karamela
|
Cevap : (¯`*» ♥ Mezhepler Tarihi ♥ «*´¯)
BEKTASiLiK
Hacı Bektaş Velî tarafından kurulduğu kabul edilen tarikatın adı Bu tarikatın kuruluşu her ne kadar Hacı Bektaş Velî'ye nisbet ediliyorsa da esas teşekkülü daha sonraki dönemlere rastlar Bektaşî tarikatının silsilesini Bektaşîler şu şekilde naklederler: "Hz Ali, Hasan-ı Basri, Habib el-Acemi, Davud et-Tai, Ma'ruf el-Kerhi, Şeyh Sırrı es-Sakatî, Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Ali Merâğî, Şeyh Ebû Ali Hasan, Şeyh Ebu Osman Mağribî, Şeyh Ebu Kasım Gürganî, Şeyh Ebû Hasan Harkânî, Şeyh Ebû Farmidî, Fazl İbn-i Muhammed et-Tusi Hoca Ahmed Yesevî, Hoca Yusuf Hemedâni, Şeyh Lokmanü'l-Horasanî, Pir-i Tarikat Es-Seyyid Muhammed Bektaş-ı Velî İbn-i İbrahimü's-Sânî "
Hacı Bektaş-i Velî'nin neseplerini de şöyle gösterirler: İmam Ali, İmam Hüseyin, İmam Zeynelâbidin, İmam Muhammed Bakır, İmam Musa el-Kâzım, İmam Ali Rıza, İmam Muhammed Nakî, İmam Hasan el-Askerî, İmam Muhammed Mehdî, Seyyid İbrahimü'l-Mükrimü'l-Hicap, Seyyid Hasan, İbni Seyyid İbrahim, Seyyid Muhammedü's-Sânî, Seyyid Mehdi, İbni Seyyid Muhammedü's-Sani, Seyyid İbrahim, İbn Seyyid Hasan, Seyyid Muhammed, İbn İbrahim, İbn Seyyid, Elhak İbn Seyyid Muhammed, Seyyid Musa İbn Seyid İshak, Seyyid İbrahimü's Sani, İbn Seyyid Musa, Seyyid Muhammed eş-Şehir Hacı Bektaşî Velî, İbn Seyyid İbrahimü's-Sânî
Hacı Bektaşî Velî'nin annesi Şeyh Ahmed Nişâbûri'nin kızı Hâtem Hatun'dur Bektaş-ı Velî hicrî 645 yılında Nişâbur'da doğdu 680'de Ahmed Yesevî'nin tavsiyesiyle Anadolu'ya geçti Kırşehir yakınında "Karabük"e yerleşti, 738 de vefat etti
Bektaşîlik, Anadolu'nun ortasında ıssız bir köyde doğmuştur Âlimlerden uzak kaldığı gibi şehirlilerden çok köylüler ve yörükler arasında yayıldı Hatta çoğu kez göze bile çarpmadı Ancak tamamıyla kurulduktan ve dal budak saldıktan sonra anlaşıldı Bektaşilik her tarikat gibi batınîdir Bâtına ait birtakım tasavvufî esrar ile içli dışlıdır Fakat bâtınilik meselelerinde öbür tarikatlardan ayrılır Mâlum olan "Bâtınî"lere yaklaşır Bektâşîler her şeylerini gizli tutarlar Her türlü teşkilatları saklıdır Birtakım işaretler ve remizler kullanırlar Buna binâen tarihte meşhur olan "Bâtınî"lerle alâkaları vardır Tarikatların birçoklarında bulunan "seyr-i sülûk" Bektaşilik'te yoktur Muayyen "evrad ve ezkâr" bile mevcut değildir Ancak "inâbe" ve "ikrar" ile "âyin-i Cem" vardır
Bektaşîlik'te Ehl-i Beyt'e fazla sevgi gösterilir Bu muhabbet ifrata kadar varır Hatta Bektaşiliği mezhep itibarıyla "Ca'feri"; irfan ve felsefe itibarıyla "Hurûfi" diye tanımlayanlar vardır Gerçekten Anadolu Bektaşîleri (Alevîler) Ca'feri mezhebinde olduklarını açıktan açığa söylerler Mezhepte Ca'feri, tarikatte Bektaşî ve Alevî bulunduklarını itiraf ederler
