Şengül Şirin
|
Y Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları
Yan yan bakmak: Düşmanca, kötü niyetle bakmak
Yapmadığını bırakmamak: Bütün kötülükleri yapmak, eziyet etmek
Yara açmak: 1 Bir şeyin yüzünde, özellikle de vücudun bir yerinde yara oluşmasına sebep olmak 2 Büyük dert, acı, üzüntü vermek ”Onun sözleri içimde bir yara açtı ”
Yaraya merhem olmak: Acil ihtiyaçları karşılamak ”Şu getirdiklerim yaraya merhem olur mu bilmem?”
Yardan atmak: Bir kimseyi aldatarak kazaya uğratmak, tehlikeli bir durumun içine itmek, türlü belâlara sokmak ”İnsan dostunu yardan atar mıymış?”
Yarı buçuk: Tam değil, çok az, tamamlanmamış, baştan savma
Yarım adam: Güçsüz, sakat, zayıf, hasta kimse ”Ben bir yarım adamım diye beni hor göremezsiniz!”
Yarım ağızlı (söylemek): İsteksizce, istemeye istemeye, gönülsüzce (söylemek) ”Demek sizi de yarım ağızla davet ettiler ”
Yarım yamalak: Gelişigüzel, üstünkörü, eksik ve kusurlu ”Ödevlerini bir daha yarım yamalak yapma!”
Yarından tezi yok: En kısa zamanda, çok çabuk, geciktirmeden
Yarı yolda bırakmak: Verilen desteği, yapılan yardımı sonuna kadar götürmemek ”Sana nasıl güvenebilirim, beni kaç kez yarı yolda bıraktın ”
Ya sabır çekmek: Kötülüklere, sıkıntılara, üzücü olaylara karşı tepki göstermemeye çalışıp, Cenab-ı Allah`tan kendisine sabır vermesini istemek
Yaş Dökmek: Ağlamak ”Senin için az yaş dökmedi ailen ”
Yaşını başını almış (olmak): Yaşı epeyce ilerlemiş olmak, yaşlanmış veya olgunlaşmış olmak ”Yaşını başını almış bir adamdır, çekinmeyin, gidin, size olgun davranacaktır ”
Yaşını içine akıtmak: Hissettiği acıyı, ızdırabı, üzüntüyü belli etmemek; ağlamak isteğini bastırmak
Yaş tahtaya (yere) basmamak: Kolay kolay tuzağa düşmemek, uyanık davranmak ”O, benim yaş tahtaya basmayacağımı iyi bilir ”
Yatağa düşmek: Hastalık yüzünden yatmak zorunda kalmak, ayağa kalkamayacak durumda olmak ”Sizin yüzünüzden yatağa düştü çocukcağız ”
Yataklık etmek: Bir suçluya yardım etmek, onu gizlemek, barındırmak
Yatak yorgan yatmak: Çok hasta olmak ”Bizim adam yatak yorgan yatıyor, ne yiyor, ne içiyor ”
Yatırım yapmak: Gelir amacıyla bir işe para yatırmak veya aynı amaçla önceden ortam hazırlamaya çalışmak ”Biz o arsayı yatırım yapmak için aldık ”
Yavaş gel: “Atıp tutma, abartma, ölçüsüz konuşma” anlamında kullanılır
Yaya kalmak: 1 Taşıt ya da hayvana binmeden yürümek zorunda kalmak 2 Yardımcısız kalmak, güvendiği yer ve kişileri kaybetmek, istediği şeyi yapamaz olmak ”İşte şimdi yaya kaldın, ne yapacaksın görelim?”
Yayan yapıldak: Çıplak ayakla, yayan ”Onca yolu yayan yapıldak yürüyecek ”
Yaygarayı basmak: Bağırıp çağırmak, önemli bir nedeni olmadığı hâlde feryat etmek ”Elinden şekeri alınınca yaygarayı bastı ”
Yaz boz tahtasına çevirmek: Bir konuda birbirine uymayan kararlar almak, kararsızlık yüzünden bir konuda sık sık fikir değiştirmek
Yedeğe almak: Bağlayarak arkasından çekip götürmek
Yedi canlı: Pek çok ölüm tehlikesi geçirip sağ kurtulan insan ya da hayvan ”Yedi canlı mısın nesin, nasıl kurtuldun o kazadan?”
