Yalnız Mesajı Göster

Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)



Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

024 - NUR SURESİ
GİRİŞ


Adı: Sure adını 35 ayetten almaktadır
Nüzul Zamanı: Bu surenin Beni Mustalık Gazası'ndan sonra indiğinde icma (görüş birliği) vardır ve bu icma, gaza dönüşü meydana gelen "İfk-İftira' olayıyla ilgili 11-20'nci ayetlerle desteklenmektedir Fakat, bu gazanın H 5'inci yılda Hendek Savaşı'ndan (Bu savaş Ahzab gazvesi diye de bilinir) önce mi, yoksa sonra H 6'ıncı yılda mı olduğu konusunda görüş ayrılığı vardır Bu surenin mi, yoksa Kur'an'da kadınların örtünmesiyle ilgili hükümleri içeren tek diğer sure el-Ahzab'ın mı önce indiği sorununu çözmek bir hayli önemlidir Ahzab Suresi'nin Hendek Savaşı münasebetiyle indiği açıktır Bu durumda, eğer bu savaş daha önce olduysa, örtünmeyle ilgili ilk hükümler Ahzab Suresi'yle bildirilmiş ve ardından bu suredeki hükümlerle tamamlanmış demektir Yok, eğer Mustalikoğulları Gazası daha önce olduysa, örtüyle ilgili hükümlerin tarihi sırası tersine dönecek ve hükümlerin anlam ve hikmetini kavramak zorlaşacaktır
İbn Sa'd'a göre Müstalikoğulları Gazası H 5'inci yılın Şaban ayında Hendek Savaşı ise aynı yılın Zi'l-Ka'de ayında meydana gelmiştir Bu görüş, 'İfk Olayı'yla ilgili Hz Sa'd b Ubade ile Hz Sa'd b Muaz arasında geçen bir tartışmanın söz konusu edildiği Hz Aişe'den gelen bazı rivayetlere dayanmaktadır Hz Sa'd bin Muaz, sahih rivayetlere göre Hendek Savaşı'nın hemen ardından gelen Kureyzaoğulları Seferi'nde vefat etmiştir Bu bakımdan H 6'ıncı yılda İfk Olayıyla ilgili bir tartışmada bulunması düşünülemez
Öte yandan, Muhammed İbn İshak, Hendek Savaşı'nın 5 yılın Şevval ayında, Mustalıkoğulları seferininse 6 yılın Şaban ayında meydana geldiğini belirtir Hz Aişe ve daha başkalarından gelen pek çok sahih rivayet bu görüşü desteklemektedir Bu rivayetlere göre 1) Örtünmeyle ilgili hükümler İfk olayından önce Ahzab Suresi'nde gelmiştir 2) Hz Peygamber (sa) Hz Zeyneb'le H5'inci yılda Hendek Savaşı'ndan sonra evlenmiştir, 3) Hz Aişe Hz Zeyneb'in rakibi olduğundan Hz Zeyneb'in kızkardeşi Hanne İfk-İftira'nın yayılmasında başı çekenler arasında yer almıştır Bütün bunlar Muhammed İbn İshak'ın görüşünü desteklemektedir
Bu iki görüşe şimdi biraz daha yakından bakalım: Birinci görüşün lehindeki tek delil, "İfk Olayı"'yla ilgili bir tartışmada Sa'd bin Muaz'ın taraf olduğunun anılmasıdır Fakat, bu delili, yine Hz Aişe'den gelen, ama bu kez Hz Sa'd b Muaz'ın yerine Hz Üseyd b Hudayr'ın adının geçtiği başka rivayetler zayıflatmaktadır O halde, rivayetler aktarılırken isimlerde bir karıştırma olsa gerektir Öte yandan, salt Sa'd İbn Muaz'ın adı geçiyor diye ilk görüşü kabul ettiğimizde, bu kez çözülmesi imkansız daha başka güçlüklerle karşılaşıyoruz Sözgelimi, bu durumda örtüyle ilgili hükümlerin inişiyle, Hz Peygamber'in Hz Zeyneb'le evlenişinin Hendek Savaşı'ndan önce meydana geldiğini kabul etmek zorunda kalacağız Fakat, bu iki olayın da Hendek Savaşı ve Kureyzaoğulları Seferi'nden sonra olduğunu Kur'an'dan ve pek çok sahih rivayetlerden öğreniyoruz Bu nedenle, İbn Hazım, İbn Kayyım ve daha bazı seçkin alimler Muhammed İbn İshak'ın görüşünü doğru kabul etmişlerdir, biz de aynı görüşe katılıyoruz O halde sonuç, Ahzab Suresi'nin kendisinden aylarca sonra H 6'ıncı yılın ikinci yarısında vahyolunan Nur Suresi'nden önce indiği şeklinde olmaktadır
