Şengül Şirin
|
Y Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları
Yoldan kalmak: Gitmek istediği yere gidememek, alıkonmak, bir engel dolayısıyla gecikmek ”Çekilin önümüzden, bizi biraz daha oyalarsanız yoldan kalacağız ”
Yol geçen hanı: Hemen herkesin girip çıktığı, uğradığı yer ”Sanki bu ev yol geçen hanı, hiç mi rahat etmeyeceğiz kendi evimizde!”
Yol göstermek: 1 Rehberlik etmek, yolu bilmeyene tarif etmek, nasıl gidileceğini anlatmak 2 Nasıl davranılacağını, ne yapılacağını öğretmek ”Benim elimden bir şey gelmez, patrona git, o bir yol gösterir sana ”
Yol iz bilmemek: 1 Bulunduğu yerde yabancı olup gideceği yolu ve yeri bilmemek 2 Görgüsüz davranmak
Yol kesmek: 1 Birinin geçmesine engel olmak 2 Issız yerlerde, yollarda soygunculuk yapmak ”Düğün alayının yolunu kesmiş eşkıyalar ”
Yol tutmak: Yaşayışını inandığı, doğru bildiği bir düzende sürdürmek ”Sen de kendine özgü bir yol tuttun demek!”
Yolu (ayağı) düşmek: Yolu üzerinde bulunan o yerden geçmesi gerekmek; o yer, yolu üzerinde bulunmak ”Sizin köye de yolum düştü, babanı gördüm, sana selâm söyledi ”
Yoluna çıkmak: 1 Karşılamaya gitmek 2 Yolda karşısına çıkmak ”Bütün kasaba halkı yeni gelen kaymakamın yoluna çıkmıştı ”
Yoluna (rayına) girmek: İstenilen biçimi almak, gerekli olan şekilde gelişmek
Yoluna koymak: Bir işi olumlu bir duruma sokmak, istenilen şekle getirmek ”İşlerini kısa zamanda yoluna koymayı başardı ”
Yolunu beklemek: Gelmesini beklemek ”Az yolunu beklemedi oğlunun ”
Yolunu bulmak: 1 Kanunî olmayan yollardan kazanç sağlamak 2 Çözüme ulaşmak, gereken çareyi bulmak ”Onu razı etmenin yolunu buldum, çabuk benimle gel ”
Yolunu kaybetmek: Hangi yoldan gideceğini bilememek, şaşırmak ”Çocuklar yollarını kaybetmişler, tam aksi yönde ilerliyorlardı ”
Yolunu sapıtmak: Kötü yola düşmek, doğru yoldan ayrılmak ”Yolunu sapıtmış şu adamı Allah` tan başka kim doğru yola getirebilir?”
Yolunu yapmak: Bir işi olumlu sonuca ulaştıracak ya da mümkün kılacak girişimde bulunup hazırlık yapmak veya tedbir almak
Yolu tutmak: Bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak ”Askerler tam teçhizatlı yolu tutmuşlar, bekliyorlardı ”
Yol yordam: Bir şey, davranış ya da yapışın usul ve kuralları ”Madem yol yordam bilmezsin neden kalkışırsın böyle bir işe ”
Yorgan gitti, kavga bitti: “Kavga, çekişme, anlaşmazlık nedeni olan şey ortadan kalkınca kavga da sona erdi ” anlamında kullanılır
Yorgunluğunu almak: 1 Yorgun kişi, yorgunluğunu gidermek için dinlenmek 2 Yorgun birini dinlendirmek
Yorgunluğunu çıkarmak: 1 Dinlenmek 2 Yaptığı işten, dinlenmesini sağlayacak iyi bir haber alıp huzur içinde olmak
Yörüngesine oturtmak: 1 (Uydu) istenilen yerde ve yönde hareket eder olmak 2 Bir iş yoluna girmek, rayına oturmak
Yufka yürekli: Çok duygulu olup olaylardan hemen etkilenip ağlayan, çok acıyan, üzülen kimse ”Senin bu kadar yufka yürekli olacağını düşünemezdim
Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal: İki davranış, iki kimse, iki karşıt şey arasında bir tercih yapamama zorluğunu anlatmak için kullanılır
Yumruk kadar: 1 Küçücük, bir yumruk büyüklüğünde ancak (nesne) 2 Küçük çocuk ”Yumruk kadar çocuktan dayak yediğin doğru mu?”
Yumurta kapıya gelmek: Yapılması gereken bir iş için zaman daralmış olmak, iş çok sıkışık zamana rastlamak ”Sen hep işleri yumurta kapıya gelence mi yaparsın?”
Yumurtaya kulp takmak: Hemen her şeye bir kusur bulmak, bahane bulmakta usta olup hiçbir şeyi beğenmemek
Yumuşak yüzlü: Kendisinden istenilenleri geri çevirmeyen, kimseyi gücendirmek istemeyen kimse ”Yumuşak yüzlü olduğum için mi tepeme çıkıyorsunuz?”
Yuvarlak hesap: Ayrıntıya girmeden, bir bütün sayıya yaklaşık olarak tamamlanabilen hesap ”Aldığımız mallar yuvarlak hesap yüz bin lira tuttu ”
Yuvarlanıp gitmek: Eldeki imkânlar içinde hayat sürmek ”Yuvarlanıp gidiyoruz işte ”
Yuvasını bozmak: Ev ve aile düzenini bozmak, dağıtmak, alt üst etmek ”Hiç sebepsiz yuvasını bozdu nankör adam ”
Yuvasını yapmak: Birinin hakkından gelmek, hakettiği ceza ya da cevabı vermek ”Onun yuvasını yapmak ancak bana düşer ”
Yuvasını yıkmak: 1 Birinin eşinden ayrılmasına yol açmak 2 Bir kimse eşinden ayrılarak aile düzenini bozmak, yok etmek ”Zorla kadıncağızın yuvasını yıktılar, lânet olsun onlara ”
Yük altına girmek: Sorumluluk gerektiren, ağır bir görevi kabul etmek ”Desene boş yere yük altına girmişiz biz ”
Yük olmak: 1 Sıkıntılı bir işi başkasına yaptırmak 2 Masraflarını başkasına ödetmek ”Çocuklarım artık bana yük olmuyorlar ”
Yükseklerde dolaşmak: Elde edilmesi zor şeyler istemek ”Yükseklerde dolaşmayı bırak da olabilecek bir şey iste ”
Yüksek perdeden konuşmak: 1 Yüksek sesle konuşmak 2 Meydan okurcasına sert konuşmak 3 Yapılması güç şeyleri yapacakmış gibi abartılı konuşmak ”Bu adam yüksek perdeden konuşmaya bayılıyor ”
Yüksekten atmak: Yapamayacağı şeyleri söylemek ”Amma da yüksekten atıyor ”
Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay, değerli eşya (altın, elmas gibi )
Yükün altından kalkmak: 1 Üzerine aldığı ağır bir işi başarmak 2 Gördüğü bir iyiliğin karşılığı olarak bir şeyler yapmak ”Onu bu yükün altından kalkamaz sananlar nasıl da yanıldılar ”
Yükünü tutmak: Çok zenginleşmek, para ve mal kazanmış olmak ”Kısa zamanda yükünü tuttu bizim komşu ”
Yüreği ağzına gelmek: Birden bire çok korkmak, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi hızlı hızlı atmak ”Karanlık ve ıssız sokakta yürürken bir çığlık duydu, yüreği ağzına geldi o an ”
Yüreği cız etmek: Çok acımak, içi sızlamak ”Eşinin o hâlini görünce yüreği cız etti ”
Yüreği çarpmak: 1 Korku ve kaygı duyup merak etmek, bu sebeple tedirgin olmak 2 Yüreği hızlı vurmak
Yüreği dayanmamak: Çok acı duymak, acısına katlanamamak ”Ailesinin son ferdini de kaybedince yüreği dayanmadı ihtiyar kadının, yatağa düştü ”
Yüreği ezilmek: 1 Üzülmek, çok acı duymak 2 Çok acıkmış olmak ”İçim eziliyor, bir şeyler yemeliyim ”
Yüreği hop etmek: Bir olay karşısında birdenbire korkup heyecanlanmak
Yüreği ferahlamak: İçi kaygıdan, sıkıntıdan kurtulmak
Yüreği kabarmak: 1 Midesi bulanmak 2 Merak, kaygı, korku ve sıkıntı yüzünden derin bir soluk alma gereği duymak
Yüreği kalkmak: Heyecanlanmak ”Tekne sallandıkça yüreği kalkıyordu ”
Yüreği kararmak: İçine bir karamsarlık, bir sıkıntı çökmek; iyimserliği ortadan kalkmak ”Yüreğin kararmasın, onu bulacağımızdan emin ol ”
Yüreği katı: Acımasız, acıma duygusundan yoksun kimse
Yüreğine (içine) dert olmak: Birine karşı ya da birinin kendine karşı yaptığı bir davranış sonradan kendisi için acı, üzüntü kaynağı olmak ”Ona yemek vermedim ama yüreğime dert oldu ”
Yüreğine inmek: 1 Birdenbire ölmek 2 Büyük ölçüde üzülmek ”Bu acı haberi verip de yüreğine indirmek mi istiyorsun?”
Yüreğine (içine) işlemek: Çok tesirli olmak, derinden acı vermek
Yüreğine od düşmek: Yüreği yanmak, belli bir sebep sonucu büyük bir acı duymak, çok üzülmek ”Kim ki başkasının uğradığı felâket onun yüreğine od düşürür, işte adam odur ”
Yüreğine su serpilmek: Duyduğu üzüntüyü hafifletecek bir haberle karşılaşmak, ferahlamak ”Demek mahkemeye başvurmaktan vazgeçmiş, yüreğime su serpildi doğrusu, yoksa olayı hemen herkes duyacaktı ”
Yüreği küt küt atmak: Korku ve heyecandan yüreği hızlı hızlı çarpmak
Yüreği oynamak: Ansızın heyecanlanmak veya korkmak, tedirgin olmak
Yüreği (içi) parçalanmak: Çok acımak, karşılaştığı bir durum sebebiyle çok üzüntü duymak ”Zavallının o hâlini görünce içim parçalandı ”
Yüreği pek: 1 Korkusuz, yürekli, çok cesaretli 2 Yüreği katı ”Onca insanla baş etmeyi göze alıyor, yüreği pek bir insanmış demek ki ”
Yüreği yanmak: 1 Çok fazla acımak 2 Bir felâkete uğramak ”Yüreğim yanıyor, acısını bir türlü unutamıyorum ”
Yürükten bağlanmak: İçten, samimi olarak sevgi ve saygı duymak
Yürürlüğe girmek: Bir kanun ya da kararname uygulanmaya başlamak
Yüzünü ağartmak: Yakınlarının övünç duymasına neden olacak beğenilir bir iş yapmak
Yüz bulmak: Kendisine gösterilen hoşgörüden yararlanma yoluna gidip şımarmak, hoşa gitmeyen davranışlarda bulunmak
Yüze gülmek: 1 Sevimli, çekici görünmek 2 Yalandan dost görünmeye çalışmak ”Yüze gülüp arkadan insanın ekmeğini alır onlar ”
Yüze vurmak: İşlediği bir suçu ya da kabahati birinin açıkça yüzüne söyleyip onun utanmasına yol açmak ”Suçunu sakın yüzüne vurup da utandırma onu ”
Yüze yüze kuyruğuna gelmek: Uzun süren bir işin sonuna yaklaşmış olmak
Yüz görümlüğü: Güveyin gelinin duvağını açarken verdiği armağan
Yüz göz olmak: Senli benli olmak ve birbirinden çekineceği kalmamak, aradaki mesafe kalkmış olmak, lâubalileşmiş olmak ”İyice yüz göz olduk, beni artık dinlemiyorlar ”
Yüz karası: 1 Utanılacak bir durum 2 Ailesi, çevresi için utanç verici bir iş yapmak ”Ailemizin o yüz karasını hiç kimse görmeye gitmeyecek, anladınız mı?”
Yüz kızartıcı: Çok utandırıcı hareket veya durum
Yüz dökmek: Zorlanarak, utanmayı ve sıkılmayı göze alarak, yalvararak bir kimseden ricada bulunmak
Yüz tutmak: Bir şey olmak üzere bulunmak ”Hava kararmaya yüz tuttu ”
Yüzde kalmak: 1 Derinleştirmemek 2 Önemli şeyler meydana getirmemek
Yüzü ak: Suçu, utanılacak durumu bulunmamak; temiz ve saf olmak ”Alnım açık, yüzüm aktır ”
Yüzü görmemek: Kimi şeylere hiç sahip olamamak, onlardan uzak bulunmak ”Çocuklar günlerdir et yüzü görmediler ”
Yüzü gözü açılmak: 1 Çevresi ile ilişkilerini geliştirmeye başlamış olmak, dünyayı anlamaya başlamak 2 İyiyi kötüyü, kendine yarayanı ayırt edici duruma gelmek
Yüzü gülmek: 1 Sevinci yüz hatlarında anlaşılır olmak 2 Neşelenip sıkıntıdan kurtulmak, feraha kavuşmak ”Bakıyorum yüzün gülüyor, sebebi ne ola ki?”
