Yalnız Mesajı Göster

Cevap : (¯`*» ♥ Mezhepler Tarihi ♥ «*´¯)

Eski 10-18-2011   #12
karamela
Varsayılan

Cevap : (¯`*» ♥ Mezhepler Tarihi ♥ «*´¯)



ALEVi-ALEViLiK

Dördüncü halife Hz Ali'nin soyundan gelen, onu diğer sahâbeden ve diğer üç halîfeden üstün tutan mezhebe mensup kimse Alevîlik düşüncesi, ister açıkça, ister gizlice, Ali'ye uyup onun Kur'an'daki nâs ve Resulullah (sas)'ın vasiyetiyle imamlığa tayin edildiğini ileri süren; imametin* onun soyundan dışarı çıkmayacağına inanan ve onu diğer sahâbeden üstün gören zümrelerin başlattığı fikir ve siyasî kavgalarla ortaya çıkan" hareketin genel adıdır Bu fikir ve harekete katılanlar, Ali'ye (ra) uydukları ve onu, öteki sahâbîlerin önüne geçirdikleri için Alevî; buna taraftar olanlara da 'tarafını tutan' anlamında "Şia"* denilmiştir Şia, Alevîliğin ifade ettiği katılıktan daha mûtedîl bir kelimedir ve İslâm âlimleri Alevîlik için Şia'dan farklı olarak 'Râfıza' 'Ravâfız' tabirlerini kullanırlar İslâm tarihinde Hz Peygamber'den sonra halîfe olarak Hz Ali'yi tanıyanlara, Ali'ye mensup, inancı bakımından, Ali taraflısı anlamında "Alevî" tabiri kullanıldı Alevîlik, halifelikte Hz Ali'nin hakkının yendiğini, sahâbenin Hz Peygamber'den sonra Ebû Bekr'e bey'at etmekle, İslâm'a aykırı hareket ettiği iddiasını yansıtır Alevîler Hz Ali'nin hilâfette hak sahibi olduğunu şu sebeplere dayandırırlar: Ali*, Hz Peygamber'in tabii olarak varisiydi O, İslam'ı ilk kabul eden kimsedir Hz Muhammed (sas)'in amcasının oğlu ve damadıdır İslâm savaşlarının kahramanıydı Yaşadığı sürece Hz Muhammed'in en yakın yardımcısıydı Onun bütün işlerine bakardı Hz Muhammed (sas) Ali'ye olan sevgisini ve güvenini bildirerek, onun kendisinden sonra halîfe olacağına işaret etmiştir Bu yüzden onlar, Ebû Bekir, Ömer* ve Osman*'ın işbaşına getirilişini batıl saydılar Yani bunu şerîat kurallarına ve Hz Peygamber'in sünnetine aykırı görerek bununla savaşmayı dinî bir görev kabul ettiler Ancak, Hz Peygamber'in, Hz Ali hakkında söyledikleri ve Ali'nin üstünlükleri doğru olmakla birlikte, Allah Resulü benzer sözleri Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer gibi diğer büyük Sahâbîler hakkında da söylemiştir Üstelik, hastalandığında imamlığa Hz Ebû Bekr'i geçirmiştir Diğer yandan Hz Peygamber, kendisinden sonra müslümanların başına kimin geçeceğini isim vererek belirtmeden bu dünyadan ayrılmıştır Böyle bir hadîs olsaydı, Hz Ebû Bekr'in halife seçildiği sırada yapılan konuşma ve müzâkerelerde bu hadîsin sözkonusu edilmesi gerekirdi Çünkü ashâb-ı kîrâm, kendi aleyhine bile olsa, Hz Peygamber'den işittiğini nakletmekten çekinmeyecek derecede üstün mezîyetlere sahiptir Ancak, Allah Resulü'nün cenaze işleriyle uğraşması yüzünden, halîfe seçimi sırasında hazır bulunamayan Hz Ali ile bu kadar önemli bir konunun istişare edilmemiş olması bir eksiklik sayılabilir Fakat, Ensâr'ın hilâfet konusunu müzâkere etmekte olduğu topluluğa Hz Ömer'le Hz Ebû Bekr bile sonradan katılmıştı Bu çok önemli meselede yanlış bir adımın atılması endişesi ve işin kısa sürede çözülmesi zarûreti, seçimin Hz Ebû Bekir lehine yapılmasını gerekli kılmıştır Nitekim daha sonra Hz Ali de Ebû Bekr'e bey'at* etmiştir
Müslümanlar, Ehl-i Beyt denen 'Ali ve ailesini' öteki Ashâb-ı Kîram'dan ve Allah Resulü'nün öteki halîfelerinden ayırmadan severler Onun ailesine yapılan haksızlığa ve zulme karşıdırlar ve tarih içinde de karşı olmuşlardır Meselâ, Ahmed b Hanbel* (rha), "Ehlü's-Sünne ve'-l Hadîs" taraftarlarının Hz Muhammed (sas)' in ailesine hak ettikleri muhabbeti gösterdikleri ve Ali İbn Ebî Tâlib'in (ra) haklarını tanıdıkları için "Ali'nin 'şiası, taraftarı" olduğunu ifade etmektedir Aynı tavrı İmam-ı Â'zam da takınarak Abbasîlere karşı İmam Zeyd'i desteklemiştir Bu anlamda Şia, îtikâdî ve siyasî bir mezhep olarak kabul edilirken, Alevîlik, Hz Ebû Bekr es-Sıddık'a (ra), Ömer el-Faruk'a (ra) ve Osman Zünnureyn (ra)'e ve daha pek çok ashâb-ı kirâm'a buğz ve düşmanlık taşıyan fikirlerle dolu bir tarîkat görünümündedir Bu ifrata sebep olan Emevilerdi Emeviler devrinde, Ömer İbn-i Abdulaziz'in hilâfetine kadar cuma hutbelerinde Ali İbn Ebî Tâlib'e (ra) ve ehl-i beytine hakaret edilir ve lânetler okunurdu Onların bu yanlış hareketleri öteki müslümanları bağlamazdı Çünkü onlar, bütün müslümanları temsil edemezlerdi Hele hilâfet konusundaki olayları göze alarak öteki, müslümanları zalim görmek ve göstermek haksızlıktır ve hakdan sapmadır Ne Resulullah'ın üç halifesi ne de Ashâb-ı Kirâm, Ali İbn Ebi Talib hakkında düşmanlık eseri bırakmamışlardır Alevîlik, zaman içinde parçalanmış ve sayısı yüze varan tarîkatlara ve yollara ayrılmıştır Ancak bunları İmam Ebu Câ'fer es-Sâdık'ın içtihatlarıyla amel eden ve müslümanlarla aralarında bir fark görmediklerini söyleyen, yeryüzünde Allah'ın hâkimiyetini istediklerini haykıran Ca'feriyye ve Zeydiye kollarına bağlı müslümanlarla karıştırmamak gerekir Câferî müslümanları Şia içerisinde incelerken, dünü, bugünü ve îman-amel ilişkisiyle gözönüne almak ve ona göre değerlendirme yapmak faydalı olacaktır Câferîlerle, Zeydîleri Alevîliğin diğer kolları olan Batînîler, * Karmatîler, * hatta kuzey Afrika ve Mısır'da uzun yıllar hüküm süren Fâtımîlerden, bugün Anadolu'da yaşayan Alevîler'den, Lübnan ve Suriye'deki Dürzî ve Nusayrîlerden ayırt etmek gerekir