Yedi düvel: Bütün devletler, herkes, bütün dünya ”İstiklâl Savaşı`nı yedi düvele karşı verdik biz ”
Yediden yetmişe: En büyüğünden en küçüğüne, eli ayağı tutan herkes ”Halk yediden yetmişe silâhlanmış düşmanı bekliyordu ”
Yediği naneye bak: Yersiz, uygunsuz iş yapanlar için kullanılır
Yedi iklim dört bucak: Hemen her yer, bütün dünya ”Yedi iklim dört bucak dolaştı durdu ”
Yedi kat yabancı: El, ne akraba, ne tanıdık, hiçbir yakınlığı yok ”Yedi kat yabancıyla iş yapmam diyor ”
Yeğ tutmak: Bir şeyi bir şeyden daha önemli görüp tercih etmek ”Kim ki öbür dünyayı bu dünyaya yeğ tutar, o kazanmıştır ”
Ye kürküm ye: Saygının kişiliğe karşı değil, zenginliğe, varlığa, giyim ve kuşama karşı gösterildiğini anlatmak için kullanılır
Yele vermek: 1 Boşuna harcamak 2 Savurmak ”Bütün parayı yele vermek zorunda mıydın?”
Yelkenleri suya indirmek: Israrından, iddiasından, direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini kabul etmek; yüksekten atıp tutmayı bırakarak yumuşamak ”Yelkenleri nasıl da suya indi dediğini yaptıramayınca ”
Yel yeperek yelken kürek: Telâş içinde, çok acele olarak, heyecanla
Yemeden içmeden kesilmek: Bir üzüntü, korku ya da heyecan sebebiyle yiyemez duruma gelmek, iştahı kapanmak ”Yemeden içmeden esildi, âşık mıdır nedir?”
Yeme de yanında yat: İstek uyandıran, görünüşü çok çekici olan, çok lezzetli yemekler için kullanılır
Yemin etsem başım ağrımaz: “Gerçek olduğundan eminim, bu konuda yemin de edebilirim” anlamında kullanılır
Yenilir yutulur gibi değil: 1 Yenmeyecek nitelikte (yiyecekler için) 2 Aşırı, çok pahalı 3 Çok ağır, kabul edilmez (söz) 4 Kendisiyle başa çıkılamayacak durumda olan ”Doğrusu yenilir yutulur gibi değildi o sözler ”
Yer almak: 1 Bir şey yapanların arasında bulunmak 2 Adına ayrılan yerde bulunmak”Şiir komisyonunda sen de yer aldın mı?”
Yer cücesi: Ufak tefek olduğu gibi kurnaz, fitneci, çok bilmiş kimse
Yer demir gök bakır: “Hiçbir yerden yardım alma umudu kalmadı, bütün kapılar kapalı, yardım imkânları ortadan kalktı, kime baş vurdumsa elim boş döndüm” anlamında çaresizliği anlatmak için kullanılır
Yerden yere çalmak: Çok hırpalamak, acınacak duruma düşürmek, zor durumlarda bırakmak ”Bütün milletin içinde yerden yere çaldı delikanlıyı ”
Yere bakan yürek yakan: Uslu, uysal, sessiz görünüp gizliden gizliye ve sinsice dolap çeviren, kötülük yapan kimse ”Desene yere bakan yürek yakan cinstenmiş o da ”
Yere göğe koyamamak: Çok önem vermek, nasıl ağırlayacağını ve memnun edip mutlu kılacağını bilememek
Yer etmek: 1 İz bırakmak 2 İyice yerleşmek ”Bu sözler kulağına iyice yer eder umarım ”
Yerinde duramamak: Sürekli hareket etmek, kıpırdanmak, sabırsızlanmak, içi içine sığmamak, eyleme geçmek için telâş içinde dolaşmak ”Gelecekleri haberini alınca ne yapacağını şaşırdı; yerinde duramıyor, sağa sola koşturup duruyordu ”
Yerinden oynamak: 1 Bulunduğu bir yerden ayrılmak 2 Hareketli, heyecanlı, gürültülü, karışık bir zaman yaşamak ”O büyük kahramanın dönüş haberi gelir gelmez şehir yerinden oynamıştı sanki!”
