Şengül Şirin
|
Ehl-i Sünnet Hadisleri İle Şialık-Gerçek İmamet İnancı
Gerçek İmamet İnancı
Ama acaba durum onların çizdiği tablodan mı ibarettir? Yoksa başka bir şey mi vardır? İşte bunu anlamak için, Asr-i Saadet’e dönüp, Ehl-i Beyt mektebinin bel kemiğini teşkil eden öğretisinin (imamet anlayışının) bizzat İslam dininin metninde yer alan bir öğreti mi, yoksa Ehl-i Beyt mektebine mensup olanların sonradan içtihat ederek İslam dinine getirdikleri bir yorum mu olduğunu anlamak zorundayız
Bilindiği üzere, Ehl-i Beyt mektebinin (Caferiliğin) bel kemiğini teşkil eden öğretisi, imamete dair inancıdır Ehl-i Beyt mektebi, Hz Resulullah (s a a)’dan sonra İslam ümmetinin önderliğinin başta Hz Ali olmak üzere On iki Ehl-i Beyt İmamı’na ait olduğu, onların Allah Teala’nın tayini ve Hz Resulullah’ın açıklamasıyla belirlenen İlahi önderler oldukları inancındadır Kim, bu inancı kabul ederse, diğer teferruatta başka türlü düşünse bile Caferi’dir Aksi taktirde diğer teferruatta Ehl-i Beyt mektebiyle birleşse de Caferi değildir
Elbette yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, bu mektebe Hz İmam Cafer-i Sadık (a s)’ın döneminden sonra “Caferiyye” Caferilik ismi verilmiştir Bu, o mektebin o Hazret’in döneminde doğduğu anlamına gelmemektedir Hayır, bu mektep Hz Resulullah’ın döneminden itibaren vardı İsmi de Caferilik değil, Ali taraftarlığı anlamına gelen, Ali Şialığı (Şiat-u Ali) idi Sadece o Hazret’in döneminde bu mektebin öğretileri, Hz İmam Cafer Sadık (a s)’ın çabalarıyla daha yaygınlık kazandığı için, Şialık ismine Caferilik ismi de eklenmiştir
Peki, bu mektebin bel kemiğini teşkil eden bu öğretisi, İslam dininin öğretileri içerisinde yer almış mıydı? Birileri; “bu sizin iddianızdır İslam dininin öğretileri içerisinde böyle bir şey yoktur” diyebilirler Yani, bu mektebin bizzat Hz Resulullah’ın döneminden itibaren başlaya gelebilmesi için, bu öğretinin açıkça ya İslam dininin ana temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim, ya da Hz Resulullah’ın sünnetinde yer bulması gerekir Aksi taktirde bu öğreti, içtihat sonucu İslam dinine getirilen bir yorumdan öteye gitmez Acaba Kur’an-ı Kerim veya Hz Resulullah (s a a)’ın sünnetinde Ehl-i Beyt İmamları’nın imametine dair bir açıklama var mıdır? İşte bunun için İslam dininin öğretilerini bir daha gözden geçirmemiz gerekir
Ehl-i Beyt mektebi, bu inancının hem Kur’an-ı Kerim, hem de daha açık ve net olarak Hz Resulullah (s a a)’ın sünnetinde yer aldığı görüşündedir Buna kanıt olarak da Kur’an-ı Kerim’in ilgili ayetleriyle, Hz Resulullah’ın sünnetinden örnekler zikrediyor Biz bu kanıtlarından bazılarına sitemizin kitap bölümünde yayınladığımız “Ehl-i Beyt Mektebi’nde Temel İnançlar” adlı kitabımızın “İmamet” bölümünde değinmişiz İsteyenler oradaki delilleri görebilirler