Alevîlerden Gulât olanlar yani aşırı gidenler Hz Ali'de, diğer halifelerde bulunmayan ilâhî nitelikler ve özellikler olduğuna inanıyorlar İslâm tarihinde bu görüşü ve inancı daha da ileri ***ürerek, Allah'ın Ali'nin varlığında, insan suretinde görünüş alanına çıktığını, onun bir ilâh-insan olduğunu söyleyenler bile çıktı Ali'nin mehdi olduğunu, ölmediğini ve kıyamet gününden önce çıkarak dünyada adaleti sağlayacağını öne sürdüler Bunlar "sebeîler"dir İslâm'da ilk dînî ayrılık hareketini teşkil eden ilk Alevîlik, Hz Ali daha hayatta iken San'alı bir Yahudi olan İbn Sebe'nin telkini ile başlamıştır Bundan sonra Ali'nin ve soyunun, hatta İbn Sem'an, Ebû Mansur el-İclî, Ebu'l-Hattâb, Horasanlı Ebû Müslim gibi Ali ile aile bağı bulunmayan ve sadece taraftarlık yapan birtakım yabancıların öncülük ettiği tenâsüha, ibâhaya, farzları terketmenin caiz olduğuna ve imanın, imamı bilmekten ibaret bulunduğuna inanan birçok Alevî kolları meydana çıkmıştır

