Şengül Şirin
|
Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü
Göz boyamak: Gösterişle aldatmak, bir şeyi iyi gibi göstermek, kandırmak, yanıltmak
Göz bebeği: Pek değerli, sevgili, çok önem verilen (kimse) ”Babam benim göz bebeğimdir ”
Gözdağı vermek: Korkutmak, tehdit etmek, istediğini yaptırmak için yıldırmak ”Ona öyle bir gözdağı verin ki bir daha buralara ayak basmasın!”
Gözden çıkarmak: Bir malın elinden çıkmasına katlanmak, bir şeyden vazgeçmek ve yokluğuna razı olmak ”Evi ister istemez gözden çıkardılar ”
Gözden düşmek: Kendisine daha önce duyulan sevgi ve ilgiyi kaybetmek ”Eskisi gibi top oynayamayan Ali bir senede gözden düştü ”
Gözden geçirmek: 1 Okumak 2 Durumu incelemek 3 Niteliğini anlamak için bir şeyin her yanına bakmak ”Yapılan işleri gözden geçirdiniz mi?”
Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek, görünmez olmak ”Adam biraz önce buradaydı ama gözden kayboldu ”
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur: “Ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır” anlamında kullanılır
Gözden kaçmak: Farkına varılmamak, ortadan çekilmek, görülmemek ”Nasıl oldu da gözden kaçırdık onu ”
Gözde tütmek: Çok özlemek, hasret çekmek ”Yıllardan beri gözümde tüten köyüme yarın kavuşuyorum!”
Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirmek isteğinde olmak ”Komşusunun tarlasına göz dikti ”
Göz doldurmak: Hâli, tavrı ve görünüşü ile beklenenden çok etkilemek ”Vitrine konan elbiseler göz dolduruyor ”
Göze almak: Bir iş nedeniyle karşılaşabileceği her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabullenmek ”Vatan için kim ölümü göze almaz ki?”
Göze batmak: 1 Başkalarını aşırı söz ve davranışlarıyla tedirgin etmek 2 Kıskançlığa, çekememezliğe yol açmak ”Her davranışınla gözüme batıyorsun Kendine bir çeki düzen ver ”
Göze çarpmak: Görünüşü ile dikkati üzerine çekmek ”O uzun boyuyla hemen göze çarpıyordu ”
Göze girmek: Yetenekleri ve davranışları ile çevresinde, bulunduğu yerde sevgi ve güven kazanmak ”Kısa zamanda göze girmeyi başardı ”
Göze göz, dişe diş: Misilleme; aynı biçimde kötülük yapıp öç alma, kötülüğü yapandan acısını çıkarma ”Düşmanla artık göze göz, dişe diş mücadele edilecektir ”
Göz gezdirmek: 1 Derinlemesine incelemeden okumak 2 Bir şeyi, bir yeri pek fazla dikkat etmeden çabucak incelemek ”Raftaki mallara şöyle bir göz gezdirip çıkalım ”
Göz göre göre: Apaçık şekilde, herkesin gözü önünde ”Göz göre göre yaktılar zavallının evini ”
Göz gözü görmemek: Dumandan, karanlıktan ya da yoğun tozdan hiçbir şey görülmez olmak ”Sokağa çıkmıştık, ancak sisten göz gözü görmüyordu ”
Göz hakkı: Görülüp de imrenilen yiyeceklerden görenlere çıkarılan pay, imrenmelerini yok edecek küçük parça ”Çocukların göz hakkını ayırmayı da sakın unutmayın ”
Göz hapsine almak: Gözetlemek, bir şeyin üzerinden bakışlarını ayırmamak, birinin hiçbir davranışını gözden kaçırmamak ”Askerler, kaçak mahkûmun sığındığı evi bir saat kadar göz hapsine aldılar ”
Göz kamaştırmak: 1 Hayran bırakmak 2 Güçlü, parlak bir ışığın kısa bir zaman için görüşü bulandırması, bakılan yeri görmez etmesi ”Kapıdan çıkar çıkmaz göz kamaştıran bir ışığın etkisine girip donakaldılar ”