Yerinden oynatmak: Yerini değiştirip başka bir yere kaldırmak ”Sakın bu vazoyu yerinden oynatmayın ”
Yerinde saymak: 1 Yürür gibi yaparak hep aynı yerde ayaklarının birini kaldırıp birini basmak 2 Hiç gelişme, ilerleme gösterememek ”Okullar neredeyse kapanacak ama bizim çocuk hâlâ yerinde sayıyor, okumayı bir türlü sökemedi ”
Yerinde yeller esmek: Yok olmak, artık bulunmamak ”Gittiğimde ayakkabıların yerinde yeller esiyordu ”
Yerin dibine geçmek: 1 Çok utanmak, sıkılmak 2 Kaybolmak, göze görünmez olmak ”Şuradaydı ama bulamıyorum, yerin dibine geçti sanki!”
Yerine geçmek: 1 Görevden ayrılan birinin yerine geçmek 2 Bulunmayan bir nesnenin yerine kullanılabilmek ”Emekli olan müdürün yerine geçmek için iki müdür yardımcısı yarışa tutuştular ”
Yerini bulmak: 1 Aradığı bir yeri bulmak 2 Yerine gelmek 3 Kendine uygun durumu, mevkiyi bulmak ”Yerini bulursam kızımı vermekte gecikmeyeceğim ”
Yerini doldurmak: 1 Daha önce görevinden ayrılan, yerine geçtiği biri kadar başarılı olmak 2 Yerinin adamı, görevinin üstesinden gelir olmak ”Bakalım yerini doldurabilecek mi?”
Yeri yurdu belirsiz: Serseri; ne iş yaptığı, nerde kaldığı, nereli olduğu bilinmeyen ”Yeri yurdu belirsiz bu adama yüz verme demedim mi?”
Yerle bir etmek: Bir yeri yakıp yıkmak, tahrip etmek, temeline kadar söküp dağıtmak, taş taş üstüne bırakmamak ”Koca kenti bir saat bombalayıp yerle bir ettiler ”
Yerli yersiz: Uygun olsun olmasın, uygun zamanı kollamadan ”Yerli yersiz konuşup duruyor geveze adam ”
Yer tutmak: 1 Bir yeri kaplamak 2 Birine bir yer ayırmak ”Salonda yer tutmak yasaktır!”
Yer vermek: 1 Önemini belirtmek 2 Kendi yerini bir başkasına vermek 3 İmkân tanımak ”Bu fikre de yer vermeliyiz ”
Yer yarılıp içine girmek: 1 Çok utanmak 2 Yitirilen şey bir türlü bulunamamak ”Yer yarılıp içine girdi sanki, önceki gün şurada duruyordu ”
Yer yerinden oynamak: Bir olay toplumda telâş, heyecan, gürültü, patırtı, kargaşa oluşturmak ”Bu kaleyi de zapdedersek yer yerinden oynayacak, bizi kimse tutamayacak artık ”
Yeşil ışık yakmak: Bir şeyin olmasına izin vermek, göz yummak ”Onların bize yeşil ışık yakacaklarını hiç sanmıyorum ”
Yılan hikâyesi: Bir türlü sonuca bağlanamayan, çözümlenemeyen, uzayıp giden (mesele ya da iş) ”Yılan hikâyesine döndü iş, ne yapacağız şimdi?”