Dağınık Alevî kollarını birleştiren Câ'fer es-Sâdık'*a bir aralık gidip gelen ve inanışlarında İslâm'a aykırı şeyler bulunduğu için kovulan, İmam Câfer'in lânetlemesine uğrayan Ebî Mansur el-İclî ile Ebû'l-Hattâb'ın ekolü, "İsmâiliye*" veya "Yedi İmam" mezhebini oluşturmuştur Batınîlik adı verilen bu mezhep Yemen'de kökleşmiş, Irak, İran, Horasan ve Türkistan'a kol atmış ve batıda Endülüs'e kadar yayılmıştır Bu mezhepten olanlar Bahreyn'de ve Ahsâ'da Karmatiyye mezhep ve hükümetini, Kûfe'de ve Basra'da birçok ihtilâlleri, Mağrip'te önce "Alevî Hükûmeti"ni, sonra Mısır'da Fâtımî halifeliğini vücûda getirmişlerdir Cebel-i Dürûz'da Lübnan'da yaşamakta olan "Dürzîlik"le daha birçok fırka ve mezhepler Batınîlikten doğmuştur Muhammed b Nusayr de bu arada bugün Suriye, Lübnan ve Adana yöresinde sâlikleri bulunan "Nusayrîlik"i kurmuştur

Hz Ali'nin ölümünden sonraki gelişmeler, özellikle Kerbelâ olayı Hz Hüseyin'in şehid edilmesi, Alevî topluluğun siyasî bir görüş çevresinde toplanmasına yol açtı Sonraları Şia (Şiîlik) adını alan ve daha çok İran'da gelişen Alevî mezhebinin özünü besleyen bu olaylar zinciri oldu İslâm ordusunun doğuya doğru ilerlediğini gören İran, bağımsızlığını kaybedeceğini anlayınca, İslâm'ın içinde doğan ve gelişen Hz Ali taraftarlığını eski dîn ve siyasetleriyle kaynaştırarak benimsedi Bundan Alevîliğin, bir başka kolu doğdu Alevî inancı bu yeni ad altında hızla gelişti Bu inanca, ruhun bedenden bedene geçişini (tenâsüh) kabul eden Hind inançları da yine İran etkisiyle karıştı

Anadolu Alevîliği ise, sadece Batınîlik'in devamı değildir Yesevî, Kalenderî, Hayderî gibi Türk tarikatlarının, Hurûfiliğin, Vücûdiyye ve Dehriyye inançlarının karıştığı, bazı Türk gelenek ve göreneklerinin ve halk şiirinin yaşadığı bir dünyadır Onda "tenâsüh", "hulûl", "ibâha" ve bir çeşit "iştirak" ilkeleriyle birlikte, Türk şölenlerini andıran âyinler de görülür XIII yüzyılda Anadolu'nun fikir hayatında Orta Asya'dan ve Horasan'dan göçen bilgin ve mutasavvıfların derin etkileri olmuştur Bu arada Harezm'li göçmenler, köylere varıncaya kadar Anadolu'nun dînî havasının değişmesine yol açmışlardır Bu tarihi kökenlere dayanan Alevîlik günümüzde varlığını sürdürmektedir Şiîlik, Bektâşîlik ve Kızılbaşlık gibi Alevî kollarının özel törenleri, toplantıları bulunmaktadır Bu kolların hepsinde Hz Hüseyin'in Kerbelâ'da şehid edildiği 10 Muharrem günü kutsal olup, matem günü kabul edilir Şiîler o gün, özel anma törenleri düzenler, dövünür, ağlar, yakınırlar Kızılbaş ve Bektâşîler bu günün acısını çeker, fakat dövünmezler Alevî törenlerinin en büyüğü kadınların da katıldığı "cem âyini"dir Bu tören cuma günleri düzenlenir Cem âyininin küçüğüne "dernek" denir Bu toplantılar sazlısözlü, içkili olur Özel zikirler yapılır Töreni yöneten dede tarafından bir sure veya ayet okunur Ayrıca cem'âyininden başka "görgü âyini", canlardan birinin diğerini şikâyeti hâlinde "sorgu âyini" düzenlenir Nevrûz, hem bahar bayramı, hem de Hz Ali'nin doğum günü sayıldığı için, genellikle kutsal kabul edilir ve törenler düzenlenir

Alevîlik İran'da olduğu gibi Anadolu'da da daha çok şiir ve edebiyatla yayılmıştır Alevîlerin büyük tanıdığı yedi şair; Nesimî, Fuzûlî, Hatâî, Pîr Sultan Abdal, Kul Himmet, Yeminî ve Virânî'dir Bunlardan Nesimî ve Fuzûlî dışındakiler tam batinîdirler

Yollarını müstakil bir dîn ekolü ve İslâmiyetin esası kabul eden Alevîler, Hz Peygamber, Hz Ali, Oniki İmam ve Hacı Bektaş Velî'yi kendi yorumcu ve düşünürleri sayarlar

Hamdi DÖNDÜREN

__________________

zemheride taşa taş bile kuytu olurken, sen benim başıma kar yağdırıyorsun

gölge etme, başka ihsan istemez



Alıntı Yaparak Cevapla