Göz kararı: Gözle oranlanarak belirtilen miktar, gözle yapılan ölçme ya da oranlama ”Kumaşı göz kararı ölçüp verdi ”
Göz kesilmek: Bütün dikkatiyle bakmak ”Yoldan geçen adama göz kesildi ”
Göz kırpmadan: 1 Hiç duraksayıp çekinmeden 2 Acımadan, merhamet etmeden ”Çocukları göz kırpmadan kurşuna dizdiler ”
Göz kırpmak: Karşısındakine göz kapağını açıp kapatarak işaret vermek, bu şekilde meramını anlatmaya çalışmak; bir şeyi onayladığını ya da doğru olmadığını gözünü açıp kapayarak belirtmek ”Kalabalık içinde birbirlerine göz kırparak gülümsediler ”
Göz kırpmamak: 1 Hiç uyumamak 2 Tehlikeye aldırmamak ”Bu gece hiç göz kırpmadım, hep seni düşündüm ”
Göz kulak olmak: 1 Korumak, bakmak, gözetmek 2 Görme ve işitme yoluyla öğrenmeye çalışmak ”Yolda ona göz kulak ol da başına bir şey gelmesin ”
Gözleri bulutlanmak: Gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek
Gözleri dolmak: Ağlayacak gibi olmak, göz pınarlarına yaş yürümek ”Hiç beklemediği bir anda beni karşısında görünce gözleri dolu dolu oldu ”
Gözleri fal taşı gibi açılmak: Hayret, şaşkınlık ve öfke gibi sebeplerle gözleri iri iri açılmış olmak
Gözleri fıldır fıldır etmek: Gözleri zekice, çabuk çabuk dönerek her tarafa bakmak
Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, ağlama, kızgınlık ya da bir şeyin kaçması sebebiyle gözlerin çok kızarmış olması
Gözleri kapanmak: 1 Çok uykusu gelmiş olmak 2 Ölmek ”Yemeği yer yemez gözleri kapandı, horlamaya başladı ”
Gözlerine inanmamak: Hiç beklemediği bir anda bir şeyi görüp çok şaşırmak, bu sebeple gördüğünün gerçek olduğuna inanmamak ”Gözlerime inanamıyorum, sen misin Ahmet?”
Gözlerini (gözünü) kan bürümek: Çok öfkeli, kinli olmak; her kötülüğü yapacak hâle gelmek ”Bir adamın gözlerini kan bürümesin, ondan her türlü belâ beklenebilir ”
Gözlerinin içi gülmek: Çok sevindiğini gözlerinden ve yüzünden belli etmek ”Sınıfını geçtiğini öğrenen Halim`in gözlerinin içi gülüyordu ”
Gözleri yaşarmak: Üzücü ve duygulandırıcı bir durum karşısında gözlerinden yaş gelmek ”Gurbetteki oğlundan gelen mektup eline tutuşturulunca gözleri yaşardı ”
Gözleri yollarda kalmak: Özlemle beklemek
Göz nuru dökmek: Göz emeği harcamak; gözün dikkatini, elin emeğini gerektiren ince bir iş yapmak ve işte uzun süre çalışmak ”Onca göz nuru döktüğü el işleri ürünleri çok ucuza satılınca kahroldu ”
Göz önünde tutmak (bulundurmak): Dikkate almak Herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmak ”Yola çıkıyorsunuz ama yağmuru da göz önünde tutun ”
Göz ucuyla bakmak: Belli etmemeye çalışarak, başını çevirmeden göz kenarı ile yandan bakmak ”Yabancı askerlere göz ucuyla bakmaya başladı ”
Gözü aç: Aç gözlü, doymak bilmeyen, gerektiğinden fazlasını isteyen ”Gözü aç insanlar topluma huzur vermezler ”
Gözü açık: Uyanık, kurnaz, çıkarlarını iyi kollayan, becerikli, zeki ”Senin çocuk gözü açık birisi olacak galiba ”
Gözü açık gitmek: Çok istediği şeylere kavuşamadan ölmek ”Halam `gurbete giden oğluma kavuşamadan ölürsem gözüm açık gider` dedi ”
