Şengül Şirin
|
E Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları
E HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER
Ecel teri dökmek: Çok korkmak, heyecan içinde bulunup terlemek, korku ve bunalım içinde olmak ”Köprüden geçerken ecel terleri döktüler ”
Eceli gelmek: Ölmek, sonu gelmek, yok oluş vakti gelmek ”Herkesin eceli gelecek ve bu dünyadan göçecek ”
Eceline susamak: Ölümüne yol açacak kadar tehlikeli işlere girişmek ”Bırak o silâhı elinden, eceline mi susadın sen?”
Eciş bücüş: Çarpuk çurpuk, eğri büğrü, düzgün yanı olmayan, çirkin bir biçim almış bulunan ”Eciş bücüş bir yazıyla karşılaşınca şaşırdı ”
Edebiyat yapmak: Bir işe yaramayan, konuyu açıklamaya yetmeyen, gerçeği yansıtmayan süslü, parlak ve gereksiz sözler söylemek ”Edebiyat yapmaya amma da meraklı bir insanmış ”
Efkâr dağıtmak: Sıkıntıyı gidermek, üzüntüyü yok etmeye çalışmak ”Sahile efkâr dağıtmak için inmiş olmalı ”
Eğri (gözle) bakmak: Kötü düşünce besleyerek bakmak ”O, hiç kimseye eğri gözle bakmazdı ”
Ekmeğinden etmek: İşinden çıkarmak veya atmak ”Adamı durup dururken ekmeğinden ettiler ”
Ekmeğine yağ sürmek: Birinin yararına göre eylemde bulunmak, istemese de birinin işine yarayacak biçimde hareket etmek ”O işi bana vermemekle yabancıların ekmeğine yağ sürdün sen ”
Ekmeğini kazanmak: Geçimini temin edecek, ihtiyaçlarını karşılayacak parayı kazanmak ”Kaygılanma, ekmeğini kazanmasını bilir o ”
Ekmeğini taştan çıkarmak: En zor işleri bile yapıp geçimini sağlayacak becerilikte olmak, her türlü işi yapmak ”Ekmeğini taştan çıkaran insanların arasına katılmakta gecikmedi ”
Ekmek elden su gölden: Kendisi kazanmayıp başkalarının kazancı ile geçinen kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır
Ekmek kapısı: Çalışıp para kazanılan, geçim sağlayan iş yeri ”O dükkân benim ekmek kapım, asla satmam, satamam onu!”
Ekmek parası: Kazanç, geçinmek için kazanılan para ”Ekmek parası kolay kolay kazanılmıyor ”
Eksik gedik: Ufak tefek ihtiyaçlar ”İkramiye ile eksiği gediği kapadılar ”
Ekşi yüz: Somurtkan, asık yüz ”Onun ekşi yüz göstermeye hakkı yoktu ”
El açmak: 1 Dilenmek 2 Başkasının yardımını almak için yalvarmak ”İhtiyarlayıp da el açacağı hiç aklına gelmemişti ”
El altından: Kimsenin haberi olmadan, gizlice ”Parayı el altından verdi ”
El atmak: 1 Bir işe girişmek 2 Birisinin işine karışmak ”Üstüne vazife olmayan işe el atma sakın! ”
El ayak çekilmek: Ortalıkta kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek ”Bu iş ancak el ayak çekildikten sonra yapılır ”
El basmak: Yemin etmek, kutsal bir şey üzerine el koyarak ant içmek ”Kur`ân`a el basarım ki bu işi ben yapmadım ”
El çabukluğu: 1 Bir işi çok çabuk yapabilme ustalığı 2 Hilesini kimseye sezdirmeyecek biçimde yapabilme ”Adamın cebinden el çabukluğu ile cüzdanı çekiverdi ”
Elde avuçta bir şey kalmamak: Parasını, malını, tüm varlığını harcayıp bitirmiş olmak ”Elde avuçta bir şey kalmayınca ne yapacağını şaşırdı ”
