Yalnız Mesajı Göster

E Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları

Eski 01-19-2011   #16
Şengül Şirin
Varsayılan

E Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları



E HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER

Ecel teri dökmek: Çok korkmak, heyecan içinde bulunup terlemek, korku ve bunalım içinde olmak”Köprüden geçerken ecel terleri döktüler


Eceli gelmek: Ölmek, sonu gelmek, yok oluş vakti gelmek”Herkesin eceli gelecek ve bu dünyadan göçecek


Eceline susamak: Ölümüne yol açacak kadar tehlikeli işlere girişmek”Bırak o silâhı elinden, eceline mi susadın sen?”


Eciş bücüş: Çarpuk çurpuk, eğri büğrü, düzgün yanı olmayan, çirkin bir biçim almış bulunan”Eciş bücüş bir yazıyla karşılaşınca şaşırdı


Edebiyat yapmak: Bir işe yaramayan, konuyu açıklamaya yetmeyen, gerçeği yansıtmayan süslü, parlak ve gereksiz sözler söylemek”Edebiyat yapmaya amma da meraklı bir insanmış


Efkâr dağıtmak: Sıkıntıyı gidermek, üzüntüyü yok etmeye çalışmak”Sahile efkâr dağıtmak için inmiş olmalı

Eğri (gözle) bakmak: Kötü düşünce besleyerek bakmak”O, hiç kimseye eğri gözle bakmazdı


Ekmeğinden etmek: İşinden çıkarmak veya atmak”Adamı durup dururken ekmeğinden ettiler



Ekmeğine yağ sürmek: Birinin yararına göre eylemde bulunmak, istemese de birinin işine yarayacak biçimde hareket etmek”O işi bana vermemekle yabancıların ekmeğine yağ sürdün sen

Ekmeğini kazanmak: Geçimini temin edecek, ihtiyaçlarını karşılayacak parayı kazanmak”Kaygılanma, ekmeğini kazanmasını bilir o

Ekmeğini taştan çıkarmak: En zor işleri bile yapıp geçimini sağlayacak becerilikte olmak, her türlü işi yapmak”Ekmeğini taştan çıkaran insanların arasına katılmakta gecikmedi

Ekmek elden su gölden: Kendisi kazanmayıp başkalarının kazancı ile geçinen kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır

Ekmek kapısı: Çalışıp para kazanılan, geçim sağlayan iş yeri”O dükkân benim ekmek kapım, asla satmam, satamam onu!”

Ekmek parası: Kazanç, geçinmek için kazanılan para”Ekmek parası kolay kolay kazanılmıyor

Eksik gedik: Ufak tefek ihtiyaçlar”İkramiye ile eksiği gediği kapadılar

Ekşi yüz: Somurtkan, asık yüz”Onun ekşi yüz göstermeye hakkı yoktu

El açmak: 1 Dilenmek 2 Başkasının yardımını almak için yalvarmak”İhtiyarlayıp da el açacağı hiç aklına gelmemişti

El altından: Kimsenin haberi olmadan, gizlice”Parayı el altından verdi

El atmak: 1 Bir işe girişmek 2 Birisinin işine karışmak”Üstüne vazife olmayan işe el atma sakın!

El ayak çekilmek: Ortalıkta kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek”Bu iş ancak el ayak çekildikten sonra yapılır

El basmak: Yemin etmek, kutsal bir şey üzerine el koyarak ant içmek”Kur`ân`a el basarım ki bu işi ben yapmadım

El çabukluğu: 1 Bir işi çok çabuk yapabilme ustalığı 2 Hilesini kimseye sezdirmeyecek biçimde yapabilme”Adamın cebinden el çabukluğu ile cüzdanı çekiverdi
Elde avuçta bir şey kalmamak: Parasını, malını, tüm varlığını harcayıp bitirmiş olmak”Elde avuçta bir şey kalmayınca ne yapacağını şaşırdı