Tarihsel Arka-Plan: Şimdi de surenin iniş zamanındaki şartlara bir göz atalım Surenin nüzul sebebini oluşturan "İfk" olayının İslâm'la kâfirler arasındaki çatışmayla yakından bağlantılı olduğu hatırda tutulmalıdır
Bedir zaferinden sonra İslâmî hareket her geçen gün daha bir güçlenmeye başlamıştı O kadar ki, Hendek Savaşı'nın olduğu zamana gelindiğinde, düşmanın sayısı onbine varan birleşik kuvvetlerinin kıramayıp, Medine kuşatmasını bir ay sonra kaldırmak zorunluluğuna düşecekleri bir güç düzeyine ulaşmıştı Her iki tarafın iyice farkına vardığı şekilde, kâfirlerin yıllardır sürdüregeldiği saldırı savaşının artık sona ermesi demekti bu Nitekim, bu savaştan sonra Hz Peygamber (sa) de bu durumu şöyle ifade etmişlerdi: "Bu yıldan sonra Kureyş bir daha size saldırmayacaktır, hücum sırası sizi geçmiş bulunuyor" (İbn Hişam, cilt: 3, sh: 266)
Kâfirler, İslâm'ı savaş alanında yenemeyeceklerini anlayınca, çatışmayı sürdürmek için ahlâk cephesini seçtiler Bu taktik değişiminin bilinçli danışmaların ürünü mü, yoksa düşmanın elde edilebilir tüm güçlerinin toplandığı Hendek Savaşı'ndaki onur kırıcı yenilginin kaçınılmaz bir sonucu mu olduğunu kestirmek zordur İslâm'ın yükselmesinin müslümanların sayı gücüne, üstün silahlarına, cephanesine ve daha büyük maddi kaynaklarına bağlı olmadığını, tersine bütün bu cephelerde müslümanların büyük dezavantajlarla savaştıklarını düşman çok iyi biliyordu Başarılarını manevi ve ahlâki üstünlüklerine borçluydu müslümanlar Düşmanları, Hz Peygamber'in (sa) ve ashabının temiz yaşayışları ve soylu karakterlerinin halkın kalblerini fethettiğini ve kendilerini disiplinli bir toplum haline getirmekte olduğunu kavramıştı İşte bu yüzden müşrikler ve Yahudiler hem savaş, hem de barış cephesinde yenilgiye uğruyorlardı
Dikkat edilecek olursa, ahlâken bozulmuş insanlar, genellikle rakiplerinin üstün meziyetleri karşısında, kendilerini düzeltecekleri yerde, rakiplerini karalamaya çalışırlar
Sözünü ettiğimiz bu şartlar altında kâfirlerin kötü plan ve niyetleri, kendilerini Hz Peygamber (sa) ve müslümanlara karşı, düşmanlarını yenmede müslümanlara büyük yardımı olan ahlâk ve mânâ siperini yıkmak için bir karalama kampanyası başlatmaya sevketti Bu amaçla, Hz Peygamber (sa) ve ashabı aleyhinde iftiralarda bulunmak için münafıkların yardımlarını sağlama yolunu seçtiler Böylece, müşrikler ve Yahudiler, müslümanların arasına ayrılık tohumları ekmek ve disiplinlerini bozmak için bu iftiraları kullanacaklardı