Gözü açılmak: Yararlıyı yararsızı, iyiyi kötüyü ayırt edebilir duruma gelmek ”Yaşı büyüdükçe gözü de açılmaya başladı ”
Gözü arkada kalmak: Kendisi ayrıldıktan sonra, bıraktığı şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek, merak etmek ”Köyden ayrılıyordu ama gözü de arkada kalmıştı ”
Gözü bağlı: 1 Sorup soruşturmadan, anlayıp anlamadan 2 Gafil, çevresinde olup bitenlerin farkında olmayan ”Hiçbir zaman gözü bağlı biri olmanı istemem senin ”
Gözü dalmak: Gözlerini bir noktaya dikerek dalgın dalgın bakmak ”Zavallı ihtiyar bir noktaya gözü dalmış öylece duruyordu ”
Gözü doymak: Çok istenen bir şeye kavuşup, artık istemez duruma gelmek ”Sanırım şimdi gözün doymuştur, daha istemezsin artık ”
Gözü gibi sakınmak (esirgemek): Bir şeye aşırı derecede ilgi duymak, onu koruyup gözetmek, dikkatle muhafaza etmek ”Çocuğunu gözü gibi sakınıyordu kadıncağız ”
Gözü hiçbir şey görmemek: Heyecana, öfkeye ya da önem verdiği bir işe kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek ”Kendinden öylesine geçmişti ki gözü hiçbir şeyi görmez olmuştu ”
Gözü ısırmak: Bir kimseyi sanki tanır gibi olmak
Gözü ilişmek: İstemeden, birdenbire, rastgele görmek
Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda başkalarına ve kendisine güvenmek ”Onca işi yapmaya gözün kesiyor mu?”
Gözü kara (veya pek): Cesur, atak, korkusuz, tehlikeli işlere tereddüt etmeden girebilen ”O gözü kara bir insandı ”
Gözü korkmak: Daha önce başından geçen kötü bir denemeden sonra, birinden veya bir şeyden zarar gelebileceği endişesine kapılmak ve o işi yapmaktan çekinmek
Gözünde büyümek: Olduğundan fazla büyük ya da güç görünmek ”Onca yolu nasıl yürüyeceğim, gittikçe gözümde büyüyor ”
Gözünde büyütmek: Bir şeyi, olayı, kimseyi veya işi abartmak
Gözlerinden uyku akmak: Çok uykusu geldiği için göz kapakları kapanır gibi olmak ”Çocukcağızın gözlerinden uyku akıyor, şunu yatağına yatırın ”
Gözüne bakmak: 1 Verilen emri yapmak üzere işaret beklemek, işareti verecek kimseyi gözlemek 2 Gerektiğinden fazla dikkat göstermek, koruyup gözetmek ”Üç kuruş para verecek diye adamın gözünün içine bakıyor, ne derse yapıyoruz, daha ne istiyor bizden ”
Gözüne dizine dursun: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen ilenme sözü ” Allah, bu nankörlüğünün cezasını versin ” anlamında kullanılır
Gözüne girmek: Birinin sevgi ve ilgisini kazanmak
Gözüne sokmak: 1 Görmek istemediği bir şeyi zorla göstermek 2 Bir çaba sonucu, bir kimseyi büyüğünün beğenmesini sağlamak ”Kalemi gözüne sokarcasına uzattı ”
Gözüne uyku girmemek: Uykusuz kalmak, hiç uyumamak ”Gözüme uyku girmedi bu gece ”
Gözünü açmak: 1 Uyanık, dikkatli olmak 2 Birisine bilgiler vererek görüşünü genişletmek ”Gözünü aç, işini kimseye kaptırma ”
Gözünü ayırmamak: Bir şeye devamlı bakmaktan kendini alamamak ”Devamlı yola bakıyor, gözünü ayıramıyordu ”
Gözünü çıkarmak: Zarara uğratmak, bir işi kötü biçimde yapmak, iyi yerine kötüyü seçmek ”Öyle bir taş attı ki az kalsın kuzunun gözünü çıkaracaktı ”
Gözünü daldan budaktan esirgememek (veya sakınmamak): Tehlikeli işlere girişmekten çekinmemek ”Sen ki gençliğinde gözünü daldan budaktan sakınmazdın, ne oldu sana böyle?”