Ancak burada şu kadarını belirtelim ki Ali Şialığı, yani Hz Resulullah (s a a)’dan sonra ümmetin imametinin Hz Ali’ye ait olduğu inancı, bizzat Hz Resulullah’ın öğretileriyle başlamış ve Hz Resulullah’ın döneminden itibaren ashabın önde gelenlerinden büyük bir bölük bu inanca sahip olmakla meşhur olmuş, hatta daha ötesi, Ali Şialığı ismini bizzat Hz Resulullah bu bölüğe vermiştir Bu inanç, özellikle de Hz Resulullah (s a a)’ın dünyadan rihlet etmesiyle ortaya çıkan birinci halife Ebu Bekir’in hilafete seçilmesi olayı karşısında hem Hz Ali (a s)’nin aldığı tavır, hem de Hz Ali’nin imam olması gerektiği inancıyla ashaptan büyük bir topluluğun Ebu Bekir’e biat etmeyi reddederek, Hz Ali’nin etrafında toplanmasıyla daha da belirginlik kazanmıştır
Bu mevzudaki bilgiler, yalnızca Ehl-i Beyt kaynaklarında yer almamıştır Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kaynaklarını inceleyen her insan, kolaylıkla bu hususta yeterli bilgi elde eder Bu hususta biz, Ehl-i Beyt kaynaklarında yer alan rivayetlerle değil, bizzat Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin rivayetlerinde yer alan bir -iki hadis zikredeceğiz:
Ehl-i Sünnet Hadisleri İle Şialık
Suyûti, “ed-Dürr-ül Mensur Fi Tefsiri Kitabullahi Bil Me’sur” adlı tefsir kitabında İbn-i Asakir rivayetiyle Cabir bin Abdullah’tan tahric ederek demiştir ki: “Hz Peygamber (s a a)’in yanındaydık; Ali (a s) çıkageldi Hz Peygamber (s a a) buyurdu ki: “Nefsim kudret kabzasında olan Allah’a andolsun ki, bu ve şiası, kıyamet gününde kurtulmuşlardır, muratlarına ermişlerdir ” Derken, “İnanlar ve iyi işlerde bulunanlar ise; işte onlar, yaratılmışların en hayırlılarıdır” [29] ayeti nazil oldu ” [30]
İbn-i Adiyy, İbn-i Abbas’tan tahric eylemiştir; demiştir ki: “İnananlar ve iyi işlerde bulunanlar ise; işte onlar, yaratılmışların en hayırlılarıdır” ayeti indiği zaman Resulullah (s a a) Ali’ye, “Onlar sensin ve şiandır; kıyamet günü Allah rızasını kazanmış ve ondan razı olmuş bulunacaksınız” buyurdu ” [31]
İbn-i Mardavayh Hz Ali (a s)’den rivayet ve tahric eylemiştir; demiştir ki: “Resulullah (s a a) bana, Allah Teala’nın “İnananlar ve iyi işlerde bulunanlar ise; işte onlar, yaratılmışların en hayırlılarıdır” ayetini duymadın mı? Onlar sensin ve senin şiandır; benimle onların buluşacakları yer, Kevser havuzunun yanıdır; ümmetler hesaba geldikleri zaman onlar, yüzleri ak olarak çağrılacaklardır” dedi [32]
Bu hadislerin bir kısmını de İbn-i Hacer, Darukutni’den tahric ederek “Savaik-ül Muhrika” adlı kitabında zikreder Ümmi Seleme (r a) Hz Peygamber (s a a)’in “Ya Ali, sen ve ashabın cennettesiniz” buyurduğunu rivayet etmiştir
İbn-i Hacer’in nakline göre, Hafiz Cemaluddin Zerendi İbn-i Abbas’tan tahric eylemiştir; demiştir ki: “Hz Resulullah (s a a), Allah Teala’nın “İnananlar ve iyi işlerde bulunanlar ise; işte onlar, yaratılmışların en hayırlılarıdır” ayeti nazil olduğunda, Hz Ali’ye: “Ya Ali, onlar sen ve senin şiandır Kıyamet günü Allah’a, onun rızasını kazanmış ve ondan razı olmuş bir halde kavuşacaksınız; düşmanın ise, kızgın ve elleri boynuna bağlı olarak ulaşacaktır” buyurdu ” [33]