Bu şekilde oluşturulan yeni stratejinin uygulamaya konması için ilk fırsat, Hz Peygamber'in (sa) evlatlığı Zeyd b Harise'den boşanmış bulunan Cahş kızı Hz Zeynep'le evlendiği H 5'inci yılın Zi'l-Ka'de ayında doğdu Ancak Hz Peygamber (sa) bu evliliği kişinin bizzat kendi öz oğlunun hakkı olan statünün aynısını evlatlığa da tanıyan cahilî âdete bir son vermek için yapmıştı Ne var ki içerde münafıklar, Hz Peygamber'i (sa) karalamak için bu olayı bulunmaz bir fırsat olarak gördüler Dışarda da Yahudiler ve müşrikler kirli bir iftira kampanyasıyla Hz Peygamber'in (sa) yüce adına kara çalmak amacıyla bu olayı istismar etmeye başladılar Hayali hikâyeler, uydurulup olabildiğince yayıldı:
"Neymiş, bir gün Muhammed (sa) evlatlığının karısını görmüş ve ona aşık olmuş, onun boşanmasını sağlamış ve sonunda onunla kendisi evlenmiş" Ne kadar saçma bir uydurma da olsa, bu hikâye ustalıkla yayıldı ve amacına ulaştı O kadar ki, bir takım müslüman hadisçi ve tefsirciler bu hikâyenin bazı bölümlerine eserlerinde yer verdiler ve müsteşrikler de Hz Peygamber'i (sa) karalamak için bunları kullanıp durdular Oysa Hz Peygamber (sa) Hz Zeyneb'e rastgele bir kez görüp de hemen ilk bakışta aşık olacak kadar yabancı değildi Hz Zeynep, Hz Peygamber'in (sa) halası Abdülmuttalib kızı Ümeyme'nin kızıydı Hz Peygamber (sa) kendisini çocukluğundan beri tanıyordu Daha bir yıl önce, Kureyşlilerle azatlı kölelerin insan olmak bakımından eşit olduklarını uygulamada göstermek için, Hz Zeyneb'i istememesine rağmen Hz Zeyd'le evlenmeye bizzat kendisi ikna etmişti Oysa Hz Zeyneb'in kardeşi Abdullah bin Cahş bu evliliğe karşı çıkıyordu Nitekim Zeynep bir azatlı köleyle evlenmeyi bir türlü içine sindiremediğinden kocasıyla geçinememiş ve boşanmak zorunda kalmışlardı Bu olup bitenleri herkes biliyordu, buna rağmen iftiracılar propagandalarında o ölçüde başarılı oldular ki, bugün bile İslâm'ı lekelemek için bu olayı istismar edenler vardır
İkinci iftira kampanyası, Mustalıkoğulları Seferi dönüşü meydana gelen bir olay üzerine Hz Peygamber'in (sa) hanımlarından Hz Aişe'nin namusuna karşı başlatıldı Bu kampanya birincisinden daha yaygın ve daha geniş boyutlu olup, bu surenin de bel kemiğini oluşturduğundan, daha ayrıntıyla ele alacağız
Önce, bu kampanyada rollerin en alçakçasını oynayan Abdullah b Übeyy hakkında birkaç söz söyleyeyim Hazrec kabilesinden olan bu adam Medine'nin en önde gelenlerinden biriydi Hz Peygamber'i (sa) hicretinden önce halk kendisini kral yapmaya niyetlenmiş, fakat Hicret'le birlikte değişen şartlar bu niyetin gerçekleşmesine engel olmuştu Her ne kadar İslâm'a girmişse de, kalben münafık olarak kalmıştı Münafıklığı o kadar belliydi ki, kendisine "Münafıkların reisi" deniliyordu Öcünü almak için, İslâm aleyhinde atılabilecek hiçbir iftira fırsatını kaçırmazdı