Gözünü dört açmak: Bir hileye düşmemek, aldanmamak için çok dikkatli olmak ”Gözünü dört aç da kuru odun yerine yaş odun koymasınlar ”
Gözünü kan bürümek: Birisini öldürecek kadar öfkelenmek ”Katillerin gözünü kan bürümüştü, önlerine çıkanı öldürüyorlardı ”
Gözünü kapamak: 1 Görmezlikten gelmek, yapışına ses çıkarmamak 2 Ölmek ”Dedem gözünü kapayınca o koca aile birdenbire dağılıvermiş ”
Gözünü korkutmak: Yıldırmak, karşı duramaz hâle getirmek ”İlk işi, adamlarıyla kasaba halkının gözünü korkutmak oldu ”
Gözünün önünden gitmemek: Unutamamak, her an görür gibi olmak ”Gözümün önünden gitmiyor onun hayâli ”
Gözünün yaşına bakmamak: Hiç acımamak, merhamet etmemek ”Gözünün yaşına bakmadan hapse attılar adamı ”
Gözü pek (kara): Korkusuz, atılgan, cesur, tehlikelere aldırmayan ”Gözü pek insanlardan korkulmaz, çünkü onlar kartlarını açık oynarlar ”
Gözü sulu: En küçük sevinç ya da üzüntü karşısında hemen ağlayıveren, gözyaşlarını tutamayan ”Senin kız da amma gözü sulu biriymiş ”
Gözü tok: Elinde imkânlar olsun olmasın, mal-mülk veya paraya düşkün olmayan, cömert ”O mu? Gözü tok bir insandır, inanın ”
Gözü tutmak: Güvenmek, beğenmek ”O adamı gözüm tuttu benim ”
Gözü üzerinde olmak: Bir şeye, bir kimseye sık sık bakarak ne durumda olduğunu kontrol etmek, dolayısıyla kötü bir sonuca meydan vermemeye çalışmak ”Gözünüz üzerinde olsun, devamlı izleyin onu ”
Gözü yılmak: Daha önce denediği için o durumla karşılaşmaktan korkmak, o işe girişmekten çekinmek ”Sebzecilik işinden gözüm yıldı, bir daha bu işe girişeceğimi sanmıyorum ”
Gözü yükseklerde olmak: Hâlen bulunduğu durumdan daha yüksek bir duruma ya da mevkiye çıkmak istemek, böyle bir amacı gütmek ”Bundan böyle küçük şeylerle yetinme, gözün yükseklerde olsun daima ”
Göz yummak: Kabahatlerini, kusurlarını hoş karşılamak, görmezlikten gelmek, bağışlamak ”Sana bu yaşa gelinceye kadar göz yumdum, ama artık yeter ”
Göz yummamak: 1 Hoş görmemek, bağışlamamak 2 Hiç uyumamak ”Sabaha kadar gözlerimi yummadım ”
Gururunu okşamak: Bir kimseyi yüzüne karşı överek, becerilerini söyleyerek duygulandırmak
Gücüne gitmek: Bir söz, bir davranış bir kimsenin onuruna dokunmak, o kimseye ağır gelmek ”Doğrusu onun bu sözleri gücüme gitti, çünkü hak etmedim o sözleri ”
Güllük gülistanlık: Sorunları bulunmayan; neşe, bolluk ve huzur içinde olan yer ”Ne zaman güllük gülistanlık içinde olacağız acaba?”