İbn-i Asir de bu hadise “en-Nihaye” adlı kitabında yer vererek, Hz Peygamber (s a a)’in “Ya Ali, sen ve şian, Allah’a, onun rızalığını kazanmış ve ondan razı olmuş bir halde kavuşacaksınız; düşmanınız ise, kızgın ve ellerini boynuna bağlı olarak ulaşacak” buyurduğunu, sonra da ellerini nasıl bağlı olduğunu göstermek için ellerini boynuna götürdüğünü zikreder [34] Bu hadisi İbn-i Hacer, ‘Savaık’ında ve diğerleri başka yollardan tahric ederler ki, bu da hadisin, hadis erbabı katında şöhretine delalet eder
Yine Zamahşeri, ‘Rabi-ül Abrar’ adlı kitabında Hz Resulullah (s a a)’dan rivayet eder; buyurmuştur ki: “Ya Ali, kıyamet günü olunca ben yüce Allah’a sığınırım, sen benim kuşağıma yapışırsın; benimle Allah’a tevessül edersin; evladın sana yapışırlar, evladının şiası da onlarla Allah’a tevessül ederler ”
Görülüyor ki, Ali şiası (Ali taraftarlığı) terimi, bizzat Hz Resulullah (s a a)’ın sözlerinden alınmadır Sanki Hz Resulullah (s a a) Hz Ali hakkında buyurmuş olduğu “Ben kimin mevlası (efendisi) isem Ali de onun mevlasıdır, [35] Ali’nin konumu bana nispet, Harun’un Musa’ya olan konumu gibidir, [36] Ali benim kardeşim, yardımcım ve vasimdir, [37] Ali benim ilmimin kapısıdır, Ali benden sonra her mü’minin velisidir, [38] Ali’yi sevmek iman, Ali’ye buğzetmek ise münafıklık nişanesidir, Ali hakladır, hak da Ali iledir; hak Ali’nin ekseninde döner, [39] Ali Kur’an’ladır, Kur’an da Ali iledir; Havz-u Kevser başında bana kavuşuncaya kadar bu ikisi birbirinden ayrılmazlar [40]ve benzeri yüzlerce tavsiye ve tekitlere rağmen, ashabının ve onlardan sonra gelen ümmetinin Hz Ali hususunda iki gruba ayrılacaklarını, bir grubunun Ali’nin yanında yer alıp Ali şiası olurken, ikinci grubun Ali’den kopacağını önceden görüyor ve biliyordu Dolayısıyla bu ikazlarla onları uyarıp, Ali’den ayrılmanın İlahi gazapla sonuçlanacağını bildiriyordu ki, her yönden galip hüccet Allah’ın ve Allah Resulü’nün olsun ve yarın kimse, ben bunun farkında değildim, deme bahanesi arkasına saklanmasın
Şia Sözünün Anlamı
Evet, İslam tarihinin Asr-i Saadet’le ilgili bölümünü biraz devşirdiğimizde, Hz Resulullah (s a a)’ın ashabının, Ehl-i Beyt’i üstün görüp, öne geçiren Kur’an-ı Kerim ayetleri ve Hz Resulullah (s a a)’ın kendinden sonra Hz Ali’nin İslam ümmetinin imamı olmasını istediğini ortaya koyduğu, yukarıda örneklerine işaret ettiğimiz açıklamaları karşısında iki gruba ayrıldıklarını görmekteyiz Bir grup, nass karşısında içtihat etmenin caiz olmadığını kabullenerek, Hz Resulullah (s a a)’ın bu açıklamaları ve Kuran-ı Kerim’in Ehl-i Beyt’i üstün görüp, öne geçiren ayetlerine hiçbir yorum getirmeden teslim olurken, ikinci grup, bu hususta kendi içtihat ve görüşlerine yer verir ve görüşleri, herhangi bir gerekçeyle farklı olduğu taktirde, kendi görüşlerini öne geçiriyorlardı Bu bölünme hatta Hz Resulullah (s a a)’ın kaydı