Bektaşîler, Ca'ferî fıkhını kabul ettikleri gibi İmamiyye mezhebini de kabul etmişlerdir Oniki imamı takdis ederler Hz Ebû Bekr, Osman, Ömer ile Hz Âişe'yi pek sevmezler Bektâşîlik'te az çok tasavvuf, büyük miktarda Hurûfilik, Ahilik, Bâbailik,* Bâtınilik, Hulûl* ve Tenâsuh*, Ca'ferilik, Şiî'lik, İmami'lik, Şâmani'lik, Lama'lık hatta teslis gibi eski ve yeni bir çok unsurlar vardır Onun için içinden çıkılmaz bir şekil almıştır
Yeniçeri Ocağı'nın kuruluşunda Hacı Bektaş Velî dua etmiş, bu nedenle Yeniçeriler onu pir olarak tanımışlardır Yeniçeri Ocağı'na "Hacı Bektaş Ocağı" denmesi bundan dolayıdır Bu tarikatın Türkler arasında tutunmasının, yaygınlık kazanmasının sebeplerinden birisi Yeniçerilerle ilgisinin bulunmasıdır Çeşitli grupları ve cereyanları bünyesinde barındırması, toleransı, tarikat mensuplarının halkla içli dışlı olması; özellikle Bektaşî edebiyatını oluşturan eserlerin Türkçe ile ve halkın rahatlıkla anlayacağı bir üslupla yazılması, Bektaşîliğin yaygınlık kazanmasını sağlayan başlıca hususlardır
Bektaşîlik Anadolu sınırları içinde kalmamış; Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Mısır, Arnavutluk ve Macaristan'a kadar yayılmıştır
Sünnî bir yapıya oturan Osmanlı devletinde, Şiî-Bâtınî unsurların karıştığı Bektaşîlik, aynı tempo ile yürüyemedi Yeniçeri Ocağı'nın etkisi azalınca, hatta Sultan II Mahmud'un Yeniçeri Ocağı'nı ilgasıyla Bektaşîlik de ilga edildi Ancak Sultan Abdülaziz zamanında yeniden canlandı, gelişimini sürdürmeye başladı 30 Kasım 1925'te tekkelerin kapatılmasıyla Bektaşîlik resmen son buldu
Bektaşîlik başlıca iki kola ayrılmaktadır Bunlardan birincisi Hacı Bektaş Veli'nin evli olduğunu kabul eden Çelebiler koludur Bunlar, kendilerini Hacı Bektaş Veli'nin neslinden sayarlar Bu nedenle bunlara "bel oğlu" adı verilir Bu kol Anadolu'da yaygınlık kazanmıştır İkinci kol mensuplarına Babağân kolu denilir Bunlar tarikat yoluyla Hacı Bektaş Veli'ye bağlı oldukları için "yol oğlu" adıyla anılırlar Bu kola mensup olanlar Hacı Bektaş Velî'nin bekâr olduğunu kabul ederler Bu anlayış İstanbul, Rumeli ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yaygınlık kazanmıştır Zaman zaman bu iki grup birbirlerine karşı düşmanca tavır takınmışlardır
Bektaşîliğe girecek olan kişi belirli bir müddet denenir Sonra "ikrar âyini" denilen bir törenle tarikata girer
Bektaşîlik'te müridler beş dereceye ayrılır: 1-Muhiblik, 2-Dervişlik, 3-Babalık, 4-Mücerredlik, 5-Halifelik