H 6'ıncı yılın Şaban ayıydı Hz Peygamber (sa) Mustalıkoğullarının müslümanlara karşı bir savaş hazırlığında olduklarını ve bu amaçla diğer kabileleri de toplamaya çalıştıkları haberini almış ve daha önce davranarak düşmanı ansızın bastırmıştı Kabile halkını ve mallarını ele geçirdikten sonra, bölgedeki su kaynaklarından Müreysi kıyısında konaklanılmıştı Bir gün, kaynaktan su alma konusunda, Hz Ömer'in bir hizmetçisiyle Hazrec kabilesinin bir müttefîki arasında tartışma çıkmış, bu tartışma Muhacirlerle Ensar arasında kavgaya yol açmış, fakat hemen bastırılmıştı Ne var ki, çok sayıda münafıkla birlikte sefere katılan Abdullah b Übeyy'in stratejisine yaramamıştı bu Bu nedenle, hemen "Siz bizzat kendiniz bu Kureyşlileri Mekke'den getirdiniz, mülkünüze ve servetinize ortak yaptınız, şimdi de sizin rakipleriniz oldular ve üzerinizde egemenlik kurmak istiyorlar Şimdi bile desteğinizi onlardan çekseniz, hemen şehrinizden ayrılmak zorunda kalacaklardır" diyerek Ensarı kışkırtmaya başladı Sonra da yemin edip, "Medine'ye varır varmaz, şerefliler rezilleri şehirden çıkaracaktır" diye ilan etti"
Bu sözü duyar duymaz Hz Ömer, "onu katlet ya Rasûlullah" dedi Hz Peygamber (sa) ise "Ya Ömer, böyle yaparsak herkes, Muhammed kendi arkadaşlarını öldürüyor demez mi?" diye karşılık vermiştir
Hz Peygamber (sa) bu durum üzerine hemen hareket ve Medine'ye geri dönüş emrini verdi Cebrî (zorunlu) yürüyüş hiç mola vermeksizin ertesi gün öğleye kadar sürdü ve herkes yorulduğundan boşboğazlığa da zaman kalmadı Useyd bin Uzeyr, Rasûlallah'a, "Ya Rasûlallah sizi böyle acele hareket etmeye sevkeden nedir?" diye sordu Hz Peygamber (sa) "Arkadaşınızın ne söylediğini duymadın mı?" diye cevap verince o, "Hangi arkadaştan bahsediyorsunuz?" dedi Hz Peygamber, (sa) "Abdullah bin Ubey" deyince, Useyd bin Uzeyr "Onu hoşgör ya Rasûlullah, siz Medine'ye gelmeden önce biz onu kral yapmaya karar vermiştik Siz gelince o kral olamadı ve bu yüzden sizden nefret ediyor" dedi
Hz Peygamber'in (sa) bu akıllı kararı ve çabuk hareketi fitnenin istenmeyen sonuçlarını önlediyse de, Abdullah b Übeyy'in eline çok daha ciddi ve çok daha büyük bir fitne için önemli bir fırsat geçti Hz Aişe'ye iftira atmaktı bu yeni fitne Eğer Hz Peygamber (sa) ve ona içten bağlı olanlar gerekli akıllılığı, bunu karşılamada gerekli sabır ve olağanüstü disiplini göstermemiş olsalardı, genç İslâm Ümmetini iç savaşa sürükleyebilecek bir fitneydi bu İftira olayına yol açan hadisleri anlamak için, olup bitenleri Hz Aişe'nin kendi ağzından dinleyelim:
"Hz Peygamber (sa) ne zaman bir sefere çıksa, hanımlarından hangisinin kendisine eşlik edeceğini belirlemek için kura çekerdi
Buna göre, Mustalıkoğulları seferinde kendisine ben eşlik edecektim Dönüşte Hz Peygamber (sa) geceleyin yolda son olarak bir yerde konakladı Vakit henüz geceydi ki, yürüyüş için hazırlıklara başladılar Ben de rahatlamak için kampın dışına çıktım Dönüp de kaldığım yere yaklaştığımda gerdanlığımın bir yerlerde düşmüş olduğunu farkettim Aramak için geri döndüm, fakat bu arada kervan hareket etmiş ve ben de arkalarında yalnız kalmıştım Hevdeci taşıyan dört kişi, boş olduğunun farkına varmadan onu deveye yüklemişlerdi O günlerde yiyecek kıtlığından dolayı zayıf olduğumdandı bu
