Şengül Şirin
|
Cevap : Padişahlarımız/ Yavuz Sultan Selim
Selim, uzun boylu idi Giyimine dikkat etmeyi severdi Ince zevki ve zerafetiyle temayüz etmisti Kaftani kiymetli islemelerle süslü idi Kendisinden önceki hükümdarlar silindirik biçimde ve asagi kisminda tülbent sarili bir kavuk giymislerdi Sultan Selim ise bunun yerine yuvarlak ve yukarisi tamamiyle sal ile örtülmüs bir kavuk kabul etti ki, buna “Selimî” denilmektedir Kendisinden öncekiler sakal biraktiklari halde o, sakalini tiras ettirerek biyiklarini birakti Yuvarlak yüzlü olan Yavuz Sultan Selim’in gözleri büyük ve parlak idi Siyah ve sik kaslari ile büyük biyiklari da onun bütün güçlü ve heybetli niteliklerini belirten sahsiyetini karekterize ediyordu Fikrinde cür’et ve ziyadesiyle selamet vardi Siiri sever ve muvaffakiyetle söylerdi
Öfkeli, sert, baskiya egilimli olarak kendisini bütünü ile halkin islerine hasretmisti Yeryüzünde düzeni koruma azminde idi Bu yüzden savasi ihtirasli denecek sekilde severdi Onun bu karekteri, yeniçerilerin kendisini sevmesine sebep olmustu Benzeri görülmeyecek kadar olaganüstü bir dinamizme sahipti Ne yeme – içmeye, ne de harem zevklerine düskündü Günlerini avlanmak veya silah kullanmakla geçirmeyi arzu ederdi
Zamaninin çok azini uykuya ayirdigindan gecelerinin büyük bir kismini tarih veya Farsça siirler okumakla geçirirdi Olaganüstü bir zekâya sahip büyük bir padisahti Çogu zaman halk arasinda gezer ve taninmamak için her defasinda elbisesini degistirirdi Birçok mahremleri vardi ki, her tarafa girip çikar ve olup biten seylerden kendisine haber getirirlerdi Selim, Iran, Türk ve Arap siirinde temayüz etmisti Misir seferi esnasinda Ravza Adasi’nda bulundugu sirada, emri üzerine insa edilmis bir Arap köskünün duvarina kendisine ait olan iki beyit yazdirmistir ” Hammer’in, Yavuz Selim’le ilgili olarak gerek Cenabî, gerek baska kaynaklardan yaptigi pek çok alinti bulunmaktadir Bununla berber biz bunlarin üzerinde fazla durmaksizin, hemen hemen bütün kaynaklarin verdigi bilgilerle onu söyle tanitmak istiyoruz:
“O, Pâdisahlik hasletlerini tamamiyle sahsinda toplayan, sert ve sasmaz bir disipline, tuttugunu koparir bir azim ve iradeye, son derece cevval bir dinamizme sahip oldugu için Osmanlilarca “Yavuz” adi ile anilan bir sultandi Babasinin feragati üzerine cihanin en büyük askerî ve siyasî kudretine sahip olan Osmanli hakanlik tahtina çikti
Yavuz Sultan Selim de l5l0 senesinde Korkud gibi pâdisah olmayi kafasina koymustu Bununla beraber belirtilen senede Sehzâde Ahmed’in padisah olacagi sayiasi yayilmisti Bu durum karsisinda sehzâdeler sancak degistirmek ve Istanbul’a daha yakin olmak için babalarina basvuruyorlardi Nitekim bu sebeple Yavuz da babasina bir mektup göndererek Trabzon’dan sikâyet ediyordu O, mektubunda söyle diyordu:
” Bu vilayette galle cinsinden nesne bitmeyüb killeti ve zarureti aleddevam oldugu sebepten sancak beyi olanlar, acz ve furûmande kalurlar imis Tereke tasradan gelür imis Bende-i fakir geleliden beru hemçünan galle gemi ile ve bazi Türkman canibinden gelür Bu yerin bid’ati ziyade olmagin evvelki zamandan simdi az gelür olmustur Bizim hod bir gemi yapmaga takatimiz yoktur Kendu maslahatimiza göre amma tereke bulundugu takdirde dahi bu miktar dirlikle ne verecek ve ne alacak bulunur Elhasil bu mertebede zaruret çekilir ki, vasf olmak hadd-i imkândan hariçtir