Yılanın kuyruğuna basmak: Zararı dokunacak, kötülük yapacak bir kimseye ilişmek ya da sataşmak yoluyla fırsat vermek
Yıldırımları (veya şimşekleri) üstüne çekmek: Kimi davranışlarıyla pek çok kimseyi kızdırarak eleştirilere, saldırılara yol açmak ”Bu hareketlerinle şimşekleri üzerine çekiyor, hepimizi tehlikeye atıyorsun ”
Yıldırımla vurulmuşa dönmek: Ansızın ortaya çıkan kötü bir durum karşısında sarsılmak, ne yapacağını bilemez olmak, bitkin ve şaşkın bir duruma düşmek ”İflas haberini duyunca yıldırımla vurulmuşa döndü, oraya yığılıp kaldı ”
Yıldızı barışmamak: Aralarında görüş, düşünce ve duygu ayrılıkları bulunup birbirlerinden hoşlanmamak, birbirleriyle iyi geçinmemek, anlaşıp uyuşamamak ”Şu adamla yıldızım bir türlü barışmadı gitti ”
Yıldızı parlamak: Çok başarılı olup herkesin dikkatini çekecek duruma gelmek, ün kazanmak ”Yıldızı parladığı bir sırada hayata veda etti ”
Yıldızı sönmek: Ününü ve itibarını kaybetmek ”Yıldızının bu kadar çabuk söneceği kimin aklına gelirdi ki!”
Yiğitlik sende kalsın: “Karşısındaki anlamasa da hoşgörü göster, özveride bulun, ılımlı davran, böylelikle soylu davranışını göstermiş olursun” anlamında bir anlaşmazlığa son vermek için taraflardan birine söylenir
Yiyip bitirmek: 1 Parayı tüketinceye dek harcamak 2 Yemeği sonu gelinceye kadar yemek 3 Birini üzmek, tedirgin etmek, devamlı hırpalamak ”Senin bu hareketlerin beni yiyip bitirdi!”
Yok canım!: 1 Gerçek mi, öyle mi? 2 Hayır inanmam, doğru değil bu!”Yok canım, değil ona gitmek, hiç görmedim bile ”
Yok devenin başı!: “Daha neler, çok abartıyorsun, bu sözlere inanmam” anlamında, söylenenlere inanılmayacağını anlatmak için kullanılır
Yok pahasına: Son derece ucuz, değerinin altında bir fiyata, ölü fiyatına ”Yok pahasına sattılar evi, yazık oldu ”
Yol açmak: 1 Yeni bir yol yapmak 2 Herhangi bir sebepten ötürü kapanmış yolu açmak, geçilir duruma getirmek 3 Birinin geçmesi için kenara çekilip geçme önceliği tanımak 4 Bir olayın başlamasına sebep olmak, öncülük etmek ”Onun bu çıkışı özgürlük hareketinin başlamasına yol açtı ”
Yola çıkmak: 1 Bir yere gitmek üzere bulunduğu yerden ayrılmak ”Sabah erkenden yola çıkacaklarmış ”
Yola düşmek: Bir zorunluluk sebebiyle yola çıkmak, yol almaya başlamak ”Çabuk olun, onlar yola düşmüşlerdir bile ”
Yola gelmek: Ters tutumunu düzeltmek, uslanmak, istenilen biçimdeki davranışı kabul etmek ”Kaygılanma, eninde sonunda yola gelecektir ”
Yola getirmek: Birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek
Yol almak: 1 Çıkılan yolda ilerlemek ”Bir saatte epey yol alırız ” 2 Mesleğinde ilerlemek ”Kaynakçılığa başlayalı çok olmadı ama oldukça yol aldı ”
Yol aramak: Bir meseleye çare bulmaya çalışmak, imkân aramak ”Bu çıkmazdan kurtulmak için bir yol arıyoruz fakat bulamıyoruz ”
Yol bulmak: Bir çözüm, bir çare bulmak ”İnşallah bir yolunu bulur, öderiz borcumuzu ”
Yoldan çıkmak: 1 Bir taşıt bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak 2 Kötü yola sapmak, doğru yoldan ayrılmak, azgınlığa düşmek ”Komşunun çocuğu iyice yoldan çıkmış, ne yaptığını bilmiyor ”
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|