Elde etmek: 1 Bir şeye sahip olmak 2 Bir kimseyi kendi yanına çekmek”Onun gibi dürüstleri elde edemezsin, boşuna uğraşma

Elde kalmak: 1 Bir malın satılmayıp geride kalan kısmı 2 Harcanandan arta kalmış olmak”Şu kasadaki üzümler elde kaldı

Elden ayaktan düşmek (veya kesilmek): Yaşlılık, hastalık sebebiyle iş yapamaz, yürüyemez, kendi işini göremez duruma gelmek”Allah kimseyi elden ayaktan düşürmesin

Elden çıkmak: Malı olmaktan çıkmak”O arsa elden çıktığı için üzüldüm

Elden düşme: Az kullanılmış”Elden düşme bir araba aldı

Elden ele dolaşmak: Pek çok kişi tarafından kullanılmak, bir çok sahip eline geçmek”Elden ele dolaşan atı nihayet geri almayı başardı

Elden geçirmek: Eksiklikleri düzeltmek, onarmak; denetlemek için pek çok şeyi ele alıp yoklamak, gözden geçirmek”Yaptığın işi bir daha elden geçir

Elden gitmek: Bir şeyi yitirmek, ondan yoksun kalmak”Bütün mal mülk bir hiç uğruna elden gitti


Ele almak: 1 Bir şey üzerinde çalışmaya başlamış olmak 2 İncelemek, araştırmak veya tenkit etmek”Konuyu yeni baştan bir daha ele alalım

Ele avuca sığmamak: 1 Şımarık davranmak 2 Söz dinlememek, kural tanımamak, zapt edilememek”Sen ne ele avuca sığmaz bir çocukmuşsun meğer

Ele geçirmek: Sahip olmak, kaçan bir kimseyi yakalamak”Şu toprak parçasını da ele geçirdik mi işimiz tamam demektir

El elde baş başta: 1 Masrafla para birbirine denk geldi 2 Yapılan işin sonunda ne kâr ne de zarar edildi”Alışverişten el elde baş başta döndü

Elekten geçirmek: Titizlikle seçmek; iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı birbirinden ayırmak”Şu dosyayı bir daha elekten geçirin


El ele vermek: Güçleri birleştirip işbirliği yapmak, yardımlaşmak”Bu yolu ancak el ele verirsek yapabiliriz

El emeği: 1 Elle yapılan işe harcanan emek 2 Elle yapılan çalışmanın karşılığı”El emeğinin karşılığı değildir bu para

Ele vermek: Bulunduğu yeri haber vererek suçluyu yakalatmak”Katili ele vermeyi kafasına koyarak sokağa çıktı

Eli açık: Cömert, çok para harcayan, sakınmadan para verebilen”Eli açık olan insanları severim

Eli ağır: 1 Oldukça yavaş iş yapan 2 Vurunca çok acıtan”Eli o kadar ağırmış ki enseme gülle düştü sandım


Eli altında olmak: 1 İstediği anda ele alıp kullanabileceği bir yerde bulunmak 2 Buyruğunda olmak”İyi bir usta, araç ve gereçlerinin elinin altında olmasını ister

Eli ayağı buz kesilmek: 1 Korku, heyecan ve üzüntüden ne yapacağını bilemez duruma gelmek, donup kalmak 2 Çok üşümek”Haydi elimiz ayağımız buz kesmeden girelim içeri


Eli ayağı tutmak: İş yapabilecek güçte olmak, bedenî gücü var olmak”Çok şükür şimdilik elimiz ayağımız tutuyor


Eli bayraklı: Kavgacı, şirret, edepsiz”Onun eli bayraklı bir kadın olduğunu daha yeni anladınız


Eli bol: Cömert, esirgemeyen, çok para ve eşyası olan”Duyduğumuza göre Hasan Çavuş eli bol bir insanmış


Eli boş dönmek: Umduğunu alamadan geri dönmek”Eli boş döneceği hiç aklıma gelmezdi


Eli böğründe kalmak: Çaresiz kalmak, bir şey yapamaz duruma gelmek, başarısızlığa uğramak”Tek hayvanın öldüğünü görünce eli böğründe kaldı


Eli cebine gitmemek (veya varmamak): Cimri olmak, para harcamaya kıyamamak”Ondan da yardım istediler, ancak eli cebine bir türlü gitmedi, arkasını dönüp uzaklaştı


Eli çabuk: Süratli iş gören”Eli çabuk adamlara ihtiyacımız var


Eli darda: Geçimi için para sıkıntısı çeken”Eli darda insanlara yardım etmek insanlık borcudur


Eli değmemek: Bir işi yapmaya zaman bulamamak”Odanı temizlemeye elim değmiyor


Elifi görse mertek sanır: Cahil, okuması yazması yoktur”Ona mı akıl danışıyorsun, elifi görse mertek sanır o


Eli hafif: İncitmeden, can yakmadan iş gören”İğneyi Hatice hemşireye vurdurun eli hafiftir onun


Eli kalem tutmak: 1 Yazı yazmayı bilmek 2 Düşüncelerini derli toplu güzel bir ifade ile yazabilmek”Elin kalem tutmaz mı senin?”


Elinden iş çıkmamak: Çabuk iş yapamamak”Bırakın onu, elinden iş çıkmaz birine ihtiyacımız yok


Elinden tutmak: 1 Destek olmak, ilerlemesi için yardımda bulunmak 2 Yürümesine, kalkmasına, inmesine, çıkmasına yardım etmek”Hayatım boyunca elimden tutan olmadı


Eline düşmek: 1 Birine muhtaç olmak 2 Yakalanmak 3 Düşmanın ya da kendisine hıncı bulunan birinin hâkimiyetinde kalmak”Düşmanın eline düşmemek için bir yol bulmalıyız


Eline su dökemez: Sözü edilen kişi, değerce ondan çok geride”Sen hamur açmakta Fatma`nın eline su dökemezsin


Elini çabuk tutmak: Hızlı davranmak, acele etmek”Elimizi çabuk tutup şu kömürü yağmura yakalanmadan taşıyalım


Elini kana bulamak: Birini öldürmek veya yaralamak”Zavallı çocuk, boş yere elini kana buladı


Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: Bir işten sonuç almaksızın dönmek, gelirken hiçbir armağan getirmemek


Elini kolunu sallaya sallaya gezmek: Pervasızca, çekinmeden, kimseden korkmadan dolaşmak”Bunca ağır suç işlemesine rağmen elini kolunu sallaya sallaya gezmesi şaşılacak şey doğrusu


Elinin hamuruyla erkek işine karışmak: Anlamadığı, bilmediği, beceremediği işleri yapmaya kalkışmak (kadınlar için)

Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Çok nazlı olmak, evde hiçbir iş yapmamak, zor işlerden kaçınmak”Ne kadınmış o da, elini sıcak sudan soğuk suya soktuğunu görmedim daha!”


Eli sıkı: Kolay para harcamayan, cimri, çok tutumlu”Bu kadar eli sıkı bir adam olmak zorunda değilsin


Eli uzun: Hırsız, fırsat buldukça bir şeyler aşırmaktan geri kalmayan


Eli varmamak: Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak”Bulaşıkları yıkamaya bir türlü elim varmıyor


Eli yatmak: Bir işe eli alışkın olmak, bir işi yapabilecek el becerisi bulunmak


Eliyle koymuş gibi bulmak: Aradığı şeyi söylenen yerde çok kolay bulmak”Onca şeyin arasında küçücük düğmeyi eliyle koymuş gibi buluverdi


El kadar: Küçük, küçücük”El kadar çocuk işime karışamaz benim



__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla