Şengül Şirin
|
Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü
D HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER
Dağa kaldırmak: Herhangi bir sebepten ötürü birini zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada alıkoymak ”Eşkıyalar, karakol komutanının oğlunu dağa kaldırmışlar; ne istedikleri henüz belli değil ”
Dağarcığına atmak: Yeni bilgilerini, eski bilgilerine katmak; yeni bilgileri zihnine yerleştirmek ”Öğrendiği her yeni bilgiyi dağarcığına atmayı ihmal etmedi ”
Dağdan gelip bağdakini kovmak: Daha sonradan geldiği bir yere ya da karıştığı bir işte eskiden beri bulunan bir kişinin yerini almaya çalışmak ”Şu densize bak hele, dağdan gelip bağdakini kovuyor!”
Dağ doğura doğura fare doğurdu: Önemli gibi görünen şeylerden önemsiz bir sonuç çıkması durumunda söylenir
Dağlara düşmek: Sıkıntı, üzüntü sebebiyle insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaşar olmak ”Annesinin ölümünden sonra dağlara düştü ”
Dağları devirmek: Çok büyük güçlüklerin altından kalkmak, ağır işleri başarmak ”O, dağları devirir bir adamdır ”
Dalavere çevirmek: Yalan, dolan ve hile ile kötü bir iş yapmak; düzen kurarak gizlice başkasını aldatmak ”Yine bir dalavere çevirmesin bu adam!”
Dal budak salmak: 1 Karmaşık biçimde yayılıp genişlemek 2 Soy ya da dostluk yönünden genişleyip yayılmak ”Bu mesele daha fazla dal budak salmadan hemen halledilmeli ”
Daldan dala konmak: Çok sık, düşünce ya da konu değiştirmek ”Daldan dala konmayı bırak da bir işe sarıl artık ”
Dalına basmak: Hiç hoşlanmadığı şeyleri yaparak birisini öfkelendirmek ”Dalıma basıp da beni çileden çıkarma lütfen!”
Dallanıp budaklanmak: Genişleyip yayılmak, gittikçe büyüyerek karışık bir durum almak ”İşi dallandırıp budaklandırmada üstüne yok hani!”
Damdan düşer gibi: Aniden, yersiz olarak (söz söylemek) ”Damdan düşer gibi söz söyleyince ortalık birbirine girdi ”
Damgasını vurmak: Biri hakkında kötü bir yargıya varmak ”Allah`tan korkmazsan ona hırsızlık damgasını vur da rezil olsun ”
Damokles`in kılıcı: Kişiyi korku ve baskı altında tutan büyük ceza tehdidi ”Damokles`in kılıcı gibi başımda dikilip durma öyle!”
Dananın kuyruğu kopmak: Olay patlak vermek, beklenen ve korkulan sonucun gerçekleşmesi ”Dananın kuyruğu bu gece kopacak, inşallah hayır demezler ”
Danışıklı dövüş: Şike; önceden aralarında bir anlaşma olduğu hâlde, sanki böyle bir anlaşma yokmuş gibi davranarak başkalarını aldatmak ”Danışıklı dövüş insanların mertlik anlayışını tamamen öldürdü ”
Dara düşmek: 1 Paraca sıkıntıya uğramak 2 Sıkıntılı, tehlikeli bir durumla karşılaşmak ”İyice dara düştük, geçinmekte güçlük çekiyoruz ”
Dara getirmek: Aceleye getirmek, gerektiği gibi zaman ayıramamak ”Biraz erken kalkalım da dara getirmeden yapalım işi, güzel olsun ”
Dar boğaz: Sıkıntılar ve güçlükler içinde geçirilen, geçici kabul edilip sonunda ferahlık umulan durum ”Evel Allah bu dar boğazı da aşacağız ”
Dar hayat: Sıkıntılar, güçlükler, zorluklar içinde sürdürülen hayat
Darda kalmak: 1 Zor duruma düşmek 2 Paraca sıkıntı çekmek ”Öğretmeninin karşısında darda kalmak istemeyen Ahmet, ödevini yapmayı hiç ihmal etmezdi ”
Dar gelirli: Geçim sıkıntısı çeken, kazancı normal olarak geçimini sağlamaya yetmeyen ”Dar gelirli ailelerin çocuklarının çoğu okulu yarıda bırakmak zorunda kalıyorlar ”
Darısı (dostlar) başına: “Kavuştuğum başarı ve mutluluğa tüm dostlarımın da kavuşmasını isterim” anlamında kullanılır
Dar kafalı: Anlayışı, kavrayışı az; yeniliklere açık olmayan ”Dar kafalı insanlarla anlaşmak oldukça zordur ”