Gülmekten kırılmak: Aşırı ölçüde gülmek, çok gülmekten halsiz düşmek ”Ne matrak adamdı, hareketlerine gülmekten kırıldık hepimiz ”
Gülüp geçmek: Bir durumu umursamamak, aldırış etmemek, gülünç bulup üzerinde durmamak ”Gülüp geçilecek bir iş sanmayın sakın, ciddi durun üzerinde ”
Günaha girmek: Dini bakımdan suç sayılacak bir iş yapmak ya da söz söylemek ”Sebepsiz yere adam öldürmek, günaha girmek demektir ”
Günaha sokmak: Günah işlemesine yol açmak, dinin buyrukları dışına çıkmasına zemin hazırlamak ”Kes sesini de bizi günaha sokma ”
Günahını vermez: “Çok cimri, eli sıkı, hasis” kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır
Günah işlemek: Dince suç sayılan bir iş yapmak ”Yetimlerin malını yiyerek günah işleyenlerden mutlaka hesap sorulacaktır ”
Gün almak: 1 Bir iş yapmak için ilgili kişiden gün ayırmasını; belirli bir tarih tespit etmesini istemek, randevu almak 2 Yaşını bitirip daha sonraki yılın bir ya da birkaç gününü almak ”Doktordan gün almayı unutmamışsındır umarım ”
Gün batmak: Güneş batmak ”Gün batmadan yola çıkmalıyız ”
Güneş almak: Bir yere güneş ışığı ulaşmak ”Evin bir odası güneş almıyor ”
Gün görmek: Bolluk, mutluluk, esenlik içinde huzurlu günler geçirmek ”Kaygılanma evlâdım, daha çok günler göreceksin inşallah ”
Gün görmüş: Başından nice işler geçmiş, tecrübeli, görüp geçirmiş, çok yaşamış ”Gün görmüş insanlarla konuşmaktan zevk alırım ”
Gün ışığına çıkmak: Aydınlanmak, açıklığa kavuşmak, anlaşılır olmak ”İşlediği tüm suçlar yakında gün ışığına çıkacaktır ”
Günleri sayılı olmak: 1 İçinde olunan günlerde ölecek olmak 2 Bulunduğu yerde kalmak için birkaç günü kalmak ”Doktorlara bakılırsa anneannemin günleri sayılıymış ”
Günü birliğine: Sabah gidip akşam dönmek üzere ”Size günü birliğine konuk olmak istiyoruz ”
Günün adamı: 1 Zamanın gereğine göre tutum ve yön değiştiren, çıkarını gözeten kimse 2 Kendisinden o günlerde çok söz edilen
Gününü doldurmak: Bir işin gerçekleşmesi için geçmesi gereken zamanı tamamlamak ”Gününü doldurur doldurmaz senetleri avukata verin ”
Gününü gün etmek: Eline geçen imkânları değerlendirmek, hiçbir şeyi dert edinmeyip hoşça vakit geçirmek ”Gününü gün eden yöneticilerden kurtulacağımız günler yakındır ”
Gürültüye (patırtıya) pabuç bırakmamak: Korkutmalara, tehditlere aldırış etmeyip dilediği gibi davranmak ”Öyle her gürültüye pabuç bırakacak bir adam mı sanıyorlar beni?”
Güven beslemek: Bir kimseye, bir şeye güven duymak, inanmak, itimat etmek ”O adama güven beslediğiniz için pişman olmayacaksınız ”
Güvendiği dağlara kar yağmak: Güvendiği kimselerden yardım alamamak, güvendiği bir şeyin işe yaramadığı anlaşılmak ”Çok umutlusun, inşallah güvendiğin dağlara kar yağmaz ”
Güven kazanmak: Söz, davranış ve yaptığı işlerle çevresindekileri kendisine inandırmak ”İnsan, önce güven kazanmalıdır ”
Güven vermek: Kendisinin güvenilir bir kişi olduğu, kendisine itimat edilebileceği duygusunu uyandırmak ”Oldukça güven veren birisin ”
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|