Elde etmek: 1 Bir şeye sahip olmak 2 Bir kimseyi kendi yanına çekmek ”Onun gibi dürüstleri elde edemezsin, boşuna uğraşma ”
Elde kalmak: 1 Bir malın satılmayıp geride kalan kısmı 2 Harcanandan arta kalmış olmak ”Şu kasadaki üzümler elde kaldı ”
Elden ayaktan düşmek (veya kesilmek): Yaşlılık, hastalık sebebiyle iş yapamaz, yürüyemez, kendi işini göremez duruma gelmek ”Allah kimseyi elden ayaktan düşürmesin ”
Elden çıkmak: Malı olmaktan çıkmak ”O arsa elden çıktığı için üzüldüm ”
Elden düşme: Az kullanılmış ”Elden düşme bir araba aldı ”
Elden ele dolaşmak: Pek çok kişi tarafından kullanılmak, bir çok sahip eline geçmek ”Elden ele dolaşan atı nihayet geri almayı başardı ”
Elden geçirmek: Eksiklikleri düzeltmek, onarmak; denetlemek için pek çok şeyi ele alıp yoklamak, gözden geçirmek ”Yaptığın işi bir daha elden geçir ”
Elden gitmek: Bir şeyi yitirmek, ondan yoksun kalmak ”Bütün mal mülk bir hiç uğruna elden gitti ”
Ele almak: 1 Bir şey üzerinde çalışmaya başlamış olmak 2 İncelemek, araştırmak veya tenkit etmek ”Konuyu yeni baştan bir daha ele alalım ”
Ele avuca sığmamak: 1 Şımarık davranmak 2 Söz dinlememek, kural tanımamak, zapt edilememek ”Sen ne ele avuca sığmaz bir çocukmuşsun meğer ”
Ele geçirmek: Sahip olmak, kaçan bir kimseyi yakalamak ”Şu toprak parçasını da ele geçirdik mi işimiz tamam demektir ”
El elde baş başta: 1 Masrafla para birbirine denk geldi 2 Yapılan işin sonunda ne kâr ne de zarar edildi ”Alışverişten el elde baş başta döndü ”
Elekten geçirmek: Titizlikle seçmek; iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı birbirinden ayırmak ”Şu dosyayı bir daha elekten geçirin ”
El ele vermek: Güçleri birleştirip işbirliği yapmak, yardımlaşmak ”Bu yolu ancak el ele verirsek yapabiliriz ”
El emeği: 1 Elle yapılan işe harcanan emek 2 Elle yapılan çalışmanın karşılığı ”El emeğinin karşılığı değildir bu para ”
Ele vermek: Bulunduğu yeri haber vererek suçluyu yakalatmak ”Katili ele vermeyi kafasına koyarak sokağa çıktı ”
Eli açık: Cömert, çok para harcayan, sakınmadan para verebilen ”Eli açık olan insanları severim ”
Eli ağır: 1 Oldukça yavaş iş yapan 2 Vurunca çok acıtan ”Eli o kadar ağırmış ki enseme gülle düştü sandım ”
Eli altında olmak: 1 İstediği anda ele alıp kullanabileceği bir yerde bulunmak 2 Buyruğunda olmak ”İyi bir usta, araç ve gereçlerinin elinin altında olmasını ister ”
Eli ayağı buz kesilmek: 1 Korku, heyecan ve üzüntüden ne yapacağını bilemez duruma gelmek, donup kalmak 2 Çok üşümek ”Haydi elimiz ayağımız buz kesmeden girelim içeri ”
Eli ayağı tutmak: İş yapabilecek güçte olmak, bedenî gücü var olmak ”Çok şükür şimdilik elimiz ayağımız tutuyor ”
Eli bayraklı: Kavgacı, şirret, edepsiz ”Onun eli bayraklı bir kadın olduğunu daha yeni anladınız ”
Eli bol: Cömert, esirgemeyen, çok para ve eşyası olan ”Duyduğumuza göre Hasan Çavuş eli bol bir insanmış ”
Eli boş dönmek: Umduğunu alamadan geri dönmek ”Eli boş döneceği hiç aklıma gelmezdi ”
