| 
Şengül Şirin  | 
				  Cevap :  Otomobil 
 
            hız rekoru
 Otomobilde dünya hız rekorunu, 1970 eylülünden 1979'a kadar amerikalı Gary Gabelich (1 001,667 km/sa'lik ortalama hızla) elinde tuttu; ancak bu rekor 1979 aralığında, Edwards Air Force Base'de (Kaliforniya) Stan Barret tarafından, 48 000 B
  B  güce erişen üç tekerlekli bir taşıtla kırıldı  Barret 1 189 km/sa'llk bir hızla ses duvarını aştı  Kullanılan taşıt, sıradan bir arabadan tamamen farklı olduğundan, bu rekor yalnız "özel" kategoride geçerlidir  12 m uzunluğunda ve 51 cm genişliğindeki bu araç, bir sigar biçimindeydi ve yakıt olarak hidrojen peroksit kullanan bir motorla itiliyordu  
 otomobilin yol açtığı kirlenme
 
 Otomobilin teknik gelişmesi, dünyadaki tüm kamu güçlerinin egzos gazlarının yol açtığı hava kirlenmesini sınırlandırmak için girişimlerde bulunmaya başlamasıyla geçmişe oranla farklı bir yön aldı
  Bu kirlenme sorunu yeni değildir  Özellikle, Avrupa ülkelerinde, üretilen motorlu taşıtlara, karbonmonoksit çıkarma oranının düşürülmesi konusunda önemli sınırlamalar getirilmiştir (% 4,5'tan daha az), işte bu nedenle trafikteki taşıtların bu sağlık yönetmeliğine uygunluğu servis İstasyonlarında belli denetimlerin yapılmasına yol açmıştır; C02'nin ölçülmesinden ve ayarlanmasından sonra, CO oranı dozunun kesin olarak belirlenmesi, karbonmonoksit bakımından gerçek oranı saptamayı sağlar  Karbonmonoksit göz önüne alınması gereken tek kirletici değildir  Maksl-mal güç bölgesine yaklaşmak için motorun yüksek rejime çıkışı sırasında oluşan gaz fakirleşmesini düzenlemek amacıyla ralantide hatta orta rejimlerde, karışım içindeki benzin miktarını artırarak yapılan ayarlama, patlama sırasında kötü yanmadan ileri gelen yanmamış hidrokarbonların ortaya çıkmasına neden olur  Bu tehlikeyi önlemek için motorların yapısına, karışım hazırlama, silindir kafası çizimi, giriş boruları ve supaplarla ilgili değişiklikler getirilmiştir  Bu döneme kadar, yakıta vuruntu önleyici olarak katılan kurşun tetra-etil de kirletici bir rol oynadı  Yeni yanma rejimleri araştıran otomobil imalatçıları ile İşbirliğine giren dünya petrol şirketleri "kurşunsuz" denilen benzinleri piyasaya sürdü; gerçekte bunlarda da az miktarda kurşun bulunuyordu  Son olarak, zararlı olduğu bilinen ve çok önemli araştırmalara konu olan azot oksitleri de unutmamak gerekir  Ayrıca, yanmanın kademeli olarak iki odada gerçekleştiği karışık yüklü motorların, üç kirletici ailesinin etkisini önemli ölçüde azalttığı da belirtilmelidir  
 güvenlik
 
 Bu sorun, uzun süreden bu yana, en azından etkin güvenlik bakımından büyük bir başarıyla işlenmiştir
  Uzmanlar, askı donanımını (arkada iki parçalı dingil kullanarak dört bağımsız tekerleğin gelişimi), fren sistemini, tekerleklerin çevreye göre zemin üzerindeki yoltutumunu (ıslak, karlı ya da buzlu zemin) ve aydınlatmayı (uzun erimli iyot farlarını kullanma) değiştirerek taşıtların kararlılığını iyileştirmişlerdir  Bununla birlikte, burada sözkonusu olan yalnızca, önemi bütün otomobil üreticilerinin kabul edip uygulayacağı bir bütünsel plan gerektiren bir sorunun yetersiz çözümleridir  Bu ilke