HARİTA - X
Beni el-Mustalık'e karşı kampanya
Çarşafıma bürünüp geride kaldığım anlaşılır da gelir beni götürürler ümidiyle yere uzandım Bu arada uyumuşum Sabahleyin Safvan bin Muattal Sülemî yoldan geçerken, örtüyle ilgili hüküm inmeden önce beni birkaç kez görmüş olduğundan beni gördü ve tanıdı, devesini durdurdu ve bağırdı: "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun! Hz Pey-gamber'in hanımı burada kalmış!" Bu ses üzerine birden uyandım ve çarşafımla yüzümü kapadım Başka bir şey demeden devesini çöktürdü ve kenarda durdu, ben de deveye bindim Deveyi yularından tutuyordu, öğle sıraları tam durduğu zaman kervana yetiştik ve kimse benim geride kaldığımı farketmemişti Sonradan bu olayın bana iftira atmak için kullanıldığını ve Abdullah b Übeyy'in iftiracıların başını çektiğini öğrendim (Daha başka rivayetlere göre, Hz Aişe Safvan'ın yedeğindeki deve üzerinde orduya yetişip de geride kaldığı anlaşılınca, Abdullah b Übeyy "Allah'a yemin olsun, artık o iffetli ve temiz değildir Bakın bakın, Peygamberimizin karısı geceyi birlikte geçirdiği adamın çektiği deve üzerinde ve açık olarak geliyor" diye bağırmıştır)
Medine'ye varınca hastalandım ve bir aydan daha fazla yatakta kaldım Olanlardan bütünüyle habersiz idiysem de, 'iftira haberi şehirde bir skandal halini almış ve Hz Peygamber'in (sa) kulağına da ulaşmıştı Eskiden olduğu gibi hastalığımla ilgilenmediğini görüyordum Geliyor, bana hiçbir şey söylemeden başkalarından nasıl olduğumu öğreniyor ve gidiyordu Bir şeyler dönüyor diye aklım çatlıyordu nerdeyse Rasûlullah'tan izin aldım ve daha iyi bakım için annemin evine gittim
Ben orada kalırken, bir gece babamın yeğeni olan Mistah'ın annesiyle rahatlamak için şehrin dışına çıktım (Hz Ebubekir,Mistah ve ailesinin geçimini üstlenmişti) Oradan buradan konuşurken bir şeye takılıp sendeledi ve aynı anda bağırdı; "Yok olsun Mistah!" "Sen nasıl annesin ki, Bedir Savaşı'na katılmış olan oğlunu böyle lânetliyorsun?" dedim "Sevgili kızım" diye cevap vermeye başladı ve şöyle devam etti: "Onun ne skandal heveslisi olduğundan haberin yok mu?" Ardından bana iftira kampanyasıyla ilgili herşeyi anlattı (Münafıkların yanısıra, bazı gerçek müslümanlar da bu kampanyaya katılmışlardı Mistah, İslâm'ın ünlü şairi Hassan b Sabit ve Cahş'ın kızı Hz Zeyneb'in kızkardeşi Hamne bunların önde gelenleriydi) Bu korkunç hikâyeyi duyunca kanım dondu, hemen eve dönüp, gecenin kalan kısmını ağlayarak geçirdim
Ben yokken Hz Peygamber, (sa) Ali ve Üsame b Zeyd'le bu konuyu konuşmuş Üsame hakkımda güzel sözler söylemiş, "Ey Allah'ın Rasûlü" demiş "hanımında iyilikten başka bir şey görmedik Onun hakkında yayılan her şey yalan ve iftiradan ibarettir" Ali ise, "Ey Allah'ın Rasûlü, kadın kıtlığı yok, istersen bir başkasıyla evlenebilirsin Bununla birlikte, meseleyi araştırmak arzusundaysan kadın hizmetçisini çağırt ve ondan sor" görüşünde bulunmuş Hizmetçi çağırıldığında O, "Seni Hakkla gönderen Allah'a yemin ederim ki, onda kötü hiçbirşey görmedim, ancak, kendisine ben yokken yoğrulmuş hamura bakmasını söylediğimde uyuyakalır ve bir keçi gelip onu yer" demiştir
