Şengül Şirin
|
H Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları
Hayat memat meselesi: Sonucu çok tehlikeli olan, ölüm kokan bir durum ”Artık burada kalamam, iş hayat memat meselesine döndü ”
Hayat pahalılığı: Yiyecek, içecek ve giyecek gibi geçim için gerekli olan maddelerin pahalı olması ”Hayat pahalılığından herkes şikâyetçi olmaya başladı ”
Hayırdır inşallah!: 1 Anlatılan bir rüyayı iyiye yormak için söylenir 2 Şaşma, heyecan ve merak uyandıran durumlar karşısında söylenir
Hayır işlemek: Dine ve insanlığa uygun, iyi davranışlarda bulunmak ”Hayır işle ki öbür dünyada kurtuluşa eresin ”
Hayır kalmamak: İşe yarar, beğenilecek bir yanı ve tarafı kalmamak ”Bu arabalarda hayır kalmamış, yenilerini almamız gerekecek ”
Hayır sahibi: İyiliksever, yardımsever kimse ”Şu yoksullara uzanacak bir hayır sahibi kalmadı mı acaba?”
Hayra yormak: Bir rüya ya da olayı iyi ve yararlı bir durumun işareti görmek
Hazıra konmak: Hiçbir emek sarf etmeden, çaba göstermeden başkasının emeği ile ortaya çıkmış olan şeyden yararlanmak ”Hazıra konarak yaşamayı kural edinmiş bu adam ”
Hazır bulunmak: 1 Bir yerde kendisi bulunmak, var olmak 2 Bir yere hemen gidecek, bir şeyi anında yapacak durumda olmak ”Yarınki toplantıda sen de hazır bulunmalısın ”
Hazırdan yemek: Yenisini kazanmadan elindekini harcamak ”Hemen her gün bir bahane buluyor, çalışmıyor ve hazırdan yiyiyordu ”
Helâl süt emmiş olmak: İyi huylu, doğru yoldan sapmayan, temiz bir kişi ”İnanmıyorum onun yaptığına, o helâl süt emmiş birisidir ”
Helâl olsun (Helâl ü hoş olsun): 1 Bunu sana gönül hoşluğu ile veriyorum, hiç pişman değilim, Allah bunu sana bağışladığıma şahit olsun 2 “Aferin, takdire değer iş yapıyorsun” anlamında kullanılır
Hele şükür!: Allah`a hamdolsun, beklediğimiz sonuç gerçekleşti
Hem kel hem fodul: “Bu kadar kusuruna, bu yeteneksizliğine rağmen bir de övünüyor, üstünlük taslıyor” anlamında kullanılır
Hem nalına hem mıhına (vurmak): Birbirine zıt olan iki yanı da desteklemek ”Ben hem nalına hem de mıhına vuran adamlardan korkarım ”
Hem suçlu hem güçlü: Gerçekte kendisi suçlu olduğu hâlde suç işlememiş gibi davranan ve karşısındakini suçlamaya çalışan kimse
Hem ziyaret hem ticaret: Bir yeri veya kimseyi ziyarete giden kimsenin, bu görüşmeden yararlanarak başka bir işi de yapması durumunu anlatmak için kullanılır
Her kafadan bir ses (çıkmak): Bir konu üzerinde herkesin istediği gibi, rastgele konuşması ve bu konuşmalardan bir sonuç alınamaması ”Ortalık kızıştı, her kafadan bir ses çıkmaya başladı, kimin ne dediği anlaşılmaz oldu ”
Her telden çalmak: Pek çok konuda bilgi sahibi olmak, içinde bulunduğu ortamın şartlarına göre her çeşit iş yapabilir olmak
Hesaba çekmek: Bir kişiyi, bir makamı yaptığı işler üzerine açıklama ve savunma yapmaya çağırmak ”Sakın oraya gitme, seni hesaba çekecekler ”
Hesaba dökmek: Bir konu ile ilgili işlemlerin hesabını kâğıt üzerinde yapmak
Hesaba katmak (almak): Bir işi yaparken ya da yürüTürken bir başka şeyi de göz önünde bulundurmak ”Hasan`ı da hesaba katalım, az zorluk çıkarmayacaktır bize ”
Hesaba (kitaba) gelmez: 1 Beklenmedik, umulmadık 2 Sayılmayacak kadar çok, pek fazla, sayısız
Hesabı kesmek: Alış verişi ya da ilgiyi kesmek ”Dükkân sahibi, uzun zamandır borcunu ödemeyen müşterisinin hesabını kesti ”
Hesabını bilmek: Boş yere para harcamamak, tutumlu davranmak ”Her ev kadını hesabını bilmek zorundadır ”
Hesabını görmek: 1 Alacağını ödeyip ilişkisini kesmek 2 Cezalandırmak, vücudunu ortadan kaldırmak ya da öldürmek ”Çabuk şu adamın hesabını görün!”
Hesap açmak: 1 Hesap defterinde, bir kişiye alış veriş için alacağını borcunu kaydetmek üzere bir yer ayırmak 2 Bankada, gereğinde çekilmek üzere yatırılan para için işlem yapmak 3 Birine kredi açmak, birine borçlanma imkânı tanımak
Hesap etmek: 1 Kazançla gideri karşılaştırıp bir sonuca ulaşmak 2 Düşünmek, tasarlamak, ayrıntıları gözden geçirip ihtimalleri değerlendirmek ”Hesap etmeden sakın işe girişmeyin!”