kabul edilse bile uygulanması çok zordur  ABD'de güvenlikle ilgili yasa, başlangıçta sabit engellere çarpan gerçek taşıtların davranışını inceleyerek hazırlanmıştı  Bu engeller, ilk başta, taşıtın önce 48 km/sa'lik sonra 100 km/sa'lik hızlarla cepheden çarptığı kalın bir duvardı  Daha sonra, arabaların içine yerleştirilen mankenlerin tepkilerini inceleyerek eğik engellere, hareketli bariyer-lere, direklere ve başka arabalara çarpma deneyleri gerçekleştirildi  Bu deneyler, takla atma deneyinin yanı sıra taşıtlar arasındaki yan ve arka darbelerle tamamlanır  
 Bu konuyla ilgili incelemelerin temel noktası bir arabanın bir başka arabaya verdiği hasar* kavramına dayanır
  Bu kavram, arabanın bükülmezliğine, kütlesine ya da yapısına göre üçe ayrılır  Kayıtlara geçirilmiş sonuçlar, bu son yıllarda Avrupa'da saptanan bütün gelişmelerin, ABD' den çok önce güvenliği artırmaya yöneldiğini ispatlar  Uluslararası bir alanda ele alınan bütün bu deneyler, deneysel güvenlik arabalarını (ESV [Experimental Safety Vehicle]) gerçekleştirilmesi ile somutlaştırılmıştır
  Uzmanlar, kendi görüşlerini ve deney sonuçlarını, Renault 5, Peugeot 104, Calspan institut'sünün Simca-Chrysler'i gibi ilk-örneklerin sunulduğu konferanslar sırasında değiş tokuş ederler  Sayısız iyileştirme, bu ilkörnekler üzerinde gerçekleştirilen deneyler sayesinde seri olarak üretilen taşıtlara uygulanmıştır  Ayrıca, taşıtların yalnız başka taşıtlar karşısında değil yayalar karşısındaki uğradığı hasarların saptanmasına da yönelinmiştir  Pasif güvenlik, oturma mahalleri için öngörülen iç donanımlarla sağlanır
  En yeni gelişmeler, ön bölümde oturanlar için hazırlanan güvenlik kemerleridir  Bütün taşıtlarda bu kemerlerin bulunması zorunludur  Bu kemerlerin en etkilisi hem omuzdan, hem belden geçen koşum biçimindeki kemerlerdir Ayrıca, bir çarpma anında, ön tarafta oturanlarla gösterge tablosu arasında hemen şişerek bir amortisör görevi yapan çanta biçiminde güvenlik yastıkları da düşünülmüştür  
 dünyadaki toplam otomobil sayısı 1984 yılının başında, dünyada 450 milyon taşıt bulunduğu tahmin ediliyordu; bunun 350 milyonu özel araba, 100 milyonu ise hizmet taşıtıydı
  Buna göre de her 14 kişiye ortalama olarak bir özel araba düşmektedir  En çok arabaya sahip 25 ülke içinde, yalnız SSCB'de ve Çin'de özel arabadan (bunların çoğu da resmi arabadır) çok hizmet taşıtı vardır
  Yukardaki rakamlardan da anlaşıldığı gibi dünya üzerinde bir "otomobil uygarlığı" hüküm sürmektedir  
 
 
 
 
 Kuzey Amerika, dünya trafiğindeki taşıtların yaklaşık yarısına sahiptir (yaklaşık 170 milyon, bunun 12,1'l Kanada'dadır)
  Bu taşıtların % 80'i özel arabadır: ABD'de ve Kanada'da 2 kişiye ortalama olarak bir araba düşer  Batı Avrupa'da, özellikle de Fransa ve Almanya Federal Cumhuriye-ti'nde 3 ya da daha az kişiye düşen araba sayısı birdir  Otomobil sanayisine 1945'ten sonra geçen Japonya, özel arabaları (yaklaşık 23 milyon) kitlesel olarak kullanmadan önce hizmet taşıtlarıyla donandı (1980; 13,6 milyon)  36,5 milyon taşıtla, Japonya dünya otomobil sıralamasında ikincidir, ancak binek arabası Batı Avrupa'ya oranla daha az yaygındır (4'ten fazla kişiye bir araba)  Özellikle toplu taşımacılık alanında gelişmiş olan sosyalist ülkeler de İyi bir sıraya yükselmiştir: SSCB'de 13,5 milyon taşıt vardır (bunun 6,5 milyonu hizmet taşıtı) ve 32 kişiye bir araba düşer  Kısacası, taşıtların % ĞO'I Kuzey Amerika'da, Batı Avrupa'da ve Japonya'dadır: bu da, gelişmekte olan birçok ülkenin donanım zayıflığını gösterir  1980' de, Hindistan'da 600 milyondan fazla kişiye bir milyondan az özel araba düşüyordu  Türkiye'de 1986'da toplam otomobil sayısı: 1 085 721 (ortalama olarak 47 kişiye bir otomobil)  
 otomobil sanayisi
 
 Bu taşıt sayısına ulaşmak (ve yenilemek) için, içinde her zaman önemli bir rol oynayan amerikan firmalarının yer aldığı güçlü bir sanayi kurulmuştur
  1980'de yaklaşık 38 milyon taşıt (bunun hemen hemen 29 milyonu binek arabasıdır) üretilmiştir  Bu sanayi, değişik sanayiler (özellikle metalürji, yanı sıra kimya, cam ve tekstil sanayileri) tarafından sağlanan çeşitli donanımlar gerektirir: ayrıca, kimi ülkelerde (ABD) bu sanayinin iyice entegre olmasına karşın, sayısız yan sanayiye de ihtiyaç gösterir
  Bir fabrikanın inşasını kapsayan büyük yatırımları gerçekleştirmek ve rekabete dayanabilmek için, 1910 ile 1920 arasında gelişen merkezileşme, yılların akışıyla güçlenmiştir  1980'de, yirmi kadar şirket, toplam taşıtların yaklaşık 38 milyonunu üretti  Detroit'teki dev firmalar, General Motors ve Ford, japon grupları Toyota, Nissan-Datsun ve Honda (6,5 milyondan fazla taşıt) ile Avrupa'daki, Volkswagen, Fiat, Renault ve Peugeot gibi birçok üretici şirketin rekabetine rağmen hâlâ bu sanayinin hâkimidir (8 milyondan fazla taşıt)  Ancak, çokuluslu amerikan şirketleri, 1920' li yıllarda ve 1950'den sonra, Kanada'ya ve Batı Avrupa'ya büyük yatırımlar yapmıştır; ayrıca bu şirketlerin üstünlüğü ilk başlardakinden daha az hoşnutsuzluk yaratmaktadır: üç amerikan grubu (General Motors, Ford ve Chrysler) günümüzde dünya üretiminin üçte birini karşılar  Yukarıda adı geçen grupların tümü (filyalleriy-le birlikte) dünyada üretilen taşıtların üçte ikisinden fazlasını piyasaya sürer  
 XX
  yy  'ın başından bu yana, Kuzey Amerika, otomobil üreticilerinin başında yer alır  Michigan'ın birçok şehrinde, özellikle de Lansing ve Pontiac'ta zanaatsal bir biçimde ortaya çıkan bu sanayi, ilk zamanlarda Detroit'te ve Windsor'un banliyösünde merkezlenmişti  Sonra, çok geniş bir coğrafi alanın talebini karşılamak için, Büyük Göller bölgesindeki şehirlerde (Erie gölü kenarındaki Cleveland, Toledo ve Buffalo, Michigan gölü kenarındaki Chicago, South Bend, Kenosha ve Milwaukee) montaj fabrikaları açıldı  Bunları Indianapolis, Saint Louis, Kansas City, Saint Paul ve Minneapolis'te açılan fabrikalar izledi  Ayrıca Detroit'teki şirketler, da ğu kıyısındaki bütün büyük şehirlere ve Güney'de, Memphis'e, Atlanta'ya ve Dallas'a yerleşti  Long Beach'te, 1917'de hizmete giren bir montaj fabrikasıyla Kaliforniya'da, otomobil sanayisinin temelleri atıldı  Bu sanayi dalı günümüzde San Francisco ve Los Angeles'ta çok güçlüdür  Batı Avrupa, 1960 ile 1980 arasında süregelen bir genişleme döneminden sonra, dünya bilançosunda İkinci sırayı almıştır