Yüzü kalmamak: Bir kimseye karşı pek borçlu bulunmak ve ondan artık bir şey isteyecek hâli kalmamak ”Bu güne kadar ne istedimse verdi Artık yüzüm kalmadı, git, isteyebileceksen sen iste ”
Yüzü kara: Utanacak bir durumu olan
Yüzü kasap süngeri ile silinmiş: Utanacak, sıkılacak, arlanacak yanı kalmamış; arsız
Yüzünden (suratından) düşen bin parça olmak: Sıkıntısı, öfkesi ve küskünlüğü yüz ifadesinden belli olmak ”Babamın yüzünden düşen bin parça, ne oldu yine?”
Yüzünden okumak: 1 Ezberden değil, yazılı kâğıttan ya da kitaptan okumak 2 Neler hissettiğini, durumunu yüzünden anlamak ”Onun ne mal olduğu yüzünden anlaşılıyor ”
Yüzüne bir daha bakmamak: Darılıp küsmek, bir daha konuşmamak; önemsemeyip ilgisiz kalmak
Yüzüne kan gelmek: Benzi beti yerine gelmek, sağlığına kavuştuğu yüzünün kızarmasından belli olmak; soluk rengi geçmek ”İki şişe serum verdiler, sonunda yüzüne kan geldi ”
Yüzünü ağartmak: Yakın çevresinin övünç duymasına neden olacak bir iş yapmak veya başarı kazanmak ”Uluslararası maratonda birinci gelerek milletin yüzünü ağarttı bu çocuk ”
Yüzünü ekşitmek: Rahatsız olduğunu, hoşnut olmadığını, öfke duyduğunu yüz ifadesiyle belli etmek ”Haydi kalk, yüzünü ekşitme öyle, çok kalmayacağız onlarda ”
Yüzünü gören cennetlik: Uzun bir süre ortalıkta görünmeyen kimseler için kullanılır
Yüzünü kara çıkarmak: Yaptığı bir iş ya da davranışla birini utandırmak, mahçup duruma düşürmek ”Sakın onu gönderme, yüzünü kara çıkarır yoksa, pişman olursun!”
Yüzünü kızartmak: Birini utandırıp yüzünün kızarmasına yol açmak ”Onun utanacağı sözleri söyleyip de yüzünü kızartmadan duramaz mısın sen?”
Yüzünün akıyla çıkmak: Bir işe girip o işten başarı elde ederek, onurunu zedelemeden, utanılacak bir duruma düşmeden çıkmak
Yüzü sirke satmak: Yüzünden hoşnut olmadığı anlaşılmak, asık yüzlü olmak ”Baksana, yüzü sirke satıyor adamın ”
Yüz üstü bırakmak: Tamamlanmamış bir durumda, yarı yolda bırakmak ”İşleri yüz üstü bırakıp gitti ”
Yüzü soğuk: Ürküntü veren, hoşnutluk vermeyen, sevimsiz,”Aman ne yüzü soğuk adamdı o öyle!”
Yüzü suyu hürmetine: Bir kimsenin hatırına değer verildiği için ”Hz Peygamber`in yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah, bizleri inşallah bağışlar ”
Yüzü tutmamak: Bir şey istemeye ya da söylemeye çekinmek, cesaret edememek ”Babamdan para isteyeceğim ama bir türlü yüzüm tutmuyor ”
Yüzü yerde: Alçakgönüllü
Yüzü yok: “Bir şeyi yapmaya cesareti yok, öyle yanlışlıklar yaptı ki teklif etmeye utanıyor ” anlamında kullanılır
Yüz vermek: Her istediğini yerine getirerek şımartmak; yakınlık göstererek, hoş görülü davranarak ölçüsüz hareketler yapmasına sebep olmak
Yüz yüze bakmak: Yakın ilişki içinde bulunup, bu ilişkileri bir süre devam etmek ”Birbirimize iyi davranalım, epey bir zaman burada yüz yüze bakacağız ”
Yüz yüze gelmek: 1 Birden karşılaşmak 2 Bir araya gelmek ”Bu meseleyi yüz yüze geldiğiniz zaman konuşursunuz ”
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|