Eli böğründe kalmak: Çaresiz kalmak, bir şey yapamaz duruma gelmek, başarısızlığa uğramak ”Tek hayvanın öldüğünü görünce eli böğründe kaldı ”
Eli cebine gitmemek (veya varmamak): Cimri olmak, para harcamaya kıyamamak ”Ondan da yardım istediler, ancak eli cebine bir türlü gitmedi, arkasını dönüp uzaklaştı ”
Eli çabuk: Süratli iş gören ”Eli çabuk adamlara ihtiyacımız var ”
Eli darda: Geçimi için para sıkıntısı çeken ”Eli darda insanlara yardım etmek insanlık borcudur ”
Eli değmemek: Bir işi yapmaya zaman bulamamak ”Odanı temizlemeye elim değmiyor ”
Elifi görse mertek sanır: Cahil, okuması yazması yoktur ”Ona mı akıl danışıyorsun, elifi görse mertek sanır o ”
Eli hafif: İncitmeden, can yakmadan iş gören ”İğneyi Hatice hemşireye vurdurun eli hafiftir onun ”
Eli kalem tutmak: 1 Yazı yazmayı bilmek 2 Düşüncelerini derli toplu güzel bir ifade ile yazabilmek ”Elin kalem tutmaz mı senin?”
Elinden iş çıkmamak: Çabuk iş yapamamak ”Bırakın onu, elinden iş çıkmaz birine ihtiyacımız yok ”
Elinden tutmak: 1 Destek olmak, ilerlemesi için yardımda bulunmak 2 Yürümesine, kalkmasına, inmesine, çıkmasına yardım etmek ”Hayatım boyunca elimden tutan olmadı ”
Eline düşmek: 1 Birine muhtaç olmak 2 Yakalanmak 3 Düşmanın ya da kendisine hıncı bulunan birinin hâkimiyetinde kalmak ”Düşmanın eline düşmemek için bir yol bulmalıyız ”
Eline su dökemez: Sözü edilen kişi, değerce ondan çok geride ”Sen hamur açmakta Fatma`nın eline su dökemezsin ”
Elini çabuk tutmak: Hızlı davranmak, acele etmek ”Elimizi çabuk tutup şu kömürü yağmura yakalanmadan taşıyalım ”
Elini kana bulamak: Birini öldürmek veya yaralamak ”Zavallı çocuk, boş yere elini kana buladı ”
Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: Bir işten sonuç almaksızın dönmek, gelirken hiçbir armağan getirmemek
Elini kolunu sallaya sallaya gezmek: Pervasızca, çekinmeden, kimseden korkmadan dolaşmak ”Bunca ağır suç işlemesine rağmen elini kolunu sallaya sallaya gezmesi şaşılacak şey doğrusu ”
Elinin hamuruyla erkek işine karışmak: Anlamadığı, bilmediği, beceremediği işleri yapmaya kalkışmak (kadınlar için)
Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Çok nazlı olmak, evde hiçbir iş yapmamak, zor işlerden kaçınmak ”Ne kadınmış o da, elini sıcak sudan soğuk suya soktuğunu görmedim daha!”
Eli sıkı: Kolay para harcamayan, cimri, çok tutumlu ”Bu kadar eli sıkı bir adam olmak zorunda değilsin ”
Eli uzun: Hırsız, fırsat buldukça bir şeyler aşırmaktan geri kalmayan
Eli varmamak: Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak ”Bulaşıkları yıkamaya bir türlü elim varmıyor ”
Eli yatmak: Bir işe eli alışkın olmak, bir işi yapabilecek el becerisi bulunmak
Eliyle koymuş gibi bulmak: Aradığı şeyi söylenen yerde çok kolay bulmak ”Onca şeyin arasında küçücük düğmeyi eliyle koymuş gibi buluverdi ”
El kadar: Küçük, küçücük ”El kadar çocuk işime karışamaz benim ”
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|