Davul çalmak: Bir şeyi herkesin duyabileceği biçimde ortalığa yaymak ”Davul çalıp bizi elâleme rezil etti ”
Defe (tefe) koymak: Dedikodusunu yapmak, kınayan bir dille başkalarına anlatmak, alaya almak ”Sakın söyleme, yoksa bizi defe koyarlar ”
Defterden silmek: İlişkisini kesmek, yok saymak, adını anmaz olmak, unutmak ”Ali`yi defterden iyice sildim ”
Defteri dürülmek: 1 İşine son verilerek bir yerden uzaklaştırılmak 2 Ölmek ya da öldürülmek ”Onun da defterini dürecekler yakında
Defteri kapamak: İlgiyi kesmek, uğraşmaz olmak, söz konusu işi yapmaz olmak “O defteri kapadık biz, artık soru sormayın
Deli divane olmak: Bir şeyi, bir kimseyi aşırı derecede sevmek, ona tutkun olmak ”Delikanlı o kız için deli divane oluyordu ”
Deli fişek: Atak, delişmen, delice işler yapan, şımarık ”Bırak artık şu deli fişek adamla arkadaşlık etmeyi ”
Deliksiz uyku: Hiç uyanmadan, çok rahat, uzun süre uyunulan uyku ”Bu gece deliksiz bir uyku çekip yorgunluğumu atmak istiyorum ”
Demir atmak: 1 Çapasını denize atmak 2 Bir yerde uzun süre kalmak ”Gemiler fırtına başlayınca koya girip demir attılar ”
Dem tutmak: Bir çalgıya, bir başka çalgı veya sesle eşlik etmek
Denizden çıkmış balığa dönmek: Yeni bir işe, ortama, duruma alışmakta zorluk çekmek ”Eski işinden ayrılıp, yeni işine başlayınca denizden çıkmış balığa dönmüştü ”
Derdine düşmek: Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak ”Sana ne ki o işin derdine düştün?”
Dert ortağı: 1 Aynı derdin, sıkıntının içinde bulunanlardan her biri 2 Bir kimsenin derdini paylaştığı, anlattığı yakın dostu ”Onlar yıllar yılı birbirlerinin dert ortağı olarak yaşamışlardı ”
Destan olmak: Yaptığı (kötü) bir işten dolayı şöhreti yayılmak ”Karısına bağırdı diye annesini kapıya attı, bütün civar köylere destan oldu ”
Devede kulak: Bütüne göre çok ufak bir parça ”Onun yaptığı iş devede kulak kalır ”
Deve kini: Bitmeyen, geçmeyen, unutulmayan büyük kin ”Tam anlamıyla bir deve kini besliyordu komşusuna karşı ”
Deveye hendek atlatmak: Birisine yapılması çok zor, hemen hemen yapamayacağı bir işi yaptırmaya çalışmak ”Senin yaptığın deveye hendek atlatmak, bırak şu garibin yakasını ”
Devlet kuşu: Umulmadık, iyi talih; zenginlik, mutluluk getiren talih
Dışı eli (seni) yakar, içi beni: “Dıştan görünüşü, herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverişsiz, kötü, sahibini üzücü” anlamında kullanılır ”Ah bir bilseler işin iç yüzünü, dışı eli yakar, içi beni ”
Diken üstünde oturmak: Bir yerde tedirginlik duymak, her an kalkmak durumunu belirtir olmak, huzursuz olmak ”İnan, diken üstünde oturuyorum şurada ”
Dikine gitmek: İnatçılık etmek, bildiğini yapmaya çalışmak, kimsenin uyarısına kulak asmamak ”Biraz daha dikine giderse başına büyük bir belâ gelecek bu çocuğun ”
Dikiş tutturamamak: Bir yerde, bir işte bir sebepten ötürü başarı sağlayamayıp uzun süre kalmamak ”Bir şeyde dikiş tutturamadı, şimdi boşta gezip duruyor ”
Dikiz etmek: Bir yeri, olayı, birinin hareketlerini gizlice ve gözünü ayırmadan dikkatlice izlemek
Dilden dile dolaşmak: Her yerde, pek çok kimse tarafından bahis konusu olmak ”Ata sözleri dilden dile dolaşarak günümüze kadar geldi ”
Dil dökmek: Kandırmak, inandırmak ya da yararlanmak için tatlı sözler söylemek ”Peşine düşen çocuğu ne kadar dil döktüyse de evde kalmaya razı edemedi ”
Dil ebesi: Çok fazla ve esprili konuşan ”Dil ebesi bir adam o, sen onunla başa çıkamazsın ”
Dile (dillere) düşmek: Hakkında dedikodu yapılmak ”Allah kimseyi dile düşürmesin, kadıncağız sokağa çıkamaz oldu ”
Dile gelmek: 1 Konuşma yeteneği yokken konuşmak, dillenmek 2 Dile düşmek ”Dile geldi dağlar, avuttu onu!”
Dile getirmek: 1 Bir meseleyi belirtmek, ortaya atmak, anlatmak, açıklamak 2 Birini konuşturmak ”Hiç umulmadık bir anda konuyu dile getirdi, hepimizin anlamasını sağladı ”
Dile kolay: Söylenmesi kolay ama yapılması ortaya konması ya da katlanılması çok güç ”Evet, dile kolay, haydi yap da görelim ”
Dili açılmak: Herhangi bir sebepten dolayı konuşamayan kimse, birden konuşmaya başlamış olmak ”Dili açıldı çok şükür!”
Dili dolaşmak: Heyecan, korku ya da bir hastalık sebebiyle söyleyeceğini şaşırmak, karıştırmak, açık olarak ifade edememek ”Babasını aniden karşısında görünce dili dolaştı, kekelemeye başladı ”
Dili dönmemek: 1 Bir sözü doğru ve düzgün söylemeyi becerememek, yanlışsız
konuşamamak 2 Amacını iyi anlatamamak ”İnşaallah dilim dönmeden meseleyi anlatır da kurtulurum ondan ”
Dilinden kurtulamamak: Yaptığı bir kabahatten ötürü sürekli olarak, bir kimsenin sitem, eleştiri ve sataşmalarına uğramak ”Ne yapmalıyım da dilinden kurtulmalıyım onun?”
Dilinde tüy bitmek: Sık sık söylemekten bıkmak, usanmak ”Size söyleye söyleye dilimde tüy bitti ”
Diline dolamak: 1 Bir kimsenin dedikodusunu yapmak, kötü tarafını her yerde söylemek 2 Bir şeyi her fırsatta söyler olmak
Dilinin altında bir şey olmak: Bir kimsenin sözlerinden açıkça söylemediği bir şeyler olduğu anlaşılmak ”Dilinin altında bir şey olduğunu biliyorum ama bir türlü söyletemiyorum ”
Dilinin ucuna gelmek: 1 Tam söyleyecekken vazgeçip söylememek 2 Hatırladığı şeyi söyleyecekken yine unutuvermek ”Dilinin ucuna geldi ama utandığı için söyleyemedi ”
Dilini tutmak: Sonunu düşünerek gelişigüzel konuşmaktan sakınmak, ölçülü konuşmak, rast gele konuşmamak ”Dilini tutmasını bilmeyenlerin başına neler geldiğini sana söylemediler mi?”
Dilini yutmak: Büyük bir korku, şaşkınlık ya da sevinç karşısında konuşamaz hâle gelmek ”Korkudan neredeyse dilini yutacaktı ”
Dilin kemiği yok ya!: 1 Önceden söylediği sözü başka biçimlere sokarak inkâr etmek 2 İnsan konuşurken bazı hatalar yapabilir, doğru ve yanlış her şeyi söyleyebilir
Dili olsa da söylese: “Cansız nesneler, hayvanlar konuşabilseler, bazı olaylara tanıklık edebilseler ne iyi olurdu” anlamında kullanılır
Dili tutulmak: Herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyemez duruma gelmek ”Sevinçten dili tutuldu bizim kızın ”
Dili uzun: İncitici, kırıcı sözler söyleyen, saygısız kimse ”O uzun dilini bana kestirmeden çek içeri!”
Dili varmamak: Bir sözü söylemeye gönlü razı olmamak ”Sana git demeye dilim varır mı sanıyorsun?”
Dillerde dolaşmak: Her yerde kendisinden, ondan söz edilmek ”Cephede gösterdiği yararlılıklardan sonra adı dillerde dolaşır oldu ”
Dillere destan olmak: Bir olay veya nitelik halk arasında yayılmak ”Ona öyle bir oyun oynayacağım ki dillere destan olacak!”
Diline pelesenk etmek: Bir sözü her zaman, yerli yersiz tekrarlamak ”Şey sözünü diline pelesenk etmişsin, her cümlenin başında kullanıyorsun ”
Dil uzatmak: Bir kimse veya bir şey için kötü söz söylemek ”Ben öğretmenime dil uzattıracak adam değilim ”
Dil yarası: Acı, ağır ve kötü sözün gönülde bıraktığı kırgınlık ”Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez demişler ”
Dimyat`a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak: Daha iyisini elde etmek uğruna çalışırken elindekilerini de yitirmek ”Gel şu işten vazgeç, Dimyat`a pirince giderken evdeki bulgurdan da olma ”
Dinden imandan çıkmak: Çok sinirlenmek, öfkelenmek, kızgınlık duymak ”İnsanı dinden imandan çıkarıyorsun, yapma şu hareketleri!”
Dinden imandan olmak: Dinî inancını yitirmek, mürtet olmak
Dini bir uğruna: Müslümanlık davası yoluna (iş yapmak)
Dini bütün: Dinin emirlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan, inancı sağlam olan, dinine çok bağlı ”Her Müslüman dini bütün olmak zorundadır ”
Dipsiz kile boş ambar: Para, mal tutamayanın durumunu ya da verimsiz, sonuçsuz bir işi anlatmak için kullanılır ”Memurların işi tam anlamıyla dipsiz kile boş ambar, sıfıra sıfır elde var sıfır ”
Dirlik düzenlik: Bir arada yaşayan, çalışan kimseler arasında iyi geçim, güven, sevgi ve anlaşma hâli ”Bir aileye önce dirlik ve düzenlik gereklidir ”
Dirsek çevirmek: Daha önce birlikte iş yaptığı, anlaştığı kimseden, artık ihtiyaç duymadığı için yüz çevirmek; bir kimseyi kendinden uzaklaştıracak davranışlarda bulunmak ”Onun da dirsek çevireceğini hiç beklemezdim ”
Dirsek çürütmek: Okumak, öğrenim görmek için uzun yıllar çalışmak ”Desene boşuna dirsek çürütmüşsün ”
Diş bilemek: Öç almak, kötülük yapmak için fırsat kollamak; öfkesini gösterir durum almak ”Bana diş bilediği bakışlarından belli ”
Dişe dokunur: Hatırı sayılır, işe yarar, belirtilmeye değer, önemli ”Dişe dokunur bir iş yapmışsın, aferin çocuğum ”
Diş geçirememek: Etkisiz kalmak, güç yetirememek, hükmünü yürütüp sözünü dinletememek ”Bir çocuğa diş geçiremiyorsun, ne biçim annesin sen!”
Diş gıcırdatmak: Kızgınlığını, öfkesini kimi davranışlarıyla belli etmek ”Dediğini yaptıramayınca dişlerini gıcırdatmaya başladı ”
Diş göstermek: Güçlü olduğunu, kendine güvendiğini, saldırabileceğini davranışlarıyla belli etmek; tehdit etmek ”Biraz diş göstersen hemen yola geleceklerdir ”
Dişinden tırnağından artırmak: Yiyeceğinden, içeceğinden vb ihtiyaçlarından keserek zorla biriktirmek ”Seni, dişimden tırnağımdan artırdığım parayla okuttum!”
Dişine göre: Yapabileceği, gücünün yeteceği, becerebileceği, uygun bir durumda ”Tam da dişime göre, onu yenebilirim ”
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|