Hâsâ, Hüdâvendigâr’in eyyam-i devletinde ki, bende-i hakir a’da agzinda bir vechle killet ve zaruret içinde kalub a’da halimize muttali ola Iç illerde refahiyette olan sehzâde bendelerünüz bunca âli himmetle yaylaklarinda ve âb-i revanda ve mürg ü zarlu sahralarda her nev’iyle huzurda ve refahiyette iken mezid-i merhamet rica ederler Ümmizdir, yevmen fe yevmen ziyade rif’atte ve refahiyette olalar Halbuki bende-i zaif dokuz tümen Gürcistan agzinda ve Sark vilayetinin serhaddinde bir girdab içinde kalub sey’-i kalil dirlikle zindegâni oluna ki, dosta ve düsmana cevab verub, Hüdâvendigâr sag olsun Eger bende-i fakirden kat’i nazar olunmadiysa sefkat-i sultanî ve inayet-i hakanî dirig olunmayub himmet oluna ki, bu yerde zindegâniye takat kalmadi…” Yavuz’un, bu ve benzeri mektuplarla babasina bildirdigi istekleri, Sehzâde Ahmed’in baskisi yüzünden yerine getirilemiyordu
YAVUZ’UN SÖHRETININ ARTMASI
Daha önce de temas edildigi gibi, Sehzâde Ahmed, babasi II Bâyezid’in yerine tahta aday gibi görünüyordu Bununla beraber o, Amasya’da hükümdarlara yakismayacak bir takim eglencelere katilip eglenirken Yavuz Sultan Selim, Iran’in da etkisiyle gerek doguda gerekse Anadolu’nun baska bölgelerinde bir felâket halini almis olan Kizilbas tehlikesini önlemeye çalisiyordu Yavuz, gittikçe artan Kizilbas propagandasinin korkunç ve tehlikeli bir hal aldigini gören ilk sehzâde oldu Tehlikeli bu durumu defalarca babasi ile sadrazama yazdi Bununla beraber onlardan ciddi ve sonuç verici bir tepkinin gelmedigini gördü
Bu sebeple doguda ortaya çikan ve devletin siyasî varligina kast eden bu yanginin söndürülmesi için, Anadolu’nun degisik bölgelerinden gelen yigitler ile Erzincan ve Iran üzerine akinlarda bulundu Bu hareketiyle o, Siîlige karsi Sünnîligin tabiî lideri durumuna geldi Onun bu seferlerini haber alan yigitler Trabzon’a kostular Bunlar, içten gelen bir arzu ve sevk ile dögüsmeye basladilar Zira bunlarin anlayisina göre bu bir cihâd idi Bu akinlardan sonra memleketlerine dönüp vardiklarinda, etraflrinda toplananlara Yavuz’un kahramanlik ve yigitliklerini anlatmaya basladilar Insanlarin toplu olarak bulunduklari yerlerde “ozanlar türkü çikarup ” Yürü Sultan Selim devrân senindür” kelimatini zikreder oldular…
Sehzâde Korkud ile Ahmed, iç bölgelerde yasarken Yavuz sinirda çarpisiyor, ilerisi için lâzim olacak bilgi ve tecrübeleri elde etmeye çalisiyordu Bu durum, hem halk hem de Kapikulu askerlerinde Yavuz’un, dedelerinin yolunda yüreyebilecek yegâne padisah namzedi oldugu kanaatini uyandirmisti
Bilindigi gibi, Müslüman bir topluma istinad eden bünyesi ile Osmanli Devleti, Islâm Hukukunu, devletin bütün organlarinda uygulamaya gayret ediyordu Bu arada “ilây-i kelimetullah” anlayisinin bir sonucu olan “cihâd ve gazâ” fikri de devlet ile halk için yerine getirilip yapilmasi geren bir farz olarak telakki ediliyordu Gerçekten devletin siyasî, idarî ve askerî organlari da buna göre düzenlendikleri gibi elemanlari da buna göre yetistirilmislerdi
Muhtemelen, sartlarin zorlamasi sonucu olarak II Bâyezid döneminin sonlarinda Kapikulu, Akinci ve Timarli askerler, bir nevi istirahata çekilmislerdi Onlar, eski sefer ve zaferlerin hikâyelerini anlatmakla ömürlerini geçirir olmuslardi Nigbolu’lar, Varna’lar ve Kosova’lar âdeta dillerde dolasan birer masal olmuslardi Damarlarinin her atisinda kahramanlik ve yigitlik darbeleri bulunan er ve beyler, eski günlerin hasretini çekiyor, tarihe yeni destanlar yazdiracak büyük bir liderin gelmesini sabirsizlikla bekliyorlardi Iste bu lider, Trabzon’dan seferleri ve haykirislariyla zaferlere susamis olan bütün bir tebeaya nurlu ve parlak günlerin isaretini vermeye baslamisti
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|