hayatta bulunduğu dönemde bile ihsas ediliyordu Ashaptan bir grup, özellikle Hz Ali’ye yakınlığı ile tanınırdı Öyle ki, bunlar “Şiatu Ali” (Ali Taraftarları) olarak tanınır ve bu isimle anılırlardı Buna karşın ashabın içerisinde kalbinde Ali’nin düşmanlığını taşıyanlar da vardı İbn-i Abbas diyor: “Biz, kimin münafık olduğunu, onun Ali’ye karşı olan düşmanlığıyla tanır, teşhis ederdik ” Bu ölçeği, Hz Resulullah (s a a) onlara vermişti Çünkü Hz Resulullah (s a a), ashabına, Ali’yi sevmenin iman, Ali’ye karşı düşman olmanın da münafıklık nişanesi olduğunu bildirmişti Ashaptan bazıları da, ne Hz Ali’ye karşı kalbinde düşmanlık hissediyor, ne de Hz Ali’nin şiası sayılacak kadar, o Hazret’e yakınlık gösteriyorlardı
Bütün sahabe, Ali’nin şiası olsaydı, bir bölüğü “Ali’nin şiası” diye anılmazdı Gerçekten de Hz Peygamber’in zamanında da Ali taraftarları olan, onu imam bilen; Hz Peygamber’in sözlerini şerh ve tefsir eyleyen, hikmetlerini hükümlerini tebliğ eden zat olarak onu tanıyan sahabe az değildi İşte Ali şiası sözü, bu bölüğe ait bir hususu ad olmuştu Nitekim lügat ehli de bunu söylemiştir Nihaye’ye, Lisan-ül Arab’a ve emsali diğer lügat kitaplarına müracaat edilirse bu adın, Ali’ye uyanlara, evladına ve onların taraftarı olanlara verildiği görülecektir
Şia sözünün, Ali’yi seven ve ona buğzetmeyen ashabın tamamına söylendiğini ileri sürmek doğru bir yorum olamaz Çünkü bir kimseyi sevmek ve ona buğzetmemek, tek başına onun şiası olmak için kifayet etmez; burada bir hususiyetin de olması gerekir ki bu da, o şahsa uymak, onun tarafını tutmaktır Bu özellik olmadan birisine, birisinin şiasıdır demek, ancak mecazi bir itibarla olabilir O halde bu sözle, ashaptan bir kısmının kastedildiği şüphe götürmez bir olaydır ki onlarda bulunan bir özellik, onları diğer ashaptan ayırmış ve kendilerine bu ismin verilmesini sağlamıştır Bu özelliğin diğer ashapta da olmadığı da bellidir Çünkü aksi taktirde yalnızca onlara Ali şiası denilmezdi
Ebu Hatem-i er-Razi diyor: “İslam dini içinde Resulullah (s a a)’in döneminde ilk ortaya çıkan isim “Şia” ismidir Bu isim, Ali’ye yakınlıklarıyla meşhur olan ashaptan dört kişinin: Ebuzer, Salman, Miktad ve Ammar’ın lakabı idi ” [41]
Hatib-i Bağdadi “el- Kifaye” adlı kitabında diyor ki; Ebu Abdullah bin Ahrem el-Hafiz’a, Buhari’nin neden Sahabe Ebu Tufeyl’den hadis nakletmediği sorulunca; “Çünkü o Ali bin Ebu Talib’in şiası idi” cevabını verdi ” [42]
İbn-i Haldun ise şöyle yazıyor: “Ashaptan bir grup, Ali’nin taraftarlığını yapıyor, onun hilafete diğerlerinden daha layık olduğunu savunuyorlardı Ancak ondan başkasının hilafete seçildiğini görünce, buna çok hüzünlenip üzüldüler Fakat dinde sabit kadem olduklarından ve birlik ve beraberliğe çok önem verdiklerinden kendi aralarında izhar ettikleri hüzün ve üzüntülerine ilaveten fazla bir itirazda bulunmadılar ” [43]
Ustad Muhammed Kürd Ali ise demiştir ki: “Ashabın büyüklerinden bir grup, Hz Resulullah (s a a)’ın döneminden itibaren Ali taraftarlığı ile tanınmaktaydı Bu cümleden biri, Salman-i Farisi’dir O; “Biz Hz Resulullah’a Müslümanların hayrını istemek, Ali bin Ebu Talib’i imam edinip, onu sevmek üzere biat eyledik” derdi Bunlardan bir diğeri de, Ebu Said-i Hudri’dir O; “İnsanlar beş şeye emredildiler, onlar ise onların dördüne amel edip, birini de terk ettiler” derdi Ona: “Amel edilen o dört şeyin ne olduğu sorulunca da, o: “Namaz, zekat, Ramazan ayının orucu ve hac” diye cevaplandırdı Bu arada ona: “İnsanların terk ettiği o bir şey neydi?” denince de, O: “Ali bin Ebu Talib’in velayeti” cevabını verirdi Ona: “Bu da mı onlarla beraber farzdı?” diye sorulunca da, O: “Evet” derdi Bu sahabelere, Ebuzer el-Gaffari, Ammaber bin Yasir, Huzeyfe bin Yeman, Züşhadeteyn Huzeyme bin Sabit, Ebu Eyyub-i Ensari, Halid bin Said bin el-Ass ve Kays bin Sa’d bin Ubade gibilerini de misal olarak zikredebiliriz ” [44]
Ünlü Ehl-i Sünnet yazarı doktor Sübhi Salih ise bu hususta şöyle der: “Hz Resulullah (s a a)’ın döneminde bile sahabe içerisinde Hz Resulullah’ın damadı Ali’nin taraftarlığını yapanlar bulunmaktaydı Ebuzer el-Gaffari, Mikdat bin Esved, Cabir bin Abdullah, Ubey bin Ka’b, Ebu Tufeyl Öber bin Vaile, Abbas bin Abdulmuttelip ve bütün oğulları, Ammar bin Yasir ve Ebu Eyyub-i Ensari bu cümleden ashap arasında yer almaktaydı ” [45]
Abdullah Emin ise, Şiilik hakkında şöyle der: “Şiiliğin temeli, hilafet husussunda Ali efendimizin yanında yer alıp, bu önemli mevkie onun daha layık olduğu inancıyla ona yardım eden ashaba dayanmaktadır ” [46]
Ustad Muhammed Abdullah İnan ise bu konuda şunları yazıyor: “Şiiliğin ilk olarak Haricilerin bölünmesi esnasında ortaya çıktığını sanmak bir hatadır Aslında Şiilik, Allah Teala’nın: “En yakın aşiretini uyar” [47] emrini indirdiğinde, Allah Resulü’nün yakın akrabalarını toplayıp onlara peygamberliğini açıkladığı sırada onlardan bir cevap gelmezken, Hz Ali’nin Peygamber-i Ekrem’e iman ettiğini ve her sahnede kendilerinden yardımını esirgemeyeceğini ilan etmesi üzerine,Allah Resulü’nün Hz Ali’ye işaretle onlara: “Bu, benim kardeşim, vasim ve sizin içerinizdeki halifemdir; onu dinleyin ve ona itaat edin” açıklamasını yaptığı dönemden itibaren ortaya çıkmıştır ” [48]
Bütün bu açıklamalar şunu gösteriyor ki, Hz Resulullah (s a a)’ın ashabı, Hazret’in kendinden sonra başta Hz Ali (a s) olmak üzere, Ehl-i Beyt İmamları’nın İslam ümmetinin önderleri olmasına dair olan isteği ve Kur’an-ı Kerim’in Ehl-i Beyt’i üstün tutup, öne geçiren ayetleri karşısında iki ana kola ayrılmıştır
Bir kol, Peygamber-i Ekrem’in ve Kur’an-ı Kerim’in bu yöndeki açıklamaları karşısında hiçbir yorum yapmaksızın teslim olmuş, Hz Resulullah (s a a)’ın döneminden itibaren ağırlığını bu yönde koymuş ve Hz Ali başta olmak üzere, Ehl-i Beyt’in öne geçmesini istemiş, bunu savunmuştur
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|