Hesap görmek: Taraflarca alacakla vereceği karşılaştırıp ödeşmek ”Çok uzadı, hesap görmek için ne zaman bir araya geleceğiz?”
Hesap kitap: Düşünüp taşındıktan sonra, hesap sonunda ”Hesap kitap, baktım işler kötüye gidiyor; hemen sizi çağırdım ”
Hesapsız kitapsız: 1 Sorumsuz, ölçüsüz, tutumsuz 2 Deftere geçirilmeden, herhangi bir belgeye dayanmadan ”Ne hesapsız kitapsız işlerin içine girmişiz de haberimiz yokmuş ”
Hesap sormak: Bir kimseyi kanunsuz, kural dışı, ahlâka aykırı, usulsüz davranış ve sözlerinden ötürü sorgulamak, o kişiden savunma istemek ”Size hesap sormak için mutlaka geri döneceğim ”
Hesaptan düşmek: Borçtan, alacaktan, hesaptan çıkarıp yok saymak ”Elli bin lirayı hesaptan düşmeyi unutmadın inşallah ”
Hesap tutmak: Alış verişle ilgili alacağı ve vereceği bir kâğıda ya da deftere yazmak
Hesap vermek: 1 Herhangi bir davranışının ya da sözünün sebebini açıklamak 2 Bir işin sorumluluğunu üstlenmek ”Rahat olun, bu konuda hesap vermek bana düşer ”
Hevesi kursağında kalmak: Çok istediği, imrendiği, kavuşmak dilediği şeyi elde edememek ”Pikniğe gitmek istiyorduk, yağmur yağınca hevesimiz kursağımızda kaldı ”
Hevesini almak: İmrendiği, çok istediği şeye kavuşup ona doymak
Heyheyleri tutmak (üstünde): Çok kızıp sinirlenmek
Hık mık etmek: Bir işi yapmamak için bahaneler ileri sürmeye çalışmak, bir soruyu cevaplandırırken net şeyler söylememek ”Hık mık edip durma, bu işi eninde sonunda yapacaksın!”
Hık demiş burnundan düşmüş: “Her durumuyla ona çok benziyor” anlamında kullanılır
Hır çıkarmak: Kavga, gürültü, patırtı ve olaya sebep olmak ”Orada hır çıkarmaya kalkışmayacaksın değil mi?”
Hızır gibi yetişmek: Dara düştüğü, çok sıkıştığı, çaresiz kaldığı bir zaman da, beklemediği bir kişi yardımına yetişmek
Hiçe saymak: Hiç önem ve değer vermemek
Hiç yoktan: Sebepsiz, ortada hiçbir neden yokken ”Hiç yoktan adamı dövemezsiniz ya!”
Hizaya gelmek: 1 Düz çizgi durumunda dizilmek 2 Aykırı, yanlış davranışlardan vazgeçmek; doğru yola gelmek, düzelmek
Hodri meydan: “Kendine güvenen ortaya çıksın” anlamında kullanılır
Hop oturup hop kalkmak: Ya heyecanından ya da öfkesinden yerinde duramaz olmak
Hora tepmek: 1 Ayaklarını yere vurarak oynamak 2 Gürültü çıkarmak ”Yandaki sınıfta hora tepiyor, ortalığı birbirine katıyorduk ki…”
Hor görmek (veya bakmak): Önem vermemek, değersiz saymak, adam yerine koymamak, küçümsemek ”Beni, yoksul diye hep hor gördüler ”
Hor kullanmak: Özen göstermeden, kabaca, dikkat etmeyerek, hırpalayarak kullanmak ”Çok hor kullanmışsınız bu dolabı ”
Hoş beş etmek: Şundan bundan konuşarak sohbet etmek ”O iki ihtiyar kadın hoş beş etmek için yaratılmışlar sanki ”
Hurdası çıkmak: İşe yaramayacak, kullanılamayacak hâle gelmek
Huyuna suyuna gitmek: İsteklerine, alışkanlıklarına, yapısına göre onu kızdırıp ürkütmeyecek davranışlarda bulunmak
Huyunu suyunu almak: Onun özelliklerini, davranışlarını ve karakterini yapısına geçirmek
Huzur vermek: Gönül rahatlığı, iç dirliği vermek; dinlendirmek
Huzurunu kaçırmak: Huzurunu bozmak, tedirgin ve rahatsız etmek
Hüküm giymek: Mahkemece ya da birileri tarafından kendisine ceza verilmek
Hüküm sürmek: 1 İş başında olmak 2 Yaygın olmak 3 Bir şeyin güçlü varlığı sürüp gitmek ”Beşinci Kral beş yıl hüküm sürdü ”
Hükümet kapısı: Devlet dairesi ”Hükümet kapıları halka açık kılınmalıdır ”
Hür düşünüş: İstediğini, düşündüğünü baskı altında kalmadan söyleme
Hüsn-ü kuruntu: İhtimalî bulunmadığı hâlde güzel bir şeyin olacağını sanma, hayal etme, buna kendini inandırma
Hüd dağı gibi şişmek: Bir hastalık sebebi ile bir tarafı, özellikle de karın tarafı şişmek Icığını cıcığını çıkarmak: 1 Her yanını ellemek, didiklemek 2 Bir meseleyi en ince ayrıntılarına kadar soruşturmak, incelemek ”İyice ıcığını cıcığını çıkardınız meselenin ”
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|