Muhib'in iki Bektaşî'nin kefâletiyle tarîkata intisabı kabul edilir Buna "el almak" veya "nasib almak" da denilir Dervişliği isteyen erkek muhib tekkeye alınır Hizmetleriyle bunu isbata çatışırsa dervişliğe kabul edilir ve dervişlik tacı giydirilir Üçüncü derece babalıktır Babalık dervişe halife tarafından verilen bir mertebedir Yeteneğini ispat eden dervişe bizzat halife tarafından bu pâye verilir Halîfenin icâzetiyle bundan sonra muhib ve derviş yetiştirebilir Babaların Hz Peygamber soyundan geldiklerini kabul edenler yeşil sarık sararlar
Dördüncü derece mücerredliktir Bu dereceye yükselmek için evlenmemiş olmak gerekmektedir Mücerredliğe seçilen aday dervişlerden ve babalar arasından seçilir Bu derece halifeye en yakın olanıdır Belirli bir merâsim yapılır Adayın sağ kulağı delinir; Mengûş adı verilen bir küpe takılır Bunlar kendilerini tarikata adadıkları için evlenemezler, çocuk sahibi olamazlar
Bektaşî babası halifelik makamlarından birine müracaat eder Eğer halifeliğe gerek varsa ve müracaatı da kabul edilirse ona halifelik icazeti verilir Bunun dışında bir baba, üç mücerredin imzasıyla da halifelik makamını elde edebilir Bektaşîlik dört temel üzerine oturur Bu dört temele dört kapı denir Şerîat kapısının mensupları Şerîata ve Ehl-i Beyt'in yoluna uymak zorundadır Tarikata giren "yol oğlanları" da bu yolun gereklerine uymağa mecburdur Hakikat kapısının mensubu, evrenin sırrını öğrenecek, marifet kapısının mensubu da nefsini mâsivâdan temizleyecektir
Bektaşîlikte ana ilke Hz Muhammed (s a s )'in soyunu ve oniki imamı sevmek ve Ehl-i Beyt düşmanlarından uzak olmaktır
Bektaşî tarikatının kendine özgü gelenekleri vardır: Bıyıklarını ve sakallarını uzatırlar Karşılaştıkları zaman sağ ellerini kalplerinin üstüne koyarlar Birbirinin ellerini öperler Başlarına oniki dilimli taç giyerler Göğüslerine "teslim taşı" adını verdikleri oniki dilimli bir taç takarlar Hırka giyerler, kemer kuşanırlar Birbirlerine ömür boyu yardımcı olmak amacıyla :"yol kardeşi" adını verdikleri bir arkadaş edinirler Evfi Bektaşîler boşanmazlar Nasib kapanmasın diye kaşığı sofra üzerine yüzüstü bırakmazlar Kapının eşiğine basmazlar Hulûl, tenâsuh ve hattâ teslis anlayışı, inanç olarak Bektaşîliğe hakim olmuştur
Bektaşîlik alevîlikle iç içe girmiş bu nedenle özellikleri bozulmuştur Bazı âdetler değişikliğe uğramıştır- Çelebiler ile Babağân arasındaki mücadeleden sonra evlenmemek âdet haline getirilmeye çalışılmıştır Daha önceleri şerbet içilirken, sonraları bunun yerini şarap ve içki içme âdeti almıştır Allah'ın yasakladığı bazı haramlar mübah sayılmaya başlanmıştır Namaz kaldırılmış, yerine niyaz ikame edilmiştir
Bektaşî tekkeleri genellikle dağ eteklerinde, ıssız, sakin yerlerde kurulmuştur
Bektaşî edebiyatı halk şiirinden yararlanmış, genellikte halk şiirindeki vezin, kafiye vb özelliklere sadık kalınmıştır
Bektaşî tekkelerinde ve dergahlarında icra edilen musîki genelde halk musîkisine çok yakındır Bektaşîlik zengin bir tekke musîkisine sahiptir
|