  Paris, Midlands, Rheinland ve Torino Avrupa sanayisinin doğuş merkezleri olmasına karşılık günümüzde bu sanayi dalı oldukça dağınık haldedir  Otomobil yapımcıları, fabrikalarını önce limanların yakınına kurdular (dışsatım için): örneğin El-lesmere Port (Mersey üzerinde), San-douville (Havre yakınında)  Sonra diğer fabrikalar, kriz halindeki ağır sanayi bölgelerinde (Limbourg, Kuzey Fransa, Lorraine) ortaya çıktı, el işçiliğine duyulan bü yük ihtiyaç, işsizlik sorununu çözmeyi sağladı  
 Bochum ve Emden fabrikalarının açılışı, Batı Almanya'nın, özellikle Köln'de (Ford), Frankfurt ** Main (Opel [General Motors]) ve Stuttgart (Daimler) bölgelerinde, Aşağı Saksonya'da (Wolfsburg'da-ki Volkswagen) bulunan sanayi yerleşimlerini fazla etkilemedi
  Paris, Sen vadisine kurulan ek fabrikalarla (Flins, Cléon, San-douville), fransız sanayisinin başkenti olarak kaldı; ama bu başkent, yüzyılın başından itibaren Montbéliard (Peugeot) ile Lyon yakınlarındaki Vénissieux'de (Renault Véhicules industriels [eski Berliet]) ve bundan on ya da yirmi yıl sonra Ren-nes'de (Citroën), La Rochelle'de, Mul-house'da, Nord'da ve günümüzde de Lor-raine'de ortaya çıkan sanayi kuruluşlarını canlandırdı  Torino, Fiat fabrikasıyla, Milano banliyösü Modena ile Pamigliano d'Arco'yu (Napoli yakınlarında) gölgede bıraktı  Midlands, özellikle de Coventry, Londra'nın yerleşim merkezi (Dagenham) ve Liverpool'un yerleşim merkezi ingiliz sanayisinin kuruluş yerleridir; Anvers ve Brüksel'in yerleşim merkezi Belçika sanayisinin, Eindhoven (Daf) ise Hollanda sanayisinin can damarıdır  Ayrıca İsveç'te Göteborg (Volvo), Avusturya'da Steyr şehirlerinin yanı sıra ispanya'da Valladolid (Renault), Vigo (Citroen) ve Barcelona (S  E  A  T  ) şehirlerinde de otomobil sanayisi vardır  
 Dünyanın diğer bölgelerinde ise çok az sayıda üretim merkezi vardır
  Japon sanayisi (11 000 000 taşıt), Honşu'da, özellikle büyük metropollerin yakınında, çok özel olarak da Tokyo bölgesinde yerleşmiştir  Moskova, Gorki ve Volga üzerindeki Tog-liatti SSCB'nin belli başlı merkezleridir, ayrıca birçok parça da Ural'da üretilir  Güney Afrika'nın ve Avustralya'nın kıyılarındaki büyük yerleşim merkezlerinde, kuzey amerika gruplarının montaj fabrikaları yer alır  Bu şirketler ve avrupalı rakipleri, az gelişmiş ülkelerin özellikle Latin Amerika' da, Brezilya (Sâo Paulo ve Belo Horizonte), Arjantin (Córdoba ve Buenos Aires) ve Meksika'nın (başkent çevresi) pazarlarını, buralara filyaller sokarak ele geçirmeye çalışmaktadırlar  
 
 Türkiye'de, 1950'lerin ilk yıllarında tarımda makineleşme ve karayollarının gelişmesine koşut olarak taşıt araçları dışalımı da hızla arttı
  Ancak, 1950' lerin ikinci yarısında başlayan döviz darboğazı, yedek parça sağlama konusunda önemli sıkıntılar yarattı  Bu durum, dövizden tasarruf etmek amacıyla, kara taşıt araçlarının, montaj sanayisi yoluyla ve yabancı sermayeyi özendirici önlemlerle ülke içinde üretilmesi zorunluluğunu getirdi  1958'de uygulamaya konulan kota sistemiyle montaj sanayisi için ayrılan özel kotalar, dışalıma getirilen kısıtlamalar ve yüksek gümrük vergileri vb  önlemlerle bu sanayi kolunun korunmaya alınması, tarım alet ve makineleri imalat sanayisi ile kara taşıt araçları imalat sanayisi alanlarında gelişmelere yol açtı  Montaj yoluyla kara taşıt araçları üreten ilk fabrika Türk Willys Overland llmited, orduya cip ve pikap yapmak üzere kurulmuştu  1954'te, Ziraat bankası ile Minneapolis moline firması arasında yapılan bir ortaklık anlaşmasıyla Atatürk orman çiftliği'nde bulunan uçak fabrikasında traktör yapımına başlandı   
