Evrene serpiştirdiği varlıklardan bir kısmının özgür bir iradeye, seçim hakkına sahip olmalarını; kendi istekleri, kendi akılları, kendi vicdanlarıyla Yaratıcı olan Zatını seçmelerini, arayıp bulmalarını, bilmelerini istedi
Onlara akıl ve irade ile donatacaktı Onlar öyle yaratıklar olmalıydı ki, evrenin oluşumundaki, düzenindeki, yaratılışındaki muhteşem sanatı, bilgiyi ve gücü okuyup anlasınlar; ona hayran kalsınlar, yaratıcılarının O olduğunu anlayıp bilsinler, verdiği nimetler için gönülden şükretsinler ve O Büyük Sanatkâr’a ulaşmak için çırpınsınlar
Bu nedenle yaratılmışların en şereflisi olan insanoğlu başıboş yaratılmadı, başıboş bırakılmadı
O Yaratıcısını arayıp bulma üzerinedir Yaratıcısını arayıp bulma ve Onu bilme yaratılış hikmetidir
İnsanoğlunun yaratılmasından önce, ona mekân olacak bir yer hazırlamak gerekiyordu
Şanı yüce Allah (c c ), Zat-ı Zül Celal’inden vücutsuz bir nur zerresinin zerresini ortaya koyarak, ona:
-Kün (Ol) buyurdu (Yasin-82)
Bu nur zerresinin zerresi tüm evreni meydana getirecek yoğunlukta bir güce, hıza ve enerjiye sahipti
O, tüm kâinatın vücutsuz bir zerreciğe sığışmış, dönüşmüş hâliydi
O, Allah’ın (c c ) sonsuz varlığından bir parçaydı
Onun varlığının kanıtı, ayetiydi ama Onun büyüklüğü, ululuğu, sonsuzluğu yanında bir hiçti
Bu nur zerresinin zerresi kün emri üzerine tıpkı bir balon gibi şişmeye, büyümeye, genişlemeye başladı
Genişleyip, büyüdükçe yoğunluğu, hızı azaldı Sonunda hızı, ışık hızının altına indi; madde zerreciklerine dönüştü, zaman ve mekân kavramı oluştu
Sezilgenlikten gerçeğe geçildi
Işık hızı maddeye dönüşmenin ve zamanlamanın sınırı oldu Bir bakıma madde ve zaman ışık hızıyla sınırlı kaldı
Kainat altı devirde (Hud-7) yaratıldı (Araf 54)
Madde; enerjinin yoğunlaşıp bazı özellikler kazanarak üç boyut alması, zaman ise madde içinde oluşan olay dizeleridir
Bu sınırın içindeki kâinat, altında ve üstünde yedişer kat evrenden oluştu Üst kat evrenlerde zaman ve madde olgusu yoktur
Hız, ışık hızının üstündedir Bu evrenler Allah’tan (c c ) gelen saf nurun gölgesidirler
Orada ezel ve ebet bir aradadır Her kat birbirleriyle etkileşim ve iletişim içindedirler
Kopmamışlar, ayrılmamışlar, iç içedirler ama birbirlerine de karışmamışlardır Aralarındaki fark, yoğunlukla beraber hız ve döngülerindedir
Madde, gerçekte enerjinin ağırlaşarak hızının azalması, yavaşlamış şeklidir
İçinde bulunduğumuz maddesel evren en alt katın yedi kat üstündedir Yani; görünen, algılanan şu evrenin altında da üstünde olduğu gibi yedi kat kâinat vardır
Hız burada yavaşlayıp en aza doğru iner Bu nedenle alt katlarda zaman durgundur, çok yavaş akar
Bu katlarda alta doğru inildikçe hız azalır, maddeleşme yoğunlaşır
Burada maddeler sert, keskin ve soğukturlar Yaratan tarafından bahşedilen nuru azaltanların ya da söndürenlerin mekânı burasıdır
Burayı mekân tutanların hepsi de üst dünyadakiler gibi ruhsal bilinç sahibidirler
Duyuları son derece keskinleşmiştir Acıları, azapları, üzüntüleri bütün şiddetiyle algılarlar
Burada hayat katmanlara göredir ve çok uzundur Alta doğru inildikçe artar En alt katmanlarda ebede kadar uzayabilir Burası zamanın donduğu, durduğu yerdir
Alttaki bu yedi kat günahkâr ins ve cinlerin mahşere kadar oyalandıkları mekânı; içlerinde bir nebze iman kırıntısı olanların tövbe hânesi, ibadethânesi, çilehânesidir
Orası günahkârların günâhlarından arınma, temizlenme yurdudur
Üst katlarda ise zaman ve mekân olgusu yoktur Yaratılışlarında bahşedilen nuru çoğaltanlar, artıranlar buraya geleceklerdir
Varlıkları saf nur/enerji hâlindedirler Her şey ezel ve ebet içindedir Ölüm yoktur
Bu katmandakiler; hayvanlar ve bitkiler hariç ruhsal bilinç sahibidirler
Sevinçleri, üzüntüleri, mutlulukları, acıları bütün güç ve şiddetiyle algılayabilirler
Buraları onların ebedi mutluluklar yurtlarının kapısıdır
Alt ve üst katmanlar arasında iletişim, gidiş gelişler ise yaratılıştan gelen enerjinin/nurun azalıp çoğalması iledir
Devamı var
|