"Aynı gün Hz Peygamber (sa) minbere çıkıp halka sesleniyor ve şunları söylüyor: "Ey müslümanlar, karıma iftira atarak bana zarar vermede hiçbir sınır tanımayan adamın saldırılarına karşı içinizden kim benim şerefimi koruyacak? Allah'a yemin olsun ki, ben iyice araştırdım ve ne onda, ne de adı iftiraya karışan kişide kötü hiçbir şey bulamadım" Bunun üzerine Üseyd bin Hudayr (veya, bazı rivayetlere göre, Sa'd bin Muaz ayağa kalkıp, "Ey Allah'ın Rasûlü, eğer bu adam bizim kabilemize mensupsa onu biz öldürelim, yok eğer Hazrec kabilesine mensupsa, eğer emredersen yine öldürelim" diyor Bunu duyan Hazrec kabilesinin reisi Sa'd bin Ubade ayağa kalkarak, "Yalan söylüyorsun, onu asla öldüremeyeceksin Bu adamın bizim kabilemize ait olduğunu bildiğinden böyle konuşuyorsun" diye karşılık veriyor Hz Üseyd, "Sen bir münafıksın, bu nedenle de bir münafığı koruyorsun" cevabında bulunuyor Bunun üzerine mescidde, Hz Peygamber (sa) orada olmasına rağmen bir ayaklanmaya dönüşebilecek derecede genel bir kargaşalık çıkıyor Fakat, Hz Peygamber (sa) öfkelerini bastırıyor ve minberden iniyor"
Olayın kalan ayrıntılarını sonunda Hz Aişe'yi onurluca temize çıkaran ayetleri yorumlarken vereceğiz Fakat, burada Abdullah bin Übeyy'in çıkardığı, fitnenin büyüklüğüne işaret etmek istiyoruz Şöyle ki: (1) Bu, Hz Peygamber (sa) ve Hz Ebu Bekir Sıddık'ın şerefine ve namusuna karşı bir saldırıydı (2) İslâmi hareketin en büyük serveti olan yüksek manevi üstünlüğü sarsmaya yönelikti (3) Muhacirlerle Ensar ve ensarın iki kabilesi olan Evs'le Hazrec arasında bir iç savaş çıkarma amacını da taşıyordu
Tema ve Konular: Bu sure ve (adeta bir tamamlayıcısı olduğu) Ahzab Suresi'nin 23-73'üncü ayetleri, münafıkların saldırısının ana hedefi olan maneviyat cephesini güçlendirmek için inmiştir Ahzab Suresi'nin 28-73'üncü ayetleri Hz Peygamber'in (sa) Hz Zeynep'le evlenmesiyle ilgili olarak, Nur Suresi de ikinci saldırı üzerine (İfk Olayı) İslâm ümmetinin birliğinde ortaya çıkan çatlakları onarmak için gönderilmiştir Her iki sureyi incelerken bu noktayı gözönünde tutarsak, örtünmeyle ilgili hükümlerin altında yatan hikmeti anlayabiliriz Maneviyat cephesini güçlendirmek ve korumak ve Hz Zeynep'le evlenme olayının yol açtığı propaganda fırtınasını karşılamak için Allah aşağıdaki talimatları indirmiştir:
1 Hz Peygamber'in (sa) hanımları kendi gizli ve özel odalarında kalacaklar, süslerini göstermekten kaçınacaklar ve başkalarıyla konuşmalarında dikkatli ve tedbirli olacaklardır (32-33)
2 Diğer müslümanlar, Hz Peygamber'in (sa) özel odalarına girmeyecekler ve istediklerini perde arkasından sorup söyleyeceklerdir (53)
3 Mahrem ve mahrem olmayan yakınlar arasına bir sınır çizilmektedir Ancak mahrem olanlar, yani evlenmeleri yasak olacak ölçüde yakınlığı bulunanlar Hz Peygamber'in (sa) hanımlarının odalarına girebileceklerdir (55)
4 Peygamber'in (sa) hanımlarının müslümanlara kendi öz anneleri gibi haram olduğu ilan edilmekte, dolayısıyla her müslümanın onlara en temiz niyetlerle bakması emrolunmakatdır (53-54)
5 Müslümanlar, eğer Hz Peygamber'e (sa) eziyet verirlerse Allah'ın lanet ve azabını çekecekleri konusunda uyarılmaktadırlar Aynı şekilde, herhangi müslüman bir erkek veya kadına iftira etmek, onurunu rencide etmek de büyük bir günahtır (57-58)
6 Evlerinden dışarı çıkmak zorunda olduklarında, tüm müslüman kadınlar örtüleriyle başlarını ve yüzlerini örteceklerdir (59)
"İftira" olayı üzerine, bu olayın korkunçluğuyla sarsılan İslâm toplumunun manevi örtüsünü güçlendirmek ve duruluğunu korumak için bu sure indirildi Kur'an'ın ahlâki, manevi ve sosyal ölçülerin benimsenmesiyle ümmeti ıslah etmek için psikolojik bir durumdan nasıl yararlandığının anlaşılması için aşağıda ilgili hüküm ve talimatların bir özetini veriyoruz:
1 Sosyal bir suç olduğu daha önce açıklanmış bulunan (Nisa: 15-16) zinanın burada ceza gerektirici bir suç olduğu ve yüz sopayla cezalandırılacağı ilan edilmiştir
2 Zina eden erkek ve kadınlardan uzaklaşılması emredilmiş ve müslümanların böyleleriyle evlilik ilişkisi kurmaları yasaklanmıştır
3 Başkasını zina etmekle suçlayan, fakat dört tanık getiremeyen seksen sopayla cezalandırılacaktır
4 Kocanın karısına zina suçu yüklemesi durumunda "lian" yasası getirilmiştir
5 Müslümanlara, "şerefli ve iyi ad sahibi kişiler zina yüklenmesi durumunda oldukça titiz davranmalı ve bunu yaymak şöyle dursun, hemen bastırmalı ve reddetmelisiniz" denircesine, Hz Aişe'yle ilgili "ifitra" olayından ders almaları emredilmiştir Bu bağlamda, şöyle bir genel ilke konmuştur: Temiz erkeğe gereken eş, temiz bir kadın olmalıdır, çünkü o uzun süre kirli bir kadınla geçinemez, aynı şekilde temiz bir kadının eşi de, temiz olmalıdır Kur'an bu noktada adeta şöyle demektedir: "Hz Peygamber'in (sa) temiz bir insan, hem de insanların en temizi olduğunu bilip dururken, nasıl oldu da, kirli bir kadınla mutlu olabileceğine ve bu kadını hanımları içinde en çok sevdiği olacak şekilde yüceltebileceğine inandınız? Açıktır ki, kirli bir kadın yapmacık tutumuyla Hz Peygamber (sa) gibi temiz bir erkeği ne yapsa aldatamaz Hem, suçlanılan temiz bir kadın olduğu halde, suçlayanın alçak birisi olduğunu da gözönüne almanız gerekirdi Bu, suçlamanın dikkate değer olmadığına, hatta düşünülemez olduğuna yeterli bir nedendi
6 İslâm ümmeti içinde asılsız haber ve kötü söylentiler yayanlar ve kötülüğü propaganda edenler yüreklendirilmeye değil, cezalandırılmaya layıktırlar
7 İslâm ümmetinde ilişkilerin zan ve şüpheye değil, sağlam inanç ve imana dayanması genel ilkedir, suçlu olduğu kesinleşmedikçe herkese suçsuz muamelesi yapılacaktır
8 Kimse bir başkasının evine dilediği şekilde ve izin almadan giremez
9 Hem erkekler, hem de kadınlar karşılaştıklarında bakışlarını indirmeli ve birbirlerine bakmamalıdırlar