 Onu kamyon ve kamyonet üreten Otosan' ın kuruluşu izledi (1959)
  1961'de, dönemin Cumhurbaşkanı olan Cemal Gürsel'in önerisiyle Eskişehir Cer atölyesi'nde prototip olarak Devrim otomobilleri (iki tane) yapıldı  Ancak, bu örnekler kitlesel üretime geçme konusunda umut verici olmadı  1962'de kabul edilen Birinci beş yıllık kalkınma planı, yerli otomotiv sanayisinin ana ilkelerini ve hedeflerini belirlerken, 1967'de Montaj sanayisi talimatnamesi yürürlüğe sokularak bu sanayi koluna önemli ölçüde destekler sağlandı  Böylece, montaj kuruluşları 1963'te 7 iken, 1967'de 20'ye yükseldi; yan sanayi kuruluşları da giderek çoğaldı  Bu arada ikinci beş yıllık kalkınma planı'nda alınan yeni önlemlerle montaj sanayisi kolunda döviz tasarruf oranı da % 50'yi aşmıştı  1963'te Otobüs karoseri aş, 1966'da Bursa Karsan oto montaj ve karoseri aş, otobüs ve minibüs montaj ve yapımına başladılar  Onları MAN, Otoyol, Otomarsan izledi  Yine 1966'da ilk türk otomobili Anadol, bir Koç holding kuruluşu olan Otosan tarafından, Ford lisansı ile üretilerek piyasaya sürüldü  Aynı dönemde, TOE, Otosan, Chrysler, Genoto, BMC, Çelik montaj  Taşıt sanayii, MAN ve Otoyol kamyon üretiminin önde gelen kuruluşları olarak yerlerini aldılar   
 1970'ten sonra otomobil sanayisi gelişmeye başladı
  Anadol'un yanında Renault lisansı ile Renault otomobillerinin, Fiat lisansı ile Murat otomobillerinin seri üretimine geçildi  1972'de toplam üretim 49 000 birime ulaştı ve bu üretim rakamı içinde otomobil 29 628 birimle en büyük payı (% 60) aldı  Onu % 17,3 payla (8 491) kamyon, % 12,3 payla (6 044) kamyonet üretimi izledi  Bu üretim artışı yanında yerli imal oranı arttı, dışalım azaldı, yeni kurulan tesisler daha büyük yatırımlarla işletmeye açılırken küçük ölçekli tesisler devreden çıktı  1976'da, otomotiv sanayisinde üretim 108 235 birime yükseldi  Böylece, Türkiye ekonomisinde ithal ikameci politikanın uygulandığı 1963-1976 yılları otomotiv sanayisinin en parlak dönemi oldu  Plan ilkelerinden giderek uzaklaşılıp ithal ikameci politikanın terk edildiği bir dönem olan 1976-1981 yıllarında ise otomotiv sanayisi üretimi belirgin düşüşler gösterdi  Nitekim 1977'de 99 657 birime düşen toplam üretim, 1979'da 72 749'a, 1981'de 47 278'e düştü  Bu dönemde en büyük gerileme otomobil üretiminde olurken, kamyon üretimi göreli bir gelişme göstererek toplam üretimindeki payını % 25 dolayına çıkardı  Dünya petrol bunalımının yaşandığı, enflasyonun hızla arttığı, döviz sıkıntısının büyük boyutlara ulaştığı bu dönemde otomotiv sanayisinde birçok firma kapanırken, bir bölümü de geçici bir süreyle üretimlerini durdurdular  Yan sanayide çalışan bazı firmalar da üretimlerini başka alanlara kaydırmak zorunda kaldı  1981 'den sonra ise, dışsatıma yönelik bir sanayileşme modelinin uygulanmak istendiği bir dönem başladı  Bu dönemde, dışsatım önemli ölçülerde destek görürken, bir yandan da kesimdeki bunalımın çözümlenmesi için alınan çeşitli önlemlerle üretim yavaş bir tempoyla tırmanmaya başlayarak 1982'de 58 457'ye, 1984'te 91 605 birime yükseldi  Bu arada, Ford Motor Company ile ortaklık kuran Otosan, Taunus marka otomobillerini üretmeye başladı (1985)  1987'de de, Otosan İnönü motor fabrlkası'nda ilk türk Diesel motoru ERK üretildi ve Anadol pikabına takılarak piyasaya sürüldü  
 Türkiye'de binek otomobili üretimi, halen, kapasite toplamları 102 000 birim olan bu üç firma tarafından yapılmaktadır
  1980'de 31 529 birim olan toplam üretim 1981'de 25 306'ya düştükten sonra, yeniden tırmanarak 1987'de 107 185'e yükselmiş ve kapasite kullanım oranı % 100'ü aşmıştır  Toplam üretim içinde To-faş'ın payı % 50,2 (55 796 otomobil), Oyak-Renault'nun payı °/o 40,2 (43 057 otomobil) ve Otosan'ın payı % 9,6 (10 332 otomobil) olmuştur  1987 yılı otomobil dışalımı 5 115 birim, dışsatımı ise 4 987 birim olarak gerçekleşmiştir  Dışsatımın toplam satışları ve üretim içindeki payı % 5 dolayında, otomobil satışlarının iç talebi karşılama oranı ise % 96,6'dır  
 1987'de, Türkiye otomotiv sanayisinde toplam 174 902 araç üretildi
  Bunun içinde 107 185 birimle otomobil ilk sırayı alırken, onu traktör (35 995), kamyon (13 386), minibüs (8 026), kamyonet (7 580), midibüs (1 434) ve çekici (159) üretimleri izledi  Aynı yıl 2 495 otomobil, 296 kamyon, 149 otobüs dışsatımı yapıldı  Araç dışsatımının yanı sıra, otomotiv sanayisinin önemli dış kalemlerinden birini oluşturan yedek parça satışından ise 8,4 milyon dolar sağlandı  
 otomobil yapımı
 
 Yüzyılla birlikte Avrupa'da ortaya çıkan bu sanayi, başlangıçta ortaklaşa çalışan genel mekanik firmaları ile karoseri atölyelerine dayanıyordu ve 1910 ile 1914 arasındaki seri ilk üretimlerin ortaya çıkışını görmek için R
  E  Olds, Henry Ford I ve W  C  Durant gibi amerlkalı girişimcileri beklemek gerekti  Bu programlı üretim içinde, otomobilin Fransa'da ve Avrupa' da yaygınlaşablleceğini anlayan André Citroën'in dışında çok az kişi bu konuya özen gösterdi  Mali zorluklara karşın, Citroen amacına ulaşmayı başardı ve 30'lu yıllardan itibaren de Avrupa'daki büyük şirketlerin çoğu onun bu görüşüne katıldı  Ancak, Avrupa çapındaki olanakların eksikliği bu üretim biçimi için gerekil olan optimal sonuçların elde edilmesini engelledi ve önce ekonomik çöküntü, arkasından da İkinci Dünya savaşı'nın yol açtığı zorunluluklar, eşit kaliteli ve düşük fiyatlı, gitgide gelişen çeşitli arabalar ve taşıtlar üretmek için kaçınılmaz yöntem değişiklikleri yapılmasını gerektirdi  Avrupa'da ve dünyada 1950'den sonra başlayan bu değişim, giderek artan bir ivmeye yani otomobil üretimine yeni başlayan ülkelerdeki geçiş sürecini hızlandıran bir harekete bağlı olarak 1960'tan İtibaren gelişme gösterdi  
 Otomobil sanayisinin eskiden beri temeli olarak kabul edilen takım tezgâhı, güç ve duyarlık bakımından çok gelişti ve otomatikleşmeyi benimseyerek, "aktarmalı takım tezgahları" denilen ve daha sonra, sayısal bir kontrol programıyla otomatik olarak denetlenen takım tezgâhı gruplarının ortaya çıkışıyla, fabrikalardaki birçok işleme yapılan insan müdahalesini en aza indirdi, işleme yöntemlerinin ve özellikle de bilgisayarın ortaya çıkışıyla otomobil üretiminde yeni bir evreye geçildi
  Programlanmış talimatlara ve bilgisayarın denetimine bağlı alanlar sürekli olarak yayıldı ve mikroişlemciler çağı, bu tekniğin el müdahalesine bel bağlamış sektörlere girişini hızlandırdı, işlemenin duyarlığı, zaman içindeki kesin sürekliliği, montajların ve birleştirmelerin doğruluğunun sürekli olarak denetlenmesi bu yeni, güvenli ve çok hızlı yöntemlerin özelliğidir  Montaj hatları üzerinde yapılan denetim ve üretim işlemlerinin hemen hemen tümünün bilgisayara geçmesinden sonra, bu güne kadar elle yapılan aktarma işlemlerinde elektronik robotların kullanılması yaygınlaşacaktır  Bu da, özellikle, kaynakla birleştirilen karoseriler, bunların denetimleri ve işlemeden sonra kasaların boyanmasında geçerlidir  Ama, otomatikleşme ve sayısal kontrol gibi iki özel niteliğine bağlı olan bu yeni yöntemler çok önemli yatırımlar gerektirir; bu nedenle de eskiden olduğu gibi tek tek ve bağımsız değil fakat üretici şirketlerin bir araya gelmesiyle gerçekleştirilebilecektir  
 otomobil sporu
 
 Otomobilin icadından kısa bir süre sonra otomobil yarışları başlamıştır
  Resmi olarak düzenlenmiş ilk yarışın tarihi ise 1894'tür (Paris-Rouen)  Fransızlar'ın yaptığı bu atılım, ABD'de olduğu kadar Büyük Britanya'da da yandaşlar buldu ve otomobil yarışı, özellikle şehirden şehlre yapılan yarışlarla büyük bir gelişme gösterdi  Kapalı pistlerde Grand Prixler düzenleme düşüncesi, Automobile-Club de France'm 1906'da gerçekleştirdiği Grand Prix ile yine Fransa'dan geldi  Kısa bir süre sonra, 1911'de, bir başka büyük yarış olan ve karayolunda yapılan Monte-Carlo Ralli'si düzenlendi  
 ikinci Dünya savaşı'nın sonundan İtibaren otomobil sporu büyük bir gelişme göstermiştir
  Formula 1 Dünya sürücüler şampiyonası ise 1950'de gerçekleştirildi  Her yıl çeşitli ülkelerde on İki kadar Grand Prix yarışı koşulur  Sürücüler arasındaki klasman ise, bu Grand Prixler'de elde edilen yerlere göre kazanılan puanların toplanmasıyla belirlenir  Bu sporun en büyük adları şunlardır: J  M  Fangio, J  Brabham, J  Clark, J  Stewart, N  Lauda, E  Fittipaldi, A  Prost vb  
 Uluslararası spor kodu, otomobil sporu yönetmeliklerini bir araya toplar; bu koda, pist üzerinde yapılan hız yarışları, mukavemet yarışları, yol yarışları (ralliler), hız rekorları ve karting girer
  Ayrıca sekiz grup belirlenmiştir; 1'den 5'e kadarki gruplarda, sıradan arabalardan türetilmiş arabalar yer alır  6  grup iki kişilik yarış arabalarının (eski ilkörnekler) bulunduğu gruptur, 7  grup, formula 1, 2 ve 3 arabalarını, 8  grup ise serbest formula yani silindir hacmi sınırlaması olmayan arabaları kapsar  Günümüzde, formula 1 için normlar şu şekildedir: aşırı doldurmalı (türbokompre-sörlü motor) 3 000 cm3 ya da 1 500 cm3 ve maksimum 12 silindir
   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   |