GöKKuŞaĞı
|
Necip Fazıl’ın Kalem ve Söz Kavgaları
İğreniyorum! 
Bir hadise oldu mu, o hadisede kurban gidenlerin ailelerine hep aynı şahıslar ve makamlarca çekilen beylik telgraflardan ve üzüntü laflarından iğreniyorum! 
Olanlar ortadayken, hep bugünü yarına erteleyici ve gelmeyecek bir istikbale ısmarlayıcı “cek” ve “cak” edatlarından iğreniyorum! 
Dil ile kalpler arasındaki mesafeden, her akşam başına yorganı çekerçekmez uyuyuveren nefs muhasebesi yoksunu politikacıdan, tecrit kampı ve iman zindanı haline getirdikleri camilere hissizce girip çıkan marka müslümanından      
Çile çekmeden olmaya bakan ezberci medeniyetçiden, hayat ağacını devirmeyi ve nurlu meyveleriyle ateşe atmayı değişim sayan devrimbazdan ve bunlara inananlardan, kapılanlardan iğreniyorum!
Ağlayamayan, anlayamayan, yumruğunu sıkamayan insandan iğreniyorum!  
Ne diye vapura bindin ki,
yüzerek geçseydin ya karşıya
Necip Fazıl, bir gün vapurla Kadıköy’e geçerken, yanına biri yaklaşarak;
--“Üstad! Peygambere neden gerek duyuldu? Biz insanlar kendi yolumuzu bulabilirdik” der
Necip Fazıl, ona şu cevabı verir:
--“Ne diye vapura bindin ki, yüzerek geçseydin ya karşıya”
Sendika, patronun zulmüne karşı kurulmuş
ikinci bir zulüm müessesesidir! 
Necip Fazıl’ı, bir işçi sendikasının düzenlediği yemekli bir toplantıya davet etmişler  
Yemekten sonra sendikacılardan biri, Necip Fazıl’a:
--“Üstadım, sendika hakkında bir konuşma yapın da  Millet bilgi sahibi olsun” demiş
Bunun üzerine Necip Fazıl, ayağa kalkmış, mikrofonu eline almış ve:
--“Zannetmeyin ki yemeğinizi yedim diye gönlünüze göre konuşacağım! Sendika,
patronun zulmüne karşı kurulmuş ikinci bir zulüm müessesesidir! ” demiş 
Cevap
Kendisini ‘Vatan’ diye isimlendirmiş ufunet bezinin başındaki insanlık lekesi bu adam güya bir başmuharrirdir, yılan vücutlu bir gazetenin tepesinde baykuş kafasıdır, son derece hain ve gizli bir metodun sahibidir, içtimai bir suikast eserinin seri müelliflerinden birisidir Bu adamla hesaplaşacak yer mahkeme değil âmme huzurudur, kalem ve kelam kürsüsüdür, dâva meydanıdır
Gel beru, iman ve ahlak kayıtlarının “K” harfini bile rüyasında bir kere görmemiş olan sefil!
Dönmelere başkanlık, Masonlara çığırtkanlık vazifesiyle mükellef olan, vaktiyle Türk vatanını Amerikan sömürgesinin esareti altına koymak isteyen, Anadolu’nun mıntıka mıntıka ayrılıp orada müstakil bir Ermenistan’a yer verilmesi fikrini müdafaa eden, din, mukaddesat ve birlik düşmanı!  
Sen, ‘alçak’ sıfatına yükseklik verecek kadar alçaksın  
Sana Neyzen Tevfik’in şu kıtasıyla cevap veriyorum:
Şu bizim dönme dolaş Ahmet Emin
Din ve imanımıza çatmadadır  
Başımız ağrımaz etsek de yemin:
Vatanı on kuruşa satmadadır 
Düşmanlarımıza! 
Çatlıyorsun, patlıyorsun! Çünkü bizim şahsiyetimiz var senin yok! Onun içindir ki, bize ne yapacağınızı, hangi lekeyi ve çamuru atacağınızı bilemiyorsunuz!
Şahsiyet bir kubbe midir; şahsiyetsizlik bir örümcek olur, gelir, onu körletmeye çalışır Şahsiyet bir tarla mıdır; şahsiyetsizliğe tarla faresi olmak düşer  Şahsiyet, en nadir ağaçtan bin bir emekle yontulmuş bir tahttır Şahsiyetsizlik küçülür küçülür nokta kadar bir kurt olur ve en nadir ağacın en mahrem emeklerle yontulu nakışlarını yer
Çatla, patla! Sen bugünü kazansan bile biz yarını mutlaka fethedeceğiz   (Hücüm ve Polemik)
Kurmaylar Münezzeh ve Başımızın Tacıdır;Tahrikçi İse, Alçak Bir   
(Dünya Gazetesi Yazarı Bedii Faik’a cevap)
(B Faik, Necip Fazıl’ın yazdığı bir yazıyla ilgili, suç duyurusunda bulunmuş ve bunun üzerine şu cevabı almıştır:)
Dökük kıllarının her kökünde uyuz kabartıları zıpzıplaşan ve ruhundaki cerahat ağzından dökülen ve hokkasını dolduran bu âdi , kalemini işte her gün bu hokkaya daldırıp ulvî manalara mikrop aşılar Fikir adına, hiçbir alçağın tenezzül etmeyeceği küfürlere kadar düşer ve devamlı bir can çekişme içinde ulvîliklere karşı ulur  
Üstüme söverek gel, sevinirim; yeter ki sövmen bir fikir öfkesine, bir fikir düşüncesine bağlı olsun Böyle gelebiliyor musun?
Sen yalnız külhanbeyi lügatine göre sövüyorsun!
Sen yalnız, ateş olmayan yerden duman tüttürmeye bakıyorsun!
Bilgiyle gel köle olurum; Elverir ki bu bilgi, hak ve hakikat çilesi yolunda yanlışlarla dolu olsa da, yine bir bilgiçlik olsun
Böyle gelebiliyor musun?
Sen yalnız kendine oyuncak edindiğin ‘dünya’ içinde sahte gerçekler imal edip, bunları insanlara yutturmaktan anlıyorsun
Fikrin yok, hakikatin yok, bilgin yok, ihlâsın yok  
Dinsiz
(Türkçe Kur’an Meselesi Hakkında  )
“1943 yılında, Ankara’ya gitmiştim Ankara’da beklenmedik bir haberle karşılaştım:
-‘Diyanet İşleri Başkanı, Kur’anı türkçeye çevirip, hakiki Kur’anı ortadan kaldırmak için bir kanun çıkartmak istemektedir ’
Diyanet Reisi’yle bir iki kez görüşmüşlüğümüz vardı, fakat, Allah’ın kitabını türkçeye çevirip onu Kur’an ismiyle resmi ibadete sokmak gayreti derecesinde açık ve muazzam bir küfründen haberim yoktu
Bu haberi duyduktan birkaç gün sonra, bir toplantıda, Diyanet Reisiyle karşılaştık, kendisine:
--‘Duyduğuma göre, Kur’anı türkçeye çevirmek ve bunu resmen ibadet dili haline getirmek şeklinde bir düşünceniz varmış  Sapıklık ve hüsranların en büyüğü olan böyle bir hadiseyi, bizzat sizin ağzınızdan duymadan inanılır şey telakki edemiyorum Lütfen hakikati bildirir misiniz? ’
Uçuk benzi bir kat daha uçarak ve soluk dudakları bir kat daha solarak bana şu cevabı verdi:
--‘Evet Necip Fazıl Beyefendi! Sizin dini bakımdan imkansız gördüğünüz bu işi, Mezhep İmamlarının kabul ettiğini bilmiyor musunuz? Mezhep İmamları Kur’anın başka bir dille okunabileceği ve bununla ibadet edilebileceği hakkında görüş belirtmişlerdir  ’
Bu cevabı alır almaz, bütün kanımın, beynime dolduğunu hissettim Bu adam, sade Allah kelamının yok edilmesinden doğan küfürle iktifa etmiyor, dinin büyük şahsiyetlerine, mezhep sahiplerine, resmen ve açıkça iftira atıyordu
Kendisine şu cevabı verdim:
--‘Sadece küfürle kalmıyor, bir de küfrünüze ortak arıyorsunuz! Kur’anın Allah kelamı olduğuna inanan her fert, Allah kelamının, nazil olduğu lisan kalıbından ayrılmayacağını, ayrılacak olursa, artık onun Allah kelamı olmayacağını bir hamlede kavrayacak bir anlayışa sahiptir Bakın, Diyanet İşleri Reisi Efendi, Ben, Necip Fazıl, sizin elinizdeki icra vasıtalarına karşı, bir kamyonu durdurtmak isteyen bir piliç kadar zayıf bir ferdim; fakat size açıkça haber veriyorum, eğer sapıklığınızın büyüsü altında şuurunu körletip sizi destekleyecek bazı fertler bulacak ve bu niyetinizi tatbik mevkiine çıkaracak olursanız, bir piliçten hiç farkı olmayan bu zayıf cüssemi, kamyonun tekerlekleri altına atmakta tereddüt göstermeyeceğim! ’
Evet bütün İslam düşmanlarına parmak ısırtacak bu imansıza bunları söyledim ve çıkıp gittim
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|