10 Kadınlar evlerinin içinde bile başlarını ve göğüslerini örtmelidirler
11 Kadınlar, hizmetçileri ve evlenmelerinin haram olduğu yakınlarının dışında kimseye karşı süs eşyalarını da takmamalıdırlar
12 Bekârlar genelde iffetsizliğin yayılmasında önayak olduklarından, köle ve cariyeler için bile evlenme teşvik edilmelidir
13 Kölelik kurumu hoş görülmemekte ve köle sahipleri ve daha başkalarına mükâtebe kanunuyla özgürlüklerini kazanmaları için kölelere mali yardımda bulunmaları emredilmektedir
14 İlk bakışta, cariyelerin fuhuş yapması yasaklanmaktadır, çünkü Araplar'da fahişelik yalnızca bu sınıfa özgüydü Bu da fahişeliğin yasaklanması demektir
15 Hizmetçiler ve evin küçük çocukları dahil, ev hayatında gizlilik esastır ve kutsaldır Çocuklar, izin almadan özellikle sabahları, öğleleri ve geceleri hiçbir erkek veya kadının özel odasına giremezler
16 Yaşlı kadınlar evlerinde başörtülerini takmayabilirler, fakat süslerini göstermekten kaçınmalıdırlar Hatta başörtülerini takmaları daha iyidir
17 Kör, sakat, topal ve hasta olanlar başkalarının evlerinden izinsiz yiyecek herhangi bir şey alabilirler, çünkü bu, kabul edilir suçlardandır, hırsızlık ve kandırma sayılmaz
18 Bütün bunlardan ayrı olarak, müslümanların yemeklerini bir arada yiyerek karşılıklı ilişkileri geliştirmeleri çok iyidir Çok yakın akrabalar ve samimi dostlar resmi davete gerek olmaksızın birbirlerinin evlerinde yemek yiyebilirler Gelecek herhangi bir fitne ve kötülüğü karşılamak için böylece aralarındaki ilişkilerde daha bir yakınlaşma, içtenlik ve sıcaklık doğar Bu hüküm ve talimatlarla birlikte, her müslüman seçebilsin diye müminlerle münafıkların açık nitelikleri de ortaya konmaktadır Ayrıca, ümmet disipline edici ölçülerle daha bir güçlendirilmekte, bireyler birbirlerine daha bir yaklaştırılmakta ve böylece düşmanların fitne çıkarma heves ve cesaretleri kırılmaktadır
Hepsinin üstünde, surede ortaya çıkan en açık görüntü, böylesi saçma ve utanmazlık örneği saldırıları izlemesi kaçınılmaz olan keskin ve yaralayıcı ifadelerin yer almayışıdır Bu kışkırtma karşısında gazaba gelmek yerine, surenin dili bir takım yasa ve düzenlemeler geticiri, yapıcı hükümler koyucu ve ümmetin eğitim ve öğretiminin gerektiği bir zamanda akıllıca talimatlar verici niteliktedir Böylesi kışkırtıcı fitneleri nasıl soğukkanlılıkla ve akıllıca karşılamamız gerektiğini de öğretiyor bize Aynı zamanda, Kur'an'ın Hz Muhammed'in (sa) değil, tüm insanî durum ve şartları en yüksek düzeyden gözleyen ve hiçbir kişisel önyargı, duygu ve eğilim olmadan insanlığa yol gösteren bir Varlığın sözü olduğunun apaçık bir delilidir de bu Eğer Hz Peygamber'in (sa) sözü olmuş olsaydı, bütün yumuşaklığına ve gönül yapıcılığına rağmen, içinde ufak tefek acılıklar da herhalde bulunurdu çünkü, ne kadar soylu da olsa, bir insanın şerefine böyle alçakça saldırıldığında kızması, sadece insanî bir tavırdır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla